Eşcinsel lobi, iktidarın namusunu nasıl korudu?

Ömür Çelikdönmez
Ömür Çelikdönmez
Eşcinsel lobi, iktidarın namusunu nasıl korudu?
30-04-2020

İkiyüzlülük, çifte standart, riya kaynaklı mürailik her sosyal kesimin, dini ve ideolojik gruplara özgü müşterek bir etik aşınması. 

Ahlaksızlığın ırkı, dili, dini yok. 

Katolik kilisenin çocuk inananlara sistematik tecavüzü, zaman zaman kamuoyuna yansısa da, Katolik ruhban sınıfının  kolektif  savuşturma refleksi sayesinde gündem oluşturmuyor. Yani neredeyse tam bir dayanışma söz konusu. 

Benzer durum ülkemiz için de geçerli. 

Sapkınlık adres sormaz. 

Her meslek grubundan, her dini gruptan, farklı cinsel eğilimleri olan bireyler çıkabiliyor. Dolayısıyla her kötü örneği genelleyerek dini gruplar ile meslek teşekküllerini  damgalamak yanlış olabilir. 

Bununla birlikte eğer taciz olayları birden fazla tekrarlanan süreklilik gösteriyorsa bu alanda ciddi bir problem olduğunu göstermez mi? 

Mübarek Ramazan ayında batılı tasvir…

İster “Said-i Kürdi” ister “Said-i Nursi” deyin fikirlerini beğenin veya beğenmeyin, işte o şahsın tam da Diyanet İşleri Başkanı Prof Dr. Ali Erbaş'ın eşcinsellik çıkışı ile ile ilgili durumu açıklayacak bir sözü var. 

Der ki; "Batılı iyice tasvir, safi zihinleri idlaldir," bugünkü Türkçe ile yanlış bir şeyi tarif ve tasvir etmek bile zihinlerde, ruhlarda kötü, karanlık izler bırakır. Ne kadar doğru bir söz. 

Ankara Hacı Bayram Camii’nde, temsili Cuma namazını kıldıran Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ın, Ramazan ayının ilk Cuma hutbesinde, eşcinseller hakkında söyledikleri bazı kesimin tepkisi çekti.

Erbaş, ortalama hiç bir Müslüman’ın karşı çıkmayacağı Cuma hutbesinde, İslam’ın zinayı en büyük haramlardan kabul ettiğini, Lutiliği, eşcinselliği lanetlediğini, zina ve eşcinselliğin "hastalıkları da beraberinde getirdiğini" ve kuşakları "çürüttüğünü' söylemiş.

“Söylemiş” diyorum çünkü onunla birlikte göstermelik yani temsili Cuma namazını kılan seçilmiş azınlık içinde yoktum ve  kameralar haricinde de konuşmaya tanıklık eden kimse yoktu. *

“Luti olsun bizden olsun” mantığı mı?

Belki ilk bakışta güzel ahlak sahibi, cemaatini her türlü maddi ve manevi pislikten uzak tutmak isteyen Müslüman din adamının, 'iyiliği emretmek kötülükten men etmek' kapsamında ifade ettiği masum sözler gibi algılanabilir. 

Benim itirazım bu söz  sahibinin yani Hutbe okuyan hatibin yani Erbaş'ın, lutiliği tescilli harbi Cumhuriyet düşmanı sözde bir tarihçiyi ziyaret ederken aynı duyarlılığı göstermemesi. 

Yine lutiliği mahkeme kararı ile onanmış, Amerika’daki şovmen Papazların özentisi içinde ağzını büze büze, kendi tapınağında ahkam kesen din baronuna neden göstermiyor? Neden merdivenaltı dini gruplarla mücadele etmiyor? 

Küçük ölçekli vakıf ve derneklerin haricinde, ülkenin her bölgesinde örgütlü, kendilerini İslam’ın kutsal kaynağı Kur’an-ı Kerim'i öğretmekle mükellef gören bir cemaatin yurtlarında her yıl gerçekleşen taciz ve tecavüzlere neden ses çıkarmıyor? 

Tersinden Erbaş'ın çıkışının analizi…

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın hutbede eşcinsellik ve evlilik dışı ilişkiyle ilgili sarf ettiği sözler tartışılıyor. 

