İstanbul merkezli bir “Whatsapp” grubunda dikkatimi çeken bir şey oldu. Medyada bir kaç gündür ekran yüzüne dönüşen Atakan Kayalar'ı seyretmişsinizdir.
Affedersiniz “bacak kadar çocuk” nice çakma akademisyeni cebinden çıkaracak kendinden büyük laflar ediyor. Kitap okuması bir yana, analitik çözümler yapabildiği de ortada.
Neyzen Tevfik'in unutulmaz hicvi;
"Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler;
Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus! dediler...
Künyeni almak için, partiye ettim telefon:
Bizdeki kayda göre, şimdi o mebus dediler!" dizelerine konu olan bazı tipleri, sulu dereye götürür, susuz getirir. O kadar cevval bir Türk çocuğu.
Koca koca insanlar, bu çocuğun "-proje olduğundan, din iman öğretilmezse ileride terörist olacağından veya felsefe içerikli kitaplar okuduğu için erken yaşta ölebileceğinden, intihar edebileceğinden…” falan dem vuran paylaşımlarda bulununca, dayanamadım, "-merdivenaltı kuran kurslarında tecavüze uğrayacağına, varsın ölsün" dedim.
Sonrası malum!.. "-Solcu ağzıyla konuştuğumu, dindarlara hakaret ettiğimi, grup üyelerinden özür dilemem gerektiğini” falan söylediler. Ben alttan almadım, “-ne özürü, iftira mı attım?” deyince, kendimi kapı dışarı buldum. Allahtan sanal ortam. Yoksa bu semirtilmiş IŞİD muhibbanı tosuncuklar ru be ru görüşme olsa, kafamı bedenimden Allah rızası için bir çırpıda hem de tekbirler eşliğinde ayırıverirler.
Korkarım ki Necip Fazıl'ın karakterize ettiği bu “kaba softa ham yobaz” tipler, bu çocuğu yakında 'Deccal' ilan edebilir.
Kim bu çok bilmiş ukala çocuk?
Tabii ki öyle değil. Tam tersi, kendi bilincinin farkında. Bilginin verdiği özgüvenle konuşuyor. Yaşıtları tabletlerde “Şeker Kız Candy”e kıyafet seçerken o kitapçılarda bilginin peşinde koşuyor.
İlköğretim beşinci sınıf öğrencisi Atakan Kayalar, bir kitapçıda çekilen görüntülerinin sosyal medyada fark edilmesiyle gündem oldu.
Bilgi birikimi ile fenomen olan 10 yaşındaki Atakan, 5 ayda, 250'den fazla kitap okumuş. 5. sınıf öğrencisi olan Atakan, kitap okumasının yanı sıra satranç, dama ve tavla gibi oyunlar oynuyor.
İlgisi sadece felsefe ile sınırlı olmayan Atakan, fizik, kimya, biyoloji gibi alanlarıda yakından takip ediyor. Gelecekte psikiyatr olmak istediğini söyleyen Atakan Kayalar, henüz tedavisi bulunmayan Down Sendromu, otizm ve şizofreni gibi hastalıkların tedavisini bulmayı amaçlıyor.
“Yobazlar”ın neden korktuğu anlaşıldı! Atakan “okullarda ahlak öğretimi, eğitimi eksik” diyor…
Okul öncesi felsefe eğitimi verilmesi gerektiğini ifade eden Atakan, “Okuldan önce ayrıca bir ahlak eğitimi, ahlak, terbiye ve saygı eğitimi verilmesi gerekiyor. Ondan sonra ise felsefe eğitimi verilmesi gerekir" diyor.
Atakan'ın felsefeyle olan yoğun ilgisi ve nihilizmi açıklaması, bir dahi olabileceğini gösteriyor. Ezber işi değil.
Bir uzmanın ifadesiyle; "-Beden dili ve yüz okuma tekniklerine sahip birisi olarak söyleyebilirim ki; Atakan kendisine verilen rolü oynamıyor. Gerçek hali bu. Dünya devletinden söz etmesiyse çok ilginç. Yönlendirenler varsa, bu dünyadan değil. Bu çocuk, devlet tarafından korunmalı ve özel eğitime alınmalı."
