2007 yılında Kuzey Irak’ın önemli siyasi figürlerinden olan Kürt bir siyasetçi şöyle demişti…
“Gelecek yüzyıl Kürtlere rezerve edilmiştir, NOKTA…”
Fakat bu cümleleri Kürtçe değil de Almanca söylemişti…
O yıllarda tüm bu üstü kapalı girift ilişkiler ağını görmek kolay olmamakla birlikte, aşama aşama ilerleyen süreci takip etmek, bir takım öngörüleri de zamanın gerisinde kalmakla birlikte zihinlerde canlandırıyordu.
Birinci (paylaşım) Dünya Savaşı öncesi ve sırasında işgalcilerin ele geçirmeyi hesapladıkları coğrafyada, etki gücü yüksek bir aparat olarak hesaplanan Kürtler parçalanarak coğrafya dağıtıldı.
Aynı zamanda Kürt kimliğini “Silikleştiren” İngiliz akıl yapısı idi.
Savaş sonrasında kurulan ulus devletler, coğrafyaların şekillendirilmesi esnasında domine edici güce sahip “Batı eksenli davranmak ve bu siyaseti devam ettirmek zorunda kaldılar” algısı sayesinde, toplumun zihinsel derinliklerine ekilen düşmanlıklar, coğrafyayı her an tetiklenmeye hazır, çatışma temelli hale getirdi diyebiliriz.
Birinci Paylaşım Savaşı’nın sonuçlarını kabul etmeyen ve antlaşmalara imza koymayan ABD, 1940’lı yılların ortalarında “Reconstruction team” yeniden yapılandırma organizasyonlarını sahaya sürerek, idareyi İngiltere’nin elinden aşama aşama almış oldu.
Merceği küçültecek olursak, “Paylaşım Savaşı” esnasında Kürt nüfusun dağıtılması, savaş sonrası coğrafyaya şekil vermek için ihtiyaç duyulacak kullanışlı (intikam ve nefret ile formatlanmış) insan gücünün ön hazırlıklarının yapılması içindi.
Çok acıdır ki;
Kürtler, en yakın örnekte olduğu gibi, Halepçe “16 Mart 1988” Katliamı’nı ve “21 Mart” Nevruz şenliklerini sadece dört gün arayla yad ederler ve kutlarlar.
Diğer yaşanmış acıların oluşturduğu reflekslerden bahsedilecek olunursa da ne tür bir intikam güdüsünün yönlendirmeye elverişli potansiyel haline getirildiğini varın sizler düşünün.
Bugün bu refleksi kullanmayı ve şahsi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeyi ABD yapmaktadır.
Neden önümüzdeki “yüzyılın Kürtlere rezerve edildiği” zihinlerde biraz daha şekillenmeye başlamıştır umarım.
Bu “gelecek yüzyıl” rezervasyonunu kim, hangi kudret, ne karşılığında yapmıştır!?.
Cevap aranması gereken soru tam da budur…
“Kürtler’in en büyük düşmanı kimdir” diye hangi Kürt’e sorarsanız sorun…
Karşılık olarak “İngiltere ve İngiliz Akıl Yapısıdır” diye bir cevap alırsınız.
Nasıl oluyor da İngilizler’in koyduğu kuralları devam ettiren ABD’nin uygulamış olduğu siyaset ve yeniden yapılandırma sürecinde, İngilizler düşman oluyor da ABD en büyük ve etkili müttefik oluyor!?.
Buna anlam verebilmek kolay olmasa gerek.
PKK terör örgütünü Kürtler’den ayırmak, gerçekçi bir bakış açısı olsa da nüfus olarak destekleyen ve iç içe geçmiş olanlar da yine Kürtler’dir.
Biraz daha detaya inecek olunursa;
Kürtler’in tarih sayfasından silinmemelerindeki en büyük etken, “Feodal ilişki ağı” ile çevrili olmalarıdır.
Fakat “gelişmeleri ve çağı yakalamalarının önündeki en büyük engel de Feodal ilişki ağı ile çevrili olmalarıdır” demek gerekir.