Eşcinsel dernekleri, bazı siyasi parti sözcüleri ile Ankara Barosu; Erbaş'ı "halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek”le suçlayınca ortalık karıştı.

Türkiye'de ne kadar dini dernek, vakıf, şirket mensubu varsa hepsi bir anda bir yerlerden talimat almışcasına Erbaş'ın arkasında saf tuttu. 

Belki bu tepkinin ardında, İslami kesime yönelik lutilik iddialarını örtbas etmeye yönelik içgüdüsel bir motivasyon işlevseldi. 

Bence bu çok kötü bir psikolojik travmanın bilinçaltından dışa vurumu. Semptomları ötekileştirme, alınganlık ve düşmanlık. 

Erbaş’ın çıkışı, iktidara yönelik “İstanbul Sözleşmesi” eleştirilerini unutturdu…

Birisi bana “siyaset sihirbazı kim var” dese “Cumhurbaşkanı Erdoğan” derim. Ne Demirel'e ne Özal'a ne de Erbakan'a benziyor. Belki hepsinden bazı özellikleri icraatına ve politik söylemlerine dercetmiş, cem etmiş. 

Muhafazakar kesimde “İstanbul Sözleşmesi”ne yönelik uzun süredir çok ciddi eleştiriler yapılıyordu. AK Parti, bu sözleşme nedeniyle özellikle Saadet Partililerin sert tenkitlerine maruz kalıyordu. 

İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm bu olumsuzları Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, eşcinselleri eleştirisiyle taca çıkardı. Erdoğan, "Diyanet İşleri Başkanlığına yapılan saldırı devlete yapılmış sayılır" dedi.

Koltuğu sağlama alma operasyonu…

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Barosu hakkında Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ı eleştiren açıklaması nedeniyle, "halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılama" suçundan soruşturma başlatıldığını duyurdu.

Sosyal medya trolleri ile koltuğu sallanan bürokratlar arasında tam bir dayanışma söz konusu. 

Bir kaç hafta önce, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gücüne yönelik ufak çaplı  istifa  resti, sosyal medya trollerinin Soylu'ya destek mesajları ile zirve yapmıştı. 

Sonuçta Soylu, hem Erdoğan’a kafa tutmuş hem de Erdoğan'a rağmen sosyal medya gücü sayesinde koltuğunu  sağlama almıştı. 

“Acaba” diyorum; Erbaş da Soylu gibi önce şimşekleri üstüne çekti sonrada makamını mı garantiledi? Ne de olsa “Abant toplantıları”na katılmışlığı var.

Erbaş'ın “Twitter” hesabından yaptığı teşekkür paylaşımı maksadın hasıl olduğunu gösteriyor. **

İslam, eşcinselliğe nasıl bakıyor?

Türkiye Diyanet Vakfı’nın neşrettiği İslam Ansiklopedisi’nde, “livâta" kelimesi “havuzu çamur vb. ile sıvamak suretiyle onarmak” anlamıyla tanımlanır. 

Bazılarının “onarmak”tan neyi anladığı nihayet ortaya çıktı. 

Arap Örfünde 'livâta' kelimesi, “erkekler arasındaki eşcinsel ilişki”yi ifade eder. 

Arapça’da bu mânada aynı kökten türeyen livât, mülâvata ve televvut kelimeleri de mevcuttur.

Bu kelimelerin Arapça'da kullanılır olması, bu fiillerin kavramlaştırılması, toplumdaki yaygınlığından kaynaklı. 

Dilbilimcilere göre “livâta" kelimesi, anlamını, erkekler arası eşcinsel ilişkinin yaygın olduğu “Lût Kavmi”nden almaktadır. 

Livâta" fiilinde aktif olan taraf lûtî, lâit, mülâvit; pasif taraf me’bûn ve übne (Türkçe’de kullanılan argo “ibne” kelimesi, Arapça’dan dilimize geçmiştir) kelimeleriyle ifade edilir. 

Türkçe’de “livâta" karşılığı olarak “lûtîlik” ve “oğlancılık” kelimelerinin yanı sıra “eşcinsellik” de kullanılmaktadır. 

