Kadının anlatası varmış, başladı konuşmaya…
"Babam öldüğünde, bir köşeye çekilip ağlamak, düşünmek, yaşadığımız her şeyi hatırlamak istedim. Sessizce Kur'an okumak, ölümü tefekkür etmek, kendi ölümümü düşünmek istedim..
Onu yolculamak istedim fakat servis yapmaktan, yemek pişirmekten, gelenin gidenin baş sağlığı dileklerini kabul etmekten, hiçbir şey göremedim, babam gitti babam!..
Ve ben onu son yolculuğuna uğurlayamadım" dedi, pişmanlık dolu bakışlarıyla…
Maalesef, öyle bir hale geldik ki "Acımızı yaşayamıyoruz” gelene gidene hizmet edip, ölenin nasıl öldüğünü (!) anlatmaktan…
Hatta iki ara bir derede iki gıybetin belini kıran ve uzun zamandır birbirini görmeyip cenaze günü fısır fısır kaynatan akrabadan…
Yanyana tıkış-tıkış oturup, cenaze kalkmadan ikram bekleyen komşulardan…
Dert ettiğinden değil de sırf merakını tatmin için cenaze sahibini konuşturanlardan…
Ahhh o pideler; illa kıymalı olmalı!.. Helva öyle kavrulmaz, içine fıstık atmalı!
Gömülenin kıyameti kopmuş; arkada dulu ve yetimi kalmış kimin umurunda…
Hele “Kırkı okutulurken…” bi sarma sarılıp, yanına tulumba eklenmezse konu komşu ne der!..
Tavuk yerine kırmızı et koyulursa bir de aman aman!..
O tabaklar nasıl gururla taşınır…
SubhanAllah hanımlar!
Ne kadar çirkinleştik farkında mısınız!
Bir de son moda olarak; kokulu taş, tespih, mıknatıslı magnet dağıtma çılgınlığı başladı ki “Dağıtmayanı dövüyorlar!..” desem abartmış olmam.
Yahu insan ölmüş insan!
Bir anne, bir baba, bir can ölmüş, bir can gitmiş!
Belki kabirde kemikleri birbirine geçti azaptan; sen onun adına kokulu taş dağıtmazsan “ayıp olur!” diye düşünüyorsun ey kardeşim!
Kim soktu bu çirkin işleri bizim fıtratımıza!..
Biz ahireti bilen, kabrin ve sorgu-sualin dayanılmaz zorluğunu bilen bir ümmet olarak nasıl ölüm gibi ciddi bir işi şaklabanlık malzemesi haline getirebildik!..
Hele “Mevlüt kreasyonu şıklık yarışı”na hiç girmiyorum.
Nerede ne altını varsa takmış, evin içinde topuklu terlikle geziyor; bir de elinde gül suyu…
Yahu adam ölmüş adam!
Diriden utanmazsın da Allah’tan da mı korkmazsın; sen de öleceksin!
Düğün değil bu; cenaze evi!
Cenazelerimizi festivale döndürmüşüz farkında değiliz.
Eğer ölümü 1 dakikacık tefekkür edebilseydik toplum olarak, bir kaşık pilav yiyemeyecek hale gelirdik.
Bakın ne samimiyetimiz kaldı, ne ciddiyetimiz, ne edebimiz ne de Allah ve ölüm korkumuz!..
Kaldı ki nerede cenaze sahibine saygı duymak ve insanları rahat bırakmak..
Evden, ölüden önce pide, lahmacun, yemek kokuları çıkıyor!..
Cenaze sahipleri, uyuşmuş bir vaziyette gelenlere tabak taşıyıp, hizmet ediyor..
Ben bunu kabul edemiyorum hanımlar!
Bu işleri siz başlattınız; bitirecek olan da yine sizlersiniz!..
Kim ne derse desin, reddedin bu bid’atleri!
Ölümü; ölüm gibi yaşayın!..
Rasulullah, evlatlarının arkasından; Fatıma-tüz Zehra, ana-babasının arkasından ne yaptıysa siz de onu yapın..
Allah sonumuzu hayretsin…
.
Yağmur İbiç Mirzayeva, dikGAZETE.com
*
Bu yazımı sık sık paylaşmaktan vazgeçmeyeceğim, hakkınızı helal edin. Çünkü gün geçtikçe şu deyimi doğrular nitelikte yaşıyoruz; "Komşumuz açlıktan öldü, cenazesinde koyun kestik!” (*) Tam olarak buyuz!..
Plastik acılar yaşıyoruz “El-alem" isimli bir put yüzünden.
Ve inananlar olarak, "Ölüm" gibi bir gerçeği dahi bu kadar hafife alırsak, elimizde daha ne kalır ki geriye!..
(*) Ali Şeriati