ANADOLU esası hiç anlatılmazken;
Aslının taklidi 'Göbeklitepe' sırlarının peşindelermiş.
İsimler de ne manidar.
Niye birdenbire 'bulundu açıldı' ki?
Makul şüphelerle, anlatılan tarihe ve 'eserlerine' de aynı gözle bakamıyoruz artık.
Oralarda ve benzerlerinde kapanmalarda filan neler yapıldı bakan gören var mı?
O sıralar, malum birkaç suret aylarca buralarda kalmış zira...
Zihnen bu alanları en uygun toprakla yeniden kapatıp tepe yaptım.
Duygusuna bakıp hayret ettim onurlandırdım, saf haliyle bünyeme kattım.
Artık yok hükmüyle;
Şimdiye, şükre, varlığın muazzamlığına, muhteşemliğine odakla titreşim tutmak.
Yapamıyorsa, yapamıyorum sanıyorsa, önce bir niyet etmek.
Özellikle kadınlar, ANADOLU'daki büyük uyanış sizinle başlayacaktı başladı.
Bu 'uyanış’ın ise, seninle-benimle, bilip-bilmememiz, kabul edip-etmememizle zerre ilgisi yok.
Basitçe; Fıtratı bu.
Herkes elinde olmadan içinde uyananı hissedebiliyor elbet.
Kadınların bağırıp çağırmasına da gerek yok aslında.
Esas sessiz derin dip dalga budur.
Aniden şimdiye beliriverdiğinde ise çoktan devleşmiştir.
Bazı 'uyanmışlar’ın, 'uzaylı' seviyesinde 'Göbeklitepe' tartıştıkları bir videoya da yazdığım fikrimin özeti;
GÖBEKLİTEPE yorumum:
Antik laboratuvar.
Pek o kadar olmasa da tamamen atmasyondur :)
Sezgisel anlatım;
İnsanda 12 adet kaburga kemiği bulunuyor.
10'u ön bedene kafes şeklinde bağlantılı, arkadaki son ikisi açık.
Bazılarında 12, bazılarında 10 dairesel dikilitaş bulunuyor.
Kök hücre kaburgada üretiliyor.
Ortadakiler temsili sternum tanımlı göğüs kemiği ve omurga.
Bunların arasındaki kritik nokta temsili timüs bezi.
Timüs bezi, bazı öğretilerde ruhsal enerjetik bağlantı olarak geçer.
Alanın dış hatları, rahim ve rahim kanalı gibi biçimlendirilmiş.
Üzerindeki hayvan şekilleri bedendeki hücre tiplerinin veya moleküllerin temsili…
Zeminde sıvı kanalları ve küvetimsi yapılar...
Bilinçaltına kurgusal temsili alanı kur, buna inan, konumlandırma ile enerjiyi, kanla ‘dna’ ver;
Bu genetik laboratuvarda yeni türler üzerinde çalış.
Veya kitlesel kodlamayla bilinçaltından tezahür ettirdiklerine 'tanrılar' de tapın... TT!
İlkel bir avcı-toplayıcı türün yapacağı işler değil.
Avatar filmindeki yerliler de avcı toplayıcı bir türdü fakat çok yüksek bilinçteydi.
Sezgilerim, buranın içeriğinin bizim algımıza göre biraz 'karanlık' olduğu yönünde.
İlerleyen dönemlerde koca 'alan’ın bilinçli bir şekilde kapatılması, 'topraklandırılması' da bunun göstergelerinden biri olabilir.
Açılan bu 'boyut kapısı’yla veya buradan tezahür edenlerle baş edememiş olmalılar.
** ** **
Tüm mitolojik hikayelerin temelinde bedenin serüvenine dair bulgular söyleyebilirim.
Türk mitolojisindeki AKANA temsili ‘mtDNA’ gibi...
Doğal oluşumu da anlatıyor olabilir, konumlandırılmış çeldiricilerle doğal oluşuma ilginç müdahaleleri kodlamaları da..
İnsan denen esas kaynak kendini bir bilseydi, kendinden tezahür edenleri bir şey sanıp tapınmazmış...
Belki de tüm mitoloji, henüz kendine uyanmamış kaynağın diriliş serüveninde kendine kendini hatırlatmalarıdır...
Sadece bir tek şeyi yapma;
Birilerine, bir şeylere tapınma!..
En süslü haliyle ışıklar içinde ve en büyük vaatlerle gelse bile tezahürde fiziki veya kavramsal olarak şekillenmiş yaratılmış hiçbir şeye tapma, gerçek kılma...
Bu aklın hiçbir anlatıyla alamayacağı muazzam gücünü, artık kaynakla doğrudan bağlantısı bulunmayan aleme saçtığın saf nur parçalarını inançlarla yoğunlaşmış gölgelerden, yansımalardan, akislerden al...
Ne muazzamsın ki her zerren bilinç belki de..
Hepsinde gördüğüm; bedenin diriliş serüveni ve çok net yapılmış tek uyarı veya hatırlatma da bu:
KENDİNİ BİL!
KENDİNİ O KADAR BİLMESEN, ASLA BİLEMEYECEKSEN DE;
BU KADARINI BİL!
**
Öktürük
.
Sümeyya Demirel, dikGAZETE.com