Tatar adı üzerine

Rıdvan Aras
Rıdvan Aras
Tatar adı üzerine
11-07-2024

-Tatar Savaşçı, Carle Vernet (1758-1836)

TATAR ADI ÜZERİNE

Tatar adına ilk olarak Çin kaynaklarında rastlanmaktadır. Bu kaynaklarda en eski Tatarlar tata, da-da olarak zikredilmektedir.[1] Bahattin Ögel, Çin kaynaklarında Tatar kelimesine 842 yılından itibaren Ak Tatar, Kara Tatar şekliyle karşılaşıldığını belirtmiş ve bu ilk dönem Tatar gruplarının Türk ve Moğol unsurlarını bünyesinde barındırdığını ortaya koymuştur.[2] Külteğin (Köl-Tigin) kitabesinde bu terim “Otuz Tatar” olarak geçerken, Bilge Kağan kitabesinde “Dokuz Tatar” olarak ifade edilmiştir.[3]

Çin kaynaklarında çeşitli dönemlere ait olarak “Ta-ta” veya “da-da” şeklinde geçen ve “barbar, vahşi” anlamında[i] kullanılan Tatar kelimesinin, Çin kökenli olduğu ve V. yüzyılda yaşamış ve barbarlıkla ün salmış savaşçı, vahşi ve yabani olarak görülen bir kabileden sonra yayıldığı bildirilmiştir.[ii]

Çinliler, kuzeydoğudaki boyları bazen kendi adlarıyla anmakla beraber (Hiung-nu=Hun, T’u-K’üe=Türk), çoğu zaman onları Türk veya Moğol olarak ayırmadan, toptan “Tatar (Ta-ta)” diye adlandırmışlardır.[iii] Adın menşeini tetkik ederken Han Shu, Hou Han Shu, Nan Ch’i Shu, Chin Shu, Sung Shu, Liang Shu, Wei Shu, Pei Shu, Sui Shu, Chou Shu gibi Çin yıllıklarına ve T’ung Tien, T’ung Chih, Tzu-chi T’ung-chien gibi ilk Çin genel tarihlerine ve kronolojilerine de müracaat eden Kürşat Yıldırım, Çin kaynaklarında Tatar adının ilk kez X. yüzyılda değil V. ve VI. yüzyıllarda Ta-t’an ve T’an-t’an şeklinde görüldüğünü ortaya koymuştur.[iv]

Batıda Tatar kelimesinin ortaya çıkışı Cengiz Han’ın kurduğu Moğol İmparatorluğu’ndaki tüm toplulukları ifade etmekle başlamıştır. Batı Avrupalılar, Tatar kelimesini cehennem zebanileri anlamındaki Tartar şekline dönüştürmüşler ve başlangıcından beri “Tartares” ya da “Tatarlar” olarak zikretmişlerdir.[4]

13. yüzyılda Mongolların Tatar adıyla anılmaları o kadar yaygındır ki, Avrupa’da basılmış olan haritalarda, Asya’nın Mongol hâkimiyetindeki bölgeleri “Tartary” (Tatar yurdu) adıyla tanımlanmıştır. Tatar/Mongol ordusu 1237 yılında Moskova’yı zapt etti. Bu orduda kalabalık Kıpçak ve diğer Türk kitleleri de vardı.[5]

Cengiz Han’ın hayatına bakıldığında; Babası; Moğollar’ın seçilen son hânı Kubul Hân veya Kâbul Kağan’ın torunu, Bertan Behadır’ın oğlu; Yesugay Bahadır’dı. Annesi Ulun İke veya Hevalun Ucin Ulkunut kabilesine mensuptu. Yesugay Bahadır, bu tarihte babasına ve amcasına bağlı olan kavimlerin, Neyrun ve Kıyat kavimlerinin liderliğini üzerine almıştı ve [Yesugay’a] düşmanlık besleyen ve muhalefet eden Tatarlar’la savaş halindeydi. Yesugay, Tatarlar’ın liderlerinden olan Temuçin Uge [adında birini] yendikten sonra, yeni doğan oğlunun ismini “Temuçin” koydu.[v]

Moğol ve Tatar kabileleri ile sürekli savaşan küçük bir klanın lideri olan babası Yesügey Bahadır, oğlu dokuz yaşına basınca, karısının kabilesi olan Unggiradlar’dan bir kızla evlenmesi için gerekli düzenlemeyi yapar ve Moğol gelenekleri uyarınca oğlunu müstakbel karısının ailesinin yanına bırakır. Timuçin’in[6] babası bir gün bozkırdan evine dönerken birkaç Tatar ile karşılaşır ve kim olduklarını bilmeden onlardan içmek için bir miktar su ister. Ancak eski düşmanlarını tanıyan Tatarlar, bu suyun içine Yesügey’de, etkisini ağır ağır gösterecek bir zehir de katarlar. Ailesinin “ger”ine vardığı zaman Yesügey, ölmek üzeredir ve nitekim akşam karanlığı çökmeden son nefesini verir.[7]

