Allah adın zikredelim evvelâ…

Sevim Korkmaz
Sevim Korkmaz
Allah adın zikredelim evvelâ…
30-03-2025

Allah adın zikredelim evvelâ…

Ceyda Düvenci'nin programına konuk olmuştu geçen gün Sinan Canan. Program, sunucunun “diğer konuklarım alınmasın ama en sevdiğim konuğum” sunumuyla başladı. Bırakın diğer konukları, programı ilk defa izleyen ben bile tuhaf bir huzursuzluk hissettim bu cümleyi duyunca, ne gerek vardı böyle bir ifadeye, birini sevdiğini söylemenin ya da onu övmenin yolu bu olmamalı, diğerlerini incitmeden de yapılabilirdi bu, düşünceleri ile başladım programı izlemeye.

Sinan Canan'ın kitaplarını okumadım, bizim seminer döneminde videolarını izlememizi önermişti Millî Eğitim Bakanlığı, oradan tanıyorum kendisini ve “reels” videolarından.

Bu sohbette bahsettiği konular çerçevesinde değerlendireceğim fikirlerini.

Bilge'yi çağır” mottosunu pek beğendi Ceyda hanım. “Bir kararsızlığa düştüğünde içindeki ‘bilge'yi çağır, o sana doğruyu gösterecektir” dedi Sinan Canan.

Program boyunca bu ve benzeri kişisel gelişim ve insanın ruhi tekamülü üzerine konuştular.

Konuştular...

Program bitince düşünmeye başladım, program boyunca bir kelime duyma umudumu korumanın ne büyük bir beklenti ve yanılgı olduğunu anlamanın hüznünü hafifletmek için de yazmaya karar verdim bu hislerimi.

Bir kelime...

Hakkını iade etmenin, ismini ifade etmenin, şânını âşikâr etmenin şükür; aksinin ise yani bile bile, varlığını hissede hissede görmezden gelmenin, örtmenin, adını anmamanın küfr ve zulüm olduğu bir isim...

Örtmeyin, gömmeyin, lütfen, o çok kıymetli laiklik ilkenize bir şey olmaz, kimse sizi dindar, dinci, gerici ilan etmez.

Adını demekle prestij kaybetmezsiniz.

Onu ismini anmadan anlatmak ne acı…

Göklerin ve yerin nuru olan Allah'ı...

Bir yazımızdan isimsiz bir alıntı yapılırsa deli oluyoruz, tez yazarken intihal var mı yok mu diye araştırma yapıyoruz, telif hakkı diye ‘PDF’ okumuyoruz ama eserlerinden bahsedip hatta bizzat kendimiz onun muhteşem bir eseri iken onun adını anmıyoruz, ne büyük bir nankörlük diye düşünmeden edemiyor insan. Bu zihniyetten başka hangi konuda adalet, insaf, merhamet beklenebilir ki?

Başka bir tipoloji daha var,

- İnanmıyorum ama ahlaklıyım…

Tanrıya inanmıyorum ama güzel ahlaklıyım, bir dine inanmıyorum ama iyi bir insanım, iyi insan olabilmek için bir dine mensup olmaya gerek yoktur”, diyenlere son zamanlarda şöyle cevap veriyorum: İnsanın potansiyelinde var iyi olmak, olması gereken bu zaten. Mesela bir ineğin asli varoluş potansiyeli süt vermek değil mi? Kimse bir ineği süt verdiği için takdir etmez, bu onun varoluş gayesi zaten. Aynen böyle, bir insan da “ahlaklı, dürüst bir insanım” diye bir övgü beklememeli ya da bunu kendi başına başardığını, bir dine ya da Tanrı inancına sahip olmadan başardığı gibi bir övünç içinde olmamalı.

Din, insanın bu bilincinin ötesinde, bunun üzerine yeni bir şeyler koyabilmesini kolaylaştırmak için vardır. Böylesi farkındalık sahibi zihinlerin ölüm ve sonrası ile ilgili sorularına anlamlı cevaplar vermek için vardır. Yoksa zaten insanda var olan potansiyeli ve buna bağlı olarak insanın kendi başına ulaşabileceği ahlâk ilkelerini, bilimsel formülleri bütünüyle insana deklare etmek değildir dinin gayesi. Bunları örnek olarak verir zaman zaman, gayesi insanları mutmain etmektir. Ve de Yüce Allah'ın gücünün ve güzelliğinin ihtişamına dikkat çekmektir...

Güzel ahlaklı olmak, insanın doğuştan getirdiği potansiyeli. Bu yüzden “ben kendi kendime güzel ahlaklıyım, dışardan hiçbir güç beni ahlaklı yapmıyor” demek övünülecek bir erdem değil.

Zaten potansiyelin bu.

Övünülecek şeyler, çabayla bunun üzerine koydukların olmalı.

İman etmek gibi…

Bu konuda insan manzaraları farklı:

- İnanmıyorum ama ahlaklıyım…

- İnanıyorum ama adını anmıyorum…

- İnanıyorum ve adını da varlığını da kalbime, dilime nakşettim…

Allah, daima kendisiyle olan muttaki kullarından eylesin bizleri…

Mutlu bayramlar nasip etsin hepimize…

.

Sevim Korkmaz, dikGAZETE.com

Sevim Korkmaz
Sevim Korkmaz

Sevim Korkmaz

İmam Hatip ve İlahiyat mezunu, öğretmen.

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?