Sanki bu maya tutmamış gibi

Nuray Mert
Nuray Mert
Sanki bu maya tutmamış gibi
17-04-2022

Pişmiş aşa su katmak istemem ama acaba ‘altılı masa’ iyi bir fikir değil mi?

Ben de, Türkiye’nin en acil meselesinin, öncelikle parlamenter rejime geçişi gerçekleştirmek üzere bir demokrasi cephesi kurmak olduğunu düşünüyorum.

Ben de farklı parti ve çevrelerden insanların bu asgari müşterekte ve diyalog siyasetinde buluşmasından hoşnutum. Diğer yandan, bu ortaklığın Kürt siyasetine mesafesinden rahatsızım. Bu kadarı pek çoğumuzun anlaşabileceği şeyler.

Diğer taraftan, temennim bu değil elbette, ama sanki bu maya tutmamış gibi. Gerçi, ‘muhalif’ aydın ve gazetecilerin çoğunda ‘bu masaya laf edeni yakarım’ havası esiyor, ama görünen köy kılavuz istemez.

Kamuoyu araştırmalarına göre, bu masanın oyları pek artmıyor; hala ‘kararsızlar’ diye ciddi bir rakam var. En önemlisi, Türkiye’nin içinde bulunduğu feci duruma rağmen bir muhalefet rüzgârı, heyecanı esmiyor. Acaba her şeyi yeni baştan düşünsek mi diyorum.

Saadet Partisi, Gelecek Partisi ve Deva Partisi’nin sembolik varlıkları, önemli olabilir ama beklendiği gibi AK Parti’den kopan seçmen için bir cazibe merkezi olmadıkları belli.

Demokrat Parti, kimi temsil eder, neden bu masadadır, onu zaten başından beri hiç anlayamadım. 

CHP’nin seçmeni belli, o seçmenin dışına taşamıyor.

İYİ Parti ise, MHP dışında kalan milliyetçilerin partisi olmanın ötesinde bir ölçüde de eski merkez sağdan kalanları cezbediyor. Ama hepsi bu.

İzlediğim sokak röportajlarından birinde, on beş yaşında bir genç, “zamanında bu noktaya gelmemizi engelleyemediler, şimdi medya, her şey iktidarın elinde” mealinde bir karamsarlık içindeydi. Hiç haksız değil, ama bu çok kaygı verici bir umutsuzluk hali, acaba özellikle gençler arasında çok yaygın mı, düşünmek lazım.

Dahası, bu hali değiştirmek için ne yapmak gerekiyor, düşünmek lazım.

Acaba, Türkiye’nin içinde bulunduğu halden şikayetçi olanlar açısından, “altılı masa”nın içinde eski AK Partililerin varlığı mı tereddüt oluşturuyor.

Davutoğlu’nun 2015 seçimlerinden sonra CHP ile koalisyon kurma konusundaki samimiyeti öne çıkarılabilir belki. Ama, AK Parti’nin ekonomi politikasının temel taşlarından biri olan Ali Babacan’ın ekonominin halinden şikayetçi olması, biraz sinir bozucu ve itici değil mi?

O kadar değilse bile, muhalefetin özellikle medya vitrininde tarım, yoksulluk, işçi-emekçilerin hali konularında esip savuranların, düne kadar gündeminde böyle dertler olmamış olması, samimiyet ve güven sorunu yaratıyor olabilir mi?

Acaba, muhalefet markası, biraz fazla ‘Beyaz Türk’ damgası taşımıyor mu?

Malum, ‘Beyaz Türklük’ itici bir profil, her şeyden önce fazla tuzu kuruluk, kendini beğenmişlik demek.

Kimilerine göre; düne kadar “başörtülü kadın görmeye tahammülü olmayanlar”, kimine göre; düne kadar “insanlar ne yer ne içer diye düşünmemiş olanlar” demek, kimine göre; “AK Parti’ye muhalefet için, oyları gerekli olmasa Kürt meselesini hiç dert etmemiş olmak” demek.

