Hava soğuk bir akşam…
Vakit garipler sersemliği…
Tek-tük araç geçiyor sokaktan, birinde seksenler filmlerindeki, daha sonraları hayvanlar alemi belgesellerinde kullanılan konçertolardan biri…
Hani duyunca hayatı sorgulatan…
Martı sesleri yüksek ve uzak…
Köprüde az bi uğultu, vapur yanaşması…
Gök pembeliği...
Bugün dolar, yarın boşalır demişti kuşça.
Aynen de öyle..
Korkunç planlara denk geldik; kıyameti izlemek üzere seçildik falan derken…
Yalnızca kendinden geçmişlerce, nehirde kütük, rüzgarda yaprak olmuşlarca bilinen dünya bu kadar işte...
Bugün bi çorbayla doyduk.
Cigara yakmış taburedeki amcanın “evvelde…” diye başladığı günleri siyah-beyaz dinlerken…
Tik-tok saat sesleri arasında bir başka rüyaya çekildik.
Şimdi çok da yabancı olmadığımız, var gücümüzle kaçtığımız, “tanımıyorum” dediğimiz, dudak büktüğümüz ile sevişme zamanı…
Şimdi sap-sade gökyüzüyle yavaşça halleşme zamanı.
Aktıkça durulma…
Duy da inanma, bekle de gör zamanı…
Ya hû…
Gören göz ver, duyan kulak.
Sezen gönül, anlayan akıl.
Dil ver; kendini bilen.
Dünyanın tüm dar sokakları akşam üzeri…
Dünyanın en şatafatlı şehirleri akşam üzeri…
Dünyanın en coşkun denizi, en uğultulu ormanları…
Akşam üzeri.
Dünyanın tüm sofraları akşam üzeri…
Vakit akşamcadır dostlar.
Uykuya az kala günü bitirmiş.
Gök kapanmadan, şeytanlar bağlanmadan, kepenkler inmeden az önce…
Güzeldir…
Gün doğumu verilmişse size.
Güzeldir sarsılmadan önce kendini sarsmak.
Güzeldir…
Allah aşkına.
.
Arzu Leyal, dikGAZETE.com