Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı konuşmasında, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Filistin’e el sürülemez” sözünü gündeme taşımıştı.
Erdoğan, “Dirayetli duruşu, Gazi'nin 'kimse el süremez' dediği Filistin ve Gazze için sergiliyor, Gazze halkına yardım etmeye çalışıyoruz" demişti.
Bu, öylesine rastgele, boşuna söylenmiş bir ifade değildi. Her şeyden önce tarihsel arka planın çok iyi bilindiği anlaşılıyor.
Enver Paşa’nın Alman Mareşalleri, Kudüs’ü savunmadı!..
Gagauz Türkü Enver Paşa’nın en büyük askeri hatalarından birisi de Osmanlı Ordusunu, Türk Paşalara değil, Alman genelkurmayının sözde Prusya savaş disiplinine sahip janti Mareşallerine teslim etmesiydi. Adamlar, cephede bile kendilerini Viyana’da wals salonlarında sanacak kadar Türk Askerinin savaş ruhundan ve maneviyatından uzak insanlardı.
Türkçede çok güzel bir atasözü var; “el elin eşeğini türkü çığırarak arar” diye. Almanlar da öncelikle kendi çıkarlarını sonra Türkleri düşünüyorlardı.
O nedenle Türk askerinin can emniyetini umursadıkları falan yoktu. İşleri güçleri Alman emperyalizminin can damarı, Alman endüstrisinin, Essen bölgesinde yerleşik 400 yıllık geçmişe sahip Alman aile Krupp, Thyssen, Rheinmetall firmalarının fabrikalarına ham madde tedarikiydi. Almanlar koskoca Türk ordusunu, devasa Alman sermayesini oluşturan Deutsche, Dresdner, Commerz bankaları, sigorta şirketleri için savaştırıyorlardı.
Bu amaçla Türklerin kontrol altında tuttuğu coğrafyayı İstanbul’daki EnverLand adını verdikleri Enver Paşa kliği üzerinden domine ediyorlar, sömürgeleştirmek istiyorlardı. Enver Paşa ise Alman silah sanayisinin gücünden faydalanarak, İmparatorluğu tekrar eski sınırlarına ulaştırmak gibi reelpolitikten yoksun ham hayal peşindeydi. Bu amaçla Turan ve Ümmet söylemlerini, savaş ideolojisine dönüştürmek istediyse de başarılı olamadı. Alman generaller ise Kafkas Cephesinde olsun Filistin Cephesinde olsun hep aynı mantıkla davrandılar.
Filistin, Alman generallerin aymazlığı yüzünden İngilizlerin eline düştü!..
Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti'nin Filistin -Suriye-Irak cephelerini savunmak için oluşturduğu Yıldırım Orduları Komutanlığına atanan, Almanya Genelkurmay Başkanlığı sırasında Verdun Savaşını kaybeden Mareşal Falkenhayn, 7 Mayıs 1917’de İstanbul'a getirildi.
-General Erich von Falkenhayn
Suriye ve Irak cephelerini inceledikten sonra görevi kabul etti. Almanya İmparatoru II. Wilhelm, 5 Haziran 1917'de General Erich von Falkenhayn'ın Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığına atanmasını imzaladı. Osmanlı Ordusu'nda Müşir rütbesine terfi ettirildi. Toroslardan başlayarak bütün Suriye, Filistin ve Arabistan’ın tek sorumlusu o idi.
Savaşı da o ve onun Alman subayları kaybetti, kaybettirdi. İngiliz istihbaratının talimatıyla içimizdeki kriptolar da çıkıp, Mustafa Kemal Paşa'nın cepheden kaçtığı yalanını dillerine doladılar.
Türkleri küçük gören ve Araplarla kendi adamları aracılığı ile ilişkiler kurmaya çalışan Falkenhayn’in elinde 5 milyon altın İngiliz lirası bulunuyordu. Bu para ile açılmayacak kapı olmadığını düşünüyordu. Oysa İngilizler, Arapları daha ucuz maliyetle çalıştırıyor, Arap İmparatorluğu masalı ile avutuyorlardı.
