Tarihten ders almak ve Töre

E. Yb. Halil Mert
E. Yb. Halil Mert
Tarihten ders almak ve Töre
30-04-2020

Divanü Lûgati’t-Türk’de töre evin en önemli yeri ve sediri, aile, boy, ruğ büyüğünün oturduğu yer olarak ifade edilirken, asıl mânâsı ile “törü” şeklinde geçmekte olup, görenek, yasa ve âdet olarak açıklanmıştır.

Töre, Türk örf ve geleneklerinin kesin hükümleri birliğidir.

Töre’nin Cengiz Yasaları olarak kullanıldığı da bilinmektedir. 

Orhun Kitabeleri’nde töresiz bir devlet veya topluluk olamayacağı belirtilmiştir. 

Bundan hareketle eski Türkler’de kanunsuz veya hükümdarın şahsî iradesine bağlı bir yönetim şekli olmamıştır. Dolayısıyla kağanlar emirlerini, yargıçlar kararlarını töreye göre vermişlerdir. Yani halk doğrudan doğruya Töre’nin himayesindedir.

Bozkırlarda fiilen yaşanan hayatın zamanla hukukî-sosyal değer kazanmış davranışlarını ihtiva eden ve genellikle kanun mânâsına alınan töre (törü), eski Türk sosyal hayatını düzenleyen mecburî normlar bütünüdür.

Türk töresi, eski Türkler’e atalarından kalan bütün kaidelerin toplamı demektir.

Türk töresi, oldukça sert ve kesin hükümler ihtiva etmiştir. 

Töre” kelimesinin, “Türk” kelimesiyle aynı cevherden olabileceği buna göre, “Türk” kelimesi “töreli” mânâsına da gelebilir.

Töre, üç kaynaktan oluşur. 

Bunlar Halk, Kurultay ve Han’dır. 

Yani bir kısım töre, halk içerisinde zuhur eder. Bunlar gelenek şeklinde nesilden nesle intikal eder. 

İkincisi beylerin, kurultayda aldıkları kararlardır. 

Üçüncüsü ise bizâtihi Han’ın teşebbüsleri ile gelişir.

Selçuklu ve Osmanlılar, dedelerinden kalma teâmüllere Oğuz Töresi derlerdi. Ancak töre, bütün Türklük Âlemi için geçerlidir.

Töre, Anadolu’da yaşamaktadır. “El âdeti, Türkmen töresi” olarak anılmaktadır. 

Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan insanımızın yaptığı bazı işleri “töre cinayeti” olarak izâh ve ifâde çok yanlıştır. Buralarda yapılan törenin istismârıdır.

“Türk, Oğuz beyleri, milleti, işitin: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk Milleti, ilini, töreni kim bozabilir?”

Töre, Türk sosyal hayatını düzenleyen kaideler bütünüdür. 

Başka bir ifadeyle, kişiler ve zümreler arası münasebetleri düzenleyen; idarecilerle idare edilenler arasındaki işleri, hak ve vazifeleri belirten usullerdir.

Yönetim sistemine baktığımızda ise hükümdarın yetkilerini meclisler (Kurultay ve Hükûmet Meclisi) sınırlandırmakta, hem hükümdarın hem de meclislerin üzerinde ise “Töre” bulunmaktadır. 

Ne halk ne de yönetim sisteminin herhangi bir unsurunun, çevresini “töre”nin çizmiş olduğu normlar bütününün dışına çıkması mümkündür. 

Bu noktadan hâreketle, Türk Devletlerini kanun devleti olarak nitelendirebiliriz. 

Mutlaka bir isim vermek gerekiyorsa, eski Türkler’de yönetim sistemine “Töre Sistemi” demek yanlış olmayacaktır. Zîrâ il gider, töre kalır.

Töre’nin geçmişi, binlerce yıl öncesine kadar dayanır. 

Mete, Attila, Tüng-yabgu, Cengiz, Osmanlı’nın kuruluş dönemi ve Timur gibi hükümdarlar hep örfî kanunlara (töreye) tâbi olmuşlardır.

