İnsanlık tarihi, zulüm ile adaletin, iyi ile kötünün, iman ile küfrün, kötü ile kötünün kavgalarıyla dolu.
Genel olarak, özünde menfaat ve hırs olan bu kavgalarda gâlip, istisnalar hariç, akıl, bilim, teknoloji, modern silahlara sahip olan eğitimli taraf olmuştur.
Daha çok çalışanlar, az çalışanların üzerinde tahakküm kurar.
İnsanlık Tarihi’nde bakınız!..
İlim, fen, matematik ve teknolojide ileri olan toplumlar diğerlerine hâkim olmuşlardır.
Bugün sosyal medya ağları ile emperyal güç, insanlığın sosyal dokusunu, hatta fiziksel, ruhsal, sağlık durumlarını dahi çıkartmaktadır.
Sosyal ağlar, hiçbir mahremiyetin olmadığı alanlar hâline getirilmiş, Millî kimlikler ve değerler çok hızlı bir şekilde aşındırılarak yok edilmektedir.
Bu dönem, sanayi anlamında da Endüstri 5.0 dönemidir. Düşünün artık makineler birbiri ile insansız irtibata geçecek. Fabrikalar insansız, işçisiz (karanlık fabrika) üretim yapacak.
Küreselleşme Çağı…
Doğruluğuna bakmaksızın bilgi çok hızlı yayılıyor ve algı çok kolay yönetiliyor.
Düşünün, petrole battığı iddia edilen ABD’nde çekilmiş bir kuş resmi, “kimyasal silah var” yalanı ile ülkeleri işgal ediyorlar. Sanki kendilerinde bu silahlar yok. Tabiî, dünyayı iknâ ediyorlar, çaresiz bırakıyorlar.
Bu dönemde her şey hızla yayılıyor. Herkese ulaşılabiliyor. Dünya âdetâ küçük bir köy gibi artık.
İki gurup…
Haklılar ve Güçlüler.
Güçlüler, zâlimâne dünyada tahâkküm kurmaya devâm ediyor.
Başta Türkler olmak üzere, İslâm Dünyası, haklı ve mazlum tarafta.
Haklılığını anlatabilmesi, eskiye göre çok daha kolay. Ama başındaki yöneticiler, siyasiler, aydınlar, din adamları, yazar-çizer takımı vb. bir şekilde sürüye çobanlık yapanların menfâat ilişkileri, geçmişe dönük bağımlılıkları, mensûbiyetleri, kendilerine duydukları güvensizlikler ve her türlü kirlilik, bir araya gelmelerini engelliyor.
Bu halleriyle aslında halklarına ihânet içindeler.
Çobanlar bir araya gelemeyince sürü de bir araya gelemiyor.
Haklılar, bir araya gelmelidir!..
Geçmişin fânî ve idrâksiz düşmanlıklarını unutmalıdırlar.
Geçmişte yaşamak yerine, bugünü ve yarını hesaplamalılar. Mezhep taassubu bunca can yakarken, aklın ve imânın bunca tekâmül etmesi gereken bir dönemde bir de cemaat, târikat fitnesi nasıl büyütülür?
Batı, mezhep kavgalarını aştı.
Avrupa Alman, Fransız, İspanya vd. mezhep faşizmini aştı. Küresel güç ve etkinliklerini bir araya getirmek için mücâdele ediyor. Biz ise sürekli bölünüyoruz.
Bir yandan dînî hassasiyetler kisvesi ile bölüyorlar, diğer yandan ırkçılık ve mikromilliyetçilik belâsı ile.
Sorarım size, İngiliz Milletler Topluluğu’na bakın.
İngiliz’in yüzyıllardır sömürdüğü, tecavüz ettiği, zorla dili başta olmak üzere her türlü yerli değerini yok ettiği halklar ve devletler bir araya geliyor.
Biz neden fitne ve ihânetin zebûnu oluyoruz?
Fitne ve bölücülüğü yenmeliyiz!
İhânet ve işbirlikçi yapıları yenmeliyiz!
Mazlum Türk Dünyası’na, İslâm Âlemi’ne en ücrâ noktasına kadar ulaşmalıyız.
“Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez” diyor Akif..
Dünyada yaygın olan, İngilizce, İspanyolca, Arapça, Rusça, Fransızca gibi dilleri çok iyi kullanmalıyız.
Türk Dünyası’nda Türkiye’de kullanılan alfâbeyi tüm sesleri karşılayacak şekilde güncelleyerek, İstanbul Türkçesi’ni ortak Türkçe hâline getirmeliyiz.
Türkiye, Anadolu’dan -Türkiye’den- ibâret değildir.
Türk Milleti’nin küresel hedefleri olmalıdır.
Fert fert büyük hedeflerimize dönük çalışmalar yapmalıyız. Küresel dokümanlar oluşturmalıyız.
Kollarını kaldırıp semâya “TEKBİR” işâreti yapan zenci delikanlı kadar doğaldır, “BOZKURT” işareti yapan Afrikalı…
Neden mi?
Türk Milliyetçisi’nin küresel hedefleri vardır ve ırkçılık değildir murâdı.
İ’lây-ı Kelimetullah’ın öncüsüdür ve Millî Sembollerini küreselleştirmesi insânîdir.
Çağımız insanı hızla dönüştürülmektedir.