Edmund Allenby komutasındaki Mısır Sefer Gücü/ Egyptian Expeditionary Force EEF, 31 Ekim-7 Kasım 1917 tarihleri arasında gerçekleştirilen Üçüncü Gazze Muharebesi ve 13 Kasım 1917'de gerçekleştirilen El- Mugar Muharebesi'nde Falkenhayn’ın kurmaylarından Friedrich Kreß von Kressenstein komutasındaki Osmanlı 7. Ordu'sunu yendi.
EEF'in sol kanadı Yafa'da sağ kanadı ise Yahud Bölgesine kadar ilerledi. Falkenhayn başarısız oldu ve görevinden alındı. Yerine Otto Viktor Karl Liman von Sanders atandı. O da 1918 sonunda İngiliz General Edmund Allenby tarafından yenilgiye uğratıldı. Von Sanders’in babası Prusyalı Yahudi bir asilzade ve mülk zengini bir aristokrattı. Polonya'da Słupsk/Stolp/ Pomeranyan’da büyük çiftlikleri vardı.
Von Sanders nelere dikkat ederdi?
-Otto Viktor Karl Liman von Sanders
1. Dünya Savaşı günlerinde. Liman Von Sanders, 1. Ordu Komutanlığına gelmiş Selimiye Kışlası'nı geziyor. Askeri kıtaları denetleyecek, silahları görecek, askerin durumu hakkında bilgi alacak.
Herkes hazır, babası Yahudi olan Prusyalı Paşa’yı bekliyor. Liman Von Sanders geliyor, arabadan iniyor ve “Bana önce askerlerin kullandığı helaları gösterin” diyor.
Herkes şaşırıyor. Kimsenin aklına tuvaletleri görmek isteyeceği gelmediği için helaları bok götürüyor. “Efendim pistir” diyorlar. “Daha iyi. Göreyim” diyor. Önde Prusyalı, arkada Osmanlı paşalar, helaya dalıyorlar.
Prusyalı Paşa, ilk helada gördüğü dışkıya uzun uzun bakıyor, elindeki tahta çubuk ile şöyle bir karıştırıp, kıvamını kontrol ediyor.
Sonra diğer tuvaletleri geziyor…
Çıkıyor...
Ve herkesi toplantıya çağırıyor. “Beyler” diyor; “Helalara bakmama şaşırdınız. Ama o hela, çok şey anlatıyor. Bakın, gördüğüm kadarı ile sizin asker tahılla besleniyor. Üç boğumlu kule gibi yapıyorlar. Tahıl ile beslenen asker iyi savaşamaz. Askere protein vermek lazım. Bu askerin tayınına et katın. Yoksa savaşı kaybederiz.”
Bu hikâyeyi Çetin Altan’dan dinleyen Fatih Altaylı; “Ama abi Savaşı Almanlar kaybetti. Filisin Cephesi'nde Liman Von Sanders’in hataları ile mağlup olduk. Çanakkale’de ise tahıl ile beslenen çocuklar, etle beslenen Prusyalıya rağmen savaşı kazandılar” der.
Kudüs’ün İngilizlerin eline geçmesine Almanların gıkı bile çıkmadı!..
Kudüs’ün İngilizlerin eline geçmesine Alman generallerin gıkı bile çıkmadı. Oysa Alman ordusundaki etnik yapıyı ve Haçlı zihniyetini çok önceden fark eden Mustafa Kemal, Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya, Sadrazam Talât Paşa ile Bahriye Nazırı ve IV. Ordu Komutanı Cemal Paşa’ya cepheden gönderdiği, özellikle 20 Eylül 1917 tarihli raporunda, özet olarak şunları belirtmiştir:
“Askerî politikamız, savunma politikası olmalı ve elimizdeki bir tek eri dahi sonuna kadar saklamalıyız. Bütün Suriye ve Hicaz’ın sorumluluğu şimdiye kadar olduğu gibi kendi evlâtlarımızdan birinin elinde olmalıdır.