Görüldüğü gibi “En güçlü olduğun taraf, en zayıf olduğun tarafın” olabiliyor.
Gelelim “CAN ALICI Soru”ya!..
İç dünyamda bir “KÜRDİSTAN DEVLETİ” hayal etmedim diyen tek bir Kürt, beri gelsin.
Dürüst olalım;
Kurulması planlanan Kürt Devleti, FEODAL İLİŞKİLER AĞI ile çevrili olarak kurulmaya çalışılacaktır.
Buradan yola çıkarak;
Feodal ilişki ağının ne tür etki gücüne sahip olduğunu bilenleriniz olacaktır diyerek devam edelim…
Hangi düşünceye veya hangi ideolojiye sahip olunursa olunsun, Aşiret büyüklerinin söylediği sözün üstüne kimse söz söyleyemez.
Yani “Aile büyüğü” ne derse ‘O’dur.
Coğrafyanın şekillendirilmesinde Kürtler neden aktör olarak seçilmiştir?
Bu sorunun cevabı hayati önem taşırken; zihinlerdeki bulanık resim oluşmaya başlamıştır umarım…
Yüksek gayretler ve desteklerin ardından Kürt nüfusun, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kadrolarına yerleştirilmesi ile birlikte, devletin karar alma mekanizmasının neden tek bir liderin iki dudağının arasına sıkıştırılmaya çalışıldığını anlamaya biraz daha yaklaşmış olunmuştur umarım.
Konunun getirilmeye çalışıldığı ana tema, Türkler ile Kürtler’in kader birliği yapmayı kararlaştırmaları dahilinde, devletin idare sisteminin FEODAL BİR YAPIYA dönüştürülme dürtülerinin ister istemez aktive/faaliyete geçeceğini ve bunu, Akıl ile hayata bakan Türkler’in kabul etmeyeceğini bir takım çıkar çevrelerinin hesap etmiş olduğunu görmek gerekmektedir.
Toplumun tüm katmanlarının fark ettiği fakat anlam veremediği veya idrak edemediği kısır döngünün adını artık koymak durumundayız.
- KÜRTLER, KENDİ GELİŞMELERİNİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL OLAN FEODAL İLİŞKİLER AĞINI TERK ETMEYE VE DÜNYA İLE ENTEGRE OLMAYA ÇALIŞIRLARKEN, HANGİ GİZLİ EL, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’Nİ FEODAL İLİŞKİLER AĞININ İÇİNE HAPSETMEYE GAYRET ETMEKTEDİR?..
Gelinen bu aşamada artık bir karar vermek durumu ile karşı karşıya kalınmıştır…
Bir taraftan dünyanın gidişatını okumakla görevli Padişah ve danıştığı Akıl’ın öngörüleri sayesinde FEODAL KURAMLAR bir daha yaşanmamak üzere terk edilmişken, alınan bu kararın uygulanmasında görev almış Osmanlı paşalarının kurduğu son devlet olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tekrardan eski sisteme dönüştürülmek istenmesinin ne anlama geldiğini herkes kendisine sormakla mükelleftir.
“Türk Akıl ve Düşünce Sistematiği”nin devlet idaresinde etki sahibi olması demek, Türkler’in diğer etnik yapıların üzerinde bir pozisyona sahip olduğu anlamına gelmemektedir.
Bu yanlış algı üzerinden oluşturulan çatışma zemini sayesinde, “Devletin Akıl Yapısı”nın yok edilmeye çalışılması hepimize zarar vermektedir.
Kürtler’in İktidar ortağı olmasıyla birlikte, sistemin FEODAL İLİŞKİ AĞI KODLARINA çekilmesi yapılan en büyük yanlıştır.
Yanlıştan acilen geri dönülmesi ile birlikte, kurgulanan tüm aldatmacalardan, nefret ve intikam duygularından kurtulmak dileğiyle…
.
Ali Karani, dikGAZETE.com
Ömür Çelikdönmez 5 yıl önce