Devletlerin teorilerle değil fakat sosyal gerçeklere uygun şekilde idare edilebileceğini çoktan anlamış olan Türk Hükümdarları, yerine ve zamanın icaplarına göre ve “meclis”lerin tasvibi alınmak üzere, töreye yeni hükümler getirebilmekteydiler. Ancak, ‘töre’nin anayasa hükmünde, değişmez prensipleri vardı ki, bunlar; Könilik (adalet), Uz’luk (iyi’lik, faydalılık), Tüz’lük (eşitlik) ve kişilik (insanlık)’tır. (1)

İslâm olunduktan sonra, töre İslâm’ın emir ve yasakları ile çerçevelenmiştir. Osmanlı Kanunları bunun sonucudur.

Töre sadece geçmişte yaşananlardan ibaret değildir. 

Farklı boyut ve unsurlarıyla bugün de yaşanıyor olması, onun geçmişte kalmış olmadığını gösterir. 

Dolayısıyla töre, tarihin tozlu sayfalarında kalmadığı gibi, müzelik kıymetlerden ibaret de değildir. 

Töre, ulu bir çınar olan devleti ayakta tutan, heybetli kılan ve güçlü yapan bir köktür. 

Bu kök ne kadar derinlere dalmışsa, çınar da o kadar dayanıklı ve heybetli olur.

Yaşayan törenin iki temel boyutu vardır. Biri davranışlarda ya da müesseselerde vücut bulan, diğeri ise gelecekle alâkalı olarak hedef belirleyen mefkûre, ülkü boyutudur.

Birinci boyut, bugünün en kusursuz bir biçimde yaşanmasını temin eder.

Ülkü ise, geleceğin inşasıdır. 

Geleceğin inşası, geçmişten kopuk olmamalıdır. Yoksa hedefler, yıkıcı ve bölücü ideolojilerin hizmetkârlığına yol açabileceği gibi ham düşüncelerle dolu, tatbîki mümkün olmayan hayâllerden ibaret de olabilir. 

Töre içerisinde yer alan ülkü, içinde geçmişi de barındırdığı için, gelecek ham hayâllerle belirlenme yerine, olgun bir gaye ile çizilmektedir. Çünkü töre bu birikimdir. 

Binlerce yıllık bir geçmişinin olması, onu daha az kusurlu yapmaktadır. Dolayısıyla da geçmişle gelecek arasında temel bağdır ve gelişmenin temel kaynağıdır.

Töre, Türk Milletinin hafızasıdır. Hafıza-i beşer nisyan ile malûl ise de, millet hatırlama ile bâkidir. (2)

İslam Öncesi Türk Töresi” diye sosyal medyada kaynağından emin olmadığımız bir metin dolaştı. 

Yukarıdaki zâviyeden değerlendirmek istiyorum.

“İslam Öncesi Türk Töresi:

1- Tengri (Yaratan-Allah) tektir.

2- Kim ki Tengri'den kut almak dilerse, başkasına yakarmasın.

3- Bir İl, bir Kağan, bir Tengri. (Tek Vatan, Tek Devlet, Tek Allah)

4- Bir kına iki kılıç girmez. Bir hatun iki er alamaz ve bir budunda iki töre olmaz. Töre tektir. Töre kesin ve keskindir. Kim ki töreye uya kutlanır. Kim ki töreye kıya katlanır.

5- Kimse töreden üstün değildir. Dirlik ve birlik için töre budur.

6- Bir çoban sürüsünden, bir er ailesinden, bir Kağan budunundan (Milletinden) sorulur.

7- Her er eşine, atına, pusatına sahip çıkacak. (At, Avrat, Silah)

8- Ana babaya ve ataya tâzim durulacak.

9- Hısımına sarılacak, komşusunu gözetecek.

10- Er kişi yalan söylemeyecek.

11- Mal çalan, mülk çalan misliyle ödeyecek. Hesabı ya malıyla ya canıyla sorulacak.

12- Kim ki bir ırza musallat olursa, canından olacak.

13- Her kim olursa olsun haksız, aldatıcı iş tutarsa hesabı hemen sorulacak.

14- Cenkten berî duran ya da kaçan tamuya (cehennem) uçacak.

15- Aman dileyene kılıç üşürülmeyecek, sığınana arka dönülmeyecek.

