Kürtler mi, Türkler mi ‘emperyalizmle mücadele’ ediyor?

Nuray Mert
Nuray Mert
Kürtler mi, Türkler mi ‘emperyalizmle mücadele’ ediyor?
09-01-2025

Kürtler mi, Türkler mi "emperyalizmle mücadele" ediyor?

Kürt meselesinde gelinen son noktada işin bir de Suriye boyutu var, onu da ayrıca yazayım demiştim. Malum, Suriye’nin kuzeyinde SDG idaresinde Kürt otonom bölgesi var. Bu bölge üzerinden, Türkiye’de Kürt meselesi Suriye’ye taşmış oldu.

Şöyle ki; Türkiye, Suriye sınırında bir askeri bölge oluşturdu ve SDG’nin tüm sınır bölgesini terk etmesini istiyor. Diğer taraftan, Kürt siyasi hareketi bu bölgedeki “Kürt kazanımları”nı korumak istiyor. Türkiye, SDG’nin PKK ile aynı örgüt olduğunu ileri sürüyor ve onların idaresindeki bölgenin güvenliğini tehdit ettiğini söylüyor ve varlığına itiraz ediyor. Buna karşılık ABD IŞİD’e karşı savaşta SDG ile ittifak ettiği için SDG’nin PKK’den farklı bir yapı olduğunu iddia ediyor.

Yine malum, Kürt otonom idaresi, Suriye’deki varlığını ABD ittifakına bağlamış durumda. Türkiye de en başta NATO ülkesi olmak hasebiyle ABD müttefiki bir ülke. Burada hatlar karışıyor. Doğrusu, ABD’nin iki müttefikinin birbirleri ile çatışması görülmemiş şey değil. Şimdiye kadar durum bu idi, ama şimdi bu tablo değişti. Ancak işler daha da karıştı.

Suriye’de Esad rejimi yıkıldı, HTŞ liderliğinde yeni bir yönetim kuruldu ve bu yeni yönetim, Türkiye’nin dostu. Diğer taraftan, Türkiye’nin doğrudan desteklediği Suriye Milli Ordusu, SDG ile savaşıyor. Türkiye’nin, yeni yönetimin lideri Şara’dan beklentisi, kuzeydeki Kürt yapısını ortadan kaldırması.

Tam da bu sırada, Türkiye’de iktidar ittifakı yeni bir Kürt hamlesi başlattı. Bu hamlenin öncüsü MHP lideri Bahçeli, Öcalan’a, kurduğu örgüte silah bırakması talimatı vermesi için çağrı yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da PKK’nin silah bırakmak dışında bir seçeneği olmadığını ilan etti. Öcalan’dan beklenen çağrının, Suriye’deki SDG için de geçerli olup olmayacağı tartışma konusu.

Bu arada, Türkiye’de Kürt meselesinin çözümü konusu Suriye’ye taştığı noktadan itibaren, olay bizim gibi fanilerin boyunu çoktan aştı. Şöyle ki; işin içine Suriye girdiği noktada, olay jeopolitik bir mahiyet kazanıyor. Türkiye’nin iç politikası ile dış politikası iyice birbirinin içine giriyor. Bu koşullar altında, iktidarın Kürtlere ilişkin tutumu, Türkiye’nin güvenliği boyutu ile devreye girerken, Kürt siyasi hareketi açısından da “Kürtlerin bölgesel kazanımları” boyutu devreye giriyor. Sonuçta, iki taraf, bu noktada müzakere yaparken, biz fanilerin görüş bildirmesi iyice anlamını yitiriyor.

Türkiye’de yaşayan Kürtlerin hak ve özgürlüklerini desteklemek başka şey, bölgesel kazanımlarına destek vermek bambaşka bir şey. Olaya, “orada yaşayanlar burada yaşayanların kardeşi” diye baksak, bölgede Türkiye dışında yaşayan Türkmenler adına bölge ülkelerine müdahale heveslisi siyasetlere de destek vermemek için sebep kalmaz.

Diğer taraftan, Suriye’de SDG ile ABD ittifak içinde olduğuna ve Suriye’deki ABD askeri varlığı, bu çerçevede meşrulaştığına göre, “Suriye’deki kazanım”a destek, ABD askeri varlığına da destek vermek olmayacak mı?

Tam da bu noktada, olay, biz fanilerin tutum takınacağı bir konu olmaktan çıkıyor.

Sadece bir gözlemci olarak, öncelikle her koşulda SDG’nin kontrol ettiği alanın daralacağını düşünüyorum. Bu dar alanda otonom bölgenin, şu veya bu şekilde devamı, şimdilik, ABD’nin Türkiye ile bir anlaşmanın mümkün olup olmamasına bağlı gibi görünüyor. Yine, şimdilik Türkiye’nin tutumu Şara’nın, SDG ile müzakeresi açısından belirleyici gibi görünüyor. Benim anladığım bu.

