Teolojik İstihbarat savaşları ve Ayasofya neden müze kalmalı?

Ömür Çelikdönmez
Ömür Çelikdönmez
Teolojik İstihbarat savaşları ve Ayasofya neden müze kalmalı?
10-06-2020

Zorunlu Açıklama: Siyasi parti, vakıf, dernek, ocak, sendika ve cemaat, adı ne olursa olsun hiçbir dini veya politik ya da iktisadi teşekkülün borazanı değilim.  

Ebu Zer” gibiyim, yalnız yaşar yalnız ölürüm. 

Her dönemin muktedirleri beni sevmez. Umurumda da değil. Kendimi kadim Türk devletinin ve Türk milletinin hizmetine memur atadım.  

Fikirlerim beni bağlar. Yazdıklarım için hiçbir yerden beş kuruş ücret almıyorum. Tek sevincim, gönül dostu okuyucuların teveccühü.

Aya Sofya, dün, bugün, yarın…

Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından,532 -537 yılları arasında İstanbul'un tarihî yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika planlı patrik katedrali, Ayasofya olarak tanınıyor. 

Ayasofya adındaki "aya" sözcüğü "kutsal, azize", “sofya” sözcüğüyse herhangi bir kimsenin adı olmayıp Eski Yunanca’da “bilgelik” anlamındaki sophos sözcüğünden gelir.  

Sözcük, yapısı itibarı ile eril değil dişildir. Dolayısıyla “aya sofya” adı “kutsal bilgelik” ya da "ilahî bilgelik” anlamındadır. 

Ortodoks ilahiyatçılar Sofya kelimesinin, Hazret-i İsa’nın bu vasfını anlattığını söyler. Ortodoksluk mezhebinde ilahi bilgelik, Tanrı'nın üç niteliğinden biri sayılır.

Bir başka iddia ise Aya Sofya adının, antik çağda Lesbos olarak bilinen bugünkü Midilli adasında yaşamış, başka kadınlara yönelik cinsel yönelimini açıkça ortaya koyan şiirler yazan Sappho ile ilgili olmasıdır. 

Rumca “Safo/Sapphos” kelimesi ile Arapça “Safi” kelimesi aynı köktendir. Her iki dilde de Sappho yani Safo sözcüğü ‘saf, temiz ve duru’ anlamına gelir.  

Safiye, Araplar’da yoğun kullanılan dişil isimdir. Felsefe kavramı Philo - Sophia sözcüklerinden oluşur. ‘Philo' sevgi, ‘Sophia’ ise ‘hikmetli bilgi’ demekti.

Ayasofya'nın yerinde ilk önce Artemis Tapınağı vardı.

Rivayete göre; Bizans İmparatoru I.Iustinianus’a rüyasında bir aziz, gümüş bir levha üzerinde Ayasofya’nın resmini gösterir. 

İmparator rüyasını, babası bir donanma subayı, annesi pagan rahibesi olan evlenmeden önce fahişelik yapan  eşi İmparatoriçe Theodora’ya anlatır. O da İmparatora rüyasında gösterilen bu kutsal mabedi yaptırmasını öğütler.  

İmparatorun mimarı Trallesli Anthemius (Kimileri tarafından Aydın yakınlarına lokalize edilen Trallesi, tarihi coğrafya araştırmacısı Ramazan Topraklı, Tralles’in Isparta Barla’nın eski adı olduğunu söylüyor) o gece aynı rüyayı gördüğünü anlatınca, bu manevî işaret üzerine inşaata başlanır. 

Gençliğinde yaşadığı zorluklar nedeniyle kadınlara ve yoksullara her daim sahip çıkan, kadınlara ayrıcalıklar tanıması, yetim çocuklara sahip çıkması ve yoksulları doyurması için kocasını sürekli teşvik eden hatta Jüstinyen’in kendisine verdiği malikaneyi bir manastıra çevirip kötü yola düşmüş kadınlara burada sahip çıkan İmparatoriçe Theodora,  inşaatı başlayan kiliseye, kendisini kadınların eğitimine adayan, kadın sevici Leboslu (Midilli) Sappho’nun isminin verilmesini ister ve kutsal bilgelik anlamına gelen Aya Sophia (Ayasofya)  yeni yapılan kilisenin adı olur.   

