Günlük hayatta çok sık karşılaştığımız, kullandığımız kelimelerden biridir denge.
Alelade kullanır geçeriz.
Bazen önemli konulardan bahsederken kullanır bazen de karşımızdaki kişiye hakaret ederken kullanırız. Aşırı anlamlar içerir.
Denge, canlı ya da cansız varlıkların sabit durma halidir.
Diğer bir anlamıyla karşıt iki gücün birbirine eşitlenmesi halidir.
Kainat ve kâinatin işleyiş sisteminden tutun da günlük hayatta kullandığımız basit makinalara, şarkılara kadar her şeyde karşılaşırız denge ile.
Dünya üzerindeki kıtaların, suların, ülkelerin, insanların ve hayvanların birbirleri ile dengesi ve hatta her birinin kendi içersinde kendilerine has dengeleri bulunmaktadir..
‘Denge’yi anlamak için uzaklara bakmaya gerek yok; aynaya bakmamız yeterli olacaktır.
Şairin de dediği gibi "Ne varsa alemde, örneği var Adem'de”. Vucudumuzu incelediğimizde görüyoruz ki yine denge bulunuyor. Gözümüz, kulağımız, ağzımız, dudağımız, elimiz, ayağımız denge ve uyum içinde. Hatta “altın oran”a göre o kadar ince hesaplanmış.
İngiliz Fizikçi James Jeans "kainatın mimarı mükemmel bir matematikçi olsa gerek" der.
Denge, evrenin olmazsa olmazıdır.
Her şeyde denge çıkıyor karşımıza.
Madem bu kadar önemli, günlük hayatta nasıl kullanmalıyız?
Ve en önemlisi dengeyi, tekamül yolculuğumuzda nasıl kullanabiliriz?
Hayatımızın olmazsa olmazı “alma-verme dengesi”dir; bu dengeye sahip çıkar ve hassas davranırsak hayatımız düzene girer. Ne karşımızdakini yorarız ne de kendimiz yoruluruz. Akan suyun yolunu buluşu gibi sistem tıkır tıkır işler. Tıpkı nefes gibi kendiliğinden gerçekleşir.
“Alma - verme dengesi” denilince aklımıza hep bir karşılıklı çıkar ilişkisi geliyor normal olarak.
Bazan muhatabımıza potansiyelinin ve hak ettiğinin altında davranarak bazen de hakettiğinden fazlasını vererek bu dengeyi bozarız.
Bu düzeni bozarsak, çark dönmez ve denge, alt üst olur.
Gerektiği zaman ve gerektiği kadar müdahele etmek en güzeli olacaktır.
Beklentilerden uzaklaşıp, kendi hakkımıza da girmeden ve önce kendimizdeki dengeyi düşünerek (egoistçe değil ama) hareket edersek kelebek etkisi başlatabiliriz. Haliyle çevremiz de bize uyumlanacaktır; böylece sarsılmaz hayat dengemizi kurar ve güçlü adımlarla ilerleyebiliriz.
Almak da vermek de ne konuda olursa olsun herkesin ve her şeyin var olan ve gelişebilecek ya da daralıp kısılabilecek olan kendi kapasitesi ölçüsündedir. Olanın olmayan vermesi, çok olanın az olana katılması ile de sağlanır denge; “Alma-verme dengesi” demek ise karşılıklı menfaate dayalı bir alış-veriş olmasından daha öte anlamlarla değer kazanır.
Hayatımızda ruhsal, zihinsel ve bedensel dengeleri kurup, koruyabilmek ve ‘iyi’ce geliştirmek dileğiyle.
.
Zübeyde Kızılyer Aslan, dikGAZETE.com