Kitap okumayı söktüğüm ilk günlerde tanıştım, doyumsuz eserleriyle.
Ancak tanışıklığı, vicahiye çevirmek için çeyrek yüzyılı devirmem gerekti.
Yıl 75 olmalı.
“73 - 74 Sezonu”nda “ABDÜLCANBAZ”da “Kader”in yönetmenliğinde Ceco’ya ayrılmış kafa rolünü 377 kez oynamış ancak elbirlikçi devrimci tiyatro çalışmasından mesleğin tatsızlıklarına evrilince “yandım Allah, batsın tiyatro” deyu, soluğu Almanya’da İşletmecilik doktorası peşinde almışım.
Ancak sahnenin sadece tozunu değil, tüm takım taklavatını yutunca iflah olmazsınız.
Münih Dayanışma Derneği’nde de “Karaların Mehmet’i”nden bir bölüm çalıştık Güzin’le (Çorağan).
Bir de üstüne üstlük, sevgili hocam Mehmet Akan’dan bir “Ahlaksız Teklif” gelmez mi!..
- “Biz Alpagut Olayı’nı profesyonel sahnede röpriz yapıyoruz… Sen de Fazıl rolünü çok güzel oynamıştın İşçi Kolu’nda.
Ne desem ki?
Kışkırtma büyük yerden.
Döndük oynadık; yaz geldi İzmir Turnesi.
Bir sezon önceki “Azizname” ve “Şili’de Av” yinelenecek.
İkisinde de varım.
İlk oyun Çatalca’da “Vakıf” yararına, Halk Eğitim Merkezi’nde; geçenlerde gittim, meydandaki o bina duruyordu.
Önce “Vakıf”a uğradık, iki katlı şantiye binasımsı yapıda ağırladı bizi Aziz bey.
Suda Yumurta ikram etti; hayır çılbır değil, tavaya yağ yerine su koydu.
Atılmış şişeleri çimentoya gömüp, inşa ettiği duvarı da gördük.
Kendisi, gazetelerin beyaz kenarlarını şerit halinde keser, kitaplarını, oyunlarını eski Türkçe oralara yazar, tomar haline getirip kullanıma sunardı.
Cimri miydi?
Sanmam.
Vakıf binası, karkas halindeydi.
Bizi gezdirirken kendinden geçmiş, “15 günde bir, bir Bond çanta para getiriyorum; yine yetmiyor” diyordu.
Trakyanın dilleri donduran soğunda bizzat çimento karıp, duvar örüyordu.
“Karısı şartlara dayanamayıp ayrılmıştı yazardan” derler.
“Ben buraya çocukları dolduruyorum. Bazıları matematikten zayıf alıyor, üzülüyorum” derken, olmayan boynu bükük yetimlerin başını okşuyordu.
Akşama pek seyirci yoktu, ancak bir skeç hala aklımda.
Köy kahvesi… … …
Köylüler:
- Ya hu Mesto Ağa şu 27 Mayıs’ı bir anlatsana?
Mesto:
- De gidin ordan sümsükler; beni belaya koymayın.
Köylüler: Anlat,anlat… Ne olur anlat…
Mesto:
- Günah benden gitti…
Ağa, yeni gıcır bir traktör almış. Hava atmaya pazara iniyor, yanaşması da peşinden yürüyor, yol uzun, hava sıcak. Ağa’nın eğlenesi tutmuş.
Mesto; “Ulan sidikli Şehmuz; aha şu yerdeki tezeği yersen bu traktörü sana vereceğim” demiş.
Şehmus, “Yerim vallah” deyip, tezeği yalayıp yutmaz mı.
Ağa sözü; çarnaçar inmiş traktörden, Mesto Ağa, yola revani olmuş.
Şehmuz da traktörün üstünde.
Kasabaya varmışlar amanın da aman; millet gülmekten yerlere yatıyor, jandarma gelse kaldıramaz.
Kasabalılar;
- İşe bak koca Ağa yayan, yanaşması traktörün tepesinde!
Pazarda kısaltılmış bir tur atıp, tutmuşlar tekrar köyün yolunu…
Ağa bin pişman, süngüsü düşmüş, peşinde sürüklüyor.
Mesto; Ya hu gülüm canım Şehmuz’um, şimdi de ben aha şu tezeği yalayıp yutsam, traktörü bana geri verir misin?
Şehmuz adı gibi biliyor ki zaten Ağa koca traktörü ona yar etmez; kabullenmiş.
Ağa tezeği yutmuş, atlamış traktörüne, köyün yolunu tutmuş… … …
Bir lahza sonra…
Şehmuz:
- Ağam celallenme ama sana bişey soracağım; Kasabaya yollanırken sen traktörün üstündeydin, şimdi köye dönüyoruz, aynı sen, yine traktörün tepesindesin, peki biz o boku niye yedik?
(Gülüşmeler, tepişmeler)
Biri:
- Agam bir de şu 12 Mart’ı deyiversen?
Mesto Ağa:
- Höst ulan CİA’nın gavuru! Beni mapusa mı attıracaksın?
(Nolur agam sen büyüksün kılına dokunamazlar dolduruşları)
Mesto Ağa:
- Fesupanallah.. Bir çalık oğlan varmış. Aklı gitmiş, bir tahtası yitmiş. Gelip geçen arabalara yaylılara taş atarmış “Yahu Çalık oğlan. ne diye gelip geçene taş atarsın nedir derdin?” demişler.
Çalık Oğlan:
- Ben ağlamayım da kim ağlasın! Allah’ıma dua ederdim. “Yarabbi şu kocakarı anamın canını al da babam daze bir avrat alsın hem ben seveyim hem babam sevsin.”
Millet:
- Eeeee sonra?
Çalıkoğlan:
- Duam tuttu!
Millet:
- Eeee daha ne istiyon?
Çalıkoğlan:
- Tuttu ama tersinden tuttu. Moruk Anam öleceğine yiğit babam öldü. Babam taze bir avrat alacağına anam yarma bir delikanlı aldı. Şimdi o hem anamı seviyor, hem beni seviyor!
Not:
Fıkrayı galiz bulanlar 9 Mart cuntasını araştırsın bir zahmet.
Sürecek…
“2-SİVAS ELLERİNDE NESİN”
.
Ulvi Alacakaptan, dikGAZETE.com