Moğollar arasındaki Tatarlarla Cengiz Han arasında, kan davası bulunmaktaydı ve bu düşmanlığın kökeni çok eskilere dayanmaktaydı. Tatarlar; hem Cengiz Han’ın babası Yesügey- Bahadır’ı zehirleyerek öldürmüşler, hem de atalarını Kinlere teslim ederek onların, hunharca öldürülmesine sebep olmuşlardır. Cengiz Han’ın Tatarlar için; “Tatar halkı ömrü boyunca atalarımızı helak edegelmiştir. Atalarımızın öcünü alalım.”[8] demesi, bu düşmanlığın boyutunu göstermektedir. Cengiz Han, 1202 tarihinde, Dalan Nemürges[9] denilen yerde bu düşman kavmi yenilgiye uğratmış ve geride kalanları, diğer kavimler arasında iskân etmiştir.[10]

Tatar adını taşıyan Moğol boyu Cengiz Han tarafından ortadan kaldırılmış, bu boya mensup olanlar diğer boyların arasında dağıtılarak gücü kırılmış ve böylelikle Tatar boyu ortadan kaldırılmıştır.[11]

Görüldüğü gibi, Cengiz Han tarafından Tatarlara son verilmesine rağmen bu isim; Asya, Avrupa ve hatta Arap ve Ermeni kaynaklarında[12] Moğol adının yerine kullanılmış ve tarih boyunca Moğollar, bu isimle zikredilmiştir.[13]

Çarlık Rusyası’nda Tatar terimi, Cuci ulusu (Altın Orda ahalisinin tamamı yani Özbek, Kazak, Bulgar, Tatar, Kırım Tatarı, Başkurt, Nogay, Karakalpak, Fin-Ugorların ataları ve tüm gayri Rus doğumlu halklar) olarak zikredilmektedir. Kısaca, Altın Orda Devleti’ni oluşturan toplulukları ifade etmişlerdir.

Ruslar, Altın Orda’nın yıkılması sonrası süreçte tüm Müslüman Türkleri, Tatarlar olarak değerlendirmiştir.[14] Türklerin büyük çoğunlukta olduğu Moğol ordusunun, XIII. yüzyılın ilk yarısında günümüzdeki Rusya bölgesini zaptetmesi, Rusların Avrupa Rusyası’ndaki bütün Türk kökenli Müslümanlara Tatar demelerinin sebebini açıklamaktadır. Dolayısıyla “Tatar” adı, Moğol ordusunda bulunan bütün milletler için kullanılmaya başlandığından, Moğol ordusunun büyük çoğunluğunu Türklerin oluşturması, Rusların bütün Avrupa Rusyası’nda yaşayan Türkleri, Moğolların torunu olarak kabul etmesini sağlamıştır.[vi]

Howorth, Tatar adını kullanmasının sebebi olarak ortaçağ seyyahları ve Rus kronik yazarlarının Altın Orda Devleti ve halefi olan toplulukları Tatar adıyla tasvir etmesi olarak göstermektedir. Howorth, Nogay Tatarı, Kırım Tatarı ve Kazan Tatarı şeklinde adlandırmanın devam etmesini ise ikinci sebebi olarak açıklar.[15]

Kırım, Kazan, Hacı Tarhan, Litvanya, Bucak, Volga Ural, Sibirya, Kasım Hanlığı’na tâbi bölgelerdeki topluluklar Howorth’ın da belirttiği gibi Tatar adlandırmasını beraberinde taşımaktadırlar.[16]

Tatarları Moğollaşan bir Türk topluluğu olarak kabul eden Akdes Nimet Kurat, Batu Han komutasındaki ordunun büyük bölümünün Tatar olması sebebi ile Moğol istilasını gerçekleştirenlere Tatar dendiğini, zamanla bu isimlendirmenin İdil Boyu’ndaki tüm Türk toplulukları için kullanılmaya başlandığını ifade etmiştir.[17]

Zeki Velidi Togan ise Moğollar döneminde ticaretin Tatar ortak şirketleri elinde bulunduğunu ve Tatar kelimesinin “Tüccar” anlamında kullanıldığını söylemektedir.[vii] Z. V. Togan, Tatar adlandırmasının Moğol istilasından sonra yaygınlık kazandığını, Moğollara itaat eden kavimleri de kapsar hale geldiğini fakat etnik bir anlam taşımadığını belirtmiştir.[18]

İslam dünyasında ilk kullanıldığında Tatar kelimesiyle kastedilen şey Moğol’dur.[viii] XIII. Yüzyılda yaşamış olan Arap tarihçi İbn’ul Esir, Moğollardan bahsederken daima Tatar kelimesini kullanmıştır. İbn-i Haldun da[19] XIV. yüzyılda yaşaması sebebiyle o döneme hâkim Moğollardan Tatar diye söz etmiştir. Tatar diye anılan bu kavme, Moğol denmesi Cengiz Han zamanından sonra olmuştur. Moğol tabiri, Moğolistan ve Orta Asya’da yerleşmiş fakat Moğol İmparatorluğu’nun batı kısmından hiçbir zaman yaygınlaşmamıştır.

