Ortada bir yanlışlıktan da öte içler acısı, çirkef bir durum var ve biz böyle bir durum karşısında sessiz kalalım öyle mi! Sergilenmek istenen ‘ahlaksızlık’ hepimizi ilgilendiriyor ve adeta toplumun kanayan yarası...
Hayatın kilometre taşları bir bir geride kalıp ölüme biraz daha yaklaşırken, ayıbı-suçu-çirkinliği, duyalım-görelim ve susalım öyle mi! O vakit dilsiz şeytandan ne farkımız kalır ki! İşte onun için, spor adı altında bu tür ‘vakaları’ yazma-dillendirme ihtiyacı hissediyoruz…
Evet, "Hanımlara mayo giydirip, mindere çıkarıp güreştirmekte de ne var ki" demeyelim. ‘Cumhuriyetçilere’ göre hiçbir sakıncası yok. Nasıl olsa aynı mantık. Geçmişte ‘güzel bacak yarışması’ düzenlenmedi mi? Tarihçi, değerli Ahmet Anapalı kardeşimizin yazılarından bilgi sahibi olduğumuzda, sorunun karşılığı tartışmasız, ‘evet’ olarak karşılık buluyor. O yarışma düzenlendi. Ayrıntısı, hepimizin bilmesi gerektiği kadar derslerle dolu, kısaca ibretlik!..
Öyle ise bugün Müslüman Türk kadınına mayo giydirip milyonların önünde adına ‘güreş’ deyip, podyuma çıkarır gibi ‘ay-yıldızlı’ forma ile mücadele ettirmek, Olimpiyat Oyunlarına (dünya arenasına) güreşçi diye yarı çıplak kıyafet ile çıkarmak, sorarım sizlere hangi akla-mantığa hizmettir?
Sabır sınırını fazla zorlamaktansa, yine Anapalı kardeşimizin araştırma yazılarından bir bölüm alarak, yazıda bayan güreşi ile nasıl bağlantı kurulacağını size bırakalım;
“Takvimler 1932’yi gösterdiğinde yine sahnede Cumhuriyet gazetesi vardır ve yine bir güzellik yarışması tertip edilir. Bu yarışmayı açık ara farkla Keriman Halis isimli biri kazanır. Aynı yıl Belçika’nın Spa şehrinde 28 ülkenin katılımıyla dünya güzellik yarışması düzenlenmiştir.
1913 doğumlu olan Keriman Halis, bu yarışmaya Türkiye’yi temsilen katılır. Yarışma süresince kızlar kendilerini beğendirmek için jüri üyelerinden bakışlarını ve gülümsemelerini sakınmamışlardır. Adaylar tek tek mayolu bir biçimde jüri üyelerinin önünden gülümseyen bir ifade ile geçerler. Netice açıklanmak üzereyken herkesi bir telaş ve heyecan sarar.
Bayan güreşçiye erkek partner
Belçika’nın Spa şehrinde 28 ülkenin katılmasıyla 1932 yılında düzenlenen dünya güzellik yarışması jüri başkanı kürsüye çıkar ve şu açıklamayı yapar;
“Sayın jüri üyeleri, bugün Avrupa’nın, Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz. 1400 senedir dünya üzerinde hakimiyetini sürdüren İslamiyet artık bitmiştir. Onu Avrupa bitirmiştir.
Bir zamanlar sokağı bile, pencere arkasından seyredebilen Müslüman kadınların temsilcisi Türk güzeli Keriman, mayo ile aramızdadır. Bu kızı, zaferimizin tacı kabul edeceğiz, onu kraliçe seçeceğiz.
Ondan daha güzel varmış, yokmuş bu önemli değil. Bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz. Bu sene İslam’ı yenmenin zaferini kutluyoruz. Avrupa’nın zaferini kutluyoruz. Bir zamanlar Fransa’da oynanan dansa müdahalede bulunan Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu işte mayo ve sütyen ile önümüzdedir.
Kendini bizlere beğendirmek istemektedir. Biz de bize uyan bu kızı beğendik. Müslümanların geleceğinin böyle olması temennisiyle Türk güzelini dünya güzeli olarak seçiyoruz. Fakat kadehlerimizi Avrupa’nın zaferi için kaldıracağız.”