Ne dersiniz sizce de doğru değil mi?
Küçük Atakan, Milli Eğitim Bakanlığı'nı korkuttu mu?
Yerden yetme küçük suhtenin annesi, basit ve anlaşılır bir istekte bulunuyor. Diyor ki; "-Cumhurbaşkanımız ve Milli Eğitim Bakanımızdan tek ricam, oğlum Atakan Kayalar arkadaşlarından ayrılmadan öyle bir eğitim istiyoruz."
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, sosyal medyanın gündemine oturan “Filozof Atakan” lakaplı 10 yaşındaki Atakan Kayalar hakkında değerlendirmede bulundu. Selçuk, "Biz bir çocuğun durumunun sosyal medyada bu kadar yer almasını doğru bulmuyoruz" dedi.
İnanın şaşırdım bu sözlere. Sayın Bakan’ın sahip olduğu okullar zincirinde Atakan gibi kaç öğrenci yetiştirilmiş? Merak ediyorum. “Nazır” diyemiyorum. “Yüzü bir yöne doğru olan, bir yeri gören, bir yere bakan, Nezaret eden, nazar eden, gören..” gibi anlamlara maalesef çağrışım yapmıyor.
Eyyyy Bakan, nazar etme ne olur, çok çalış senin de olur!
Beş ayda okuduğu 250 kitap ve felsefe üzerine yaptığı konuşmalarla dikkatleri üzerine çeken Atakan üzerinden tartışma yapılmasını onaylamadıklarını söyleyen Selçuk'un Anadolu Ajansı'na gönderdiği yazılı açıklama şöyle:
“- Biz bu duruma pedagojik olarak bakmaktayız. Biz bir çocuğun durumunun bu kadar sosyal medyada yer almasını, çocuğun üzerinden bu kadar tartışma yapılmasını onaylamıyoruz.
Diğer çocukların üzerinde olan baskıyı kimse umursamıyor. Beklenti patlamasına, kendi çocukluğu açısından oluşabilecek sıkıntılar düşünülünce bizim tavrımız şu olur; bu, sadece ihtiyacın dilinden konuşmak. Aileyle görüştük, uzmanlarla görüştük, ihtiyacı neyse bu altyapıya, testlere, hangi öğretmenin desteğine ihtiyacı var gibi...
Biz bunu yaparız ama sessizce yaparız. Sürekli sosyal medyada dillendirmek, çocuğun kişiliği, başka çocukların psikolojisi açısından birtakım olumsuzluklara yol açabilir. Biz gereken her tür uzmanlığa sahibiz. Ne gerekirse yapmanın sözünü de buradan veririz."
Adama sormazlar mı; “Şimdiye kadar neden yapmadınız?” Neymiş efendim; “diğer çocukların üzerinde olan baskıyı kimse umursamıyor”muş. Sanki uygulanan eğitim sistemi, çok umursuyor da Türkiye başarıda dünya rekorları kırıyor. Halep oradaysa arşın burada.
Çocuklara saçma-sapan hayali çizgi film veya sanal oyun karekterlerinin rol model olması yerine, bu toplumun içinden yetişmiş, kendilerinden birinin örnek gösterilmesi daha gerçekçi ve daha milli değil mi?
Eğitimci bir bakana şahsen yakıştıramadım.
Ziya Selçuk, kendisi gibi Milli Eğitim Bakanlığı yapmış Hasan Ali Yücel'in oğlu Can Yücel’in, “Maarif Takvimi” başlıklı şiirini bilmiyor olamaz:
"Anne, ne zaman bahar gelecek?
Kış gelsin de öyle, yavrum.”
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete
Davut Nural / Elazığ 5 yıl önce
muhterem din kardeşin 5 yıl önce
Muallim 5 yıl önce
Fincancı 5 yıl önce
gamlı baykuş 5 yıl önce