Yani Türkiyeli muhafazakâr kesimin kendisini Ayasofya diye parçaladığı tarihi yapının önceki hikâyesi bu. Sonraki hikayesine bakalım. 

Fethin sembolü Ayasofya…

29 Mayıs 1453 Cuma /Pazar /Salı günü İstanbul'un Osmanlılar tarafından alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye dönüştürüldü. Olimpius yani Bizans çocukları için zulüm 1453'te başladı.

Lozan Anlaşması'nda Ayasofya ile ilgili hüküm yoktu ve 1453'ten 1931'e kadar tadilat tamirat hariç kesintisiz ibadet sürdürüldü.

ABD’deki Bizans Enstitüsü (the Byzantine Institute of America) adlı kurumun 1931'de Türk makamlarına başvurusunda, Ayasofya’nın sistemli olarak incelenmesi, restorasyonu ve temizlenmesi talebi üzerine 1930 ile 1935 yılları arasındaki restorasyon çalışmaları nedeniyle halka kapatılan Ayasofya, Bakanlar Kurulu’nun 24 Kasım 1934 tarih ve 7/1589 sayılı kararıyla müzeye çevrildi. 

1 Şubat 1935’te ziyarete açılan müzeyi Atatürk, 6 Şubat 1935 tarihinde ziyaret etti. Ayasofya 1935 yılından beri müze statüsünde. 

Bu yasal statünün Türkiye'nin Ortodoks Hıristiyan dünyası ile ilişkilerinde bir barış kapısı aralama çabası olduğu sanılabilir.

Ama daha ziyade Amerika’da örgütlü Yunanistan kökenli ve Osmanlı Rumları’nın baskısını, Türkiye'ye yansıtan ABD yönetiminin kriz yaratmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştı. 

Fatih’in “Ayasofya Vakıf Senedi”nde ne yazıyor? 

Muhafazakar kesimin  Ayasofyanın müzeye dönüştürülmesine tepkisinin  temelini teşkil eden Fatih’in Ayasofya Vakfiyesi, maalesef yanlış anlaşılmakta, eksik değerlendirilmektedir. 

Fatih Sultan Mehmet’in vakfettiği tüm varlıkları kapsayan ve içinde bu varlıkları amacı dışında kullanılmaması için beddua yer alan bir metin vardır.

Ancak, bu beddua metninin içerisinde “Ayasofya’yı cami hâlinden çıkarana lânet okuyan” bir bölüm geçmemektedir. 

Bu metin ve beddua sadece ve sadece Ayasofya’yı değil, şu ana kadar amacı dışında kullanılmış yüzlerce varlığı da hedeflemektedir. 

Ayasofya’nın camiden müzeye çevrilmesiyle vakfiye amacı dışında kullanımla beddua hak edilmiş görülse de, Fatih’in bedduasını kapsayan diğer varlıkların amacı dışında kullanımı ile maruz kalınan beddua gözden kaçırılmaktadır.

Teolojik jeopolitik ve teolojik istihbarat ekseninde Ayasofya…

Teolojik jeopolitik ve teolojik istihbarat başlıklarında Türkiye’de yeterli araştırma ve döküman bulunmuyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, etrafını çeviren yağdanlık ilahiyatçılara söylemeli ki oralar yan gelip yatma yeri değil.

Bu konularda çalışması gereken İlahiyat fakültelerinde çoğu tez konusu, sadra şifa olmayacak türden.

Bakıyorsunuz bazı anlı-şanlı ilahiyat dekanları, absürt konularda makale yayınlamış, birisi kalkmış evli çiftlerin cinsel münasebeti sırasında bağlı oldukları şeyh efendinin simasını düşünmenin üzerine destanlar yazmış.

Maalesef halimiz bu!

Türkiye Teolojik jeopolitiğinin parametreleri!

İstanbul; Mekke ve Medine’den sonra dünya Müslümanlarının en çok ilgi gösterdiği bir şehrimiz.

Neden mi?

Hilafet’in son merkezi olması sebebiyle.

