İnsanlar bu uyarıları kavrayamazsa, 20 sene sonra bunları anlatacak kimseyi bulamayacaklar.
Bu nedir akın akın kolay yoldan huzur bulma derdi.
Hadi kadınları anladıkta işi artık bebeklere kadar indirmişler; orada bir durun derim!
Argo olacak ama yeter!
Bu din, babanızın çiftliği değil!
Önünüze gelen ritüeli, tertemiz fıtratlarımıza bulaştıramazsınız!
Bebeğin önlüğüne yazdığı bu işkembeden sallanan rakamlar, onu nazardan koruyacak, iştahını açacakmış.
Tam da annelerin bam teli!
Peki bu rakamlar nereden çıkıyor dersiniz?
Grigory Grabovoy isminde Hristiyan bir Rus. Adam bu rakamlarla ölüleri dirilteceğini falan da iddia ediyor.
Hatta öyle ki evladları ölen ailelerden para topluyor rakamlar, sekanslar, ritüeller havada uçuşuyor.
Sonuç?
Dolandırıcılıktan hüküm giyiyor.
Bizzat Putin, hapise attırıyor.
Bizim ahmak, bizim cahil Müslüman da bu sayıları alıp, orasına burasına yazıyor.
Yazıklar olsun!
Vallahi yazıklar olsun!
Ahirette O kutlu Peygamber, sana “hiç mi yetmedi benim dilimden ulaşan Allahın kelamları” dese ne diyeceksin?
Ne çirkin işler bunlar.
Bu sayıları efendimiz bilmedi, peygamberler bilmedi, sahabe bilmedi; bunlar biliyor!
İnsan, el kadar günahsız bebeğine bari acımaz mı yahu!
Bunlar İslam’da yok!
Bunlara bizim dinimiz karşı!
Hem Müslüman olup, hem bir rakamdan fayda beklemezsin!
De ki: “Allah'tan başka, ilâh olduğunu sandığınız şeyleri çağırın, size yardım etsinler. Onlar, ne sizden sıkıntıyı kaldırabilirler, ne de değiştirebilirler.” (İsra Suresi, 56. ayet)
Bu ayete nasıl iman ettin sen!
“Çörekotu içtim, şifa verdi” demek bile korkunçtur.
Çünkü, Allah’tır Şafi olan, bir tek O şifa verir, çörekotunu vesile eder şifasına!
İtikad bu olmalı. Ama sen Allah’ın dinine zıt kavramları orana burana yazıp nasıl şifa umabilirsin!
Bir kere oturup “Siyer-i Nebi” okumamışsın, “Instagram” gönderileri altında derdine derman arıyorsun.
Sabah namazına kalkmaman sana bela olarak yeterken, ne olduğu belirsiz bir kişinin yazdığı rakamları kodlayarak dünyanın cennet olacağını umuyorsun.
Kimse kusura bakmasın ama artık hakikaten Allah için, dinim için sinirden köpürüyorum!
Yahu sen, nasıl önüne gelen her şeye atlarsın bu din, sana sınırlar çizmedi mi?
Bu din sana yetmedi mi?
Hoca Ahmed Yesevi, ömrü boyunca Rasulullah'ın nasıl kavun yediğini bildiren bir rivayet bulamadığı için elini kavuna uzatmamıştır..
Onlar kendilerini böyle korudular..
Kaleleri sünnetullahtı.
Biliyorlardı ki sünnet ile amel edilen bir kalenin kilidi kolay kolay kırılmaz.
Bizim dinimiz tamamlandı kardeşler, Rasul her şeyi bildirdi, yaşayarak öğretti..
İnanın sadece sünnetler ile yetinsek başka bir ölçüye ihtiyacımız kalmayacak..
Biz nasıl insanlar olduk ki önümüze her gelene atlıyoruz.
Senin zikrin yok mu?
Ayetlerin yok mu?
Sünnetullahlar nerede?
“Felak”, “Nas” ve Efendimizin çocuklara okuduğu dualara ne oldu ki işiniz rakamlara kaldı?
Artık insanlar öyle seviyeye geldiler ki;
Tamamen kendilerine uygun bir hayat, beden ve din istiyorlar..
