İnsan, küçücük iradesiyle bütün dünyaya hükmedeceğini sanır.
“Ben yaparım… Ben bilirim… Ben... Ben…" ve böylece devam eden “Ben”ler; birden ne olduğunu anlayamadığı onun da bilemediği durumla yerle bir olabilir.
Küçük bir sineğin, ilahlık taslayan firavunu devirmesiyle; gözle görülmeyen küçücük bir canlının da (virüs) bütün insanlığı “tuş"a getirmesi karşısında aciz kalınabiliyor.
Bütün dünyayı korkutan, panikleten bu yaratık, “ben”lik iddiasında bulunan bizleri nasıl çaresiz konuma sokuyor...
Bu küçücük canlı (virüs), kendinden misliyle büyük olan yaratığın karşısında dimdik ayakta; adeta meydan okuyor…
“İşte ben de sizleri böyle yerlere sererim” diyerek “zafer”ini kutluyor!..
“Küçücük varlık, bu kadar işi kendi başına (!) nasıl yapabiliyor” diye düşünmeye çalışan sözde büyük bizler, bir türlü onu mağlup edemedik.
Günlerce, hatta aylarca gece demeden, gündüz demeden çalışıyoruz; ama maalesef hâlâ bir sonuç alamadık.
Kendimizi rahatlama yollarını bulmak için, “Bu da bir vakit sonra unutulur gider; tıpkı diğer gelen küçücük mahluklar (domuz ve kuş gribi vs.) gibi o da tarihe kavuşur” diye avunmaya çalışıyoruz!..
Her gün trafik kazalarında, onlarca insanın vefat haberleri karşısında ünsiyet edinen bizler, bu küçücük canlının (kovit 19) tahribatıyla da bugüne kadar ülkemizde (2 Nisan itibarıyla 356 ölüm vakası var) yüzlerce insanın vefat ettiğine şahit olduk.
Bunları duyduğumuzda büyük korku, endişe ve panik havası kaplıyor bizleri...
Niye!
Çünkü o varlığı bilmiyoruz, ''nereden, nasıl gelir'' belirsizliği var...
Ha! Nasıl ki, bir bina ustasız olmazsa; o küçücük canlının da bir ustasının, bir yaratıcısının olduğunu ve sahipsiz olmadığını bilirsek; endişelenmeye ve korkmaya gerek kalmaz.
Biz de O Yüce Yaratıcımıza sığınarak, tevekkül ve tefekkür ederek, teslim olmalıyız…
Cenab-ı Hakk’ın ''ol'' demesiyle yaratılan her şey; bu küçücük canlının da yaratıcısı...
Onun da sahibi Allah; tıpkı bizlerin gibi...
O, mahlûkun da bir vazifesi var, bizim de.
O da vazifesini tamamlayıp burayı terk edecek, bizler de vazifemizi yapıp buraları terk edeceğiz...
İşte asıl mesele bu!
Vazifemizin idrakinde miyiz, yoksa hâlâ “ben”lik uçuşlarında mıyız?
Eğer bu küçücük canlı, bizi hâlâ kendimize getiremiyorsa diğer ikazları da (deprem, hortum, sel vs.) göz ardı ediyorsak ne olacak halimize?
O vakit, çek başına yorganı, uyumaya devam!..
Aslında bu küçücük canlıya bizim çok teşekkür etmemiz gerekiyor; yetkililer, günlük yaşanan pek çok asayiş olaylarında (hırsızlık, gasp gibi) azalmalar olduğunu belirtiyorlar.
Ayrıca, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (SAV) bin 400 küsür sene önce tavsiye ettiği “temizliğe” pek itibar etmediğimizden bu arkadaşla (!) tanıştıktan sora “temizlik” aklımıza geldi.
Şimdi bütün uzmanlar uyarıyor: “Ellerinizi ovarak yıkayın, evlere ayakkabı ile girmeyin, yerlere tükürmeyin vs.!”
İşin bir de böyle, terbiye edici güzel yanı oluştu...
Tevekkül ve tefekkürle bakmayı, iman gözüyle bakmayı bırakırsak, bu canlıyla baş edilmesi, (çalışmalar devam ediyor) şimdilik mümkün değil.
Tıbbî olarak ilaç araştırmaları ve tedavi metodlarıysa deneme yoluyla bulunmaya çalışılıyor...
Cenab-ı Allah, bizleri çok seviyor; insanın doğru yolu bulması için rehberler, öğreticiler ve kitablar göndermiş, her gün gözümüzün önünde cereyan eden olayları yaratmış; kullarının bunlarla kendi yaradılış gayesinin ne olduğunu, varlığının ne manaya geldiğini öğrenmesini istiyor.
Tıpkı anne-babamızın bizden beklediği gibi, iyi bir evlat olabilmek...
İşte, Yüce Yaratıcımız’ın da bizden isteği; “İyi bir kul olmak.”
Nasıl olacak bu iş; 1441 sene önce gönderilen Rehberimiz Hz. Peygamber’in (SAV) yolundan giderek; O'na bütün benliğimizle inanarak, “O söylediyse doğrudur” diyerek teslim olacağız.
Kitabımız Kur'an-ı Kerim'i ve kâinat kitabını okuyarak kulluğumuzun idrakine, yaradılış maksadımızın ne olduğu şuuruna ereceğiz...
***
MERHABA;
Allah’ımızdan, çıkmış olduğumuz yolculuğumuzda selametlikleri ve hedefimize ulaşmayı nasip etmesini niyaz ediyorum. (Amin!..)
.
Osman Ovacıklı, dikGAZETE.com
Haluk çetin 5 yıl önce
Fatih 5 yıl önce
Mustafa Halil Parlar 5 yıl önce