16- Baş kaldıranın başı alınacak, hak isteyenin hakkı verilecek.

17- Kimse kimseye üstünlük taslamayacak. Ne ak etin karadan, ne karanın kızıldan, ne kızılın sarıdan farkı olmayacak.

18- Kin ve gururdan uzak olunacak.

19- Mazluma merhamet, zâlime azap duyulacak.

20- Zayıfa, yaralıya, çocuğa ve kadına el kaldırılmayacak.

21- Kızı isteyen kağan da olsa, bey de olsa kız istediğine verilecek.

22- Gereksiz yere ağaç kesmeyeceksin, suyu kirletmeyeceksin.

23- Bilmeyip de bildim demeyeceksin, bilene danışacaksın.

24- Bugünün işini yarına bırakmayacaksın.

25- Kusur görmeyecek, kusur aramayacaksın.

26- Güçlüyken affet, zayıfken sabret.

27- Yazgına (kaderine) asi olma.

28- Yaptığın iyiliği unut, yapılan iyiliği unutma.

29- Herkes adaletle iş görecek.

30- Her ne edersen et, yargılanacağını her daim akılda tut.

31- Milletine yaban kalma. İpeğin iyisine, sözün güzeline kanma, onlara boyanma.

32- Kağan odur ki adaleti üstün tutsun, töreyi yaşatsın. Töre yok olursa İl (Vatan, Devlet) yok olur. İl olmazsa budun (Millet) kul olur.

33- Ey Türk Oğuz beyleri, ey milletim işitin. “Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir.”

Bilge Kağan Yazıtı, Orhun Irmağı, Moğolistan.”

Baktığımızda İslâm’ın ve Kur’an-ı Kerim’de Allah CC’ın emrettiği hususların âdeta özeti. 

Bu yönü ile bakarsak, İslâm Dini’nin Türkler arasında neden bu kadar hızlı yayıldığını görürüz. 

Hatta devrin Arap İslâm Devletleri’nin yönetici ve komutanlarının yanlış tatbikâtlarına rağmen. 

Ki burada acı hatıraları anmayacağım sadece Nisa–94 Ayeti kerîmesini hatırlatacağım;

“Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman, gerekli araştırmayı yapın. Size selâm veren kimseye, dünya hayatının geçici menfaatine (ganimete) göz dikerek, ‘Sen mü’min değilsin’ demeyin. 

Allah katında pek çok gânimetler vardır. Daha önce siz de öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu (Müslüman oldunuz). 

Onun için iyice araştırın. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”

Yine Genel Türk ve İslâm Tarihi’nde sürekli işlenen bir Moğol İstilâsı var. 

Şunu unutmayalım, bu Moğol Orduları’nın Asker ve Komutanlarının birçoğu Kıpçak Türkleri’ydi. 

Yine unutmayalım Başkenti Tebriz ve asıl yaşadığı topraklar şimdiki İran olduğu için vezirlerin çoğu Pers (Fars) idi. 

Tıpkı Selçuklu’daki meşhûr Sadettin Köpek gibi.

Burada yine sosyal medyada çokça dolaşan Cumhurbaşkanımızın da konuşmasında anlattığı bir Hûlâgu Han Hikâyesi’ni paylaşacağım.

“Hûlâgu Han, Cengiz Han’ın torunudur. Zalimliğini anlatmak için Dicle'nin günlerce kan ve mürekkep aktığı söylenir. İlginçtir torunları İlhanlılar gibi bir İslâm Devleti’ne dönüştüler ve büyük hizmetler yaptılar.

Hûlâgu Han bir gün, karargâhında, o beldenin en Büyük İslâm Âlimi ile görüşmek istediğini bildirir.

Bu haber, âlimler arasında korku ve endişeye sebep olur. Haber, zamanın genç âlimlerinden Kadıhan'a da ulaşır. Kadıhan, ufak tefek tıfıl bir gençtir. Daha sakalı bile çıkmamıştır.

Böylesine bir daveti kabul ettiğini söyleyerek Hûlâgu Han ile görüşmeye gidebileceğini bunun için kendisine bir deve, bir keçi, bir de bir horoz verilmesini ister.