Bununla birlikte, aynı cinse mensup kişiler arasındaki cinsel ilişkileri ifade etmesi sebebiyle eşcinsellik, lezbiyenlik / sevicilik olarak adlandırılan kadınlar arası eşcinsel ilişkileri de kapsar. 

Tevrat’ta, Sodom halkının “Rab”be karşı günahkâr olduğu ve orada her türlü ahlâksızlığın, özellikle cinsî sapıklığın yaygınlaştığı ifade edilir. 

Yahudilik’te çirkin bir davranış olarak kabul edilen erkekler arası eşcinsel ilişkiler yasaklanmış ve bu tür ilişkide bulunanların cezalarının ölüm olduğu belirtilmiştir. 

İncil’e göre, eşcinsel ilişkide bulunanlar şiddetle kınanan kimseler arasındadır. 

Kur’an’da, Lût kavminin livâtanın yaygınlık kazandığı ilk toplum olduğuna atıfla onların, bu çirkin fiili işlemeleri ve peygamberleri Hz. Lût’un kendilerini bu işten alıkoymaya yönelik uyarı ve öğütlerine kulak vermeyişleri sebebiyle helâk edildiği anlatılır (el-A‘râf 7/80-84; Hûd 11/78-83; el-Enbiyâ 21/74; eş-Şuarâ 26/161-175; en-Neml 27/54; el-Ankebût 29/28-35). 

Hazreti Peygamber’in hadislerinde de livâta kınanmış ve bu fiili işleyen kimseye Allah’ın rahmet nazarıyla bakmayacağı bildirilerek (Tirmizî, “Raḍâʿ”, 12) livâta yapanların lânetlendiği ifade edilmiştir (Müsned, I, 317). 

Resûl-i Ekrem, ayrıca, “Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey Lût kavminin davranışıdır” demiş. (İbn Mâce, “Ḥudûd”, 12; Tirmizî, “Ḥudûd”, 24)

İmamı Azam Ebû Hanîfe’ye göre livâta, zinadan ayrı bir fiildir; nesebin karışma ihtimali yoktur, devlet isterse ceza verebilir…

İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel ise Hz. Peygamber’den nakledilen ve livâta yapan kişilerin öldürülmesi ya da recmedilmesi gerektiğini ifade eden hadisleri (İbn Mâce, “Ḥudûd”, 24; Ebû Dâvûd, “Ḥudûd”, 29; Tirmizî, “Ḥudûd”, 24) esas alarak muhsan olsun ya da olmasın livâta fiilinin fâiline, recm cezası verileceği görüşündedir. 

Bu hukukçulara göre livâta suçunun ispatı için zina suçunda olduğu gibi, dört şahit getirilmelidir. 

İmâmiyye ve Zâhiriyye mezhebine mensup hukukçularla Ebû Hanîfe, livâtayı, zinadan ayrı bir fiil olarak değerlendirmektedir.

Onlara göre livâta, zinaya kıyas edilemeyeceği ve zina olarak adlandırılamayacağı için ondan farklı bir suç oluşturmakta ve farklı hükümler taşımaktadır.

Ebû Hanîfe, üreme organının dışındaki bir yolla kadın ya da erkekle cinsel ilişkide bulunmanın zina olarak kabul edilemeyeceğini ve livâta yoluyla nesebin karışma ihtimalinin bulunmadığını ifade eder.

Ona göre, bu suçu işleyen kimseye devletin yetkili organlarınca takdir edilecek bir cezanın (ta‘zîr) verilmesi gerekir. (Merak eden açıp okusun https://islamansiklopedisi.org.tr/livata) 

“Ta’zîr” nedir?

Ta’zîr" fıkıhta had suçları ve cinayetlerdeki gibi belirli cezası bulunmayan suçlara verilecek, miktarı ve uygulanması yöneticiye veya hâkime bırakılmış cezaları ifade eder. 

Ta‘zîr; toplumların kendi şartlarına göre düzenlenmek üzere cezaları tayin edilmemiş fiillere yöneliktir.