Bu arada anlaşılmaz olan, birinci husus; Kürt siyasi hareketinin ısrarla “emperyalizmle mücadele” içinde olduğu iddiası. Suriye’dekiKürt kazanımıABD desteği çerçevesinde mümkün olabileceğine göre, herhalde söz konusu olan “Türk emperyalizmi”ne karşı mücadele. Ancak, öte yandan iktidar ittifakı ile müzakereler de devam ediyor.

İkinci anlaşılmaz husus; iktidarı destekleyen İslamcıların da emperyalizmle mücadele ettiğini iddia etmesi. Onlara göre de ABD ve Avrupa, Suriye’yi bölüp parçalamak istiyor; Türkiye, bu planı bozmazsa sıra Türkiye’ye gelecek, hiç olmazsa Türkiye’nin ulaştığı “bölgesel güç” elinden alınacak. Hatta, “Kürt otonom bölgesini kurtarmak için İsrail, Şam’a saldırabilecek.”

Emperyalistler kim, kim kimle mücadele ediyor, anlayabilen beri gelsin. Ben, Kürtlerin emperyalizmle mücadele ettiğini söyleyen yayın organları Yeni Yaşam ile, İslamcıların Türkiye’nin emperyalizme karşı bayrak açtığını iddia eden yayın organları Yeni Şafak’ta yazılanları takip ediyorum. Şu anda siyaset alanında müzakere eden bu tarafların, birbiri ile konuştuğu tek yazıya rastlamadım. İki taraf da kendi havasında ve farklı evrende yaşıyor gibiler.

Bu taraflar içinde, yazdıklarına samimiyetle inanların olduğuna eminim. Samimiyetsizlik, hiçbirinin şu anda süren müzakereler ile yazdıkları arasında bağ kurmak gibi bir ihtiyaç hissetmemeleri noktasında ortaya çıkıyor. Zaten, bir taraf, “Öcalan ne diyorsa o”, diğer taraf “iktidar ittifakı (veya devlet) ne yapıyorsa mutlaka bir bildiği vardır” dedikten sonra, bu kadar iddialı çıkışlar yapmalarının alemi de yok.

Her vesile ile söylüyorum, ben “kim ne konuda anlaşıyorsa anlaşsın, hiç olmazsa akan kan dursun” diye düşünenlerdenim. Bu süreç içinde yeni bir Anayasa söz konusu olursa ve önerilen Anayasa’nın mahiyeti ortaya çıkarsa biz fanilere de söz söylemek düşer elbette.

Şimdilik sadece, muhalefet çevrelerinin iddia ettiği gibi, Erdoğan’ın üçüncü kez başkanlık adayı olması adına Anayasa değişikliğine kalkışılacağını sanmanın sığlık olduğunu söyleyeyim. Mesele Erdoğan’ın üçüncü kez aday olmasından ibaret ise, Anayasa değişikliğinden daha kolay yöntemler var. Biz dua edelim de Erdoğan’ın başkanlığı ötesinde, mevcut halinden daha antidemokratik bir Anayasa tasavvuru söz konusu olmasın. “Emperyalizmle mücadele” adına başımıza yeni çoraplar örülmesin.

.

Nuray Mert, dikGAZETE.com

Nuray Mert
Nuray Mert

Prof. Dr. Nuray Mert kimdir?

1960, Trabzon doğumlu. 

Feyziye Mektepleri Işık Okullarının (1977) ardından Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi Bölümü ile Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü mezunu (1983).

Yüksek lisans ve doktorasını ise Boğaziçi Üniversitesinde tamamladı.

Yüksek Lisans tezi "Prens Sabahattin ve Terakki Mecmuası", Doktora konusu "Erken Cumhuriyet Döneminde Laik Düşünce" başlıklarını taşır. Prof. Dr. Nuray Mert, daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olarak bulundu.

Uzun yıllar farklı gazetelerde köşe yazarlığı ile yorum ve siyasi analizlerde bulunan Nuray Mert, TV programlarındaki yorum ve analizleri ile de biliniyor.

Kitapları:

- Laiklik Tartışmasına Kavramsal Bir Bakış -Cumhuriyet kurulurken laik düşünce- 1994

- İslam ve Demokrasi, Bir Kurt Masalı - 1998

- Müslüman Cemaatten Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycanı (Tadeusz Swietocvski tercümesi) - 1998

- Hep Muhalif Olmak - 2001

- Tezkire Dergisi Sayı: 33; İslamcılık: Eski ve Yeni Halleri (Şaban H. Çalış ile) - 2003

- Merkez Sağın Kısa Tarihi - 2007

- Tarihin Sonu mu? (Ortak kitap) 

- İstanbul Haneleri -Evlilik, Aile ve Doğurganlık 1880-1940- (Alan Duben - Cem Behar tercümesi) - 2014

- Batı İslam'ı Çok Sevmişti -2022

- Cumhuriyet Tarihini Yeniden Okumak -2023

- Yeni Karanlık Yüzyıl, Bitmeyen Savaş - 2024

.

dikGAZETE.com

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?