Batının büyük bir kısmında Moğol kelimesi, Tatar kelimesinin yerini tutmamaktadır. Tatar hâkimiyeti altında yaşayan milletler, Tatar sülalesinden hanedanların idaresinde yaşadıkları için tatar diye anılmıştır. XIV. yüzyıldan başlayarak Tatar kelimesi, kavim, etnik, soyla ilgili bir söz değil, vatandaşlığı ifade eden bir durum haline gelmiştir.[20] Altınordu Devletini yıkarak Tatarlara ağır bir darbe indiren Timur'un Tatar olarak nitelenmesi ayrıca tarihi bir garabet teşkil eder.

Bütün bunlar klasik dönemde Tatar kelimesinin günümüzdeki çerçevesinden çok farklı bir kullanıma sahip olduğunu gösteriyor.[21] Rus Galiç Prensi Mstislav ile Kiev, Smolensk, Çernikov ve Peresobnik prenslerinin, daha sonraları “Tatar” olarak adlandıracakları Kıpçakların Hanı Köten Han’la beraber Moğollara karşı savaştıkları ve kaybettikleri Kalka Nehri Muharebesinde[22], “TatarMoğolların komutanının bir Tuva Türk’ü olan Subutay olması da bu derecede dikkat çekicidir.

Selçuklu döneminde Moğol işgalini yaşayan Yunus Emre;

Okursun tasrif kitab nice binâ vü irâb

Havf u recâ sende yok eyle kim bir Tatarsın,[23]

derken Tatar kelimesi ile Moğolları kastetmektedir.

Osmanlı Devleti’nde ise Tatar terimi, XVI. yüzyıldan başlayarak Kuzey Türkleri için kullanılmıştır.[24]

Halil İnalcık; Kırım Tatarları adıyla andığımız halk, ancak 20. yüzyıl başlarından itibaren kendi asıl Türk kimliğini öne sürmeye başlamıştır. Aslında Kırım halkı bir Moğol halkı değildir. Stepte barınamayan Türk kavimleri çok eski zamandan beri Kırım’a sığınmış ve oradaki Türk halkını oluşturmuştur. Bunlar Hun Türkleri, Hazarlar ve hepsinden daha çok Kıpçak Türkleridir. Tatar adı ancak Altınordu Moğol devleti kurulduktan sonra devletin gücüyle kazanılan bir yeni kimliktir.[25] görüşündedir.

Moğolların Tatar olarak adlandırılmasının yanlışlığı gerek Moğolların Gizli Tarihi[26] gerekse o dönemin batılı seyyahı Rubrouck’un gezi notlarından anlaşılmaktadır.[27] Gerek Moğol istilasını yaşayan çağdaş Müslüman ve Arap Tarihçiler ve gerekse de Batılı birçok araştırmacı, MoğollardanTatar” şeklinde bahsederek, Tatarları Moğol boyları içine dahil etmişlerdir.[ix] Ancak, Moğollar bundan rahatsızdır. Nitekim, Rubrouck, Moğolların Tatar olarak adlandırılmalarından hoşnut olmadıklarına bizzat yerinde şahit olmuştur.[28]

Bozkır’da dostane bir yemek sırasında Cengiz’in babası Yegüsey’i öldürenler Tatardı.[29] Bu yüzden Moğollar ile Tatarlar arasında kan davası vardı. Cengiz, babasını zehirleyen[30] Tatarlardan intikam almak üzere teşvik edilmiş ve intikam hırsıyla büyümüştür. Mukali, Moğolların Tatarlara karşı duyduğu intikamın hissini ileri sürerek Cengiz’i han yapmıştır.[31] Bu yanlış kullanımın bir nedeni de XII. yüzyılda Tatar boyunun kalabalık olması sebebiyle birçok Moğol kabilesinin kendi adını kullanmayarak, kendilerine meşhur Tatar adını vermeleri de etkili olmuş olabilir.

Moğol-Tatar arasında fark olup olmadığı konusundaki tartışmayı bitirecek söz Ahmet Özdemir’e ait olsa gerek. O, bu konuda en net açıklamayı yapmaktadır; Bütün Tatarlar Moğol’durlar, fakat bütün Moğollar Tatar değildir.[32]

Altın Ordu Devleti’nde idareci durumunda olan Moğollar vasıtasıyla ve onların eskiden beri komşuları tarafından Tatar diye adlandırılması dolayısıyla, söz konusu devlet de “Tatar Devleti” diye meşhur olmuştur. Tatar adını Marco Polo’dan beri Türklerle Moğolları müştereken adlandıracakları şekilde tanıyan Batı dünyası, bilhassa Doğu Avrupa’yı da topraklarına katan Altın Ordu Devleti dolayısıyla, Osmanlı alanı dışındaki bütün Türk toplulukları için bu adı kullanmaya başlamışlardır.[33]

XIV. yüzyıldan itibaren Altın Orda Hanlığı’na mensup olanlara Tartar, onların geldikleri Orta Asya’ya ise Tartary denmiştir. XIV. yüzyıla ait bir kısım Batı kaynaklarında Osmanlı Türkleri için de Tatar/Tartar isminin geçtiği dikkati çeker.