Ayrıca İslam dünyasına kök salmış pek çok İslam cemaatinin, İstanbul merkezli yapılanması da söz konusu... vs. vs.

İstanbul’da, İslam Dünyasını ilgilendiren birçok konuda sempozyumlar, konferanslar, kongreler düzenlenir.

İslam teolojisinin parametreleri belirlenir. İstanbul, sadece Müslümanlar için değil, özellikle Ortodoks Hıristiyanlar için de kutsal bir merkezdir.

Teolojinin jeopolitiği ilginç sonuçlara yol açabiliyor…

Kafkasya, Balkanlar ve Ortadoğu üçgeninde dünyanın en önemli jeopolitik konumundaki Türkiye; İslam’ın ve Ortodoks Hristiyanlığın merkezi.

Türkiye’nin en yakın belalı komşusu Yunanistan; İstanbul’da bulunan Fener Rum Patrikhanesi'ni “ekümenik” olarak niteler.

Türkiye’yi ziyaret eden hemen her Yunanlı diplomat veya Ortodoks politikacı, soluğu Patrikhane'de alır.

Fener Rum Patrikhanesi, sadece Türkiye’de yaşayan Ortodoks vatandaşların değil, Yunanistan başta olmak üzere Rusya gibi dünyanın dört bir tarafındaki 14 Ortodoks Kilisesi’nin tarihi, kültürel ve dini gerekçelerle bağlı olduğu uluslararası bir kilisedir.

Rum Ortodoks kiliseleri üzerinde otoritesi olan Fener Patriği, 6. yüzyıldan beri “Ekümenik Patrik sıfatıyla dünyadaki tüm Ortodoksların ruhani lideri olarak kabul edilir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Patrikhane'nin "Ekümenik" sıfatını resmen tanımasa da fiili uygulama daha farklı.

Çok iddialı bir ifade olacak biliyorum ama yine de belirtmeden geçemeyeceğim husus şu: Fener Rum Patrikhanesi'nin, teolojik jeopolitiğinin parametrelerini Türk Dışişleri belirliyor.

Türk hükümetinin bu belirleyiciliğinin sürdürülebilir olması biraz da Ortodoks müminlerin dini duyarlılığını dikkate almasına bağlı.

Ayasofya tartışmaları, düzeyi ve içeriği ile vizyonsuzluğu, cehaleti, reelpolitik aymazlığı gösteriyor.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne İran ne Suudi Arabistan? Şeriat devleti falan değil. Laik karekterde idari hukuka sahip.

O nedenle sözde 'kılıç hakkı' dini ve tarihi terimlerle Ayasofya’nın camiye çevrilmesi makul görülebilir mi?

İslam halifesi Ömer bin Hattab'ın, Kudüs teslim alındıktan sonra ziyaretini bir hatırlayın!.. 

Ömer, beyaz bir deveye binerek yola çıktı. Kudüs'ün güney kapısına geldiğinde, patrik ve vali tarafından karşılandı. 

Patrik Sophronius, devesinden inen Halife Ömer'i elini kalbinin üzerine koyarak selamladı ve şehrin anahtarını vererek teslim işlemini tamamladı. 

Önce valiliğe, oradan da Holy Sepulchre Kilisesi'ne gittiler. 

Patriklik bölümünde bir süre istirahat eden halife, kilisenin içini gezerken namaz vaktinin geldiğini fark etti. 

"-Dinimizin gereği ibadetimi yapmak mecburiyetindeyim" dedi, Sophronius'a dönerek, "-Lütfen bana on dakika izin veriniz."

Patrik: "-Buyurunuz burası da Tanrı'nın evidir. Dini vecibelerinizi yerine getiriniz."

Halife Ömer, "-Benim için hiçbir sakıncası yok" dedi.

 "-Ancak burada namaz kılarsam, ileride 'Halife Ömer burada namaz kılmıştır' diye İsa efendimizin kutsal mekânını camiye çevirirler. Buna müsaade edemem.

Hazreti Ömer, Kudüs'te Hıristiyanlarca kutsal bilinen yerlerde yine Hıristiyanların ibadet etmesini, buna karşılık Müslümanlar için de hemen bir ibadethane yapılması için emir verdi. 

