Isparta’da eski Ramazanlar

Ömür Çelikdönmez
Ömür Çelikdönmez
Isparta’da eski Ramazanlar
11-05-2019

Sanırım 3-4 yaşlarındayım. Senirkent ilçesine bağlı Yassıören köyünde, bir gece davulcunun sesiyle uyandığımı hatırlıyorum. Bir de ne görsem! Benden başka bütün hane halkı ayakta. 

Hane halkı dediysem iki kişi, nenem ve dedem. Dışardan davul sesiyle birlikte, içinde dedemin isminin ve lakabının geçtiği maniler okunuyor. 

Neneme soruyorum “-Bu ne?” diye, nenem yüzüme bakıp saf saf cevap veriyor; “-Ramazan oşalaması…” uyku mahmurluğundan ne dediğini anlayamıyorum önce. 

Oşalama” bittikten sonra, hane sahibi dedem, nenemin erzak odasından getirdiği birkaç yumurta ve biraz unu, davulcuya bahşiş diye uzatıyor.

İşte ilk hatırladığım Ramazan ayından aklımda kalanlar…

Birkaç yaş büyüdüğümde köy ramazanlarından aklımda kalan bir Ramazan hatırası daha var. Köy camisinin önündeki taş kütleye çıkan yaşlı bir adam kısık ve titreyen sesiyle Akşam ezanını okuyor. 

Akşam namazını kılmaya hazırlanan ve genellikle yaşlılardan oluşan cemaat, evlerinden getirdikleri, katmerleri ezan sesiyle birlikte paylaşıyorlar.

Oraya toplanan çocuklar da dağıtılan katmerlerden nasipleniyor. Sonra camiye, namaz kılmaya geçiliyor.

Köydeki Ramazan bayramını anlatmasam olmaz. Nenem pekmezli un helvası karıyor. 

Bir de “samsa” denilen yufkadan muska şeklinde sarılan ve içine ceviz veya çekirdek ezmesi konulan kuru tatlı yapılıyor. Güneşe bırakılıyor.

Yenileceği zamani yağda kızartılıyor ve pekmezle tatlandırılıyor.  Nenem öleli yıllar oldu, lakin yaptığı ‘Samsa’nın tadı halen damağımda. Allah rahmet eylesin!..

Dedemin camiden çıkmasını bekliyoruz. Dedem gelince sabah kahvaltısı yerine bir şeyler atıştırıyoruz, aklımda kalan içtiğim bir bardak sıcak süt. Sonra bir hazırlık başlıyor, nenem öğleyin ovada yiyeceğimiz azığı tedarik ediyor.

Dedem çam ağacından yapılma "senek" adı verilen ağaç testiye su dolduruyor.

Ben mızmızlanıyorum, “-Bugün bayram hiç ovaya çalışmaya gidilir mi?” diye, dedem duymazlıktan geliyor, nenem “-Guzum burası köy yeri buranın bayramı bu kadar olur” diyor. 

Çocuk aklım almıyor bir türlü. Birden annemi ve kardeşlerimi özlüyorum. “Ispartada oldukları için ne şanslılar” diye düşünüyorum.

Isparta’da merkezde Hızırbey Mahallesi’nde oturuyoruz eski ismi Tekke

Mahallede meskun Hızırbaba Türbesi’nden dolayı Tekke mahallesi deniliyor. Hızırbaba eski Bektaşi dedelerinden. 

Çünkü türbedarı Ali Amca Bektaşi’ydi. Uzun boylu, çiçek bozuğu suratı, kırçıl kısa sakalları ve fötr şapkası vardı.

Bir gün sokakta oynarken “Ali dede öldü” dediler, o kadar!.. Unuttuk gitti. Şimdi o kendisini hatırlatıyor. 

Mahallemizde Hızırbaba Türbesi’nin yanı başında Akoluk çeşmesi var. Suyu buz gibi. Yaz kış soğuk akardı. 

İftara yakın mahallenin çocukları ellerinde su kapları, sıraya girer, Akoluk çeşmesinin buz gibi suyundan doldurur, top sesiyle birlikte koştura koştura kendilerini bekleyen ailelerine suyu yetiştirmeye çalışırdı. 