Hızla köklerinden kopartılmaktadır.
Emperyalizmin ağından ve kıskacından insanlığı kurtarmanın en büyük yolu, kendi değerler sisteminizi medyayı etkin kullanarak medeniyet coğrafyanıza yaymaktır.
Dünyada güçlü ve zalimlere karşı mücâdele etmek için sizin de güçlü olmanız gerekir. Bunu da önce İmân ve ihlâs sonra akıl, çalışanlık ve fedâkârlıkla yapabilirsiniz.
N. Fâzıl Hitâbesinde yıkılışımızı ne başlatıyor? “Ham yobaz, kaba softa!” Hâlen yenebildik mi bizi yıkan bu gürûhu? Maâlesef hayır!
Bir ayet-i kerîme...
İsrâ–50, 51: “De ki: İster taş olun, ister demir, isterse gözünüzde büyüyen herhangi bir mahlûk! (Bunlar, Allah'ın sizi yeniden diriltmesini güçleştirmez.) Diyecekler ki: «Bizi tekrar (hayata) kim döndürecek?» De ki: Sizi ilk kez yaratan. Bunun üzerine onlar sana alaylı bir tarzda başlarını sallayacak ve «Ne zamanmış o?» diyecekler. De ki: Yakın olsa gerek!”
Yapay organlardan robotlara giden süreçte, “İnsanın şuur ve duygularını bu robotlara yükleyebilir miyiz?” sorusu ile uğraşan âsî insanlık, “Ölümsüzlük mü?” sorusu ile devâm ederken, “Ayet-i Kerîme”yi bu yönüyle de bir düşünün.
Dehşet bir ikâz değil mi?
Buyurun bilimsiz, Kur’ân-ı Kerim’i daha iyi anlayın bakalım şimdi.
Ve cevaptaki derinlik...
“İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi dökülmüş menide bir damla değil miydi?” (Kıyame: 36–37)
Bu derinliği anlayamayan bilimden yoksun Müslümanlar, asrın şerleri ile nasıl mücâdele edebilir ki?
Gülümüz SAV emrediyor:
“İlim öğrenmek kadın-erkek herkese farzdır.”,
“İlmin yarısı soru sormaktır.”,
“Kim ilim talep ederse; bu işi, geçmişteki günahlarına kefaret olur.”,
“İlim Çin'de bile olsa gidiniz.”,
“İnsanların en kötüleri, ilmini kötüye kullanan âlimlerdir.”,
“Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz.”,
“Hikmet (ilim) Müslüman’ın kayıp malıdır. Nerede bulursa alsın.”
İşte küresel mücâdelenin şifreleri burada.
İlim, ilim, ilim… Bilgi, bilgi, bilgi…
Birinci Dünya Savaşı denen büyük yağmada, buharlı makinelere ordularımız yenilip, topraklarımız yırtılıp parçalanalı 100 yıl oldu.
En son zaferimiz Karabağ Savaşı’nda askerlerimizin yiğitliğinin yanına, düşmanın şifrelerini kıramadığı, radarları ile tespit edemediği, SİHA’larımızı da koyun.
Bilgi ve teknoloji ile yeniyor ya da yeniliyoruz.
Özetle; hattı müdâfa yoktur, sath-ı müdâfa vardır. O satıh da dünyanın her noktasıdır.
Kim nerede “Ben Müslümanım.”, “Ben Türküm”, hatta “Ben mazlumum ve seninleyim.” diyorsa, oraya ulaşmamız şarttır.
Neden mi?
Biliniz ki bizim ulaşmadığımız her noktaya düşmanlarımız ulaşacak.
Bugün dinsiz Çin, Altay ve Moğol-Türk Coğrafyası’na Budizm pompalıyor.
Afrika’da adı, Muhammed, Zeynep olan insanlarımız kiliseye gidiyor.
Anadolu kalemizde gençlik kollarımızda öldürülüyor, mankurtlaştırılıyor.
Uygur, Çin zulmü altında yok ediliyor.
Yemen’de, Müslümanlar mezhepçilikle bölünmüş, birbirini katlediyor, kadınlara tecavüz ediliyor, çocuklar öldürülüyor.
PKK, FETÖ, DEAŞ vb. ihânet odakları, içimizde hayat buluyor, himâye ediliyor.
Zâlimi yenmeliyiz!..
Nasıl mı?
İlim, fen ve teknoloji ile güçlenip, gerçek mânâda emredilenin TEVHÎD (BİRLİK) olduğu gerçeğiyle…
Size “Siz anlamazsınız!” diyen, her kimse bilin ki düşmanınız.
Farklı hassasiyetler öne sürüp (şeytanın sağdan yaklaşması) bir araya gelmenize engel olanlar bilin ki düşmanınız.
Gün, birlik günüdür.
Gün, omuz omuza mücadele günüdür.
Gün, çok çalışma, teknolojiyi kavrayıp, kullanıp, üreterek güçlü olma günüdür.
Gün, fitneye fırsat vermeme, her türlü işbirlikçiliğe ve ihânete karşı durma günüdür.
Gün, dünyanın en ücra köşesinden Vatanın gözbebeğine kadar fert fert ulaşma ve hakkı tutma günüdür.
.
Emekli Yarbay Halil MERT, dikGAZETE.com
-Strateji ve Yönetim Uzmanı-