Sina cephesinde de komuta bizden birisine verilmelidir. Almanları idare etmek gibi bir yol, yurdumuzun çıkarlarına aykırıdır. Bu ölüm-kalım savaşında kendi kendimize karar veremeyecek kadar güçsüz değiliz.”
Mustafa Kemal’in ne kadar haklı olduğu, sonradan gelişen olaylarla anlaşıldığında, iş işten geçmişti. Liman Paşa, 27 Şubat 1918’de Falkanhayn Paşa’nın yerine Sina-Filistin cephesindeki Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığına atanır. Emrinde üç ordu vardır. Bunlardan 7. Orduya Ağustos 1918’de, Mustafa Kemal Paşa komutan olarak atanır. Atatürk, Eylül 1918’de, raporları incelerken bir İngiliz esirin ifadesinden, 19 Eylül akşamı, büyük bir taarruza geçileceğini anlar.
Ordusuna gereken önlemleri aldırır. Verdiği emrin bir suretini bilgi olarak Liman Paşa’ya gönderir. Ancak Liman Paşa, Atatürk’ün raporlardan çıkarmış olduğu sonucu, ciddiye almaz, gülümseyerek karşılar, diğer iki orduyu uyarmak gereği duymaz. İngiliz ordusu 19 Eylül akşamı, Atatürk’ün tespit ettiği gibi büyük bir taarruza başlar.
Hazırlıksız yakalanan Atatürk’ün sağındaki ordu savunamaz, cephesi yarılır, esir düşer. İngiliz süvarileri, gerilerdeki von Sanders’in karargâhını dahi basarlar. Sanders topuklayınca yani kaçınca ordu dağılır. Durum çok ciddidir, üç ordu yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Atatürk, perişan bir durumda çekilmekte olan birlikleri toparlayıp yeni bir savunma hattı oluşturabilmek gayretine düşer. Yetkisi dışında tüm birliklere kuzeye, Halep’e çekilme emri verir, Liman Paşa’nın yetkisini kullanmış olur.
Sonrasında Liman Paşa’ya, bu durum karşısında verilmesi gereken kararın ancak verdiği emirden ibaret olabileceğini açıklar. Liman Paşa da “Karar budur; fakat ben nihayet bir yabancıyım, bu kararı veremem, bunu ancak memleketin sahipleri verebilir.” der ve Atatürk’ün verdiği emrin uygulanmasına devam eder, birlikler Filistin’den Halep’e kadar çekilir.
Bu emir sayesinde; dağınık durumda bulunan birlikler toplanarak, Millî Mücadele’de kullanılabilecek asker ve silahın elde bulundurulmasının yanı sıra İngiliz ilerlemesinin Halep’in kuzeyinde durdurulması sağlanır. Mustafa Kemal'in de yer aldığı askeri harekât ve faaliyetler yani savunma refleksi, Suriye- Filistin bölgesini imparatorluk sınırları içinde tutmaya yetmedi. Enver Paşa’nın Alman hayranlığı, başımıza bu işleri getirdi.
Cumhuriyet sonrası Atatürk ve Filistin…
Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Filistin’e sevdası, tek taraflı değildir. Suriye’de kurulan Suriye Filistin Müdafaa-i Kuvayı Osmaniye Heyeti Şam, Halep, Hama, Humus ve Trablusşam ile Kuneytra’da şubeler açarak, Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki Milli Mücadele hareketine destek vermiş ve ortak düşmana karşı mücadeleye başladılar.
Mustafa Kemal Paşa da Suriye Filistin Milli Türk Teşkilatı ve Hareket Kumandanı olarak Özdemîr (Ali Şefik Özdemir) Beyi atar. Cephe asla boş bırakılmamıştır; günümüzde de boş değildir. Atatürk’ün izinden yürüyen Cihanşümul Kadim Türk Devleti’nin çelik çekirdek kadrosu, müstevlilere karşı destansı bir mücadele vermektedir.
