Sosyal medya kanallarında gezinirken rastladığım bir videoda Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır’ın bir konuşmasından ’58’ saniyelik kısmı kesilerek alıntılanmış olan görüntüyü izledim.
“Bu kadar kısa olmamalı” diyerek “tüm konuşma nedir” diye araştırırken “29:12” dakikalık videodaki konuşmayı* buldum.
Kendisine sorulan sorulardan sonra Osmanlı dönemi ile ilgili iddia edilen bir durumdan bahsediyor. Sorulan sorulara karşılık, kendi araştırmalarının ışığında yaptığı açıklamalar ve eleştirileri aşağıdaki gibidir.
Kendisine sorulan sorular;
- İslam’a göre cariyelik nedir?
- Cariyeler ile nikahsız ilişki caiz midir?
- Kur-an’da köleliği yasaklayan ayetler hangileridir?
Örnekleme ile konuya giriş yaptığı kısım;
- Tamamında, mezheplerin tamamında cariyelik vardır. Yani ne demek cariyelik, esir kadınlar. Onlara sormadan odalık olarak kullanılır ve erkekler onların cinselliğinden yararlanabilirler.
Bunun için nikaha gerek yoktur ve burada sayı sınırıda yoktur, gelenek böyle. Mesela hanefilerin çok değer verdiği İbni Abidin diye anılan bir kitap vardır. Orada şunu okuduğumu hatırlıyorum.
Diyor ki, "bir kimsenin bin tane cariyesi olsa, bin birincisini almak istese, karısı dese ki, onu alırsan kendimi öldürürüm, kadının kafir olmasından korkulur" diyor. Niye? Allah’ın helal kıldığını haram saydığı için…
Konuşmanın tamamının değil de sadece bu kısmının sosyal medyada kısa kesilerek yayınlanması ile Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır’ın sanki “Dini bu şekilde savunuyormuş gibi” algılanmasına sebebiyet vermesi sağlanmış ve bunun üzerinden algı operasyonu almış başını gitmiş.
Hem de karşılıklı olarak “küfür eden edene…” şeklinde…
Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır, geçmişte bir takım eksik bilgiye sahip veya art niyetli kişilerin yaptığı “İslam dini, köleliği kaldırmaya uğraşmıştır” şeklinde yapılan açıklamaların yanlış olduğunu da işaret ederek “Arkadaşlar, İslam, köleliği kaldırmak için uğraşmamıştır; Köleliği kaldırmıştır!..” diye de devam ediyor…
Verdiği cevap çok net; “İSLAM DİNİ KÖLELİĞİ KALDIRMIŞTIR!..”
Surelerden örnekler vererek devam ediyor…
Üstüne basa basa söylediği konu; “kölelik ve cariyelikle ilgili ayetlerden, anlamı çarpıtılmamış bir tane yoktur!.. BU AYETLER ÇARPITILARAK KÖLELİĞİ OLUŞTURMUŞLARDIR” diyor.
İşte her şey tam da bu noktada kopuş yaşamaktadır diyebiliriz…
Köleliği kaldırmayı kural sayanlar ile köleliğin devam etmesini isteyenler arasındaki algı savaşlarının karşılıklı mücadelesi…
Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır, konuşmasının ortalarında enteresan bir çıkış yapıyor ve;
“Tefsirlerde bir kelime araya sıkıştırarak tüm cariyeleri yatağa atmışlar” diyerek ağır eleştirisini de yapıyor.
“Prof. Dr. ünvanlı bir şahıs, kimleri işaret ediyor” diye insan sormadan edemiyor değil mi?
Konuşmasının orta kısımlarında “Elmalılı’nın tefsirlerini hariç tutmak gerekiyor” diye de vurguluyor…
Yani Hakkı, Hak edene teslim etmeyi de adil olmak adına unutmuyor.
“Cariye”, yani köle…
“Cariyenin rızası olmasa bile, cariye ile ilişkiye girilebilir!..” cümlesine Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır karşı duruşunu sergiliyor ve dayanağını da KUR’AN olarak gösteriyor.
Lakin, “köleliği ve cariyeliği öven bu duruma tek bir karşı duruş göstermeyen ve bu durumu kabullenen bir güruh var ve maalesef bizler o güruh ile birlikte aynı havayı solumaktayız” dersek yanlış olur mu diye bu sefer de biz soralım!..
Bunlar bugün ortaya çıkmış konular da değil zaten.
Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır, verdiği örneklerde tarih olarak neredeyse bin yıl - bin dört yüz yıl öncesine kadar da gitmekte ve mücadelenin hangi tarafında olduğunu ifade etmektedir.
“Neden tepki göstermiyorlar” diye işaret edilenler bugün kimlerdir artık varın gerisini siz düşünün…
Galiba Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır tam da bu sessiz sedasız, suya-sabuna dokunmadan yaşayarak maaşlarını alanları mı kast ediyor diye düşünürken daha çok merak sahibi oluyor insan ve devam ediyor sorgulamaya…
Tüm konuşmanın 58 saniyelik kısmını izleyerek ters bir tepki göstermenin bir anlamı yok bu duruma, çünkü Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır bir döneme ışık tutarken, İKİ FARKLI KATMANA dönüştürülmüş bir algıdan ve sosyal ortamdaki yansımalarından bahsederken tarihe ışık tutuyor...
