USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Babasının izinde… Deniz, Hüseyin ve Yusuf… Kapatılsın!..

Babasının izinde… Deniz, Hüseyin ve Yusuf… Kapatılsın!..
11-05-2024

Babasının izinde… Deniz, Hüseyin ve Yusuf… Kapatılsın!..

Babasının izinde…

Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, genel ve yerel seçimlerde yeni bir parti için beklenilmeyen başarı kazandı.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde önce ‘Cumhur İttifakı’na katılmayıp, ‘Babasının kemiklerini sızlatıyor’ şeklinde tepki ve serzenişlere neden olmuştu. Daha sonra ittifaka dahil oldu fakat yerel seçimlerde ittifakta yer almadı ve yine aynı tepkileri gördü!..

Aslında Fatih Erbakan, babasının kemiklerini filan sızlatmıyor, bizzat babasının izinde gittiğini gösteriyordu! Çünkü babası, 1977 seçimlerinde MSP’den İzmir milletvekili adayı yaptığı ama kazanamayan Turgut Özal’ın, 12 Eylül sonrası kurduğu ANAP birinci parti çıkıp Başbakan olmasından sonra, kendisinin siyasi yasağı kaldırılıp, meclise girince, diğer muhalif partilere, Özal’ı devirmek için proje sunmuş adamdır!.. (*)

İsrail’in Gazze’de yaptığı katliamlara karşı hükümete yönelik; “İsrail’e uçak benzini ve jet yakıtının Türkiye’den gönderilmiş olması tam bir felakettir” diyerek, ağır ithamda bulunması da yine birçok kesim tarafından ‘iftira’ attığı gerekçesiyle tepkiyle karşılandı!..

Esasında bu sözler, babasının izini takip ettiğini gösteriyordu!..

Babası Necmettin Erbakan, kendisinin cezaevine girmesini önleyen yasal düzenlemeyi yapan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti için aynen şöyle diyordu: “AKP’ye oy vermek, cehenneme bilet almaktır!.. AKP’ye oy vermek, İsrail’e oy vermektir; Amerika’ya oy vermektir. AKP’yi dünya siyonizmi kurdu!..”

Fatih Erbakan son olarak, 31 Mart seçimlerinde partisinden Hakkari’nin Derecik Belediye Başkanı seçilen Hasan Dinç’i ziyaretinde, yerel seçimlerde kazandıkları tüm belediye bünyelerinde 'Refah Market' kuracaklarını belirtip, şöyle demiş:

“…Bizim aldığımız 63 belediyenin bulunduğu yerlerde inşallah Refah marketleri kuracağız. 63 belediyemizi bulunduğu yerlerde üretilen ürünleri alıp o marketlerde satışını sağlayacağız. Derecik'in tahini ve unu gerekirse Urfa’da satılacaktır.”

Artık tam da burada babası gibi hareket edeceğini tescillemiştir!..

Necmettin Erbakan da siyasetin yanı sıra ‘Pancar Motor’la başladığı ticari hayatına daha sonra insanları ev sahibi yapmak için başlattığı “Selamet Evleri” projesinde tek çivi çakmamış-çakılmamış ama ev sahibi olmak isteyenlerden paralar toplanılmıştı! Ardından, 12 Ocak 1973 tarihinde Cağaloğlu’nda kiralanan bir yerde, hayata geçirilen ve başkalarının matbalarında bastırılan Milli Gazete projesi geldi!.. Yine İslam’a yatkın, özellikle Anadolu insanından dava adına ortaklık sistemiyle paralar toplandı ve Topkapı’da kendi tesisleri kurularak 1978 yılında hem matbaa hem Yeni Devir ve Milli Gazete olarak yayın hayatına devam etti!..

Bu arada, ortak edilerek para alınanlara ne oldu diye merak mı ediyorsunuz?!.

Türkiye’nin bütün illerine bir kaç defa giden ve 900 küsur ilçenin de 700’ünü görmüş biri olarak cevabı ben vereyim!..