Geç saatlerde veda ederek ayrıldı. 

"Ayasofya cami olsun" diyenlere sorum şu, "-sizler İslam'ı, Halife Ömer'den daha mı iyi anlıyorsunuz? Sizler Halife Ömer'den daha iyi daha çok mu Müslümansınız?" 

İstanbul Fetih Kutlamalarını ilk önce İsmet İnönü başlattı ne haber? 

Yobazlık ve cehalet birbirini tamamlayan mütemmim cüz. Deveye hendek atlatmak kadar bu kesime laf anlatmak o kadar zor. 

Bu tayfanın politikacısı da böyle, bürokratı da böyle, sözde aydın münevveri de böyle. Al birini vur ötekine. 

İstanbul’un fethine yönelik 500. yıl dönümü yaklaşırken, 1939 yılında CEHAPEli İsmet İnönü’nün isteği üzerine kutlamaların başlatıldığını bunların bilmesi mümkün mü? 

İstanbul Valiliği, gelen bu talimat üzerine bir komisyon kurup Fatih Sultan Mehmet döneminden kalan tarihi eserlerin imarını öngören bir proje üzerinde çalışma başlattı; projenin maliyeti 150 milyon lira civarında belirlenmişti. 

İkinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği dönemde, CEHAPEli İsmet İnönü Cumhurbaşkanı'dır. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in başkanlığında bir komisyon kurulur. Bu komisyonun hazırladığı proje oldukça kapsamlı ve etkileyici düzeydedir. Proje kapsamında, dünyanın dört bir yanından birçok bilim insanının katılımıyla Fatih ve İstanbul konulu konferansların düzenlenmesi, Uluslararası İstanbul Sergisi’nin açılması ve İstanbul’da Olimpiyat Köyü oluşturularak Yaz Olimpiyatları’nın Türkiye’de yapılması hedeflenmiştir. 

Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in 16 Şubat 1945 tarihli konuşmasında, tarihi eserlerin bakım ve onarımı için hükümetin Türkiye genelinde 1.5 milyon liralık harcama yaptığı belirtilmiştir.

Mart 1950’de CHP iktidarı tarafından İstanbul’un Fethinin 500. Yılı ve Müteakip Fetih Yıllarını Kutlama Derneği kuruldu

Derneğin faaliyet alanı, 500. Yıl kutlamalarının yanı sıra Fatih’in heykelini yaptırmak, tarihi eser ve abidelerin tamirini sağlamak olarak belirlenmiştir.

Dernek yönetimi, her türlü meslek grubuna bağlı kişilerden oluşmakta ve dönemin ünlü gazetecileri de üyeleri arasında yer almaktaydı.

Ortodoks Dostları, düşman etmek hangi hastalıklı zihniyetin işi? 

Ayasofya tartışmaları, iç ve dış politikanın önemli objesi oldu. İktidar içeride gündem soğutması yöntemini uygularken diğer taraftan Yunanistan’ın dini duyarlılığını kaşıyarak kontrollü kaos çıkarma peşinde. 

Daha önce de Rusya'nın bazı bölgelerindeki başörtüsü karşıtlığını eleştirmiş, Müslüman kadınların başörtüsü ve peçe haklarını desteklemiş, Rus Ortodoks Kilisesi'nin ünlü papazlarından Volokolamski İllarion, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Ayasofya" açıklamalarına sitem ederek "Kaygı ve endişe verici" olarak yorumladı.

Rus Ortodoks Kilisesi'nin tanınmış rahiplerinden İllarion, "Ayasofya ile Rus inançlı insanları arasında özel ve tarihi bir ilişki olduğuna işaret ederek, "söz konusu tarihi eserin statüsünün değiştirebileceği söylentilerinin milyonlarca insan için endişe ve kaygı verici" dedi. *

Aklı olmayanın dini olmaz. Çünkü din mükellefiyet gerektirir. Hamaset, ancak yarım akıllı cahil cühelanın eylemliliğini artırabilir.  

Oysa İdarenin takdir yetkisi kapsamında Ayasofya müze olarak kullanılabilir, cami olarak da ibadete açılabilir. 

