Her ne kadar ABD yönetimi zaman zaman Washington’un İsrail'in güvenliğine "sarsılmaz biçimde bağlılığını" vurgulasa da İsrail'deki mevcut hükümetin politikaları karşısında ilişkileri gözden geçirme ihtiyacı hissediyor.
ABD için enerji kaynaklarının kontrolü açısından Ortadoğu'nun istikrarı önemli olduğundan, güçler dengesini gözetmek zorunda. Bu nedenle Joe Biden, Siyonizmle gönül bağına rağmen, İran'ın nükleer silah edinmesini engelleme konusundaki kararlılığını ve İsrail-Filistin çatışmasına iki devletli çözüme desteğini söylüyor.
Çünkü Biden, Başkan olur olmaz, 1 Mayıs 1950'de faaliyete geçen, BM Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı UNRWA 'na ABD’nin sağladığı fonu artırmakla kalmadı, iki devletli çözüme desteğini açıkça ilan eden politikayı uyguladı.
Bu politika kısmen Trump döneminden izler taşıyordu hatta devamı niteliğindeydi. ABD, İsrail’in bölgede yol açtığı sorunların sebeb olduğu krizlerin sonuçlarına katlanmaktan yorgun düştüğü bir ortamda, Trump ile birlikte İsrail-Filistin çatışmasını, Orta Doğu’nun ana meselesi olmaktan çıkarması süreci başlamıştı. Trump hiçbir ABD Başkanının cesaret edemediği bir şeyi yaptı, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdı. Bununla birlikte, iki devletli çözümün olmazsa olmazlığını vurguladı.
7 Ekim Aksa Tufanı öncesinde İsrail'de Başbakan Binyamin Netanyahu, ABD'de Başkan Joe Biden'ın iktidarda olduğu bu dönemde Washington-Tel Aviv ilişkileri bir dargın bir barışık, inişli çıkışlı bir rota takip ediyordu. Hatta Netanyahu ve yakın çevresi, ABD’nin İsrail içişlerine fazla müdahil olmasından rahatsızdı.
Nitekim İsrail'de Netanyahu hükümetinin yılbaşında göreve gelmesinin hemen ardından açıkladığı “Yüksek Mahkeme ve yargının yetkilerini kısıtlayan yargı düzenlemesi”nin protesto edilmesinin arkasında ABD'nin olduğu bizzat Netanyahu'nun oğlu Yair Netanyahu tarafından gündeme getirilmişti.
Aksa Tufanı, ABD İsrail ilişkilerini nasıl etkiledi?
7 Ekim Aksa Tufanı, Amerika-İsrail ilişkileri açısından çelişkilerin geçici olarak doğrudan aşılmasını sağladığı gibi ABD-İsrail ilişkilerinde ortaya çıkan pürüzlerin giderilmesinde kısmen etkili oldu. Çünkü; ABD, İsrail'in meşru müdafaa hakkını tanımaya devam etti ve ona gerekli tüm mali, diplomatik ve askeri desteği sağlamaya hazır olduğunu belirtti.
ABD Dışişleri bürokrasisinin Biden yönetiminin İsrail politikalarına eleştirisi sadece Filistinlilerin insani taleplerini göz ardı ettiği iddiasındaki ahlaki kaygılara değil, aynı zamanda pratik kaygılara da dayanıyordu. ABD’li diplomatların en büyük korkusu, Arap devletlerinin desteğini bütün bir nesil boyunca kaybetme riskinin her geçen gün belirginleşmesiydi.
Oysa bu durumda yalnızca Arap kökenli ABD’li vatandaşlar değil, Siyonizm ve savaş karşıtı Yahudi cemaatleri de İsrail’in izlediği orantısız güç kullanımını tasvip etmiyor ve protesto gösterilerinde bulunuyorlar. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Filistin yanlısı toplumsal hareketin üç direği Amerikan solu, Arap Amerikalılar ve ayrıca, dışarıdan bir gözlemciye ne kadar tuhaf gelse de İsrail karşıtı Amerikan Ortodoks Yahudileridir.
Biden yönetimi ile İsrail arasındaki görüş ayrılıkları derinleştiği bir süreçte Hamas'ın askeri kanadının gerçekleştirdiği Aksa Tufanı, Gazze halkının İsrail'in Filistinlilere ve bir hareket olarak onlara vereceği büyük ölüm ve yıkımı bilerek bu adımı atmaya istekli olması, gerçeğin Filistinliler için ne kadar dayanılmaz hale geldiğinin bir işaretidir. ABD diplomasisi, bu gerçeğin farkında ve İsrail'in aymazlığını telafi etmeye çalışıyor.