Bugün Rusya’nın idaresi altındaki topraklarda Kazan yöresinde, Kırım’da, Orta Asya’nın bazı cumhuriyetlerinde bulunan, hatta Kore, Japonya ve Mançurya yanında Romanya, Polonya, Finlandiya ve diğer Avrupa ülkelerine yayılmış, Tatar adıyla anılan Türk toplulukları, esas itibariyle İdil-Ural kesiminde İlhanlılar’ın dağılması sonucu kurulan hanlıkların ahalisidir.

Bugün Tatar kelimesi, bir Türk boyunun adıdır ve genellikle İdil-Ural bölgesindeki Kazanlılar ve Kırımlılar için kullanılır.[34] İki halk, resmi olarak “Tatar” adını kendi uluslarını ifade etmek için kullanıyorlar. Bunların ilki Tataristan, Başkurdistan ve çevresindeki cumhuriyet ve ülkelerde (oblast) ayrıca Orta Asya'da yaşayan 7 milyonluk Kazan Tatarları ile Kırım'ın en eski sakinlerinden Kırım Tatarlarıdır. Ancak Kırımlılar, bu adı “Kırım Tatarı” şeklinde vurgulayarak kullanırlarken Kazan Tatarları doğrudan doğruya herhangi bir belirtmeye ihtiyaç duymadan (yâni Kazan Tatarı veya İdilboyu Tatarı v.b.) “Tatar” şeklinde millî adları olarak kullanmaktadırlar.[35]

Tatar kelimesinin, ne anlama geldiği konusunda birçok görüş ortaya atılmıştır.

Kaşgarlı Mahmut’a göre; kelimenin kökü olan “tat”, Müslüman olmayanlar anlamında kullanılmıştır.[36] Kaşgarlı, bu eserinde Tatarları Türk kabilesi olarak kabul etmektedir.[37]

I. N. BerezinTatar” adının ilk kez “Tartır” olarak görüldüğünü ve “çeken” veya “uzatan” demek olduğunu; R. AhmetyanovTatar” adının ilk kez yine “Tartır” olarak görüldüğünü fakat mânâsının “hükümdarlar hükümdarı” olduğunu; N. M. KaramzinTatar” adının bir Yakut ongunundan geldiğini; A. H. Halikov Evenkilerdedyada” ve Yakutlardasata” denilen ve yağmur yağdırıp hastalık gideren taşın adıyla Tatar adının bir alâkası olabileceğini; L. Z. BudagovTatar” sözünün İran’da ve Türkiye’dehaberci”, “ulak” için kullanılan kelimeden türediğini; N. A. Baskakov, adın Kalmıkçatatr” ve Çuvaşçatudar” olarak geçen “kekeme”den geldiğini; A. A. SuharevTatar” adının, “tau” yâni “dağ” ve “tar” yâni “yaşamak” kelimelerinden terkip edildiğini; D. Yeremeyev adın “tat+ar” şeklinde şekillendiğini, “tat” ile ilk başlarda Farslar ve sonraları tüm yabancı olanların kastedildiği ve böylece “tatar” adının “yabancı”yı işaret ettiğini öne sürmüşlerdir.[38]

Ayrıca, BelozerskayaTipter-Defter”[39], P. KarpiniSu Moğolu”[40], Çin yıllıkları Ta-taBarbar-Vahşi”[41] olduğunu söylemekte, Ermeni el yazmalarında “Okçu halk”[42] olarak geçmektedir. Kürşat Yıldırım, “Tatar adının, IV. ve V. yüzyıldaki görünümü tarih, coğrafya ve kültür cihetleriyle bütün olarak değerlendirildiğinde “ormancı”, “ağaç eri”, “yiş kişi” gibi mânâlara gelmesi pek muhtemeldir.”[x] görüşündedir.

Tatar adının kökeniyle ilgili çok sayıda teori bulunmaktadır. İlgi çekici diğer bir görüşe göre ise Tatar isimlendirmesinin kaynağında Moğolların yendikleri başta Kıpçaklar olmak üzere bölgedeki Türkçe konuşan tüm kabileleri Tatar diye adlandırması bulunmaktadır.[43] Kamalov, Tatar adını oluşturan kelimeler, Türk dillerinde değişime uğramış ve Tatar adı “yad”, yani; “yabancı kişi” anlamına gelmektedir.[44] demekte, bu nedenle, tatar kelimesinin “yabancı” karşılığındaki anlamı dikkat çekici hal almaktadır.