Tarihçi kardeşimiz Ahmet Anapalı’nın bu ‘önemli’ araştırma yazısından anlıyoruz ki, kadını ‘güzellik’’ maskesi altında, temel gayenin ‘soyundurma’ olduğu, ihanet yüklü, çirkin, bir o kadar ahlaksız bir durum söz konusu…
Minderde de, marifetmiş gibi ‘bayanları’ yarı çıplak, ‘sözde’ spor-güreş yaptırıyoruz diye, toplumu ahlaksızlık erozyonuna çeken idareci-yöneticilerin oyununu, Ahmet Anapalı kardeşimin yazılarını düşüncemde harmanlayıp, ‘tarihteki’ benzer olaylarla örtüştürürken, Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in başucu kitaplarımdan ‘Sahte Kahramanlar’ı ilişti. Bakın ne diyor üstad;
‘…Avrupalı “ehl-i salîb’iyle, şusuyla busuyla, topu ve tüfeği ile beceremediğini, nihayet kendi üstünlüğüne inanmış iç maymunları yetiştirerek, bizde, bir sevdalı zümresi kurarak beceri verdi.
İslamiyet korkusundan bir zamanlar ödü patlayan Batının (Rönesans)tan bilhassa 19. Asırdan sonra içimizde ürettiği inkar nesilleri, kendi kendimizden ve kendi aslımızdan nefret ajanlarıdır….
Tazminat’la beraber bizde sahte kahramanlar fabrikası kuruldu ve o fabrikadan domuz sucukları gibi, kangal kangal sahte kahraman meydana geldi, geldi, geldi…’
Üstatların düşünceleri yazıya döktüğü yerde, aynı konuda bizlerin düşünceleri-yazıları elbette ki kâfi gelmez. Sadece günümüzde spor-güreş aldı altında oynan oyunun senaryonun kimler (haçlı zihniyet) tarafından yazıldığı artık ayan-beyan ortada. Bizim ‘itirazımız’, ülke insanımız ve hanımların bu ‘oyuna’ alet edilme rezaleti-çirkinliği.
GÜREŞTEKİ ‘BAYAN’
REZALETİNE ‘DUR’ DENİLMELİ
‘Tarih tekerrürden mi ibaret’ diye düşünmüyor da değiliz. Şimdi sizle bir iki konuyu daha, takipçisi olacağımız düşüncesi ile ‘kısaca’ paylaşmak istiyoruz. Ne diyor Güreş Federasyonu Başkanı, ‘Bayanlarımıza antrenman için erkek partner bulamadığımız için başarımız gecikti…’ Evet, ar damarı olan için, ‘haya’ duyulacak bir durum değil de ne!
Yine, başkan ne diyor; ‘Toplam bayan güreşçi sayımız 300’. Düşünebiliyor musunuz, üç yüz sporcu içinde 5’i Olimpiyat vizesi alıyor. Sizce de bu durum normal karşılanabilir mi? Öyle ya, diğer branşlarda yıllarca uğraş dur ama, sonuç ‘fiyasko’. Kısa sürede ‘bayanlarda’ böyle bir sonuç! İlginç olan, bayanları yarı çıplak mindere çıkardığınızda, netice alabiliyorsunuz (!).
Peki, böyle bir durum için, halen ‘hangi oyunun’ bir parçası?’ diye mi soracağız. İsterseniz, sorumuza soru ile karşılık bulalım; ‘Güreşteki bu sonucun, batı-haçlıların ‘zaferi’ olarak lanse ettiği, dünya güzellik yarışmasından ne farkı var?..’ Evet, gelinen nokta, ülke insanımızın ne inancı, ne de ahlaki değerleri ile bağdaşıyor.
Birileri-birlerine, ya makam ya da unvan sahibi olma veya hoş görünme adına, ‘ahlaksızlığa’ çanak tutuyor. Güreştirilen kendi masum insanlarımız ise, maalesef ama maalesef, ya para, ya şöhret adına, ‘cumhuriyet’ kafasındakilerin senaryosunu yazdıkları oyunun parçası oluyor? Yazıktan da öte tam bir rezalet…
Sahi, birileri illa da bayanları güreştirmek mi istiyor? Öyle ise bu ay-yıldızlı forma altında ve toplum önünde yapılmamalı!