Aşı ve ilaçlar hakkında gerçeği söylediklerini iddia edenlere ve bunu yaparken de Müslümanların hassasiyeterini kullanmayı ihmal etmeyen insanlara artık bir şeyler söylemenin zamanı geldi.
Diyanet’in, bir hastalıktan kurtulmak için içinde domuzdan elde edilmiş bir madde olan ilacı, “aşıyı kullanmak caizdir” fetvasına şu yorumu yazmıştı daha önce:
"Bugün her eve, domuz mukozasından, jelatininden, pankreasından üretilen necis ilaçlar soktular. - Niye? - E hastalıkta caiz efendim!.. - Yok ya! Sen amansız bir hastalığa tutulacaksın, her helal yöntemi deneyeceksin, sabredeceksin, tevekkül edeceksin, hiçbir şey çare olmayacak en son olarak "iyileşeceğine yüzde 100 emin olduğun taktirde" bir parça kullanabilirsin bu ilacı. Bu din, kimsenin babasının dini değil! Oynamayın insanların inançlarıyla!"
Bu yazdıklarından kendisinin dermansız bir hastalığa yakalanmadığını aksi takdirde bu kadar merhamet ve empatiden yoksun bir yorum yapamayacağını anlıyorum.
Eğer yüzde yüz eminse domuz türevli ilaçların kendisine iyi geleceğinden zaten hastalığı çaresiz değildir, dermanı bulunmuştur.
Yok emin değilse, “ya şifam gerçekten bundaysa…” deyip kullanmasına merhametlilerin en merhametlisi Rabbim sizin verdiğiniz bu acımasız tepkiyi vermez..
Sıra gelmiş Kur’an’dan bir kıssayı günümüze uyarlamaya. Yazar bunun için Nuh Peygamber’i seçmiş. Yorumu şöyle:
“Nuh Aleyhisselam'ın ve kavminin yaşadıklarını çocukluğumuzdan beri biliriz.. 950 sene tebliğ yapmış, öz oğlu dahi inanmamış.. Çölün ortasında gemi inşaa etmeye başlamış, ilk çiviyi çaktığında günümüz tabiri ile; “Komplocu! Çölün ortasına bir tek yağmur damlası dahi düşmezken ne tufanı, ne fırtınası, ne gemisi!
Bırak şu teorileri! Ye, iç, eğlen, bizim gibi keyfine baksana! Doğrusu sapıtmış ve gerçekleşmesi imkansız yalanlarla bizi iman etmemiz için korkutan bir delisin sen!” diye hakikatlerle, gözü kör bir toplum tarafından azarlanmış ve engellenmişti.
Evet bunları biliyor ve iman ediyoruz.
Ama asıl meseleyi kavrayamıyoruz. Bakın; Nuh Aleyhisselam'ın tebliğine karşı gelinip, uyarılarına kulak asmamanın bedelini insanlık çok korkunç bir şekilde ödedi.
O reddeden ve günümüze kıyasla bir avuç kadar insan, rüyalarında bile görseler dünyayı komple sularla kaplayacak bir tufanın kopmasına bi zatihi sebep olacaklarına inanmazlardı.
Onlar meseleyi öylesine basite aldılar ki.. Öylesine umursamadılar ki.. Oysa dünyada resmen küçük bir kıyamet koptu!
İşte bizim sabrı ve merhameti bol olan Rabbimizin, azabı ve gazabı da böylesine çetindir.
Neden mi bu kıssadan giriş yaptım? Çünkü günümüzün umursamaz insanlarının ahvali, bu helak olan toplumların ahvalinden daha farklı gelmiyor gözlerimize.
En az onlar kadar Rabbimizin tüm uyarılarını basite alıyor, gözlerimiz kör ve kulaklarımız sağır şekilde sanki bunca uyarı bize gönderilmemiş gibi davranıyoruz."
Yazara göre; Nuh'un gemisine binenler, aşıyı reddedenler, küresellerin oyunlarına gelmeyenler.