Diyanet Vakfı’nın yayınladığı kaynakta; İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’ye nispet edilen bu ifadelerde maalesef anlaşılan; “Livata’nın dinen cezalandırılmadığı ve ceza yetkisinin devletin yetkili organlarına bırakıldığı, eğer yetkili organlar ceza takdir etmezse yapılacak bir şeyin olmadığı…” değil midir?

“Din” kisvesiyle çocuklara tecavüz… 

Gün geçmesin ki gazetelerde “dini” kisveli vakıf, dernek, kurs ve yurtlarda erkek çocuklara yönelik  tecavüz haberleri yer almasın.

Öyle ki bu tecavüz haberlerini toplasanız buradan Lût gölüne yol olur.

Bir de buna sapık tarikat şeyhlerinin “Badeleme - Nur Çeşmesi” terimleriyle formülleştirdiği dinsel/cinsel sapkınlık eklenince yaşanılan ahlaki dezenformasyonu siz düşünün.

Çocuklar sahipsiz… Müslümanlar duyarsız… Yetkililer sadece  müdahil…

“2018 Türkiye'de Çocuk İstismarı Raporu” maalesef yürek kanatan verilerle dolu…

Cinsel suç mağduru çocukların yüzdesi, 2014'ten 2016'ya yüzde 33 artmış, çocuk mağdur sayısı 2014'te 74 bin 064 iken, 2016'da 83 bin 552'ye yükselmiş. 

TÜİK verilerine göre 2008-2016 yılları arasında çocuklar hakkında yapılan kayıp müracaatları da 104 bin 531. 

Hadi raporlar falan neyse de Adalet Bakanlığı da “Çocuklara yönelik cinsel istismar suçları”na ilişkin açılan davaların istatistiklerini tutuyor. Durum hiç de iç açıcı değil. 

Bakanlığın 2017 Adli Sicil İstatistikleri, Çocukların Cinsel İstismarı Suç ve Karar Sayıları tablosuna göre 2010-2017 yılları arasında çocukların cinsel istismarı suçundan açılan davalardaki suç sayıları toplam 134 bin 960.

Suç sayıları 2014 yılına kadar artış gösteriyor. 

2014'te 18 bin 104 olan suç sayısı 2015 ve 2016'da düşüyor ve 2016'da 15 bin 51 oluyor. 

2017'de ise 16 bin 348'e çıkıyor. 

Çocukların cinsel istismar suçunun, Türk Ceza Kanunu (TCK) uyarınca açılan tüm davlar içindeki oranı ise ortalama yüzde 0.7.

"Mutlu" musunuz!?. 

-Çocuğa karşı cinsel saldırı, taciz, tecavüz davalarında 2008-2013 arası yüzde 400 artış oldu. 2008’de 7 bin 500, 2009’da 13 bin 812, 2011’de 18 bin 334.

​-Son 3 yılda taciz ve tecavüze uğrayan ve adli mercilere yansıyan çocuk sayısı 70 bin.

-Son 10 yılda bu sayı 250 bin dolayında.

​-Son 10 yılda, adli makamlara ulaşan tecavüze uğrayan çocuk sayısı 7 bin. 

“Peygamberler şehri Urfa”da çocuk tecavüzleri rekora koşuyor!.. 

Geçtiğimiz yıl Şanlıurfa Barosu Çocuk Hakları Merkezi Koordinatörü Avukat Esra Yurum Aktaş, 2019'un ilk 6 ayında 12 ila 16 yaş aralığındaki 378 çocuğun cinsel istismara maruz kaldığını açıklamıştı. 

Şanlıurfa ve ilçelerinde 2019 yılının ilk 6 ayında 287’si kız çocuğu, 91’i erkek çocuğu, toplam 378 çocuğun, cinsel istismara maruz bırakıldığı resmi kayıtlara geçmiş. 

Bu çocuklardan 21’i istismar sonucu hamile kalmış. 

Cinsel istismara maruz kalan çocukların yaş ortalaması 12 ila 16 yaş aralığında. Faillerin yaş ortalaması ise 27- 28.  

Tecavüz vakalarında 21 kız çocuğunun, maruz kaldığı cinsel istismardan kaynaklı hamile kaldığı ve bunların hepsinin doğum yaptığı da bir başka vakıa. 

Doğum yapan çocuklar, devlet korumasına alındı. 378 vakadan 21’inin ise ensest olduğu öğrenildi.

