AK PARTİ HARUN MU OLACAK KARUN MU?
AK Parti, Mücahit olma ile her işe müsait olma, Harun olma ile Karun olma, Hz. Ömer ile turist Ömer olma arasında sıkışıp kaldı. Gelecek günlerde ne olmaya karar verdiğini hep birlikte göreceğiz.
Yerel seçimlerden ağır bir yenilgi alarak çıkan AK Parti yetkilileri, yaptıkları açıklamalarda sandığın kendilerine bir ders verdiğini, bu dersin mahiyetini ve sonuçlarını iyice değerlendirdikten sonra gereken adımları atacaklarını bizzat Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından, “Milletimizin bizden ve hükümetimizden beklentilerini çok iyi biliyoruz. Artık seçimin de olmadığı önümüzdeki 4 yıl içinde enflasyonla mücadelemizi inşallah zaferle sonuçlandıracağız. Sandıktan çıkan mesajlar ve yaptığımız değerlendirmeler ışığında gerekli adımları atmaya başlıyoruz.” şeklinde özet olarak dinledik.
Daha önce de belirttiğim gibi AK Parti’ye akıl vermek veya yol göstermek gibi bir iddiam yok. Erdoğan’ın deyimiyle, “AK Parti’ye had bildirmek” gibi bir gayem de bulunmuyor. Yalnız ülke meseleleriyle yakından ilgilenen bir gazeteci- yazar olarak görüşlerimi belirtmeden de duramam.
AK Parti, 22 senedir iktidarda ve girdiği her seçimi kazanmış bir parti konumunda bulunuyor. İktidar yıpratıcıdır; buna rağmen AK Parti, bunca yıl yıpranmayı elimine ederek iktidar kalmayı başardı. Ancak ülkemizde yaşanan 15 Temmuz darbe girişimi, Pandemi süreci, Gezi olayları, terör saldırıları vs. olaylar, son yıllarda özellikle ekonomik alanda büyük sıkıntıların yaşanmasına sebep oldu. AK Parti, kendine göre bu sıkıntılara çözüm bulmaya çalıştı. Ancak 2019 seçimlerinde seçmen AK Parti’nin yaptıklarını yeterli görmediğinden olsa gerek Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirlerde AK Parti’ye sarı kart gösterdi. 2023 Genel Seçimlerine kadar geçen sürede AK Parti bu sarı kartın anlamını yeterince kavramadı ama milletimiz genel seçimleri, ülkenin bekasına endeksleyerek sayın Erdoğan’ı yüzde 52 ile Cumhurbaşkanı seçti.
2024 seçimlerine girilirken özellikle emekli, asgari ücretli gibi dar gelirli kesimler, büyük ekonomik sıkıntı içine düştü. Hükümet, bunlara yönelik yeterli tedbirleri almayınca ve bazı adaletsizlikler yapılınca 2024 seçimlerinde milletimiz AK Parti’ye yeniden bir sarı kart daha gösterdi. Bu kez yaptığı ise sandığa gitmemek şeklinde oldu.
Seçim sonrası kaleme aldığım ve bu sitede yayınlanan “Kazanan CHP değil, kaybeden AK Parti!” (*) başlıklı yazımda, bunun sebeplerini kırka yakın maddede toparlayarak uyarı görevimi yaptım.
Neden AKP arti kaybetti ve CHP kazanan parti olmadı? Çünkü seçim sonuçları bunu açık biçimde gösteriyor. AK Parti’nin 2019 yerel seçimlerinde aldığı oy sayısı 20.584.029 iken 2024 yılı yerel seçimlerde aldığı ol sayısı 12.502.115 oldu. Yani 8 milyona yakın AK Parti seçmeni sandığa gitmedi.
CHP’nin de DEM ve İYİ Parti’nin desteğine rağmen oyunun sayı olarak fazla artmadığını gördük. CHP, 2019 Yerel Seçimlerinde Türkiye genelinde 12.868.815 oy alırken bu sayı 2024 seçimlerinde 13.983.928 oldu. CHP’nin birçok büyükşehir ve illerde kazanmasının sebebi açık biçimde AK Parti seçmeninin sandığa gitmemesi olarak görülüyor.
Seçim sonrasında AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, bundan sonra yapacaklarını, “Biz seçmenin mesajını okuruz. Muhasebemizi yapar, hatalarla aramıza mesafeyi koyar, nerede kalmıştık der ve kaldığımız yerden yolumuza daha güçlü bir şekilde revan oluruz. Şunu herkes görsün ve bilsin: Biz bitti demeden hiçbir şey bitmez.” şeklinde özetliyor.
Peki, AK Parti 2019 yerel seçimlerinden sonra almadığı dersi 2024 seçimlerinden sonra alır mı?
Akıllı her insan bu soruya “Elbette alır.” der.
AK Parti’nin geçmişine baktığımızda bundan ders çıkaracaklarına dair öngörülerimizin yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Ancak ne tür bir değişiklik yapılacağını bilmiyoruz ve herkes gibi biz de bekliyoruz.