Bizleri asıl ilgilendirmesi gereken konuya gelmek istiyorum.
Konuyu her iki yönü ile anlatan Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır, Arapların nasıl bir kültüre sahip olduklarını anlatırken, akabinde yanlışların düzeltilmesi için gönderilen ‘Din’in emirlerini de sıralıyor. Anlayacağınız o cahiliye toplumunda her türlü melanet var ve düzeltilmesi için de “İlahi uyarılar”ın gelmiş olduğunu anlıyoruz...
Şahsi düşüncem, Abdülaziz Bayındır tebrik edilmeli, hatta bir plaket bile verilmeli…
Ters psikoloji yaparak ‘neden’ diye sorgulanacak olunursa;
Geçmişten öyle örnekler veriyor ki o örneklerin bir çoğunun saptırılmış olmasına rağmen, bugün hala o saptırılmış olanlarına sorgulamadan, kimlerin yazdığına bakmadan inananlar olduğunu, bu yüzyılda bile insanlığın karşısına dikilen cehaletin diz boyu olmasından anlayabiliriz.
Konuyu bir örnek ile daha açık hale getirmek gerekmektedir kanaatindeyim.
“Kitap” ve “Kur’an” arasındaki fark…
- Bakıldığında kitap olarak vücut bulmuş olan madde.
- Okunduğunda ise maneviyatın en uç noktalarında dolaşan AKIL…
İkisi de birbirinden farklı alanlarda ve taban tabana zıt; aynı hedefi işaret etmeleri mümkün değil…
Kutsal olan (mana-hakikat) “KUR’AN”dır, kâğıttan yapılmış “KİTAP” ise kutsal değil (hakaret etmek değil, gerçeği görebilmek gerekir)…
Tıpkı, Arap (baskın karakteristiği) adetlerinin baskın olduğu ilişkiler ağında oluşturulan davranış kalıpları ile bu durumu tamamen reddeden, hatta ortadan kaldırmak ve doğru olanı ortaya koyabilmek için her türlü cefayı İlahi kurallar adına çeken baskın karakteristiğin davranış kalıpları gibi…
NE KADAR ETKİLİ ANLATTIĞIN ÖNEMLİ DEĞİL, KARŞINDAKİ NE ANLADI İŞTE O ÇOK ÖNEMLİ…
Akıl, Akıl, Akıl ve Algı, Algı, Algı…
Dünyada yaşanmış bir başka karşılığı nasıl olabilir diye soranlara bir örnek olması dileği ile devam edelim…
Yenilgiyi kabul eden yurtsuz Kral 1215'de Runny çayırlığında “Magna Carta”yı imzaladı.
İnsanlık; tanrı krallar, firavunlar, imparatorlar, krallar, aileler gibi, gibi. Onların iktidarlarının etki gücünü sürekli azaltarak ve insanlığın etki alanını genişleterek ve dahi iradesini güçlendirerek bu günlere gelmeyi başarmıştır.
Dinler açısından da bakılsa, ekonomik açıdan da bakılsa yani hangi açıdan bakılırsa bakılsın insanlık, kölelikten kurtulup özgür olabilmek ve kendi kaderini kendisi tayin edebilmek için bazı zamanlar topyekûn, bazı zamanlar bireysel mücadele vermiştir ve bu mücadele asla durmamıştır.
Mücadelenin verildiği karşı taraf ne “Tanrı”dır, ne de şeytandır. Kendilerini çok özel zanneden, egoist ve hasta ruhlu küçük bir güruhtur sadece.
Bu küçük güruhun tüm insanlığa hükmederek, kendi rahat hayatlarını devamlı kılabilmek gibi takıntıları bitmek tükenmek bilmez.
Bundan dolayı, sürekli olarak kendi çıkarlarına hizmet edecek köleler elde edebilmek adına hep mücadele ederler.
Bir gün, dünya üzerindeki krallıklar, imparatorluklar, anlayacağımız varlığı sömürüye dayanan tüm insanlık düşmanı oluşumlar yok olacaktır.
O güne dek, insanlık kendi iktidarını elinden bırakmadan devam edecektir.
Onlar yenildikçe isimlerini değiştirerek insanlığın karşısına tekrar tekrar dikiliyorlar.
Korkmaya gerek yok! Gelmeye devam etsinler, bizler de insanlık adına hep burada olmaya devam edeceğiz…
.
Ali Karani, dikGAZETE.com
*
Abdülaziz, Bayındır, tebrik, edilmeli, hatta, bir, plaket, bile, verilmeli!..,Ali, Karani, @KARANIAli, yazdı..., #SosyalMedya, @A_Bayindir_Hoca,