Bir şeyin görünen kısmına "Zahir", görünmeyen iç yüzüne ise "Batın” denmektedir.
Bu kavramların Kitabî terminolojideki dayanağı, Hadid/Demir Suresi’nde "Huvel zâhiru vel bâtınu… /O, zahir ve batın olandır" şeklinde geçmektedir.
Böylece Kitab’a göre Tanrı, hem görünen hem de görünenin ardındaki gerçeklik olarak, tüm mevcudiyeti kapsayıcı şekilde tanımlanmıştır.
Tanrı'nın veya herhangi başka bir olgunun zahiri/görünen kısmından yola çıkarak, görünmeyen kısmına doğru ulaşmaya çalışmak, hem Batıni ekollere hem de Bilimsel metodolojiye ilham olmuştur.
Mana ilmi açısından ise bu kavramların misali, "Batın" sözcüğünün etimolojik anlamıyla ilgilidir.
“Batın" sözcüğü Arapça'da, insanın "karın/göbek" bölgesini nitelemektedir. (Örtünmek için kullanılan "Battaniye" sözcüğü de aynı kökten türemiştir.)
Batıni ekoller, hamilelik/doğum sürecinin zahiri kısmından yola çıkarak, karnın içinde varlığı bilinen ama henüz ortaya çıkmamış cenini "Batıni" yani "Karında taşınan/gizlenen" olarak kabul ederler.
Bir varlık, orada gelişim sürecini, dışardan gözlemlenebilir şekilde tamamlıyor, fakat doğduktan sonra bedenen ve ruhen nasıl şekilleneceği henüz bilinmiyor.
Doğumdan sonra, artık zahiri bir görünüm kazanan bu varlık, “Batın"dan çıkmış sayılmaktadır.
Tüm olguları ve süreçleri Batın/Zahir diyalektiği üzerinden değerlendirmek mümkündür.
Misal olarak; zahirde / görünürde, Erdoğan liderliğinde, 16 yılık 'Siyasal İslamcı bir iktidar' ülkeyi yönetmektedir;
fakat batında /perde arkasında, ülkenin geleceğine karar veren/yönlendiren odakları henüz net şekilde bilmiyoruz!..
Aynı şekilde, bu 16 yıllık iktidar sürecinin ardından, nasıl bir yönetimin şekilleneceği/doğumun gerçekleşeceği netleşmedi, fakat görünürdeki/zahirdeki hamilelik/gelişim süreci “doğum"un sancılı geçeceğini göstermektedir.
.
Cengiz Han Güven, dikGAZETE.com