Ey benim güzel kardeşim, nedir bu hırs, nedir bu ihtiras, nedir bu şöhret şehveti?..
Şairin;
İbret gözüyle bakın dünya misafirhanedir..
Gelen gideni görmez, ne tuhaf bir hanedir..
Bir kefendir en sonu zengin fakir sermayesi..
Şöhretine gururlanan gafil değil ya nedir?..
diye tanımladığı kürre-i arzdan kim bilir kaç trilyon insan geçti?.
Geldiler ve zamanı gelince çekip gittiler..
Kimi selamet rıhtımlarına yanaştı, kimi de esfer-i safirini boyladı..
Gemisini kurtaran kaptana ise ne alâ..
Şimdi soru şu;
İşte geldik gidiyoruz ve de giderken ne götüreceğiz?..
Mal uğruna, makam uğruna, şöhret, servet, sağman uğruna yapılan çirkinliklere değer mi bu fani dünya?..
Neyi paylaşamıyorsun ey kıymetli kardeşim?..
Ziyanı yok her şey senin olsun.. Kimseye de bir şey kalmasın.. Peki ama ölüm var be canım kardeşim.. Ve ölüm herkese şah damarından daha yakın..
Biriktir biriktirebildiğin kadar..
Doldur küpü..
Ancak unutma, o biriktiklerini de bir bölen olacak..
Diyen ne kadar doğru söylemiş;
"Ey hayatını mala mülke endekslemiş hırslı kişi..
Ey, helal haram ver Allahım, senin kulun yer Allahım, diyen istikametsiz!..
Ömrün müddetince hiç çıkarma yapmadın..
Hep topladın..
Hep çarptın..
Sonunda bölmeyi başkalarına bıraktın.."
Başka bir ifadeyle; yemeyenin malını mutlaka yiyecek birisi çıkacak ve hep de öyle olmuştur zaten..
O halde şu dörtlüğe de iyi dikkat edelim;
Mal ve mülkle mağrur olma, deme var mı ben gibi..
Bir muhalif rüzgâr eser, savurur harman gibi,
Dünya malı elde iken düşmanların dost olur,
Elde bir şey kalmayınca dost bile düşman olur..
Olay budur..
Ve bütün mesele de, dostla dost olmayanı doğru ayırmaktır..