-İyi insanı secdelerden değil,
doğru sözünden ve emanete ihanet etmemesinden tanırsın.-
Hz. Ali
*
Ömür geçip gidiyor, şah damarından yakın olanla bağını bulup -sendeki ilahi Nur kaynağı ve de her yerde her şeydeki, ama fiillere göre icabet eden/tezahür eden-, kuramamaktan daha büyük bir kayıp yok.
“İnsan akıllandıkça, dışsallıkta görüp tanımladıklarını ayrıca kendi nefsinde de görüp tanımaya başlar” diyor arifler.
Hainlik…
Kapına gelene ve sana karşılıksız olarak varoluşunla hibe edilenlere ihanet olarak bakınca, kıldan ince.
Allah kolaylaştırmazsa geçemez hiç bir kimse.
Bilgi, -karşısındakinin hakikatinden gafil olma- cehaletini gidermez. Hatta artırabilir. Bunun sağlaması, kibir ve gururun var olup olmadığıyla yapılabilir.
Kibirden kaçmak ve kaçınmak; çünkü şeytan orada işini görmektedir.
”Şeytan sizi Allah adıyla kandırmasın” nerede benlik var, orada tevhid yok!..
Şu hayatta kilit kelime, “doz” herhalde.
Bir işin ehli olmak, ilgili konudaki dozu ayarlayabilmek.
Nitekim şifa olan bile, haddi aştığında, zehre dönüşüp ters bir etki oluşturabiliyor.
Her şeyde denge iyidir, en zoru da o dengeyi bulmak ve uymak herhalde...
Ölçüyü aşan her şey zulme döner.
Adalet, dengededir.
Dosta veyahut düşman bildiğine insaf…
Kaldı ki dost kim, düşman kim, değişir durur..
İnsanın kendini sürekli haklı bulması, “karşısında” gördüklerine orantısız güç kullanması; onu haklı olduğu konularda dahi zalim konumuna sokar ki, sünnetullahı bilen, “zulmetmektense zulme uğramayı tercih ederim” der.
Çünkü Allah’tan perdelenmekten daha ağır bir ceza yoktur.
“Allah şüphesiz her şeye kadirdir, ama bu dünya hikmet yurdudur.”
Hasetçi, cehenneminin odunları ile daha dünyada iken yanmaya başlamışken, başkalarının (‘aslı’nda Hakkın kuldaki nice tezahürlerinin) sevinçleri ile mutluluk duyabilen, cenneti yaşar.
Allah, bizlere lütfu ile bunu yaşatsın, hayata güzellik katıp, güzellik bulanlardan eylesin.
Adaleti gözetmemenin, Allah’a karşı gelmek olduğu anlaşılsa idi yeryüzü bir cennet olurdu...
Kur’an Ahlâkı, adalet ve sevgidir.
Adaleti, her şeyi yerli yerine, dengeyle koyabilmek basiret, akıl; beceremesek bile en azından bu niyette olmak ise, sevgiden doğar.
Haklı olma yükünü omuzundan indirince, insan o kadar hafifler ki, uçabilir bile!..
Ama neredeee…
Herkes haklı, gerçekten de; en azından bir parça ama bu durum, kimsenin yerin dibinde haklı haklı yaşaması gerçeğini değiştirmiyor işte.
Bazen sadece karanlık(ta) olduğunu farketmek, yolu tekrar aydınlatmaya yeten ışık olur…
Rahatta değil, ömürleri dünya sıkıntıları içinde, pek çok fitnelere maruz kaldıkları halde; bize kalp huzurunu ve insana yaraşır şekilde yürümeyi hatırlatanların bir bildikleri vardı, elbette…
- Sevinçli olaylar karşında şımarmamak, hüzne vefa gösterebilmek…
- Yıkılmamız beklenen olaylar karşısında; gülümsemek ve güvenmek…
- Sonuçlara ve sayılara takılı kalmadan yürüyebilmek...
Miras, Hz. İnsan’dan.
Birine, birilerine değil; kıymet bilip, gönül verene...
Bizlere da nasip eylesin Rabbimiz.
.
Gülşah Aslı, dikGAZETE.com
Şebnem 4 yıl önce
sefa 4 yıl önce