Olmazsa, “Rabbi zorlamak” için her perdeyi yırtıyorlar..
“Dünyayı kanunlar ve sözler değil, semboller ve işaretler yönetir!” demiş Konfüçyüs..
Ne anlıyorsunuz bu sözden?
Ne kadar da iddialı bir söz değil mi?
“Semboller ve işaretler” dünyayı nasıl yönetebilir ki?
Ya da sürekli her yanımızı saran sembollerin, hayatımıza ne gibi bir etkisi olabilir ki?
Maalesef kardeşlerim…
Bizler her şeyi çok ama çok basite alıyoruz…
Hatta o kadar umursamıyoruz ki, her namazında “Deccal”den, Allah'a sığınan bir Peygamber’in ümmeti olarak, şu ahir zamanda bile bile kendimizi deccalin oyunlarına kurban ediyoruz.
Allah Rasulu onu;
“Zihinleri, gönülleri, iyi ile kötüyü, hak ile batılı karıştıran, bir şeyi süsleyip gerçek yüzünü gizleyen” bir tehlike olarak nitelendiriyor..
Ve bunu günümüzde bir çok şekilde görüyoruz.
İnsanlar öyle işler yapıyorlar ki, uyarıldıkları zaman “Ama biz bundan fayda görüyoruz!” diyorlar..
Bir şeyden fayda görmek, onu helal ve mübah yapar mı?
Bu dinin sınırları yok mu?
Bugün domuzun ve alkolün insan bedeninde kan artırdığı bilinmektedir.
Şimdi kansızlık çeken bir Müslüman diyebilir mi; “Ben domuz yer, alkol içerim, kansızım bana fayda verecek!” elbette diyemez.
Çünkü bilir ki Rabbi ona neyi haram kıldı ise; onda şifa ve hayır yoktur.
Peki, Rabbin sınırlarını aşmak sadece yeme/ içme ile mi oluyor dersiniz?
Yediklerimiz ve içtiklerimiz “DNA”mızı, genlerimizi, hücrelerimizi ve dolayısı ile fıtratımızı bozuyor da, ya bilinç altımıza empoze edilenler zihnimizi, maneviyatımızı, öz inanç sistemimizi bozmuyor mu dersiniz?
Her yerde görmemizi sağladıkları, üzerimizde taşımamızı istedikleri simgeler, bilinç altımıza neler kodluyor, bizi nasıl etkiliyor farkında değil misiniz?
Bakın, zamanında bu işlerin en derinine kadar inip, sonra tevbe eden bir kardeşimiz neler söylüyor;
“Herkes sanıyor ki bir rakam ya da bir sembol çizeyim bana evrenin tüm huzuru gelsin. Nasıl da kanıyorlar. Bahsettiğimiz her sembol illa hayra çalışacak diye bir kaide yoktur.
Kimi evrensel sembol, karanlık yanın enerjisini taşır. Bu da yıkım, gazap veya tehlikeli enerjilerle bağlantılı olabilir.
Rüyaların değişir, bedeninde ağrılar olur bu defa geçsin diye daha çok bağlanırsın ve sonuç senin için hüsran olur.
Semboller, bilinmez bir dünyanın kapılarıdır ve bilmediğiniz kapılardan geçmemenizi öneririm.
Herkes size güzellikten bahseder ama bu işin içi, Allah’tan uzak şeytana yakındır.
Şeytan, sahte cennet gösterir ama o aslında bataklıktır; sen de battıkça batarsın.”
Sembol, rakam ve bilinçaltınıza yönelen her türlü işten uzak durun ve bu ayete iman edin;
“Kendilerine yardım edilir ümidiyle Allah’tan başka ilahlar edindiler. Oysa ki, o ilahlar bunlara yardım edemezler. Tam aksine bunlar, o ilahlara hizmet eden ordular durumundadır.” (Yâsin Suresi, 74 ve 75. ayetler)
Bu çirkin işleri yıkın, tepki verin, bu meydanda at koşturmalarına izin vermeyin kardeşler!
.
Yağmur (Mirzayeva) İbiç, dikGAZETE.com