1922 yılından itibaren Türklerin Anadolu’da kazandıkları zaferlerden dolayı İngiltere, Musul ve çevresinde bir Kürdistan ve Nasturi ve bir Ermeni devleti kurarak İslam devletlerinin Türklerle olan irtibatını kesmeye çalıştılar.
Osmanlı yönetimindeki Filistin'de İngiliz ordusu için General Edmund Allenby komutası altında bilgi toplayan bir casus şebekesini NILI'yi yöneten, Kahire’deki İngiliz temsilcisi Albay Richard Meinertzhagen’e göre, Suriye, Filistin ve Irak’taki bağımsız partiler de birleşerek Pan-İslamist ve Türklerden yana bir politika izlemişlerdir. Paris'teki barış konferansında Dışişleri Bakanı Balfour'un kadrosunda yer alan Meinertzhagen Siyonist çıkarları, TE Lawrence /Arabistanlı Lawrence ise Arap çıkarları temsil etmişti.
Filistin bölgesindeki Araplar da İngiliz zulmü ve emellerinden dolayı Türklere ve Türk yönetimine özlem duyunca Mustafa Kemal Paşa’nın resimleri, Kudüs’teki halk tarafından adeta kapışılmıştı. Lozan görüşmeleri sırasında İsmet Paşa’ya telgraflar gönderen Filistinliler alimler, gazeteciler, tüccarlar Türk Hükümeti himayesi altında bağımsızlık istediklerini bildirdiler. Filistin Heyetinin bu istek dışında isteklerde bulundukları takdirde onları temsilci olarak tanımadıklarını vurgulamışlardır.
Atatürk, yıllar önce Alman Genarellerin sevk ve komuta ettiği Osmanlı ordusunun bozulmasıyla sonuçlanan ve kendisinin de yer aldığı savaşlar sonrası yüz binlerce askerini kaybettiği Filistin yöresindeki yeni yapılanmayla ilgileniyordu.
Hindistan'da İngilizce olarak yayınlanan Bombay Chronicle gazetesi, Atatürk'ün TBMM'de yaptığı bir konuşmaya dayanarak devletin resmi yayın organı özelliğindeki Hakimiyeti Milliye gazetesindeki yayını kaynak göstererek bir haber hazırlamıştı.
Ancak habere konu olan sözlerin öncesinde yaşananlara bir bakalım…
Cumhuriyet'in 13'üncü yılında, 1936'da, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün İstanbul'da Dolmabahçe rıhtımında karşıladığı misafiri, Nahlin Yatı ile Doğu Akdeniz’de özel geziye çıkan ve Atatürk’ü görmek için İstanbul’a da gelen İngiltere Kralı VIII. Edward'dı.
Kral V. George, 20 Ocak 1936’da ölünce, Prens Edward, İngiltere ve Britanya kolonilerinin kralı olmuştu.
Filistin’de İsrail devleti kurmak isteyen İngiliz Kralı Edward’ın, geliş sebeplerinden birisi de buna engel olmamasını Atatürk’e söylemekti. Yanında daha sonraları Windsor Düşesi olacak, gayri resmi eşi, ister sevgilisi deyin ister metresi, Yahudi asıllı Teackle Wallis Warfield ve Alice Montague'nin tek çocuğu Wallis Simpson vardı.
Wallis, Galler Prensi Edward'la ilk kez onun metresi Vikontes Furness Thelma tarafından tanıştırıldı. Wallis’in amcası Solomon Davies Warfield Amerika’da demiryolları şirketlerine sahipti.
Warfield'ın sahibi olduğu gemi, 1946'da Yahudi milliyetçi örgütü Haganah tarafından gizlice satın alınmıştı. Exodus 1947 olarak yeniden adlandırılan gemi, Yahudi mültecileri İngiliz kontrolündeki Filistin'e yasa dışı olarak taşımasıyla gündeme gelmişti.