Hatırlarsanız Doğu Akdeniz’de 2022 Ekim ayı sonunda ABD'nin arabuluculuğuyla Lübnan ile İsrail arasında deniz sınırlarının çözülmesine yönelik, hidrokarbon yataklarının üretimin ve araştırılmasının sürdürülmesine olanak tanıyan bir anlaşma imzalanmıştı. İsrail Başbakanı Yair Lapid ve Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Aoun, iki ülke arasında varılan deniz yetki alanları anlaşmasını onaylamıştı. Bu anlaşma ile sağlanan Amerikan enerji şirketlerinin kazanımlarının heba olma riski söz konusu.
ABD, Netanyahu hükümetinin günlerini sayıyor!
Binyamin Netanyahu, daha önce de ABD'nin içişlerine müdahale ederek, ABD-İsrail arasındaki güvenlik ve stratejik ilişkileri baltalamakla itham edilmişti. Siyasi görüşü radikal bir söylem içeren İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, şimdilerde yıkıcı bir istihbarat başarısızlığı, rehine krizi ve acımasız, ezici bir savaşın başlaması karşısında halkı kendi tarafına çekmek için mücadele ediyor. Oysa belki İsrail'i bu açmaza sürükleyen Joe Biden olabilir mi?
İsrail medyası Washington’u İsrail'e yönelik saldırıları finanse etmekle suçluyor. “Bu nasıl olabilir” diyorsanız Biden ve yonetiminin İran'a önceden dondurulan 6 milyar dolarlık fona sınırlı erişim sağlayan kararını anımsayın.
İşte tam da bu noktada İsrail'e saldıran Hamas güçleri, Binyamin Netanyahu'ya çok ihtiyaç duyduğu bir zamanda siyasi iyilik yaptılar: Joe Biden'la bozulmakta olan ilişkisini yeniden canlandırdılar. Biden ile Netanyahu o kadar çok samimi ki, Biden, Netanyahu’nun ön ismi Binyamin'i kısaltarak kendisine Bibi diye hitap ediyor. Tıpkı Türklerin “İbrahim”e “İbo” demesi gibi.
Gazze krizi geliştikçe Biden'ın tutumunun değiştiğine şüphe yok. Ve yönetimin takdirine göre, İsraillileri çeşitli cephelerde baskı altında tutmaya çalıştı:
Birincisi, rehinelerin serbest bırakılması için Katar'ın aracılık ettiği çabalara daha fazla zaman ve alan vermeleri konusunda onları zorladı; ikincisi, Refah kapısı aracılığıyla daha fazla insani yardım sağlanması için baskı yaptı; üçüncüsü, İsrail'i Hizbullah'a karşı önleyici bir saldırı yapmaktan caydırdı; dördüncüsü, İsrail'e uluslararası insancıl hukuka ve savaş yasalarına uyması konusunu hatırlattı ve son olarak kara harekâtının risklerini İsrailli yetkililere anlatması için, Korgeneral James Glynn'i gönderdiler.
İsrail’de suikast ve darbe geleneği var mı?
-Oslo’nun en ünlü fotoğrafı: Yizthak Rabin ve Yaser Arafat Beyaz Saray bahçesinde ABD Başkanı Bill Clinton’ın önünde el sıkışıyor.
İngiliz mandasına karşı protestoda tanışan annesi Belarus, babası ise Polonyalı olan İsrail eski Başbakanı İzak Rabin de suikasta kurban giden liderlerden. İsrail ile Filistin arasında barış sağlanması için gösterdiği çabalar Rabin'in sonunu hazırladı.
Rabin, iki devletli çözüm girişimi için Filistin Kurtuluş Örgütü ile İsrail arasında 13 Eylül 1993'te imzalanan Oslo Anlaşması'na imza atmıştı. Özellikle geleceğin başbakanı ve dönemin İsrail'in ana merkez sağ siyasi partisi Likud lideri Netanyahu, Rabin’i Yahudi değerleri ve geleneğinden uzaklaşmakla suçladı. İsrail sağı, halkı galeyana getirmeye çalıştı, barış karşıtı protestolar düzenledi ve işgal altındaki toprakların iadesini ‘Yahudi toprağını terk etmek’ olarak göstererek Rabin’i ülkeye ihanetle suçladı.
Aynı zamanda İşçi Partisi eski lideri olan Rabin, 4 Kasım 1995'te Tel Aviv'de katıldığı mitingin ardından İsrailli “aşırı sağcı" Yigal Amir tarafından silahla vurularak öldürüldü. Rabin, suikasti sonrası Filistin-İsrail meselesinde iki devletli çözüm olasılığı daha da zor hale geldi.