Ki zaten müştemilatın içerisinde ibadet edilen bir yer mevcut olduğu gibi uzun yıllardır Ayasofya'nın İstanbul Müftülüğü tarafından atanmış resmi kadrolu din görevlisi vardır. 

Ülke, bölge ve dünya barışı için Ayasofya müze kalmalı! Zaten Çamlıca Camisi ne güne duruyor? "Ver çoşkuyu!.." diyenlere tavsiyem, akıl nimetine sırt çevirmemeleri. 

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete

Rus Ortodoks Kilisesi'nden, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Ayasofya” açıklamalarına sitem: "Kaygı ve endişe verici”

https://www.dikgazete.com/ozel-haber/rus-ortodoks-kilisesi-nden-cumhurbaskani-erdogan-in-ayasofya-h534622.html

Ömür Çelikdönmez
Ömür Çelikdönmez

Ömür Çelikdönmez kimdir?

1965 Nazilli / Aydın doğumlu. İlk orta ve liseyi Isparta’da bitirdi. Isparta Gazeteciler Cemiyeti üyesi olarak, çeşitli gazetelerin (Türkiye, Milli Gazete, Antalya Ekspres vs) Isparta muhabirliğini yaptı. 

Isparta’da neşredilen mahalli gazetelerde haber, yazı ve şiirleri yayımlandı. (Gülkent, Demokrat Isparta, Senirkent Postası vs.) 1984-1985’te Erzurum Atatürk Üniversitesinde Felsefe öğrenimi gördü. 

1985-1993 arası İzmir Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümünde okudu ve mezun oldu. 

Isparta’da bir siyasi partinin basın müşavirliğini üstlendi ve parti bülteni (Arkadaş) yayınladı. 

Arkadaş FM radyosunun editörlüğünü yürüttü. 

12 Eylül 1994’te Tunceli iline felsefe öğretmeni olarak atandı. Tunceli’de görev yaptığı iki yılda ‘Gökkuşağı’ isimli kültür sanat edebiyat dergisini yayınladı. Ayrıca ‘Dört Mevsim Tunceli’ konulu fotoğraf sergisi açtı. 

Millî Gazete ve Yeni Şafak’ta yazıları yayınlandı. 

Öze Dönüş, İmza, Rind, Paye, Büşra, Palandöken, Avaz, Teos, Açılım, Vizyon, Mor Taka, İktibas, Teneffüs, Cem, Yeşilay, Türk Yurdu, Senirkent Yükseliş, İzmir merkezli Yurtta Uyanış, Zonguldak'ta yayınlanan Zonkişot ve Yörünge gibi dergilerde yazı ve şiirleri neşredildi. 

1991’de İzmir’de yayınlanan Taşra dergisinin Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. 

Yine İzmir’de yayımlanan Harman ve Açılım dergilerinin yayın kurulunda yer aldı. Ezcümle Dergisinin sanat danışmanlığını ve yayın yönetmenliğini üstlendi.

‘Milli Sinema’ ile ilgili bir makalesi, TÜRSAK 93 Sinema Yıllığı’na alıntılandı. 

İlk şiir kitabı ‘Mavi Düş’, İzmir’de Teos yayınlarından 1995’te çıktı. 1996-2002 arası Zonguldak İli Devrek İlçesinde görev yaptı. 

Devrek Lisesi ve Devrek İmam Hatip Lisesi’nde felsefe grubu derslerine girdi. 

2000 yılında Devrek Tarihi kitabı, Devrek Ticaret ve Sanayi Odası’nca yayımlandı. 

Devrek Tarihi kitabı, lisans, yüksek lisans ve doktora çalışmalarında kaynak gösterildi, atıfta bulunuldu. 

1996-2002 arası Devrek ve Zonguldak’ta yayınlanan Devrek Vizyon, Teneffüs, Devrek Genç Görüş, Eğerci’nin Sesi, Kuvayı Milliyeciler dergilerinde ayrıca Yeni Devrek, Devrek Eksen, Devrek Turizm Gazetesi, Devrek Paragraf ve Devrek Postası gazetelerinde bölge tarihine yönelik araştırmaları yayınlandı.