Ah Nasreddin Hoca… Ahhhh!..

Nasreddin Hoca bir köye gitmiş. Köyün girişinde bütün köpekler bir araya gelip, başlamışlar havlamaya…

Hoca bakmış ki, köylü köpeklere ses çıkarmıyor çâresiz, “iş başa düştü” deyip, yerden bir taş alıp da köpeklere atmak için eğilmiş…

Ama, ne mümkün! 

Hangi taşa el attıysa hiçbirini yerinden kıpırdatamıyor!..

“-Allah Allah” demiş Hoca, “-Bu ne biçim memleket?… Taşları bağlamışlar, itleri salmışlar!...”

Etrafımız "köpek" dolu!..

Son söz muhafazakâr camianın iki yüzlülüğü. 

Dini kisveli vakıf, dernek, yurt gibi yerlerde gerçekleşen tecavüzlere kolektif tepki verilmiyor. 

Bu tepkisizliğin iki temel nedeni var. 

Birincisi sözde İslami eğitim hizmetinin, bu tür şeni olaylar yüzünden kesintiye uğratılması endişesi. 

İkincisi "Kol kırılır yen içinde kalır. Bunlar bizim mahallenin çocukları" mantığı. 

Topunun ervahına yazıklar olsun. ***

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete

* https://www.google.com/amp/s/www.bbc.com/turkce/amp/haberler-turkiye-52447722

** https://www.google.com/amp/s/www.milliyet.com.tr/amp/gundem/son-dakika-diyanet-isleri-baskani-ali-erbastan-ilk-aciklama-6201643

*** https://www.dikgazete.com/istanbul-sozlesmesi-ve-cocuk-tecavuzlerinde-muhafazakr-kesimin-ikiyuzlulugu-makale,1689.html

Eşcinsel, lobi, iktidarın, namusunu, nasıl, korudu?,Ömür, Çelikdönmez, @oc32oc39, yazdı...,

Ömür Çelikdönmez
Ömür Çelikdönmez

Ömür Çelikdönmez kimdir?

1965 Nazilli / Aydın doğumlu. İlk orta ve liseyi Isparta’da bitirdi. Isparta Gazeteciler Cemiyeti üyesi olarak, çeşitli gazetelerin (Türkiye, Milli Gazete, Antalya Ekspres vs) Isparta muhabirliğini yaptı. 

Isparta’da neşredilen mahalli gazetelerde haber, yazı ve şiirleri yayımlandı. (Gülkent, Demokrat Isparta, Senirkent Postası vs.) 1984-1985’te Erzurum Atatürk Üniversitesinde Felsefe öğrenimi gördü. 

1985-1993 arası İzmir Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümünde okudu ve mezun oldu. 

Isparta’da bir siyasi partinin basın müşavirliğini üstlendi ve parti bülteni (Arkadaş) yayınladı. 

Arkadaş FM radyosunun editörlüğünü yürüttü. 

12 Eylül 1994’te Tunceli iline felsefe öğretmeni olarak atandı. Tunceli’de görev yaptığı iki yılda ‘Gökkuşağı’ isimli kültür sanat edebiyat dergisini yayınladı. Ayrıca ‘Dört Mevsim Tunceli’ konulu fotoğraf sergisi açtı. 

Millî Gazete ve Yeni Şafak’ta yazıları yayınlandı. 

Öze Dönüş, İmza, Rind, Paye, Büşra, Palandöken, Avaz, Teos, Açılım, Vizyon, Mor Taka, İktibas, Teneffüs, Cem, Yeşilay, Türk Yurdu, Senirkent Yükseliş, İzmir merkezli Yurtta Uyanış, Zonguldak'ta yayınlanan Zonkişot ve Yörünge gibi dergilerde yazı ve şiirleri neşredildi. 

1991’de İzmir’de yayınlanan Taşra dergisinin Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. 

Yine İzmir’de yayımlanan Harman ve Açılım dergilerinin yayın kurulunda yer aldı. Ezcümle Dergisinin sanat danışmanlığını ve yayın yönetmenliğini üstlendi.