Bir kavim, adı ve bir tipleme olarak Tatar kelimesi, Türk kültürü ve klasik Türk edebiyatında zengin sayılabilecek bir kullanıma sahiptir. Bu kelime, muhtelif sahalarda isim olarak kullanılmış ve bazı deyim ve atasözlerine girmiştir. Örnek olarak, silah adı: Tatar oku; yer adı: Tatar pazarı, Tatar Hanı, Tatarcık; kıyafet ve aksesuar: Tatar kalpağı, Tatar dolaması, Tatar külahı; meslek tabiri: Tatar çıkarmak, Tatar kethüdası, çifte Tatar; yemek adı: Tatar böreği, Tatar aşı, Tatar hamuru, Tatari; çocuk oyunu: Tatar oyunu; bitki adı: Tatarbaşı; hastalık: Tatarcık, Tatarca, tatarham, tatarcalanmak, tatarkurdu, tatar olmak; mimari: Tatarsökmez; deyim ve atasözleri: Tatarın kılavuza ihtiyacı yok/ Bağdat'a Tatar olmuş/ Tatara yol göründü/ Şimdi yayan kaldın Tatar ağası vs.[45]

Klasik Türk Şiirinde Tatar biri olumlu biri olumsuz olmak üzere iki özelliği ile ön plana çıkmaktadır. Bunun yanında sözlük anlamı olan «ulak, postacı, haberci» olarak kullanımı da olsa mevcuttur.

a) Tatarın önde gelen özelliği «yağmacı» olmasıdır. Bunun yanında yakıp yıkan, akıncı, kavgacı gibi savaşçı özelikleri; ok, şemşir, navek, taraç gibi savaş aletleriyle kullanılmış ve akla olumsuz anlamları getirmiştir.

b) Olumlu kullanım olarak “Tatar” ifadesiyle ile Doğu Türkistan kast edilmiş: nafe-i Tatar, misk-i Tatar, Tatar-ı zülf, Tatar-ı benefşe, ahû-yu Tatar gibi olumlu anlamda kullanılmıştır.

c) Diğer kullanım alanında ise Tatar; posta teşkilâtı kurulmadan önce mektup taşıyan, bir nevi postacı vazifesi gören kişilere verilen isimdir. İlk olarak bu vazife, Tatar boyuna mensup kimseler tarafından yerine getirilmekte olduğu için sonraları bu işe her sınıftan halk alınsa da Tatar tâbiri, postacı yerine kullanılmıştır.[46]

Tüm bunlara, Tatar kasabası, Tatar Deresi gibi coğrafi yerleri, Tatar Çorbası, Tatar Böreği, Tatar Kebabı gastronomik ögeleri, Tatar Camiinde olduğu gibi ibadethaneleri, Tatar Teşkilatı gibi kurumsal yapıları, Tatar Yayı yahut Tatar Arabası gibi nesneleri eklersek sayısız “Tatar” ile karşılaşmamız mümkündür.

(…) Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Osmanlı şairinin zihninde sınırları çizilmiş, billurlaşmış bir Tatar kavramı yoktur. Şiirde değinilen Tatar, bir milletten ziyade bir tipi temsil eder. Genellikle bu kullanımlarda kelimeye; benzetme, telmih, kinaye ve tevriye gibi edebi sanatlar yoluyla akıncı, çapulcu, insafsız ve postacı gibi anlamlar yüklendiği görülmektedir. Bu anlamların bir kısmı, tarihi realiteye uygundur.

Sözgelimi, Tatarın postacı olması yahut Tatari denilen yarı pişmiş bir et yemesi bu tür kullanımlara örnektir. Keza Osmanlıyla müttefik bir halk olarak Kırım Tatarlarından söz edildiğinde Tatar kelimesi gerçek ve olumlu bir anlam taşımaktadır. Nitekim birçok divanda Kırım hanlarıyla ilgili övgü dolu kasidelere rastlamak mümkündür. Buna karşılık Tatarların kan dökücü ve insafsız bir tip olarak çizilmesi birçok durumda bu ismin Moğol karşılığı olarak kullanılmasıyla ilgilidir. Nitekim klasik metinlerde Moğol askerine Tatar askeri dendiği gibi şiirimizde de Tatar adının Cengiz, Hülagu ve Oktay (Ögeday) gibi Moğol hükümdarlarıyla birlikte geçmesi, bu durumu göstermektedir. Moğollar ise bütün İslam dünyasında ve özellikle de Anadolu'da yaptıkları büyük yıkım sebebiyle halk hafızasında zulüm sembolü haline gelmiştir. Birkaç asır sonra gelen Timur istilası, aynı coğrafya ve aynı tiple ilgili bu olumsuz intibaın daha da pekişmesine sebep olmuştur.[47] Başbakan Binali Yıldırım’ın, Tatarı gitti, beteri geldi” şeklinde ifade ettiği ve tepki çeken[48] sözleri aynı intibaın ürünüdür.

Türkiye’de kökenleri Tatar olmamakla birlikte “Tatar” sözünün yaygın olarak soyadı olarak ta kullanıldığı bilinmektedir. Şırnak ve civarındaki bir Kürt aşiretinin de adı “Tatar” olarak bilinir. Diğer bir ifade ile her Tatar, bizim bildiğimiz “Tatar” değildir.[49]

.