Peki ben aynı kıssayı şöyle yorumlasam kim bana yanılıyorsun diyebilir?
"Nuh Peygamber’e inanmayanları helak etmek için verilen küresel salgın hızla devam etmekte idi. Allah, Nuh Peygamberine bu salgından kurtulmanın yolu olan aşının formülünü öğretti.
O bunun için çalışmalara başladı. Fakat inanmayanlar onunla hep alay etti.
Sonunda Nuh, salgına iyi gelecek olan aşıyı buldu. Fakat öz oğlu bile ona inanmadı.
Bunca insanı helak edecek olan hastalıktan küçücük birkaç damla aşı mı kurtaracaktı?
“Gel oğlum aşı ol” deyince, oğlu -bana bir şey olmaz baba, şu karşıdaki dağın en tepesine çıkarım, oraya virüs gelemez diyerek babasına inanmadı.”
Sanki Allah, bir peygamber göndermiş, sanki biz onun peygamber olduğuna iman etmemişiz de bizi helak etmek için virüs belasını yollamış, virüsün Allah'ın cezası olduğuna iman etmeyip, gayr-ı müslimin aşısına sığınanlar kafir oldular; aşı olmayanlar gerçek mü’minler gibi bir algı yaratıp, insanların canlarıyla oynamayın!
Peygamberimiz, Medine hurmalıkları ile ilgili soru soran birine cevap verir. Fakat önerdiği yöntem ağaçlara iyi gelmez. Bunu öğrenince der ki “siz dünyevî konularla ilgili hususları benden daha iyi bilirsiniz.”
Peygamber bile bunu derken, lütfen sizin de az bildiğinizi itiraf ettiğiniz bir alan olsun. Bakın bu da bir sünnet.
Konu dinse her konuda fetvanız hazır.
Konu bilimse her konuda bilginiz tam.
Yapmayın lütfen!
Getirdiğiniz argümanların hepsine karşı argüman getirilebilir.
Mesela; İsrail, Filistin’e aşı vermiş ücretsiz. Bunun sebebi tabii ki dostluk değil, İsrail’in kendini koruma çabası. Sonuçta komşular ve bulaşıcı bir virüs söz konusu.
Bunu da şöyle yorumlasam kim bana “yanılıyorsun” diyebilir?
“İsrail, Filistin’e bile kendi olduğu aşıyı ücretsiz veriyorsa kendini koruyor demektir. O zaman aşı gerçekten işe yarıyor.”
Allah, dermansız hastalıkla imtihan ettiği Eyüp peygamberine bile şifası olacak suyu hazır kapta sunmadı.
“Ayağınla yere vur” dedi…
Yani çaba sarf et, uğraş! Uğraşanlara mani olmayınız, şevk kırmayınız lütfen!
Bilimsel boyuta hâkim değilim. Ama ilahiyâtçı olarak getirdiğiniz din kökenli argümanlarınıza cevap vermemek benim için vebal olurdu.
İki doz aşımı oldum. Üçüncüyü de olacağım. Bir öğretmen olarak 6 Eylül'de sınıfımda büyük bir coşku ve mutlulukla ders yapabilmek için duadayım. Hem kavli hem fiili.
Ulul Emre itaat de farz. Ülke yönetimim, bunu uygun görmüşse ahirette Rabbime bunu diyeceğim.
- Ey Rabbim, tabii ki senin bana emanet verdiğin bedenime bir kastım yoktu. Aşı olma sebebim onu ve diğer insanları korumaktı.
Emin olun bundan dolayı Rabbim beni sizin kadar acımasızca yargılamaz.
Dileyen aşı olur dileyen olmaz! Ama tutup da orman yangınları dahil her şeyi aynı yere bağlayıp, din sosuyla insanlara sunup zihinleri yanıltmayın.
Fikrinizi söyleyin, hüküm vermeyin insanlar hakkında. Aşıyı “iman ilkesi” haline getirmeyin.
.
Sevim Korkmaz, dikGAZETE.com