Dahası, hala pek çoğu; “AK Parti karşıtlığını dindarlık alerjisi ile karıştıran” demek.

Diğer taraftan, “mevcut koşullar altında, muhalif muhafazakâr/ İslamcılara fazladan anlam yüklemek” demek.

Yoksulluktan söz ederken bile, “hala AK Parti’ye oy veriyorlar!” öfkesi ile “yoksullara bir de aptal muamelesi yapanlar” demek.

Kürtler deyince, bir şekilde sempatik buldukları Selahaddin Demirtaş dışında, “HDP’lilerin başına ne gelmiş ve gelmekte pek aldırmayanlar” demek.

Bu koşullar altında ‘altılı masa’ sanki kimseyi memnun etmiyor gibi.

Genel olarak seçmenlerin çoğunun istedikleri sesi çıkaramıyor, hep teğet geçiyor gibi. CHP’li siyasetçiler, “AK Parti’den vazgeçmiş muhafazakâr kesimi memnun edeceğim” diye dişlerini sıkmaktan, ses veremez gibi.

Diğer yandan iki ana muhalif parti, yoksulluğu öncelikli gündem yapmak ama, liberal ekonomi çevrelerini, sermaye sahiplerini ürkütmemek için gümbür gümbür konuşamaz gibi.

Kürt siyasetinin sesi zaten ağır baskılar ile susturulmuş vaziyette. Ama sanki bu durumun ötesinde, sözleri aşınmış ama bununla yüzleşme çabası yok gibi.

Bu koşullar altında, muhalefet cenahında ‘siyasi uzlaşma’ stratejisi ve altılı masa, mevcut iktidar/rejime karşı itirazları asgari müşterekte buluşturup, büyütmek yerine, boğuyor, söndürüyor, kekemeleştiriyor gibi.

Umarım yanılıyorumdur.

.

Nuray Mert, dikGAZETE.com

-yazı, aynı gün ‘politikyol’da yayınlandı- 

Nuray Mert
Nuray Mert

Prof. Dr. Nuray Mert kimdir?

1960, Trabzon doğumlu. 

Feyziye Mektepleri Işık Okullarının (1977) ardından Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi Bölümü ile Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü mezunu (1983).

Yüksek lisans ve doktorasını ise Boğaziçi Üniversitesinde tamamladı.

Yüksek Lisans tezi "Prens Sabahattin ve Terakki Mecmuası", Doktora konusu "Erken Cumhuriyet Döneminde Laik Düşünce" başlıklarını taşır. Prof. Dr. Nuray Mert, daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olarak bulundu.

Uzun yıllar farklı gazetelerde köşe yazarlığı ile yorum ve siyasi analizlerde bulunan Nuray Mert, TV programlarındaki yorum ve analizleri ile de biliniyor.

Kitapları:

- Laiklik Tartışmasına Kavramsal Bir Bakış -Cumhuriyet kurulurken laik düşünce- 1994

- İslam ve Demokrasi, Bir Kurt Masalı - 1998

- Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycanı (Tadeusz Swietocvski tercümesi) - 1998

- Hep Muhalif Olmak - 2001

- Tezkire Dergisi Sayı: 33; İslamcılık: Eski ve Yeni Halleri (Şaban H. Çalış ile) - 2003

- Merkez Sağın Kısa Tarihi - 2007

- Tarihin Sonu mu? (Ortak kitap) 

- İstanbul Haneleri -Evlilik, Aile ve Doğurganlık 1880-1940- (Alan Duben - Cem Behar tercümesi) - 2014

- Batı İslam'ı Çok Sevmişti -2022

- Cumhuriyet Tarihini Yeniden Okumak -2023

- Yeni Karanlık Yüzyıl, Bitmeyen Savaş - 2024

.

dikGAZETE.com

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?