Rıdvan Aras, dikGAZETE.com


[1] Mirfatih Z. Zekiyev, Türklerin ve Tatarların Kökeni, Ahsen Batur (çev.), Selenge Yayınları, İstanbul 2006, s. 220.

[2] Bahaeddin Ögel, “Tatar”, İA, C. 12/1, s. 50-56.

[3] Sebahattin Ağaldağ, “Moğol Devleti”, Türkler, c. VIII, Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca (ed.), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 267.

[4] Geoff Watson, “1200-1800 Yılları Arasında Batı’daki Orta Asya İmajı” Türkler, c. VIII, Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca (ed.), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 335.

[5] Shirin Akiner, Islamic Peoples of the Soviet Union, London: 1986, s. 55.

[6] Timuçin’in doğumu Yesügey-Bahadır’ın Tatarlarla mücadele ettiği bir sırada gerçekleşmiş ve Tatarlardan Temücin-Öge, Kori Buka’nın esir alındığı bir zamana denk geldiği için ona, Temücin adı verilmiştir. (Jean-Paul ROUX, Türklerin ve Moğolların Eski Dini ( Çev:Aykut Kazancıgil), İşaret Yayınları, İstanbul, 2002, s.65.) Yani, Cengiz Han ilk ismini bir Tatar’dan almış olup, Timuçin adının “Demirci” olduğu üzerinde durulmuştur. Aynı görüş, Timur için de geçerli olup durum, Demir’in kutsallığına yorulmuştur.

[7] Robert Marshall, Doğudan Yükselen Güç Moğollar, (çev: F. Doruker), İstanbul 1996. s. 10.

[8] İ. Kamalov, Altın Orda ve Rusya, s.190.

[9] Moğolların Gizli Tarihçesi, s.107.

[10] Arzu Erdem, Cengiz Han ve Türk Moğol Devleti, Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Elazığ, 2016, s. 99.

[11] İlyas Kamalov, Avrasya Fatihi Tatarlar, Kaknüs Yayınları İstanbul 2007, s. 17.

[12] İlyas Kamalov, Altın Orda ve Rusya, s.191

[13] Arzu Erdem, a.g.t., s. 99.

[14] Mirfatih Z. Zekiyev, a.g.e., s. 221.

[15] Henry H. Howorth; History Of The Mongols From The 9th To The 19th Century, Part II The So Called Tatars Of Russia And Central Asia, Division I, London 1880, s. 37.

[16] M. Damir, İshakov; “The Tatar Ethnic Community”, Rusçadan İngilizceye Çev. M.E. Sharpe Anthroplogy & Archeology of Eurasia, Vol. 43, No. 2, Fall 2004,  s. 9.

[17] Akdes Nimet Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Murat Kitabevi Yayınları, Ankara 1992, s. 119, 128.

[18] A. Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihi’ne Giriş, Enderun Kitapevi, İstanbul 1981, s. 65-66.

[19]  “Bu sultân, Cingiz Hân, Tatarların sultanıdır” demektedir (İbn Haldûn, Kitâbul İber, Beyrut 1981,  c. 5, s. 593).

[20] Mehmet Maksudoğlu, Kırım Türkleri, Ensar Neşriyat, İstanbul 2009, s. 13.

[21] Cihan Okuyucu, Klasik Türk Edebiyatında Tatar kelimesinin kullanılışına dair, Volga-Ural Bölgesinde İslam Medeniyeti, II. Milletlerarası Sempozyumu Tebliğleri, İstanbul, 2008, s. 294.

[22] İlk Moğol-Rus karşılaşması olan Kalka Muharebesi’ne değinilen, savaşın Ruslar, Kıpçaklar ve Moğollar üzerinde bıraktığı sonuçların incelendiği makale: Serdar Gül, Kalka Muharebesi, İnsan ve Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 1, ss. 242-251

[23] Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre ve Tasavvuf, Yükselen Matbaası, İstanbul, 1961, s. 188.

[24] Mehmet Maksudoğlu, a.g.e.,  s.14.

[25] Halil İnalcık Kırım, İslam Ansiklopedisi, MEB Yayınları, Eskişehir, 1997, s. 1506.

[26] Cengiz’in yazdırdığı on iki bölümden oluşan Moğolca bir eserdir. Kitap, Ahmet Temir tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. Bu kitap, efsanevî menşeden başlayarak Ögödey’in zamanına kadar Moğollar hakkında en eski bilgileri içine almaktadır. (§ 282)’de dendiğine göre, bundan eserin 1240 yılında tamamlandığı anlaşılıyor. Manghol-Un Niuça Tobça’an (Yüan-Ch’ao Pi-Shi), Moğolların Gizli Tarihi, Ter. Ahmet Temir, Ankara 2010, 245. Eser Temir’in belirttiği gibi Moğol devrine ait resmî Çin tarihi olan Yüan-Shi’den 130 yıl ve 17-18. yüzyıllarda yazılan Moğolca tarihî eserlerden 300-400 yıl daha eskidir. Eserde hadiselerden birŒçoğunun görülerek ve zamanında yazıldığı şüphesizdir. Ahmet Temir, Moğol (Veya Türk-Moğol) Hanlığı, Türkler Ansiklopedisi, VIII, 258.

