2033 YILINDAKİ “SİZ” ZİYARETİNİZE GELSE!..
“İnsanlar geleceği düşünürler, gelecek günler için yaşarlar. Ansızın biri onlara bir saat içinde tümünün öleceğini söyleyecek olsa, yaptıkları, yapmış oldukları her şeyin onlar için hiçbir hazzı, hiçbir tadı, hiçbir değeri olmazdı.
Geleceğin aynası olmasa, güncel gerçeklik aşağılık, iğrenç, anlamsız görünürdü. Yarının uzak kokusu olmasa, bugünün kara ekmeğini yemezlerdi.”
1881-1956 yılları arasında yaşamış ünlü İtalyan yazar Giovanni PAPİNİ, gerçeküstü öykülerini topladığı “Kaçan Ayna” isimli kitabında, bu türe ilgi duyanlara çok katmanlı ve derinliği olan öyküler anlatıyor.
Yazar, bu öykülerde kitabın önsözünü yazan Jorge Luis BORGES’in ifadesi ile “zaman oyunları” oynuyor.
Benim yazdığım “Hayalbaz Öyküler”de olduğu gibi birçok fantastik hikaye yazarında, Papini’nin bu kitabından etkilenmiş bir hayal gücünden bahsetmek mümkün.
İlk paragraftaki cümleler, “Kaçan Ayna” öyküsünde yer alıyor. Dayanılmaz bir kış sabahı, tanınmış bir istasyonda, sırtında paltosu, yakasında iki menekşe olan tanımadığı bir adamla, insanların mutluluğuna, hayatın yüce bir şey olduğuna ve dünyanın güzelliğine dair yaptıkları bir konuşmada geçiyor bu cümleler.
Kitapta, “Havuzda İki Yansı” adlı çok sevdiğim bir öykü var. Bu öyküde, 7 yıl önce ayrıldığı kasabaya döndüğünde, eskiden sık sık gittiği bir bahçedeki -artık üzeri yapraklarla kapanmış halde olan- havuzun orada, kendisinin 7 yıl önceki hali ile karşılaştığını, hayatı çok farklı algılamalarından kaynaklanan sorunlar nedeni ile birkaç günden fazla bir arada kalamadıklarını ve 7 yıl önceki halini havuzun derinliklerine gönderdikten sonra erdiği huzuru anlatıyor.
Onunla kaldığı birkaç gün sonra hissettiklerini şöyle açıklıyor:
“Coşkulu geçen birkaç günden sonra onu dinlerken anlatılmaz bir tedirginlik duymaya başladım. Sürekli olarak gösterdiği bazı kabalıklar, bazı gariplikler beni tedirgin etmeye başladı.
Benim küçümsememe ve gülümsememe neden olan sözcüklere inanıyordu. Zihni hala bir yığın belirsiz, karmakarışık, dal budak salmış romantizmle, fırtınalarla ve savaşlarla dopdoluydu.
İlk anlarda beni eğlendiren saf gururu, deneyimsizliği, yaşamın gizleri hakkındaki derin bilgisizliği, sonunda beni sıkmaya başladı; içimde yavaş yavaş itici, küçümseyen bir acıma duygusu uyandırdı. ‘Gene de’ diye düşündüm, kendisine güldüğüm bu adam, bu gülünç ve bilgisiz genç, bir zamanlar bendim. O zamanlar evrensel bilge ve geleceğin dâhisi sanıyordum kendimi. O zaman da geçmişimdeki daha genç olan beni küçümsediğimi hatırlıyorum.”
Geçen hafta, ilk okul ikinci sınıfa giden oğlum Ömer Burak, öğretmeninin verdiği ödev nedeni ile 10 yıl sonrasına, 18 yaşındaki haline “Canım Kendim” başlığı ile bir mektup yazdı ve onu 10 yıl sonra açılmak üzere muhafaza etmek için bir cam kavanozun içine sakladı. Kavanozu da bize emanet etti.
Ömer Burak’ın 18 yaşındaki halini, bu mektubu okurken düşündüm ve bu durum bana ilk olarak yukarıda bahsettiğim Papini’nin “Havuzda iki Yansı” öyküsünü ve “Kaçan Ayna” kitabını hatırlattı. Bu vesile ile tekrar okudum.
İkinci olarak da PTT’nin 1986 yılında dönemin başbakanı Turgut Özal’ın girişimi ile yaptığı “2000 yılına mektup” kampanyasını hatırlattı. Bu kampanyaya büyük ilgi olmuştu. İnsanlar geleceğe mektup yazıp PTT’ye teslim etmişlerdi.
2000 yılında ise geçmiştekilerin yazdığı bu mektuplar, alıcılara ulaşmış ve gelecektekiler, büyük bir heyecanla okumuşlardı.
Hatta bu mektuplardan birinin kayıp olduğu, kayıp olan bu mektubun da 1993 yılında vefat eden Turgut Özal’a ait olduğu uzun süre gündem olmuştu.
PTT kayıtlarında “bulunamadığı” belirtilen o mektupta Rahmetli Turgut Özal’ın yeni bin yılda gençlere olan güvenini vurgulayarak torunlarına başarılar dilediğine dair bir haber, Ocak 2000 tarihli Hürriyet gazetesinde yer aldı.
Geleceğe mektup yazmanın teknolojik bir versiyonu da var; “Futureme.org”
Bu web sitesi, oldukça kullanışlı ve basit tasarlanmış. Mektubunuzu yazıyorsunuz ve bir tarih belirleyip, kendinize e-postalıyorsunuz o kadar.