Bir çok il ve ilçede bu konuda şikayetler duydum… Örnek; Tokat’ta nalburluk yapan bir kişi, 1995 yılında şöyle demişti: “O zaman hem gazetemiz olsun hem de ilerisi için bir güvence olur düşüncesiyle 4 hisse aldım ve iyi para verdim. Sonra telefon ettim, haber gönderdim boş çıktı. Hiç bir şey almamışız!.. Üstüne bir bardak soğuk su iç diyenler oldu!.. Hakkım sonuna kadar haram olsun; öbür dünyada görüşeceğiz!..

Daha sonra Erbakan; 1993 yılında; “Televizyonu olmayan bir davanın yürümesi mümkün değildir… Bugün yapılmış olan cihadı, televizyonsuz yapmanın imkanı yoktur… İşte bu kadar hayati bir konu için acıyıncaya kadar vereceğiz. Bugün, bu inançla Kanal 7 için para vereceğiz” diyerek; dava için para talep etti!

Bu çağrı üzerine hem Türkiye hem de Almanya’da bağış kampanyası başlatıldı. O dönem, Milli Görüş’ün hızlı hatibi Şevki Yılmaz Almanya'ya gönderildi. Bağış toplama faaliyetleri daha çok camilerde yürütülüyordu!..

Sonrası mı, televizyon için güvendiği 10 kişiyi ortak gösterip, Kanal 7’yi kurdurdu!..

Şu an yönetimde olan bazıları ve diğer ortaklar, davalık filan oldu… Televizyona bu yönetim kondu!.. (Bu işin ve vebalin en büyük sorumlularından biri de, Kombassan’ı kuran Haşim Bayram’dı!..)

Toplanan paralar mı; para verenler isteyen soğuk su, isteyen soğuk soda, isteyen üstüne Almanya’da soğuk bira içti!..

Sonra TV 5 kurma işi çıktı. Aynı şekilde dava için paralar toplanırken, gazete temsilcilerine de evraklar gönderildi. Dönemin şartlarında 1 hisse 100 bin liraya (Bugün için 100 TL) veriliyordu!.. Temsilciler de bu paradan cüzzi bir miktar alıyordu!

Dava ve cihat için toplanan paralarla TV 5 kuruldu!..

Bu işlerin hiç birinde Necmettin Erbakan’ın cebinden 5 kuruş çıkmamıştır!..

Döndü, dolaştı, Erbakan; “Kayıp Trilyon Davası”ndan hapis yatmaktan kurtarıldı ama para cezasına çarptırıldı!..

Bu parayı ödemek için TV 5’in karasal yayın hakkını satmak, Erbakan için en güzel yoldu çünkü cebinden yine 5 kuruş çıkmayacaktı!

Aynı zamanda gayrimenkullerine de haciz konulmuştu!..

Bunu da satsa satsa Hürriyet, Milliyet ve Kanal D’nin o dönemdeki sahibi Aydın Doğan’a satardı!..

Erbakan’ın onayıyla o dönem SP Genel Başkan Yardımcısı olan Şeref Malkoç ile Doğan Grubu’ndan Taha Akyol’un başlattığı ve yürüttüğü görüşmeler sonunda TV 5’in karasal yayın hakkı, 23.5 milyon TL’ye Doğan Holding’in oldu. Görüşmeler sonunda ücret de ödendi!.. Doğan Grubu, TV 5’in lisansını CNN Türk için kullandı!

Bu defa, dava ve cihat için para verenler su da içemedi; havayı aldılar!..

Fatih Erbakan’ın babasının izinde gittiğini anladık ama tahin ve un gibi ufak şeylerle başlayınca, ufkunun geniş olmadığı gibi ne babası ne Jet Fadıl ne de Bilge(!) başkan gibi de düşünemediği ortaya çıktı!