Şimdi Akoluk çeşmesinin kaynağına giden su boruları kırıldığı için, suyu şehir şebekesinden, eskiye nispetle de içilecek gibi değil. 

Ama şöhretini duyanlar ellerini yüzlerini yıkayıp, dudaklarını ıslatmadan geçmezler…

Babamın getirdiği Ramazan pidesini, pasta yer gibi yiyoruz. Pide; yufka ekmeğine alışkın damaklarımıza Ramazana özgü bir tat bırakıyor.

Susamı ve çörekotuyla kendisini, lezzet dünyamıza kodluyor. Yatsı ezanı okunmadan önce, “Yer kalmaz” diye erkenden ailecek camiye gidiyoruz.

Annem ve kız kardeşim caminin üst katına çıkıyor, babam ve ağabeyimle ben aşağıda Teravi namazı kılıyoruz. 

Rahmetli Atabeyli Hacı Rifat Hoca, gönüllere maneviyat üfleyen sesiyle sureleri okuyor.

Ramazan’da ne zaman camiye gitsek Hacı Rifat Efendi camide. Cemaatten bazıları “Hoca Efendi itikâfa girmiş…” falan diyor.

Çocuklarının akşama doğru yiyecek getirip caminin kapısına bıraktıklarını görüyoruz.  Hoca çocuklarıyla da olsa dünya kelamı konuşmuyor.

Babama “İtikâf ne” diye soruyorum. “Ramazan ayında ibadet etmek için camide konuşmadan yaşamak” diyor. 

Bana gizemli geliyor. “Ben de büyünce itikâfa gireceğim” diyorum. Diyorum demesine de yaş 50 oldu daha itikâfa gireceğiz.

Yaş büyüdükçe dini cemaatler arasındaki “Rüyet tartışmaları”na kulak kabartıyoruz. Ailem “Diyanet Takvimi”ne göre oruca başlıyor orucu bitiriyor.  

Ortaokuldaki sosyal bilgiler öğretmenimiz “Çocuklar Suudiler bugün bayram yapmış” diyor.

Orucu bir gün önce bozuyorlar. Hilali gözetlemek için dağlara çıkanlar olduğunu duyuyorum.

Mahallemizde rahmetli Osman Ağlarcı da Hilali gözlemek için dağa çıkanlardandı. 

Sünnet…” diyorlar, “Bu diyanete güvenilmez!..” diyorlar. Başka cemaatler de onları eleştiriyor. 

Bir gün yolda karşılaştığım bir abi, “Bugün bayram, bayramda oruç tutulmaz1..” dedi… Orucu bozdum, eve geldim, babama söyledim, babamın beni bir dövmediği kaldı. 

Bir daha mı, tövbe!..” dedim ama Üniversiteye gelince kendimi yine aynı tartışmaların içinde buluverdim.

Isparta’da Ramazan demek, helva demekti. Sokak başlarında helva satanların önlerinde kuyruk olur, helvasını alan evinin yolunu tutardı. 

Şakşak helvası, genelde kandil akşamları hayırseverler tarafından dağıtılırdı. 

Tahin ve bol susamdan yapılırdı. Yemesi meşakkatliydi. Hele takma dişi olanların yemesi mümkün değildi.

Takma dişleri helvaya saplanır, çıkarıcam diye uğraşıp dururlardı ama yine de yemekten vazgeçmezlerdi.

Liseye başladıktan sonra arkadaşlarla cami gezmelerine başladık. Birkaç defa hatimle teravih namazı kıldıran camiye de yolumuz düştü.

Alışık olmadığımızdan; Allah affetsin, nefsimize zor gelmişti.

Aynı, Nasreddin Hoca’nın hikâyesinde olduğu gibi “İş inada bindi…” türünden bir duygu yaşamıştık.

Hatimle teravih namazı kılan camilerin cemaati genellikle yaşlı, ehli tarik ve hac vazifesini ifa etmişlerden oluşurdu. Bizim yaş grubumuza uygun değildi.