Mektubunuzda belirttiğiniz tarihe kadar gerçekleşmesini istediğiniz hayallerinizi, hedeflerinizi yazabilir, kendinize sözler verebilir ve bu günlerdeki duygularınızı, hislerinizi yazabilir, o tarih geldiğinde oluşacak farklı duygu durumlarınızı değerlendirebilirsiniz.
Gelecekteki ilk doğum gününe kendisine kutlama maili gönderenler gibi işin eğlenceli taraflarına yönelik fikirler de geliştirilebilir elbette.
Tüm bunların yanında asıl mektubun, gelecekten gönderildiği bir durumu da düşünmeden edemedim.
Öncelikle, benim 10 yıl önceki halime bir mektup yazsam neler yazacağımı düşündüm.
Giovanni PAPİNİ, 7 yıl önceki halini ziyaret etmişti ve o halini tabiri caiz ise hiç beğenmemişti. Ben de hiç mektup yazmakla uğraşmayıp 10 yıl önceki halimi ziyaret etsem nasıl olur diye düşündüm.
Ardından diğer seçeneği düşündüm: Benim -eğer yaşarsam- 10 yıl sonraki halimden bu günlerde bir mektup alsam ya da ziyaretime gelse neler hissederdim, nasıl bir muamele ile karşılaşırdım?
Gerçekten merak edilmeyecek gibi değil. 10 yıl sonraki halim, kendini bu önümüzdeki 10 yılda daha da geliştirmiş ve şimdiki benden daha iyi, daha faydalı ve daha mutlu bir hayat yaşıyorsa sorun yok. Fakat durum tam tersi olur da bunun suçunu şimdiki benin hatalarına yüklerse işte o zaman bu ziyaret tadımızı kaçırır.
Her ne kadar tatsız bir durum da olsa bunu fırsata çevirmek gerek elbette.
Bu tatsız ziyaret, 10 yıl sonraki halimizin neden daha iyi, daha faydalı ve daha mutlu bir hayata erişemediğine dair bir analiz yapmayı mümkün kılacak ve belki de şimdiki benin yanlışlarından dönmesini sağlayacaktır.
Ruben Chavez’in dediği gibi: 10 yıl sonra olacağın insan, tamamen bugün okuduğun kitaplara, izlediğin filmlere, dizilere, zaman harcadığın insanlara, tükettiğin gıdalara, alışkanlıklarına ve giriştiğin konuşmalara göre şekillenecek. (not: sözün orijinalinde süre 5 yıl)
Şimdiki halimiz “hal” değilse, bu sözü dikkate almakta fayda var.
Dikkate alalım ki 10 yıl sonraki halimizin bizden şikayetçi olmasına sebep olmayalım. Üstelik, 10 yıl sonra bir de zaman makinesi icat edilirse, bizi ziyarete bile gelebilir. Bu ziyaretin tatsız bir ziyaret olmaması adına, gelin değerli vaktimizi, değersiz şeyler için heba ederek, gelecekteki kendimize ihanet etmeyelim.
.
Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com
Nuh 1 yıl önce
Rahmi 1 yıl önce
Kadir yuksel 1 yıl önce
Kanımca çok uzağa gitmeden telafisi olmayan pişmanlıklar yerine dünün muhasebesini yapmak bizi o aynayla da barıştıracaktır.
Hayallerimize göz gezdirmemize vesile olan kıymetli eser olmuş.
Elinize ,kaleminize sağlık..
Hüseyin Paslı 1 yıl önce
Eyüp Özcan 1 yıl önce
Çünkü insanlar hayatlarının bir bölümünde seçimlerinin, diğer bir bölümünde ise biriktirdiklerinin ve farkında olduklarının sonuçlarını yaşarlar…
Lütfü 1 yıl önce
Yıldıray Yıldız 1 yıl önce
Her günümüze şükürler olsun.Geleceğin geleceği varsa göreceğide var.
Kalın sağlıcakla
Fikret Güneş 1 yıl önce
Feridun 1 yıl önce
Mehmet Şakir 1 yıl önce
Z kuşağından bir genç 1 yıl önce
Ekrem Berber 1 yıl önce
hayal dediğimiz şey sihir gibi bir şey, sınırı yok! belkide bu tür yazılar bunun için sadece ufkumuzu değil içimizde genişletiyor… şunu da çok merak ediyorum; meleklerde hayal kurma yeteneği var mıdır acaba?
Ecenur 1 yıl önce
İnsanlar hayal etmeyi, hayal edip bi şekilde olmasını beklemek sanıyorlar bazen. Oysa hayal etmek 10 sene sonra ne olacağım, nerde olacağımı düşünürken her geçen sene hayallerin için çabalamaktır. Hayallerimizin peşinden adım adım…
CUMHUR KARASU 1 yıl önce
Mehmet Zeki Aktaş 1 yıl önce
Abdurrahman Keskin 1 yıl önce
Selda 1 yıl önce
Mesut İsen 1 yıl önce
10 yıl sonunda bunlara bakın neleri yapabilmiş neleri iskalamisim diye yazmıştım.
Genel olarak başarılı olsada planlar eksik kalanları gördükce huzunlenmistim.
Yaptıklarım hep dünyevi atladiklarim uhrevi şeylerdi.
Ne şimdi bu planlar tutmuş mu oldu):
Volkan Bayri 1 yıl önce
Nigar Özel 1 yıl önce
Bülent 1 yıl önce