Bu yolu takip edenlerden Jet Fadıl Akgündüz parayı topluyor; vadettiği işin kabasını yapıp bıraktığı için az masrafla büyük para vuruyor!..

Saadet Partisi yetkilisi ‘Bilge(!) başkan’, hiç masraf etmiyor… Mesela son yerel seçimlerde; “Haydi şimdi seçimlerden önce son bir gayret daha!..” sloganıyla; “Seçim bütçemize katkılarınızı bekliyoruz” diyerek; banka hesap numaraları verip, para talebinde bulundu!..

Sıfır masraf!.. Bu katkıları seçimden önce neden istediler bilmiyoruz!..

Aynı şekilde, 2019 yılında İstanbul Küçükçekmece’de Saadet Partisi belediye başkan adayı olan Milli Gazete’nin genel yayın yönetmeni Mustafa Kurdaş da, sosyal medya hesapları ve diğer yerlerden hesap numarası vererek, TL ve döviz bazında belediye başkanlığı seçimi için para istemişti!..

Belediye başkan adayı milletten niye para ister?!.

Seçimi kazanamadı, gelen paralar ne oldu, hesap verdi mi bilmiyoruz?!.

Önünde babası gibi bir tecrübe olan Fatih Erbakan’ın un-tahin işiyle siyaset ve ticaret hayatına başlaması üzücü… Umarız en kısa zamanda bir TV kanalı kurmak için girişimlere başlar!.. 

Deniz, Hüseyin ve Yusuf…

İnternetin hayatımıza girmesinden sonra, her yıl 6 Mayıs’ta Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edilişlerinin yıl dönümü dolayısıyla sosyal medyada paylaşımlar yapılır; faşistler(!) lanetlenir!.. Faşistlerin kim olduğu hakkında herhangi bir şey yazılmaz!..

Paylaşımlar genelde bir darağacı önünde üç gencin fotoğrafıyla birlikte konulur ve ‘kopyala-yapıştır’ ya da ‘Resmi farklı kaydet’ usulü olduğu için çoğunluğu aynıdır… Ben bu paylaşımları yapanların yüzde 99’unun idamın yapıldığı ve şu an müze olan Ulucanlar Cezaevi’ne gitmediğini ve orada sergilenen Deniz Gezmiş’in idam edildiği darağacını görmediği gibi ne o dönemle ilgili ne de Deniz ve arkadaşları hakkında yayımlanan kitaplardan bir tanesini bile okumadığını düşünüyorum!

Düşüncemin sebebi de, kitapları okusalar cezaevine giderler, cezaevine gitseler kitabı okurlar ve idamı destekleyen faşist(!)leri bilirlerdi!..

Özellikle CHP milletvekillerinin bu tür paylaşımlarını açıkça söyleyeyim; cahillikleri olarak algılıyorum!..

Bu yıl için bunları söylemiyorum çünkü CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın mezarlarını ziyaret edip, anmaya katılması CHP adına farklı bir gelişme olarak değerlendirilmelidir!..

Konu hakkında 2017 yılında CHP’li bir milletvekilinin yaptığı konuşma ve o zaman yazdığım yazıdan bir bölümünü alıyorum ki, gerçek anlaşılsın:

Açıkça ilan ediyorum, CHP milletvekili olarak söylüyorum; ‘Deniz Gezmiş bizim namusumuz, onurumuzdur. Deniz Gezmiş halktır, devrimcidir, aydındır, bu coğrafyada emperyalizme karşı mücadele eden bir kahramandır. Onun için bizim kutsallarımıza dil uzatmayı bıraksınlar.”

Bakalım Deniz Gezmiş, CHP’nin namusu ve onuru mudur?!.

Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamları için Meclis’te oylama yapılacaktı. Birinci oylamada beklenilen sonuç alınmazken; hem Mahir Çayan ve arkadaşlarının eylem yapması hem kamuoyunda oluşan tepkiler hem de bazı CHP’lilerin, kararı Anayasa Mahkemesi’ne götürmesi ve mahkemenin 8’e karşı 7 oyla idam kararını usul yönünden iptal etmesinin ardından, partinin o zamanki genel başkanı İsmet İnönü; “Zorla, yanlış maksatlarını yürütmek isteyen, genç ya da yaşlı insanlara zorla sakat fikirlerini tatbik edemeyeceklerini, devletin onların kafasına dank edecek kadar sokması gerekir” demiş ve ikinci oylama için tehdit yolunu seçmiştir!..

İnönü’nün olumsuz tavrı sonrası ikinci oylamada parlamentodaki ret oyları 53’ten 48’e, Senato’da ise 36’dan 34’e düşmüş; birinci oylamada çıkan 238 kabul oyu da 273’e çıkmıştı. Özellikle Senato’da CHP’lilerin yarısı kabul oyu vermişti. 34 ret oyunun 17’si ise, ‘27 Mayıs Devrimi’nin doğal senatörleri olan Milli Birlik Komitesi üyelerinindi.

İlginçtir, idamlar sırasında 12 Mart ara rejim hükümetinin Başbakanı, eski CHP’li Nihat Erim'di.

Her şeye rağmen idamlar engellenebilir; tekrar Anayasa Mahkemesi’ne, idam kanununu esastan bozmak için dava açılabilirdi. Bunun için gerekli olan 35 imzanın 27’si toplanmıştı…

İnönü; “Hayırdiyerek, tehdidini sürdürdü…

İnönü’nünhayırıyla geri kalan 8 imzayı CHP’liler vermedikleri gibi, daha sonra 6 tanesi de imzalarını geri çekti!..

Her ne kadar 28 Şubat 1997’de cuntacıların sesi ve başı; 40 yıl, hamasetle ülkede siyaset yapan Süleyman Demirel; Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamları için çırpınmışsa da; 27 Mayıs darbesine giden yolda başı çeken; Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamına göz yuman İsmet İnönü; Deniz Gezmiş’in idamına da öncülük etmiştir!..

Neticede, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının 6 Mayıs 1972’de idam edilmelerinin müsebbibi de Süleyman Demirel kadar, Deniz’lerin avukatı ve CHP’ye aittir!..

Deniz Gezmiş bizim namusumuz, onurumuzdurdemek, CHP’ye hakarettir!..

CHP, idam kararlarını onaylamakla namusunu kirletmiş ve onurunu kaybetmiştir!..

Kapatılsın!..

İslam’a inanan ve Allah’ın emirlerini yerine getirme gayretinde biri olarak, geçmişte de bir çok yerde yazdığımı, şu son dönemde tarikat-cemaat ona ‘rabıta’ buna ‘rabıta’tövbe artık bizden (Günah çıkarma) alınacak’, ‘yok bizden alınacak’ kavgalarından sonra tekrarlamayı uygun buluyorum!..

12. Yüzyılın sonlarına kadar olmayan; o dönemden sonra ortaya çıkan ve devletlerin yıkılmasında (FETÖ örneği) büyük pay sahibi olan ve başlarındakinin amaçları para, şan-şöhret dünyaya oynamaktan başka bir şey olmayan din taciri tarikat/cemaat gibi İslam dışı oluşumlar kapatılsın!..

Ayrıca gazete, TV ve internet sitelerine reklam vererek yardım toplayan; son zamanlarda bu reklamlarla yetinmeyip, araçlarına İBAN numaraları yazdıran ve en son kapılarımıza dayanıp, gasp yapar gibi yardım istemeye kadar işi götürecek olan; kurucusu ve çevresinin geçimini oradan sağladığı hatta toplanan paralarla şirketler kurulan vakıf ve dernekler de kapatılsın!..

.

Ali Mevlüt Kaya, dikGAZETE.com

(*) youtube/GLr2HLM50LE?si=Lk5_q9i7exmyie7X

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?