İsrail'de darbe, şimdi değilse ne zaman?
İsrail, ordusu olan devlet değil, devleti olan ordu tanımına uygun bir yapıda. Bu nedenle Askeri Darbe, gündemlerinde yok. Her adımları, eylemlilikleri tamamen militarist. Bu nedenle siyasiler, söylem ve icraatlarını İsrail ordusu IDF'nin hedeflerine göre şekillendirmek zorundalar.
Mesela İsrail’de ülkeyi ikiye bölen “yargı reformu”na karşı ordudan da mesajlar gelmişti. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, askerlerde derin rahatsızlık oluştuğunu belirterek, Başbakan Netanyahu'dan yasanın onay sürecinin ertelenmesini istemişti.
İsrail medyasında yayınlanan haber ve yorumlarda sadece Gallant’ın değil, İsrail ordusu komuta kademesinin ve iç istihbarat teşkilatı Shin Bet’in de İsrail Başbakanına “yargı reformu”nun ulusal güvenlik konusunda oluşturduğu tehdit konusunda uyarıda bulunduğu belirtilmişti.
Onun bu çıkışı, “İsrail’de darbe endişesi var” şeklinde yorumlanmıştı. Açıklamanın ardından Netanyahu, Gallant'ı görevden alıverdi. Ne de olsa bu tür operasyonlarda deneyimli birisi. İzak Rabin suikastindeki rolü ortada.
Yargı reformuna karşı, muhalefetin protestoları ülkeyi neredeyse askeri darbe eşiğine getirmişti. Netanyahu hükümetine karşı, örgütlü muhalefet sokağa dökülmek için Gazze Savaşı'nın bitmesini bekliyor. Muhalefetle yüzleşmek istemeyen Netanyahu ise savaşı ne kadar çok uzatırsa o kadar süre iktidarda kalacağının hesabını yapıyor.
İsrail'de güçlü bir muhalefet kitlesini harekete geçirebilen Washington'un, nihayet Benjamin Netanyahu'yu yalnızca başbakanlık görevinden değil, aynı zamanda genel olarak büyük siyasetten de uzaklaştırma şansı var. ABD'li karar vericilerin gerek ABD gerekse İsrail kamuoyunun Netanyahu'nun genel olarak politikalarından duyulan yaygın memnuniyetsizliği ayrıca İsraillilerin çoğunun onu Hamas'ın ülkeye sızmasından sorumlu tuttuğu gerçekliğini, bu uzaklaştırma işleminde değerlendirmeyi düşündükleri anlaşılıyor.
Netanyahu aynı zamanda imajına daha fazla zarar veren yolsuzluk suçlamalarıyla da karşı karşıya.
ABD, Ortadoğu mücadelesinde her şeyi geride bırakma ve rakiplerini yenme, doğru zamanda çatışmanın tarafları arasında arabuluculuk yapma yeteneğine sahiptir. ABD'nin çabaları, eğer “iki devlet ilkesine” göre nihai bir çözüme yol açmazsa (özellikle İsrail'de hükümet değişikliği olursa), en azından bu yolda ilerlemeye katkıda bulunabilir.
Ancak bu konuda Washington, bu alandaki çok sayıda rakiple (Mısır, Türkiye, Katar, Rusya, Çin) başlayıp şu anda her iki tarafın da anlaşmaya varma ihtimalinin düşük olduğu gerçeğiyle biten birçok engelle karşılaşacak.
ABD, tarafsız bir aktör olduğunu iddia etmiyor ve Filistinlileri görüşme masasına oturtmak veya Arap ülkelerinin desteğini sağlamak adına, İsrail’e yakınlığını gizleme ihtiyacını hissetmiyor. Tam tersine, Filistin liderlerini, sorumluluk almaya çağırırken, çatışmayı bitirmek için ödün vermeye yanaşmamakla ve Filistin halkına zarar vermekle suçluyor.
İsrail ordusunun hezimeti kimin suçu?
Bu hezimetin tüm faturasını Netanyahu’ya çıkarmak yanlış olur. Ancak İsrail, şu anda istihbarat başarısızlıkları, askeri hazırlık ve askeri yetenek başarısızlıkları ve devletin vatandaşlarını savunmak zorunda olduğu temel yükümlülüğü yerine getirip getiremeyeceği konusunda sorularla karşı karşıya.
İsrail'in şok edici zayıflıkları, İsrail halkı için endişe verici birçok şekilde ortaya çıktı. Neler olduğu netleştiğinde IDF'nin Gazze bölgesini güvence altına almak için yeterli sayıda birimi hareket ettiremediği ve yedek askerlerin toplanma noktalarına çağrılıp ve üslere götürülüp konuşlandırılmak yerine hiçbir talimat olmadan orada öylece bırakıldığı için İsrail'in lojistiği başarısız olduğu görülecektir.
