Napolyon, “Katoliklerin Tanrısı”na inanmazdı, “Bir din seçmek zorunda kalsaydım, tanrım evrensel bir yaşam verici olarak güneş olurdu.” sözü ona aittir, buna rağmen, egemenliği altına aldığı topraklardaki Katolik halkı, idare edebilmek, yönetebilmek için en etkili silah olan, inanmadığı Hristiyanlık için görkemli törenler düzenler, dini, bir araç olarak kullanırdı. “Din, insanları sakin ve sessiz tutmanın en iyi yoludur” ve “Yoksulların zenginleri öldürmesini önleyen dindir” sözleri de ona atfedilmektedir.
Alexis de Tocqueville’in “1972 Devrimi, Üst sınıfların dinsizliğini tedavi etti” sözü, üst sınıfların dine inanmadığı halde, onun toplumsal düzen kurallarını sağladığını, kamu otoritesini pekiştirdiği, insanların kontrol altına alınması için çok değerli olduğunu işaret etmekteydi.
İnsanlık 1915 yılında Birinci Dünya Harbine hazırlanmaktaydı, Kafka, kapitalist çağın en büyük eserlerinden biri olan ‘Dönüşüm’ü de aynı tarihte yazmıştır; insan omurgasız, eklem bacaklı, kul ve sürüdür. Sermaye paylaşımında çıkan kavganın asıl sebebi olan emperyal şirketler, borç batağında kıvranan Kafka’nın babası ve onun gibi zavallıları da köle ücretine mahkum edilmiş böcekten farksız görmekteydi.
Emperyal çağda, hiçbir duygusu olmayan insanın tek görevi vardır, çılgınca tüketmek, bunun için de duygularından arındırılmaları gerekmektedir.
Huxley, “Yeni Dünya” romanında, “kitaptan nefret eden bebek üretmek için yapılan deneyler”den bahseder, laboratuvarda üretilen insanlar 3 kategoriye ayrılır, akla ihtiyaç duymayanlar, orta tabaka ve en üstte düşünme ve karar vermeye yetkili kast sisteminden bahseder.
20. Yüzyılın başında insan, artık tüm etik, ahlaki ve vicdanı duygularından arındırılmıştır.
Avrupa’da yeni düzen, tümüyle düzensizliğin elindedir.
Haklı veya haksız adam öldüren konsomatris kız, hapse girip, çıkar-çıkmaz meşhur olur; halk, ‘Reality Show’larda her gün onu izlemek ister, bunu fark eden yapımcılar, onu alır sırayla spiker yaparak iyice limonu çıkan kadar TV’lere çıkarırlar, sonra başka başka yerlerde değerlendirirler…
Yine öteki konuklardan biri araba kaçakçısı, biri fuhuş yapan model, biri mafya, biri ise şikeci futbol yorumcusudur, herkesin keyfi yerindedir. TV başında izleyenler de zevk alarak yeni yüzler görmek isterler, TV’lerde konusuz kalınması, en büyük tehlikedir, bunun için boşluklarda dikkat dağıtmak için çeşitli şaklabanlıklar yapılır, kimse umursamaz, herkes halinden memnundur…
Bilim, fen, sanat ile kimse ilgilenmek istemez, magazin kültürü “üst kültür” olarak doğar doğmaz, yerini en tepede sağlamlaştırır, artık akşama kadar fabrikalarda asgari ücretle yaşamaya çalışan sürü, akşam dinlencesinde kendine bir meşgale edinir, pisliğe batmış magazin figürleri, ne kadar derine inerse o kadar yükselir, yeni pislikler ararlar.
İnsana ait ne kadar değer yargısı varsa hemen hepsi törpülenir, artık kıvama gelen alt tabaka sürü, tüketmek için yaşayan makineden ibarettir; ihtiyacı olmamasına rağmen harcar, hissizleşir.
Artık ne olursa olsun anlamaz, kavrama ve sorgulama yeteneğini kaybetmiştir.
Avrupa’da tüketim toplumunun yerine okuyan, çalışan, üreten, ruhen ve fiziken huzur içinde yaşayan, duygularını kaybetmemiş, sağlıklı bireylerin oluşmasının önündeki engelleri anlayabilmek için sorunun tarihini, sebeplerini ve gelişimini tespit etmek gerekmektedir.
Saygılarımla.
.
Av. Mustafa Çelik, dikGAZETE.com