Böyle bir fedainin ortaya çıkması ulemâ sınıfını rahatlatır. Çünkü bir kurban bulunmuştur.

Hûlâgu Han’ın şerrinden korkan ulemâ sınıfı bu isteği hemen kâbul eder.

Kadıhan, hayvanlarla birlikte çadıra varır. Hayvanları çadırın dışında bırakarak içeriye girer ve kendini tanıtır. Hûlâgu Han’a görüşmek üzere geldiğini söyler.

Hûlâgu Han, genci tepeden tırnağa süzer ve beklediği tipte biri olmadığını görerek,  ‘‘Bana göndermek için bula bula seni mi buldular. Gönderecek başka birini bulamadılar mı?’’ diye sorar.

Kadıhan gayet sakin bir şekilde “Görüşmek için iri yarı, boylu poslu birini istiyorsan, bir deve getirdim. Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim. Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan horoz getirdim. Üçünü de çadırın önüne bıraktım. Onlarla görüşebilirsin.” der.

Hûlâgu Han, “Şöyle otur bakalım” diyerek kendisine yer gösterir ve ilk sorusunu sorar.

“Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?”

Kadıhan gayet sakin bir şekilde; “Seni buraya bizim âmellerimiz getirdi. Allah'ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik. Esas gâyemizi unutup makam, mevki, mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefâya daldık. Zâlimlerden olduk. Cenâb-ı Hâk da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi.” der.

Hûlâgu Han, ikinci sorusunu sorar: “Peki, beni buradan kim gönderebilir?”

Cevap çok manidardır. “O da bize bağlı. Kendimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın.”

Buyrun zâlim Hûlâgu Han..

Pekî yüzyıllar sonra hürmetle andığımız Kadıhan ne diyor?

“Seni buraya bizim âmellerimiz getirdi. Allah'ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik. 

Esas gâyemizi unutup makam, mevki, mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefâya daldık. Zâlimlerden olduk. Cenâb-ı Hâk da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi.” 

Kimmiş gerçek zâlim?

Bu gün İslam dünyasının hâli iyi değilse bunun sebebi bizleriz.

Şimdi, devrinde İslâm’ın Rusya, Hindistan, Pakistan, Moğolistan içlerine kadar yayıldığı Emir Timur’un Şam’da yaptıklarından özetle söz edeceğim.

Şam’ın girişinde bir gurup Âlim kendisini karşılıyor. 

İçlerinde İbn-i Hâldun’u da görünce fevkâlade memnun kalıyor. 

Âlimler şehre ordusunun girmemesini rica ediyorlar. 

Kabul ediyor. 

İçlerinden biri “Hân’ım emredin kızlarımız, karılarımız cariyeniz olsun!” deyince; “Bir beldenin âlimleri böyle ise câhilleri nicedir?” deyip Şam’a giriyor. 

Kabristanlarında dökülen harâbe sahâbe kabirleri, buna karşılık saray gibi inşa edilmiş Yezid’in mezarını görünce ahâliyi ayıplıyor. 

Siz hiç mi hayâ etmezsiniz, Peygamberimizin (SAV) arkadaşlarının mezarları perişân, ama ehl-i beytini katledip, Hz. Hüseyin’in mübarek başını ibret diye gezdiren Yezid’e türbe yapmışsınız” deyip, türbeyi yıktırıp, Yezid’in kemiklerini yaktırıyor.

Toprağını denize attırıyor, yerini de askerlerine helâ yaptırıyor. (3)

Akabinde Muaviye’nin türbesini de yerle bir ettiriyor. 

Şu anda ikisinin de mezarı yoktur.

Sonra Şam’da debdebeli şehir hayatının yanında mazlum ve fâkir mahalleleri de görünce; “Siz ehl-i beyt’e yapılan zulme de taraf oldunuz. Şu İslâm dışı hayatınıza bakın” deyip Şam’ı, İslâm Sosyal Nizâmı’nı da terk etmiş gördüğü için yerle bir ediyor.

Timur, Şiî ya da Kızılbaş değil. Matûridî itikâdı, İmâm-ı Âzam Fıkhı üzere amel eden bir hükümdâr..

Hâsılı “İslâm Öncesi” diye işâret edilen töre, İslâm’dan sonra daha da tekâmül etmiş, topluma daha da şâmil hâle gelmiştir.