[27] Ayrıntılı bilgi ve Sübki’nin görüşleri için; Mehhmet Emin Şen, Bilim Tarihçisi Sübki’ye Göre Cengiz Han, Akademik Bakış Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 11, Kış, 2012, ss. 237-265.

[28] Rene Grousset, Bozkır İmparatorluğu, (Ter. M. Reşat Uzmen), Ötüken Yayınları, İstanbul, 1993, s.213.

[29] Rene Grousset, a.g.e., s. 199.

[30] Moğolların Gizli Tarihi, s. 21.

[31] Rene Grousset, a.g.e., s. 199.

[32] H. Ahmet Özdemir, Moğol İstilası Cengiz ve Hülagu Dönemleri, İstanbul, 2005, s. 39.

[33] Mustafa Öner, Tatar Türkçesi. Ahmet Bican Ercilasun (Ed.), Türk Lehçeleri Grameri, Akçağ Yayınları, Ankara, 2007, s. 681, 680- 684

[34] https://islamansiklopedisi.org.tr/tatarlar İslam Ansiklopedisi, Tatarlar Başlığı, Müellif: Faruk Sümer.

[35] Nadir Devlet, XX. Yüzyılda Tatarlarda Millî Kimlik Sorunu, Belleten, TTK, Cilt: 60, Sayı: 227, Ankara, Nisan 1996, s. 191. (Tatar, Bulgar, Kırım Türkü vb. gibi diğer adlandırmalar için, aynı makalenin tümü s. 191-202)

[36] İlyas Kamalov, Altın Orda ve Rusya, s. 194.

[37] Kaşgarlı Mahmud, Divanu Lûgat-it Türk, Şaban Kurt (hzl.), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1986, s. 853.

[38] Kürşat Yıldırım, Tatar Adının Kökeni Üzerine, Türkiyat Mecmuası, 2012, Sayı 22, s. 172, 173.

[39] Ebrar Kerimullin, Tatarlar, Kazan, 1991, s. 18

[40] A. A. Halikov, Kto Mı Bulgar İli Tatarı, (Biz Kimiz Bulgar mı Tatar mı?), Kazan, 1992, s. 24.

[41] E. Kerimullin, a.g.e., s.18

[42] A. A. Halikov, a.g.e., s. 24

[43] İ. H. Kalmıkov, R. H. Kereytov, A. İ.-M. Sikaliev; Nogaytsı, İstoriko-Etnografiçeskiy Oçerk, Çerkessk 1988, s. 17.

[44] İlyas Kamalov, a.g.e., s. 194.

[45] Cihan Okuyucu, a.g.m., s. 293.

[46] Buse Atalay, Klasik Türk Şiirinde “Tatar”, Kesit Akademi Dergisi (The Journal of Kesit Academy) Yıl: 3, Sayı: 9, Eylül 2017, s. 414, 415. (ss. 413-425)

[47] Cihan Okuyucu, a.g.m., s. 294.

[48] Ünver Sel’in açıklaması: https://www.eurovizyon.co.uk/gundem/basbakan-yildirimin-sozleri-kirim-tatarlari-ni-incitti-h48768.html.

[49] https://www.academia.edu/6811696/T%C3%9CRK%C4%B0YE_%C4%B0LE_RUSYA_ARASINDAK%C4%B0_K%C3%96PR%C3%9C_TATARLAR_2008de_yaz%C4%B1lm%C4%B1%C5%9F_ve_t%C3%BCm%C3%BCyle_herhangi_yerde_yay%C4%B1mlanmam%C4%B1%C5%9F_makale_  Nadir Devlet, Türkiye ile Rusya Arasındaki Köprü: Tatarlar, (2008'de yazılmış ve tümüyle herhangi yerde yayımlanmamış makale)


[i] Mirfatih Z. Zekiyev, Türklerin ve Tatarların Kökeni, Selenge Yay., İstanbul, 2006, s. 220; Cihat Cihan, Türk - Moğol Münasebetleri Açısından Tatarlar, Prof. Dr. Kâzım Yaşar Kopraman’a Armağan, Ankara, 2003, s. 212; Ercan Alkaya, Mişer Tatarları, Türkler, C. XX, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002, s. 58; Ö. Gökçebay, Türkiye’ye Yerleşen Tatarlarda Dini Hayat ve Adetler (Konya Yöresi Örneği), s. 14.

[ii] Ebrar Kerimullin, Tatarlar İsmimiz ve Kimliğimiz, Çeviren: Zeynep Sarıışık, İrfan Kültür ve Eğitim Merkezi Yayınları, İzmir, 1998, s. 28, 29.