Dolmabahçe’de o akşam protokol yemeği yerken, Kral Edward, Atatürk'e niyetini açtı. Atatürk’ün ona yanıtı kesindi: “Ben sağ olduğum sürece buna asla izin vermem!”
Mustafa Kemal Paşa, Dolmabahçe yemeğinde, İngiliz Kralına ve birlikte hareket ettikleri aşikâr olan Fransızlara verdiği cevabı Ankara’ya döner dönmez meclisteki söyleviyle Türk halkına ve dünyaya açıkladı:
"Arapların Avrupa siyasetine nüfuz edemeyip bu sözde istiklal kelimesine inandıkları ve bu uğurda Arap memleketlerini Avrupa emperyalizmine esir kıldıkları çok şayanı teessüftür.
Arapların arasında mevcut olan karışıklığa ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat şimdi kendimize kâfi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslamiyetin mukaddes yerlerini Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız.
Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyet’e lakayt olmakla ittiham edildik. Fakat bu ithamlara rağmen peygamberin son arzusunu yani mukaddes toprakların daima İslam hâkimiyetinde kalmasını temin için kanımızı dökmeye hazırız.
Cedlerimizin Selahattin'in idaresi altında, uğrunda Hristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hâkimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek bugün, Allah’ın inayeti ile kuvvetliyiz.
Avrupa, bu mukaddes yerleri temellük etmek (sahibi olmak) için yapacağı ilk adımda bütün İslam âleminin ayaklanıp, icraata geçeceğine şüphem yoktur.”
Siyah Sancak boşuna açılmadı!..
Filistin Cephesinde ve tüm cephelerde ve günümüzde, Türk mefkûresinin gerçekleşmesi uğruna şehit düşenlerin ruhları şad mekânları cennet olsun. Ulu tinleri Tengri katında kut bulsun. Hayatını bu kutlu ülküye adayan Gazilere, serdengeçtilere ne mutlu!
Günlünüzü ferah tutun erenler, Gazze’de çocuk katillerinin hesabı bir bir görülüyor. Zulümle abad olunmayacağını yakın zamanda tüm dünya öğrenecek.
Siyah Sancak boşuna açılmadı, Paşaların kılıçları kınından boşuna çıkmadı!
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Seçilmiş Kaynakça
https://belleten.gov.tr/tam-metin/3343/tur
https://www.israelnationalnews.com/news/351088
https://sputniknews.com.tr/20231031/1076907698.html
https://househistree.com/people/solomon-davies-warfield
https://www.yeniakit.com.tr/biyografi/otto-liman-von-sanders
https://mahiye.com/wp-content/uploads/2018/01/Atatürkün-Filistini.pdf
https://royal-splendor.blogspot.com/2018/07/wallis-simpson-duchess-of-windsor.html
https://www.indyturk.com/node/670191/haber/mossadın-atası-türkler-tarafından-nasıl-çökertildi
https://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/3537061-cetin-altan-dan-bir-tahilla-beslenme-hikayesi
https://www.belgeseltarih.com/suriyedeki-arap-milliyetcileriyle-turk-mudafaa-i-hukuk-hareketi-arasindaki-iliskiler/
https://www.21yyte.org/tr/merkezler/bolgesel-arastirma-merkezleri/orta-dogu-ve-afrika-arastirmalari-merkezi/ataturk-ortadogu-ve-filistin
https://www.washingtonpost.com/local/the-story-of-a-chesapeake-steamship-that-helped-create-israel/2015/10/23/aab185a0-799a-11e5-a958-d889faf561dc_story.html
Ömer Osman Umar, Milli Mücadele Dönemi Atatürk’ün Ortadoğu Politikası, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 20, Sayı: 1, Sayfa: 443-470, Elazığ-2010
Fazıl Kaya 1 yıl önce
Ali veli 1 yıl önce
İngiliz istihbaratının emirleri ile hareket edesi imiş güya.