Mübarek Ecdâdımızın Yüce Dinimize teveccüh ve bağlılığı, her türlü ikbâl ve menfaat mülâzasının üzerinde olmuştur.

İ’lây-ı Kelimetullah, Azîz Milletimize ait bir mefkûre özetidir.

Malum Cumhur İttifâkı metninde dahî yerini bulmuştur.

"Millî Şuur'a dönüşmüş, …. Cumhur İttifakı'yla da millî bekayı esas alan "ahlâkî ve siyasî uzlaşma" ile…..

Cumhur İttifakı, Türkiye’yi hedef alan saldırılar karşısında parti çıkarları ve günlük siyaset hesapları yapmaksızın ortak bir duruş ortaya koymaya ve Türkiye’yi zayıflatarak uluslar arası operasyonlara açık hale getirmeye yönelik her türlü faaliyetin karşısında yer almaya kararlıdır. 

Bu kararlılık ve işbirliği ile ittifakımız Türkiye’yi bölgesel güç ve lider ülke yapacak 2023 hedeflerini gerçekleştirmenin yanı sıra, İ’lâ-yı Kelimetullah uğruna asırlarca dünya barışının ve adaletinin teminâtı, İslam Âlemi’nin ve bütün mazlum milletlerin yegâne ümidi olan Türkiye’yi küresel bir güç haline getirecek, 2053 ve 2071 vizyonun alt yapısını adım adım inşa edecektir.” (4)

Cumhur İttifâkı Mütâbakatı’nda dahî töremiz vardır.

Büyük ve Kutlu Mâzimizden çıkardığımız dersler, İman Esas ve Emirleri içinde gelecek tahayyülümüzü oluşturmalıyız.

Akıl, bilim ve teknoloji üretimimizin, gücümüzün temellerini oluşturmalıdır.

Gelecek tasavvurumuzda, İman, ahlâk, bilgi, fedâkârlık, çalışkanlık, dünyanın en ücra yerlerine kadar ulaşma olmalıdır.

.

Emekli Yarbay Halil Mert, dikGAZETE.com

-Strateji ve Yönetim Uzmanı-

(1) https://www.savunmasanati.com/kultur/turkler/turk-kulturunde-tore-kavrami/

(2) https://www.savunmasanati.com/kultur/turkler/turk-kulturunde-tore-kavrami/

(3) https://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/729973-avusturyalilarin-mezar-desme-isinde-timurdan-ogrenecekleri-cok-sey-var 

(4) https://www.milliyet.com.tr/siyaset/cumhur-ittifaki-protokolu-nun-tam-metni-2662293

Tarihten, ders, almak, ve, Töre, Strateji, ve, Yönetim, Uzmanı, E. Yarbay, Halil, Mert, yazdı-,E. Yb., Halil, Mert, @YbHalilMERT, yazdı, @RTErdogan, @tcbestepe, #TarihtenDersAlmak, #Töre, #HalilMertYazıları,

E. Yb. Halil Mert
E. Yb. Halil Mert

Emekli Yarbay, Strateji ve Yönetim Uzmanı

SAVORAS Savunma Teknoloji ARGE Danışmanlık AŞ. Yönetim Kurulu Başkanı

Elektrik-Elektronik Mühendisi

TÜREYİŞ Strateji ve Medeniyet Değerleri Çalışma Merkezi Kurucusu.

Din ve Devletime, Vatan ve Milletime sadâkat. KADER, GAYRETE AŞIKTIR! azmi ile hâreket.

hmert@savoras.com

.

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
5 yıl önce
Teşekkür ederim.. Maalesef bu temel ve açık, anlaşılır konular hem ülkemizde hem de diğer Türk Topluluklarında netâmeli hâle getirilmiş. Anlamak zor. Artniyet ve âlenî bir düşmanlık görüyorum. Azîz Milletimiz ile aşabiliriz diye düşünüyorum.. Hamdolsun ki, Milletimiz İmanına da, edeb ve töresine de bağlı..
HB 5 yıl önce
Halil, bilgine, yüreğine, ilmine, törüne sağlık. Şükran cezilen.