Büyük devlet adamı Hz. Ömer, iktidarda bulunduğu sırada, “Yanlış yaptığımızda bizi uyarmazsanız sizde hayır yoktur. Uyardığınız halde sizi dinlemezsek bizde hayır yoktur.” diyerek millete önemli bir misyon yüklemiştir. Biz de onun işaret ettiği yoldan giderek iktidarın yaptığı yanlışlar hususunda zaman zaman uyarılarımızı yapıyoruz. Uyardığımız halde dinlemezlerse bu onların kibir ve gururdan gözlerinin kör olduğunu gösterir.
Çağımızın önemli düşünürlerinden ve Bosna’nın yeniden dirilmesinde büyük rol oynayan Aliya Izzetbegoviç, iktidara gelenlere, “İktidara gelirseniz kibirli olmayın, kendinizi beğenmişlik etmeyin. Size ait olmayan şeyleri almayın. Güçsüzlere yardım edin ve ahlak kurallarına uyun. Unutmayın ki sonsuz iktidar yoktur.” diyerek çok önemli ikazlarda bulunmuştur.
Ne yazık ki yaşanan bazı olaylar bu hususta AK Partili bazı yöneticilerin, yeterince ders almadıklarını ve kibir gayyasına düştüklerini gördük. Belli makamlara gelen insanların, geldikleri yeri unuttukları ve millet ile bağlarını kestiklerine şahit olduk. Bu yanlışlar yapılırken “Yanlış yapıyorsunuz.” diyenler kaale alınmadı ve hatta bazıları itibar suikastına tabi tutuldu.
Siyasetçileri en çok doğru sandıkları yanlışlar yıpratır. Bunun için siyasetçiler, danışmanlarını iyi seçmek zorundadırlar. Siyasetçiler yanlış yaptıklarında ‘Yaptığınız yanlış’ diyemeyen danışmanlar hem iktidarları hem de ülkeyi tehlikeli duruma sokar.
Böyle bir ortamda bir fikre veya bir ideale adanmış olanlar ile çıkarı için dadanmış olanlar arasında büyük mücadele başlar.
Adanmışlar davaları adına her türlü fedakârlığı yaparken, dadanmışlar bozmanın peşine düşer.
Adanmışlar davaları, partileri adına artı değer üretirken, dadanmışlar kazanılan her şeyi tüketmekle meşgul olur. Ahlaksızlık hâkim olduğu böyle bir ortamda başarıdan söz etmek de imkânsız hale gelir. Artık böyle durumlarda en mükemmel programlar yapılsa bile sonuca varılması adeta imkânsız gibidir.
Böyle ortamlarda problemleri parti programları veya reçeteleri düzeltmez. Davaya, partiye vs. hâkim olan ahlak, düzelmediği müddetçe, ahlak politikaya egemen olmadıkça partiler de memleketler de asla düzelmezler.
22 senedir bir gazeteci-yazar olarak AK Parti’yi gözlemliyorum. Bu zaman içerisinde özellikle sağlık, ulaşım ve savunma sanayi alanında ülke için güzel hizmetler yaptığını kimse inkâr edemez. Ama aynı başarıyı eğitimde, kültürde, şehircilikte ve son olarak da ekonomide gösterdiklerini söylemek hakka karşı haksızlık olur.
AK Parti, 22 yıllık iktidarında binaları, yolları ve şehirleri imar etmekle meşgul oldu ama ne yazık ki ahlaki alanda, ailede, gençlerin yetiştirilmesinde büyük ihmaller yapıldı.
Toplum olarak son beş sene içinde topyekûn bir krize sürüklendiğimizi kimse inkâr edemez. Bu kriz ortamında yaşananlara baktığımızda sosyolojinin kurucusu sayılan İbni Haldun’un yaptığı bazı tespitlerin ülkemiz için tehlike oluşturduğunu görüyoruz.
İbni Haldun, bir toplumu çöküşe sürükleyen işaretleri açıklarken meseleyi şöyle özetler:
“Bir toplumu çöküşe götüren sebeplerin başında milletin kamplara bölünmesi ve toplumsal dayanışmanın yok olması gelir.
Üretimin zayıflaması, tüketimin çılgın hale gelmesi, her gün vergilerin artırılması, devlet yönetiminde liyakatin dikkate alınmaması, adaletsizliğin yaygınlaşması da toplumları felakete sürükler.
Yöneticilerin gurur ve kibre saplanmaları, devletin malıyla gösteriş yapmaları, riyakârlık ve dalkavukluğunu artması milletin umutlarını yıkar.
En kötüsü de her şey normalmiş gibi, bütün bunları görmezden gelen ve kabullenen bir topluluğun ortaya çıkmasıdır.”
İbni Haldun, devletlerin kuruluş ve çöküşleri arasında, “Zafer, Hâkimiyet, rahatlık, huzur ve israf” şeklinde beş aşama yaşandığını da belirtir.