‘Milli Sinema’ ile ilgili bir makalesi, TÜRSAK 93 Sinema Yıllığı’na alıntılandı. 

İlk şiir kitabı ‘Mavi Düş’, İzmir’de Teos yayınlarından 1995’te çıktı. 1996-2002 arası Zonguldak İli Devrek İlçesinde görev yaptı. 

Devrek Lisesi ve Devrek İmam Hatip Lisesi’nde felsefe grubu derslerine girdi. 

2000 yılında Devrek Tarihi kitabı, Devrek Ticaret ve Sanayi Odası’nca yayımlandı. 

Devrek Tarihi kitabı, lisans, yüksek lisans ve doktora çalışmalarında kaynak gösterildi, atıfta bulunuldu. 

1996-2002 arası Devrek ve Zonguldak’ta yayınlanan Devrek Vizyon, Teneffüs, Devrek Genç Görüş, Eğerci’nin Sesi, Kuvayı Milliyeciler dergilerinde ayrıca Yeni Devrek, Devrek Eksen, Devrek Turizm Gazetesi, Devrek Paragraf ve Devrek Postası gazetelerinde bölge tarihine yönelik araştırmaları yayınlandı.

Zonguldak'ta yayın yapan yerel TV kanalında “ Tarihimize Yolculuk” başlıklı programı hazırladı ve sundu. 

2002’de 18. Uluslararası Baston ve Kültür Festivali Tanıtım Rehberi’ni hazırlayan ekipte yer aldı. 

Sempozyum ve Bienallere katıldı, bildiriler sundu. 

Eğitim iş kolunda faaliyet gösteren Türk Kamusen'e bağlı Türk Eğitim-sen sendikasının ilçe temsilcisiydi. 

Devrek’te görev yaptığı yıllarda bölge kültürüne ve tarihine katkıları nedeniyle Devrek İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünce ‘Teşekkür’, İlçe Kaymakamı tarafından ‘Takdir’ belgesi ile ödüllendirildi. 

2003 Ocak’ta Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliğine atandı. 

Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın’ın Basın Müşavirliğini yaptı. 

2011’de Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğünde görevlendirildi. 

2009’da ‘Efsane Doktor Sadettin Sarı Murat’ kitabı, yine aynı yıl ‘Baston Tarihi / Devrek'ten Bastonla Tarihe Bakış’ kitabı yayımlandı. ‘Baston Tarihi Devrek'ten Bastonla Tarihe Bakış’ kitabın, yasal olmayan şekilde telif ücreti ödenmeden Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca ‘Bastonlar’ başlığı ile korsan baskısı yapıldı. haberşanlıurfa, akdenizhaber, haberakdeniz.com.tr, www.ahval.net, haberzonguldak2, haber10, timeturk, fikrikadim, kafkassam, dikGAZETE.com ve MHP Erzurum eski Milletvekili Rıza Müftüoğlu'nun sahibi ve genel yayın yönetmeni olduğu Türk Meclisi internet sitesinde, jeopolitik ve jeostrateji konularında yüzlerce makalesi yayınlandı. 

2013-2018 arası Resmi Gazete’nin basıldığı Başbakanlık Basımevi’nde Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri kadrosuyla çalıştı. 

Isparta ili tarihi ve kültürüne yönelik araştırmalar yapan, ilmi toplantı ve geziler düzenleyen Hamideli Derneği’nin genel sekreterliğini üstlendi.

Halen, dikGAZETE.com haber sitesinde araştırma/analiz yazılarını sürdürmektedir.

.