Türkiye açısından İsrail'in durumu…
Türkiye-İsrail ilişkileri, yıllardır sorunlu bir noktada duruyor. Başbakan Benjamin Netanyahu'nun iktidarında (2009-2021), iki ülke ilişkileri neredeyse dibi gördü. Başbakan Netanyahu ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında kamuoyunun gözü önünde gerçekleşen polemikler ise ilişkilerin kötüleşmesinde önemli bir rol oynadı.
Fakat bu konuda yapılan analizlerin çoğu, bu dönemde iki ülke ilişkilerindeki krizlere rağmen ekonomi alanında sağlanan statükoyu gözden kaçırıyor.
Netanyahu'nun 12 yıllık iktidarının sonlanmasıyla merak edilen, bu statükonun devam ettirilip ettirilemeyeceği.
Türkiye, Gazze krizinde Filistin halkının yanında saf tutarak, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının emperyalist ülkelere peşkeş çekilmesine engel olmaya çalışıyor. Mavi Marmara'dan Mavi Vatan'a geçiş pek de kolay olmuyor.
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Seçilmiş Kaynakça
https://www.unrwa.org/who-we-are
https://www.bbc.com/turkce/articles/c88j3g67w8go
https://israelpolicyforum.org/2023/10/09/the-great-shattering/
https://www.ft.com/content/5ed9e51d-98fd-45a6-8e88-d812c7395951
https://www.avlaremoz.com/2019/11/04/fasist-kursunuyla-oldurulen-lider-yitzhak-rabin/
https://www.trthaber.com/haber/dunya/netanyahu-abd-ile-iliskileri-baltaliyor-168901.html
https://www.istanpol.org/post-i-srail-filistin-catismas-na-bir-bak-bar-planlar-n-n-rolu-ve-gelecegi
https://www.dikgazete.com/haber/dunya-siyasi-tarihinde-liderlere-yonelik-suikastlar-784613.html
https://tr.euronews.com/2022/07/08/dunya-siyasi-tarihinde-suikaste-kurban-giden-liderler
https://www.politico.com/news/2023/10/07/why-biden-has-no-alternative-to-netanyahu-00120494
https://www.dikgazete.com/yazi/israil-istihbarati-nasil-sapa-oturdu-6176.html
https://tr.euronews.com/2023/09/20/netanyahudan-bidena-liderliginizde-suudi-arabistan-ile-tarihi-bir-baris-saglayabiliriz
https://turkish.aawsat.com/home/article/4031991/abd-netanyahu-döneminde-i̇srail’le-ilişkilerini-düzenleme-çabasında
https://russiancouncil.ru/analytics-and-comments/analytics/ad-i-izrail-kak-ssha-spravlyayutsya-s-ocherednym-obostreniem-palestino-izrailskogo-konflikta/
https://www.voaturkce.com/a/biden-netanyahu-israil-suudi-arabistan-iliskilerinin-normallesmesi-icin-birlikte-calisacak/7276780.html
Evaeth 11 ay önce
nerede insanlık 1 yıl önce
Ahmet Ziya İbrahimoğlu 1 yıl önce
İsrailin yıkılış süreci, 2027 yılı sonuna kadar, gözle görülür hale gelecek inş. Genelde dünya, özelde müslümanların gündeminden Gazze hiç düşmeyecek. Ayrıntıları öğrendikçe şok olacak, şaşkınlıklar yaşayacağız.
Ben kardeşlerimi uyarıyorum. Gazze’den bir yetimin sorumluluğunu üstlenip kefili ve velisi olun; ihmal edip geç kalan pişman olacak. Aylık bir yetim kefaletinin maliyeti sadece 100 €
olup yıllardır Gazze yetimlerini tekeffül ederek her ay yüzlerce yetimin yetişmesine katkı sağlayan Türklerin olduğunu biliyor musunuz? İşte cephede yiğitçe ülkesini savunan, müslümanların İzzet ve onurunu koruyan mücahidler arasında bu yetimlerin küçümsenmeyecek bir payı vardır. Bunun hazzını tatmak herkese nasip olmaz. Kervana yeni katılmak isteyenlere, merkezi İstanbul’da olan *Filistin Vakfı* öncülük ediyor; yardımcı oluyor.
Niyet edip dedelerimizin açtığı tünelleri geliştirerek bizim de sorumlu olduğumuz savunma görevini yürüten bu yiğit mücahidlere omuz verelim; destek olalım. Haydi bismillah.