Eğer çarşı merkezinde, yani Mimar Sinan, Ulu Camii ve Kavaklı diğer adıyla Peygamber Camii’nde teravih namazını kıldıysak, namaz bitiminde kendimizi derin sohbetlerin engin ufkuna salmak için, arasta aralarındaki çay ocaklarına uğrar, yerlere serilen hasırların üstünde oturur, memleket meselelerinden dem vururduk.

Eve vardığımızda hane halkı sahura kalkıyor olurdu. “-Nerede kaldın?” türünden sorulara “-Camideydik” der, “-Ulan bu saatte cami mi olur?” sözlerini duymazlıktan gelirdik. 

Hey gidi günler hey!..” diyesim geliyor, bakıyorum da çocuklarımın benim kadar Ramazan hatırası olmayacak, her şey rutin, her şey monoton…

Efendim bu vesileyle Ramazan ayını kutluyorum. Selam ve dua ile…

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete

Ömür Çelikdönmez
Ömür Çelikdönmez

Ömür Çelikdönmez kimdir?

1965 Nazilli / Aydın doğumlu. İlk orta ve liseyi Isparta’da bitirdi. Isparta Gazeteciler Cemiyeti üyesi olarak, çeşitli gazetelerin (Türkiye, Milli Gazete, Antalya Ekspres vs) Isparta muhabirliğini yaptı. 

Isparta’da neşredilen mahalli gazetelerde haber, yazı ve şiirleri yayımlandı. (Gülkent, Demokrat Isparta, Senirkent Postası vs.) 1984-1985’te Erzurum Atatürk Üniversitesinde Felsefe öğrenimi gördü. 

1985-1993 arası İzmir Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümünde okudu ve mezun oldu. 

Isparta’da bir siyasi partinin basın müşavirliğini üstlendi ve parti bülteni (Arkadaş) yayınladı. 

Arkadaş FM radyosunun editörlüğünü yürüttü. 

12 Eylül 1994’te Tunceli iline felsefe öğretmeni olarak atandı. Tunceli’de görev yaptığı iki yılda ‘Gökkuşağı’ isimli kültür sanat edebiyat dergisini yayınladı. Ayrıca ‘Dört Mevsim Tunceli’ konulu fotoğraf sergisi açtı. 

Millî Gazete ve Yeni Şafak’ta yazıları yayınlandı. 

Öze Dönüş, İmza, Rind, Paye, Büşra, Palandöken, Avaz, Teos, Açılım, Vizyon, Mor Taka, İktibas, Teneffüs, Cem, Yeşilay, Türk Yurdu, Senirkent Yükseliş, İzmir merkezli Yurtta Uyanış, Zonguldak'ta yayınlanan Zonkişot ve Yörünge gibi dergilerde yazı ve şiirleri neşredildi. 

1991’de İzmir’de yayınlanan Taşra dergisinin Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. 

Yine İzmir’de yayımlanan Harman ve Açılım dergilerinin yayın kurulunda yer aldı. Ezcümle Dergisinin sanat danışmanlığını ve yayın yönetmenliğini üstlendi.

‘Milli Sinema’ ile ilgili bir makalesi, TÜRSAK 93 Sinema Yıllığı’na alıntılandı. 

İlk şiir kitabı ‘Mavi Düş’, İzmir’de Teos yayınlarından 1995’te çıktı. 1996-2002 arası Zonguldak İli Devrek İlçesinde görev yaptı. 

Devrek Lisesi ve Devrek İmam Hatip Lisesi’nde felsefe grubu derslerine girdi. 

2000 yılında Devrek Tarihi kitabı, Devrek Ticaret ve Sanayi Odası’nca yayımlandı. 

Devrek Tarihi kitabı, lisans, yüksek lisans ve doktora çalışmalarında kaynak gösterildi, atıfta bulunuldu. 

1996-2002 arası Devrek ve Zonguldak’ta yayınlanan Devrek Vizyon, Teneffüs, Devrek Genç Görüş, Eğerci’nin Sesi, Kuvayı Milliyeciler dergilerinde ayrıca Yeni Devrek, Devrek Eksen, Devrek Turizm Gazetesi, Devrek Paragraf ve Devrek Postası gazetelerinde bölge tarihine yönelik araştırmaları yayınlandı.