Zonguldak'ta yayın yapan yerel TV kanalında “ Tarihimize Yolculuk” başlıklı programı hazırladı ve sundu. 

2002’de 18. Uluslararası Baston ve Kültür Festivali Tanıtım Rehberi’ni hazırlayan ekipte yer aldı. 

Sempozyum ve Bienallere katıldı, bildiriler sundu. 

Eğitim iş kolunda faaliyet gösteren Türk Kamusen'e bağlı Türk Eğitim-sen sendikasının ilçe temsilcisiydi. 

Devrek’te görev yaptığı yıllarda bölge kültürüne ve tarihine katkıları nedeniyle Devrek İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünce ‘Teşekkür’, İlçe Kaymakamı tarafından ‘Takdir’ belgesi ile ödüllendirildi. 

2003 Ocak’ta Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliğine atandı. 

Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın’ın Basın Müşavirliğini yaptı. 

2011’de Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğünde görevlendirildi. 

2009’da ‘Efsane Doktor Sadettin Sarı Murat’ kitabı, yine aynı yıl ‘Baston Tarihi / Devrek'ten Bastonla Tarihe Bakış’ kitabı yayımlandı. ‘Baston Tarihi Devrek'ten Bastonla Tarihe Bakış’ kitabın, yasal olmayan şekilde telif ücreti ödenmeden Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca ‘Bastonlar’ başlığı ile korsan baskısı yapıldı. haberşanlıurfa, akdenizhaber, haberakdeniz.com.tr, www.ahval.net, haberzonguldak2, haber10, timeturk, fikrikadim, kafkassam, dikGAZETE.com ve MHP Erzurum eski Milletvekili Rıza Müftüoğlu'nun sahibi ve genel yayın yönetmeni olduğu Türk Meclisi internet sitesinde, jeopolitik ve jeostrateji konularında yüzlerce makalesi yayınlandı. 

2013-2018 arası Resmi Gazete’nin basıldığı Başbakanlık Basımevi’nde Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri kadrosuyla çalıştı. 

Isparta ili tarihi ve kültürüne yönelik araştırmalar yapan, ilmi toplantı ve geziler düzenleyen Hamideli Derneği’nin genel sekreterliğini üstlendi.

Halen, dikGAZETE.com haber sitesinde araştırma/analiz yazılarını sürdürmektedir.

.

dikGAZETE.com

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Odlek (!) Adam 4 yıl önce
Gazetenin adına bak ( dik gazete), yazdığı yazıya bak,
Ödlek (!) Adam 4 yıl önce
İşte bu. Müslüman dediğin uslu olur.Türk dediğin sakin olur. Bir iş yaparken devamlı sorar kendine; acaba batı ne der, kızar mı, gücenir mi, kellemi keser mi. diye.
coşkun mütemadi 4 yıl önce
sevgili ömür bey, başında yazmışsınız zaten abd'deki rumlardan dolayı bu şekilde yapıldı diye.bu bir yanlış idi zaten,siz bu yanlışın korunmasını tavsiye ediyorsunuz.bu yanlış düzeltilmelidir.
Tekin Turgan 4 yıl önce
Başlarım ülke, bölge ve dünya barışına! Hep biz mi düşüneceğiz dünya barışını?! Biraz da onlar düşünsün. Fatih'in torunlarına korku yakışmaz.
ruh adam 4 yıl önce
Boş şeylerle uğraşmayı seviyoruz
mete 4 yıl önce
Hacc suresi 67 ve 68. Din konusunda Medeniyetimizin acil durum butonudur. Dün Hz. Ömer ve bugün siz Ömür Çelikdönmez bu butona basmışsınız. Teşekkürler.
Türkoğlu Türk 4 yıl önce
Sadece Müslüman Türkler yok, Şamanist, Budist, Yahudi, Katolik, Ortodoks Bahai Türklerde var
leman levi 4 yıl önce
her dinin kutsalına saygı dyulmazsa toplumsal barış yaşanmazki. Kabe, Kudüs, ağlama duvarı, Ayasofya korunmalı
Deli fehmi 4 yıl önce
Ver mehteri çoşku nasıl olsa arkadan gelir