Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin ihracat hacminin 225 Milyar ABD Dolarına ulaştığını açıklamıştı. Bu, hiç kuşkusuz, olağanüstü bir başarıdır. Ancak malumunuz ihracatın içeriği de önemlidir.
İçinde yüksek teknolojili ürünlerin payı ne kadar büyük olursa, ülke ekonomisi de o kadar güçlü olur.
Türkiye'de hızla gelişen savunma sanayi sektörü, büyük bir potansiyele sahiptir. Ancak bu durum, ülkemizin ihracat yapısına yeterince yansımamaktadır.
225 milyar doların sadece 3 milyarını savunma sanayisi ürünlerinin ticareti oluşturuyor. Ayrıca, bu göstergede istikrarlı bir büyüme gözlemleyemiyoruz.
Rakamlar yalan söylemez: 2020'de savunma sanayi ürünleri ihracatı hacmi yüzde 15 azaldı. Bu hızla, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2023 yılına kadar 10,2 milyar dolarlık savunma sanayisi ürünleri ihracatı hedefine ulaşması pek mümkün görünmüyor.
Aslında bunun en önemli nedeni, her türlü yolun kullanıldığı uluslararası pazardaki yoğun rekabettir.
Ülkeler kârlarını artırmak adına müttefik taahhütlere ve daha önce verilmiş vaatlere bakmamakta, uzun vadeli ortaklarını ikame etmekte ve en kirli rekabet yöntemlerini kullanmaktadır.
Avustralya'nın 2021’in sonuna doğru Fransa'dan sipariş ettiği 12 tane “Shortfin Barracuda” çok amaçlı dizel/elektrikli denizaltı için ödeme yapmayı reddetmesi üzerine çok gürültülü bir skandal yaşandı.
Paris'te şiddetli tepkilere yol açan kararın nedeni; Avustralya, ABD ve Birleşik Krallık arasındaki gizli anlaşmaydı.
16 Eylül 2021'de, bu ülkelerin liderleri Çin'e karşı AUKUS (Avustralya / İngiltere / ABD) Savunma Paktı’nın kurulduğunu duyurdu.
Avustralya, bu ittifaka katılmasının karşılığında Amerika Birleşik Devletleri'nden teknoloji ve kendi nükleer denizaltılarını inşa etmesi hususunda yardım aldı.
Tabii ki bu karşılıksız bir yardım değildi.
Amerika Birleşik Devletleri ve Büyük Britanya'nın askeri-sanayi kompleksleri için çok kazançlı sözleşmeler imzalandı. Sonuç olarak Fransa ile imzalanan milyarlarca dolarlık sözleşme, Canberra tarafından iptal edildi.
Paris, artık kaybını hesaplaması lazım.
Çok temel dürüstlük ilkeleri ile Londra ve Washington'un ticari itibarları… Jeopolitik çıkarlar, NATO içindeki müttefik taahhütlere üstün geldi.
Büyük ihtimalle ABD ile İngiltere arasındaki gizli anlaşmanın bir sonraki kurbanı, Türk savunma sanayisi olacaktır.
Bugün Türkiye'nin askeri ürünlerinin ana ithalatçısı, Türk mallarının yıllık ihracat teslimatlarında 784,2 milyon dolarlık bir paya sahip olan ABD'dir. Ancak aynı zamanda, bu hacim sürekli olarak azalmaktadır.
Böylece bir önceki yıla göre Türk mallarının ABD'ye arzı yüzde 4 azaldı.
Bu azalma, kısmen, ABD alımlarının savunma sanayi sektörünün yeteneklerini aktif olarak artıran ve Rusya'yı bu konumdan çıkararak dünya savunma sanayisi pazarında ikinci en önemli oyuncu olmayı bekleyen Büyük Britanya lehine yeniden dağıtılmasından kaynaklandı.
Londra öncelikle Suudi Arabistan, BAE, Katar, Umman gibi geleneksel İngiltere pazarlarındaki payını genişleterek bunu yapmayı planlıyor.
Bu durum Ankara'yı endişelendirmeden edemiyor. Çünkü bu devletler aynı zamanda Türk ürünleri için önemli ihracat pazarları.
Örneğin Türkiye, Katar'a yılda 45 milyon dolar değerinde mal satıyor. Ancak İngiltere, Katar'a tedarik ettiği ürünlerin tasnifini son 7 yılda 3,5 kat artırdı.
İngilizlerin Katar'a yaptığı toplam ürün sevkiyatı yılda 200 milyon doları aştı. Elbette bu, başta askeri elektronik, iletişim ve navigasyon ekipmanları gibi alanlarda olmak üzere Türk şirketlerinin zararına oldu.
İngiltere, yakın gelecekte Katar'da Türklerle insansız hava aracı tedariki hususunda rekabet edebilir.
Bu mücadele; Türkiye'nin şu anda aktif olarak araştırdığı Pakistan, Bangladeş ve Afganistan gibi gelecek vaat eden yeni pazarlar için de geçerlidir.
İlginç bir şekilde, Londra da bu pazarları geliştirmekle oldukça ciddi bir biçimde ilgileniyor. Kaldı ki İngiltere, 2016 – 2017 yıllarında Pakistan'a silah satışlarını ikiye katladı. Bu bariz artış, öncelikle savaş gemileri ve helikopter tedarikinden kaynaklandı.
Bugün, ülkenin donanmasının modernizasyonu için Pakistan ile yapılan büyük sözleşmeler, Türk savunma sanayisinin beklentileri için büyük önem taşıyor.
Pakistan için bir dizi MİLGEM (Ada) tipi korvetlerin ilkinin yapımı, 2020 yılının Haziran ayında İstanbul'da gerçekleşti. Ancak İngiliz tersaneleri de gözünü bu habere dikti.
Türkiye, Pakistan Hava Kuvvetleri’ni de modernize edebilirdi ama burada rakiplerin direncini yenmesi çok zor.
Örneğin: Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ), 2018 yılında Pakistan'a 30 adet T129 taaruz helikopteri satmak için 1,5 milyar dolarlık bir anlaşma imzaladı. Ancak anlaşma, ABD'nin Türk şirketine ihracat lisansı vermeyi reddetmesi üzerine engellendi. Gerçek şu ki, Türk helikopterleri için motorlar, Amerikan şirketi Honeywell ile İngiliz şirketi Rolls-Royce arasındaki ortak girişim tarafından üretiliyor. Bunun üzerine Pakistan, hava kuvvetlerini İngiliz Sea King helikopterleriyle güçlendirmeye karar verdi.
İngiliz ürünlerinin uluslararası pazardaki etkileyici başarısı; Londra'nın Vaşington'un ana müttefiki statüsünü aktif olarak kullanması ve ABD'nin dünya çapındaki güçlü lobicilik yeteneklerini kullanması ile kolayca açıklanabilir.
İngiltere'nin gelecek vaat eden savunma sanayisi pazarlarında Türkiye karşısında rakibini etkisiz hale getirmek için her fırsatı değerlendirmesi şaşırtıcı değil.
Ankara'nın, NATO müttefiklerinin beklenmedik şekilde sert ve haksız rekabeti karşısında üreticilerinin çıkarlarını tutarlı bir şekilde savunmayan pasifliği, daha fazla soru işareti yaratıyor.
.
İlber Vasfi Sel, dikGAZETE.com