Devletlerin çöküşe gittikleri aşama olan “İsraf” döneminde dünyevileşme ve sekülerleşme, alabildiğine arttığından dolayı devlette giderilmesi imkânsız problemler meydana geldiğinin altını kalınca çizer.
İktidardakilerin halka sırt dönmeleri, şatafatlı yaşantıları ve devletin kaynaklarının hovardaca tüketilmesinin toplumsal dengelerin bozulmasını beraberinde getirdiğini de belirten İbni Haldun, meseleyi şöyle özetler:
“Piyasalara düzensizlik hakim olur, enflasyon zirve yapar, yolsuzluk ve yoksulluk artar, vergiler altından kalkılamaz düzeye yükselir, halkın ümitleri kırılır ve sonuç itibariyle halkın devlete olan güveni azalır ve hatta yok olur.”
İbni Haldun’un tespitlerini dikkate alarak yaşadığımız olaylara bir kez dikkatlice bakmalı ve ülkemizle olan benzerlikler karşısında dehşetle ürpermeli değil miyiz?
Bir toplumda zina yasallaşırsa aile ayakta duramaz. Kötülüklerin anası içki yasallaşırsa o toplumda ahlak kalmaz. Mallar, belli ellerde tekelleşir ve faiz yasallaşırsa ekonomik kriz baş gösterir. Toplumsal bir felaket olan kumar yasallaşırsa nesiller büyük tehlike yaşar. Rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma sıradan hale gelirse mevcut kamu düzeni sarsılır. Üretim olmazsa kalkınma olmaz.
Son zamanlarda yaşanan hadiselerle, söylenenleri karşılaştırdığımızda hiç de iç açıcı durumda olmadığımızı görmemek için kör olmak lazım. Evet umutsuz değiliz ama içinde bulunduğumuz problemleri görmeyecek kadar da kör değiliz. Milletimiz de bu problemleri gördüğü için 22 yıldır desteklediği iktidara, 2019 ve 2024 yerel seçimlerinde ikaz etme ve sarı kart gösterme gereği duydu.
Milletin ikazını nazara almadan onları “Bize oy vermediler, CHP geldi.” şeklinde kötülemek, iktidarın kendi ayağına sıkması anlamına gelir.
Milletimiz, yaşananların nelerden kaynaklandığını çok açık biçimde görmekte ve iktidardan bazı taleplerde bulunmaktadır.
Milletimiz, başta iktidarın devlette hâkim duruma gelen israfın sonlandırılmasını istiyor. Bu çerçevede milletvekili sayısının düşürülmesini, zirveye çıkmış olan makam araçlarının minimuma düşürülmesini, birden fazla maaş alanların engellenmesini, ihalelerdeki yolsuzlukların kaldırılmasını, spor kulüplerine para aktarılmamasını, iktidar yanlısı müteahhitlerin vergi borçlarının silinmemesini, siyasi partilere Hazine yardımı yapılmamasını, Yap-İşlet-Devret projelerinde devlet garantilerinin (sayı olarak) kaldırılmasını, vakıf, dernek, cemaat ve tarikatlara para aktarılmasının kesilmesini, yüksek fiyata kiralanan devlet binalarından vazgeçilmesini, lüks ve gösterişli davetlerin yapılmamasını, gereksiz yapılan yurt içi ve dışı görevlendirmelerin son bulmasını, devlet gelirlerinin millete adaletli biçimde dağıtılmasını talep etmektedir.
Bu millet ariftir. Kendinden olanı baş tacı eder. Ona fırsatlar verir ve hizmet bekler. Yaptığı yanlışları ikaz eder ve düzelmeleri için sabırla bekler. Ancak sabrın da bir sınırı olduğunun bilinmesini de ister. Verilen kredilerin hovardaca harcanmasına razı göstermez ve zamanı gelince kendisini dinlemeyen, kendisinden uzaklaşan iktidarları (Menderes, Özal örneklerinde olduğu gibi) yerinden etmesini de bilir.
Bu millet Harun olma iddiasıyla iktidara gelenlerin Harun olarak devam etmelerini istiyor. Karunlaşmalarına tahammül edemiyor.
Bu millet, iktidarda Hz. Ömer gibi adaletli olma sözü verenlerin sözünde durmalarını istiyor. Turist Ömer olanlara tahammülü olmadığını da seçimlerde sarı kart göstererek ilan ediyor.
Yine bu arif millet, iktidara gelirken “Mücahit” olup, iktidar nimetleriyle karşılaşınca “Her işe müsait hale” gelenlere ise “Kırmızı kart” göstermesini de bilir.
Hülasa etmek gerekirse, AK Parti, Mücahit olma ile her işe müsait olma, Harun olma ile Karun olma, Hz. Ömer ile turist Ömer olma arasında sıkışıp kaldı. Gelecek günlerde ne olmaya karar verdiğini hep birlikte göreceğiz.
.
Selim Çoraklı, dikGAZETE.com
ehli hukuk 8 ay önce
enver 8 ay önce
muhalif 8 ay önce