[iii] Ahmet Caferoğlu, Türk Kavimleri, Enderun Yay., Ġstanbul, 1988, s. 73; Ahmet Temir, Moğolların Gizli Tarihine Göre Cengiz Han, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1989, s. 116; Ahmet Temir, “Moğol veya Türk - Moğol Hanlığı”, Türkler, C. X, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002, s. 257.

[iv] Kürşat Yıldırım, Tatar Adının Kökeni Üzerine, Türkiyat Mecmuası, Cilt: 22, Sayı: 2, 2, 2012, s. 186.

[v] Ali Ekber Diyanet, Çev. Fatih Çiftçi, Dâ’iretü’l-Ma’ârif-i Bozorg-i İslâmi Ansiklopedisi “Cengiz” Maddesi, Oğuz-Türkmen Araştırmaları Dergisi (OTAD) IV, 1, 2020, Haziran, 218, 219.

[vi] C. Cihan, Sosyal ve İdari Açıdan Türk ve Moğol Kültürleri’nin Etkileşimi, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Afyon, 2000, s. 34.

[vii] A. Zeki Velidi Togan, Bugünkü Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi, Cilt: I, İstanbul, 1981, s. 31, 32.

[viii] Mehmed Maksudoğlu, “TATARLAR: Moğol mu, Türk mü?”, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S: 11, 12, İstanbul, 1993 - 1994, s. 206 - 207; Mehmed Maksudoğlu, “Tatarlar Kimdir?”, Emel Dergisi, S. 214, Ankara: Ocak - Şubat 1996, s. 1-4; Azade - Ayşe Rorlich, Volga Tatarları, İletişim Yay., İstanbul, 2000, s. 2 -33.

[ix] Ahmet Özdemir, Tatarların Kökeni Meselesi, Türkler, C. VIII, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002, s. 435.

[x] Kürşat Yıldırım, a,g,m, s. 186.

.

Rıdvan Aras
Rıdvan Aras

Rıdvan Aras kimdir?..

Siyaset bilimci Rıdvan Aras, aslen Mihalıççık Çalçı Köylü’dür. Mihalıççık ilçesi Yunusemre Köyü’nde İlkokulu, son sınıfa kadar Yunusemre Köyü Ortaokulu’na devam ettikten sonra, Mihalıççık Ortaokulu ve Mihalıççık Lisesi’ni bitirdi.

1985 yılında girdiği A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi-Mülkiye Kamu Yönetimi Bölümü’nden 1989 yılında mezun oldu. A.Ü. İşletme Fakültesi, A.Ü. AÖF Yerel Yönetimler Yüksek Okulu’ndan diploma aldı.

TODAİE’nde yüksek tezli lisansını bitirerek Kamu Yönetimi Uzmanı, aynı Enstitünün Yerel Yönetimler Eğitici Eğitimini bitirerek Yerel Yönetimler Uzmanı oldu.

1991 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde, Müfettiş olarak başladığı memuriyet hayatına Çankaya Belediye Başkanlığı İç Denetçisi olarak devam etmektedir.

Ayrıca, İç Anadolu Belediyeler Birliği Müdürlüğü yanında, Ankara Eskişehirliler Derneği 2. Başkanlığı, Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu üyeliği, Yerel Yönetimler Araştırma ve Eğitim Derneği Yönetim ve Yayın Kurulu üyeliği, Kamu Yönetimi Uzmanları Derneği Denetim Kurulu üyeliği, Çankaya Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği kurucu Genel Sekreterliği, ABİDOSD (Ankara Bisiklet ve Doğa Sporları Derneği) Denetim Kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Birlik Dergisi Yazı İşleri Müdürü olarak çalıştı. Halen Kırım Kalkınma Vakfı ile Uluslararası Kırım Dostları Derneği Denetim Kurulu üyesidir.

Yayımlanmamış bir yüksek lisans tezi ile “Geçmişten Günümüze Çalçıköy” araştırma-inceleme kitabı, yine araştırma-inceleme olan ikinci kitabı “Mihalıççık ve Köyleri”, Çağhan Sarı ile birlikte hazırladığı Eskişehir Sanat Derneği tarafından 2022 yılı Yunus Emre Ödülüne layık görülen “Gel Dosta Gidelim Gönül”, Vedat Ulubağ ile birlikte hazırladığı “Mihalıççık Kültürü” kitapları yayınlanmıştır.

Çok sayıda organizasyonda eğitimci olarak görev aldı ve spor yazarlığı yaptı.

Rıdvan Aras’ın, makalelerden oluşan Eskişehir Araştırmaları: 1 Ertuğrul Sarı Armağanı kitabında “Sarıköy İstasyonu”, Eskişehir Araştırmaları: 2 Rafet Aras Armağanı kitabında “Osmanlı’dan Cumhuriyete Eğitimin Gelişimi ve Mihalıççık’taki Eğitimin Durumu” olmak üzere Kamu Yönetimi, Yerel Yönetimler ve Tarih alanında çok sayıda yazı ve makalesi yayınlanmıştır.

.

dikGAZETE.com

 

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?