Zonguldak'ta yayın yapan yerel TV kanalında “ Tarihimize Yolculuk” başlıklı programı hazırladı ve sundu. 

2002’de 18. Uluslararası Baston ve Kültür Festivali Tanıtım Rehberi’ni hazırlayan ekipte yer aldı. 

Sempozyum ve Bienallere katıldı, bildiriler sundu. 

Eğitim iş kolunda faaliyet gösteren Türk Kamusen'e bağlı Türk Eğitim-sen sendikasının ilçe temsilcisiydi. 

Devrek’te görev yaptığı yıllarda bölge kültürüne ve tarihine katkıları nedeniyle Devrek İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünce ‘Teşekkür’, İlçe Kaymakamı tarafından ‘Takdir’ belgesi ile ödüllendirildi. 

2003 Ocak’ta Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliğine atandı. 

Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın’ın Basın Müşavirliğini yaptı. 

2011’de Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğünde görevlendirildi. 

2009’da ‘Efsane Doktor Sadettin Sarı Murat’ kitabı, yine aynı yıl ‘Baston Tarihi / Devrek'ten Bastonla Tarihe Bakış’ kitabı yayımlandı. ‘Baston Tarihi Devrek'ten Bastonla Tarihe Bakış’ kitabın, yasal olmayan şekilde telif ücreti ödenmeden Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca ‘Bastonlar’ başlığı ile korsan baskısı yapıldı. haberşanlıurfa, akdenizhaber, haberakdeniz.com.tr, www.ahval.net, haberzonguldak2, haber10, timeturk, fikrikadim, kafkassam, dikGAZETE.com ve MHP Erzurum eski Milletvekili Rıza Müftüoğlu'nun sahibi ve genel yayın yönetmeni olduğu Türk Meclisi internet sitesinde, jeopolitik ve jeostrateji konularında yüzlerce makalesi yayınlandı. 

2013-2018 arası Resmi Gazete’nin basıldığı Başbakanlık Basımevi’nde Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri kadrosuyla çalıştı. 

Isparta ili tarihi ve kültürüne yönelik araştırmalar yapan, ilmi toplantı ve geziler düzenleyen Hamideli Derneği’nin genel sekreterliğini üstlendi.

Halen, dikGAZETE.com haber sitesinde araştırma/analiz yazılarını sürdürmektedir.

.

dikGAZETE.com

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Davut Nural 6 yıl önce
Üstat ömür beyin bu hatıralarına bende katılıyorum eskiden bir başkaydı ramazanlar eskiye hep özlemle anıyorum yorum yapan tüm arkadaslarla tanışmak ümidi ile esen kalın gönül dostları
Necdet çelikdönmez 6 yıl önce
Merhaba ömür beyin makalesinde katılıyorum ayrıca yorumcu arkadaslara Teşekkürler yazara kalemine kuvvet yüreğine sağlık diliyorum kolay gelin üstat.
Banançı 6 yıl önce
Banakçının yorumu
Özcan duruer 6 yıl önce
Yıkılan eski bedesteni narkasunda yeni Asya kitabevi ve değirmenci fırınnin kaldırımı na hasirlar yazılır çay eşliğinde kafalar muhabbetle demlenir tavşan kanı çayın biri gider biri gelir mistik anlar yaşanır hatiralarda yerini alırdı hayırlı ramazanlar
Gönlü çocuk 6 yıl önce
Aldın bizi nereye götürdün be abi? Şair boşuna dememiş gök kubbede kalan hoş sada imiş
Ali COŞAR 6 yıl önce
Nostaljik bir Ramazan yazısı. Bizim de çocukluğunun Ramazanlarini hatırlattı. Benzer hatıralar biz de de var.
Ismail Boyacı ulugbey 6 yıl önce
Ömür bey tüm paylastiginiz bilgileri okudum. Aylardır takip ediyorum. Kalemine sağlık ve sızın gibi bir atimizle tanistigim için mutluyum. Sizlere hayırlı ramazanlar dilersaygilarimi sunarım.selamlar
Senketli 6 yıl önce
Geçmiş zaman olur ki hayali cihana değer