dikGAZETE.com

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Hakanî 5 yıl önce
nikah demek aile demek, değer demek, mazbut dünya görüşü demek… Böyle kafalar işgal edilemez. Peki LGBT ne demek? Ölçütsüzlüğü ölçüt edinmiş, içinden estiği gibi yaşayan, kutsalsız, zayıf, savruk, kolay kanalize edilebilir güruh demek… LGBT olanlara seçimleri hayırlı olsun. Kendilerine ve özel hayat seçimlerine saygı duyarız. Fakat LGBT’yi kamusallaştırıp postmodern kültürel işgal hareketine dönüştürmek isterseniz bilin ki bir süre sonra benimki gibi hafif tepkileri mumla arayabilirsiniz. Onun için şu satırların kıymetini bilip kendi antipatikliğinize kendiniz çözüm bulun. Kısmi haklılıklar kimseye ajitasyon yapma hakkını vermez. Ben daha beş yaşında çocuktum. Mahallemizde trans komşumuz vardı. Kendisiyle konuşurduk. Şaşırırdık ama nefret de etmezdik. Sizse kendi hayatını yaşamakla yetinmeyen, ısrarla dayatan nevzuhur bir örgütsünüz. Israrla toplumu test ediyor, göz ardı edildikçe kendinizi mevzi kazanmış sayıyorsunuz. Halbuki gerçekte sadece öfke birikmesine yol açıyorsunuz. Bu toplumda Avrupa olacak maya yok.
Veleyittin İlegöp 5 yıl önce
Yazar meseleyi ortaya koymuş.Emeğine ve harcadığı zaman için kendisine teşeķkür ederiz.Elbette sapkınlıkları lanetliyor telin ediyoruz.Zinayı ve benzeri bu pis iğrençlikleri serbest bırakan bu zihniyetin muktedirlerinin yatacağı yer yoktur.Istanbul sözleşmesine imza atan zina ve benzeri iğrenç sapkınlıkları serbest bırakanlar mesuldür.Taşları bağlayıp itleri salanlar elbette maddden ve manen sorumludurlar.Sen hem kalkıp serbest bırakacaksın sonrada fırsat kollayıp suçunu bastırmak için günah çıkaracaksın.Zina ve benzeri bu iğrenç sapkınlığı Sol dediğiniz Bülent Ecevit hükümetleri zamanında bile bu zina serbest bırakılmadı onlar istanbul solözleşmesini imzalamadı.Peki kim imanlı kim imansız kim daha etik ahlakĺı değil onu akıl ve vicdan sahipleri daha iyi bilirler.Kıymetli meslektaşım araştırmacı Yazar emekli öğretmen abimuz RIZA ZELYUT kitaplarında bu konuları tarihi kaynaklar vererek kitaplarında bu adilikleri işleyenleri gecmişten günümüze yazmıştır.Hiç bir cemaat tarikat topluluk vakıf Kurs yerlerinde tecavüzlerin olmasını nefretle kınıyoruz.Kimse masum değildir.Buralarda özellikle denetimler daha çok yapılmalı ve çocuklar istismardan güvence altına alınmalıdır.istanbul sözleşmesi derhal iptal edilmeli toplumun hissiyatına kulak verilmelidir.Yazarın kalemine kuvvet esenlikler Sayın Çelikdönmez
zirzop 5 yıl önce
Sizde akıl yok bilgi yok okumak yok. BÖLÜMLER Ana Sayfa Video Yazarlar Çok Okunanlar Kategoriler İletişim Gizlilik, Şartlar, Kullanım Sözleşmesi COPYRİGHT 2020 ODATV.COM Kim bu oğlancı padişahlar "Okuyun! Büyük Atatürk'ün Osmanlı sisteminden neden nefret ettiğini daha iyi anlayacaksınız." 07.12.2016 345 Shares facebook sharing buttontwitter sharing buttonwhatsapp sharing buttonmessenger sharing buttonsharethis sharing button Gazeteci yazar Rıza Zelyut'un yeni araştırma kitabı "Osmanlı'da Oğlancılık" Kaynak Yayınları'ndan çıktı. Zelyut, pek çoğu sümen altı edilen belge ve edebi eser ışığında Osmanlı toplumunu ve saray yaşantısını inceliyor ve kitabının önsözüne çalışması için şunu ekliyor: "Okuyun! Büyük Atatürk'ün Osmanlı sisteminden neden nefret ettiğini daha iyi anlayacaksınız." Rıza Zelyut, kitabının "Padişahların Oğlancılığı" başlıklı bölümünde kimi padişahların şiirleri ve dönemin yazarlarının hatıratıyla oğlancı padişahların isimlerini açıklıyor... İşte Rıza Zelyut'un "Osmanlı'da Oğlancılık" kitabından ilgili bölümler: "Osmanlı padişahları, kendilerinin Bizans ve Acem imparatorlarıyla eş değerde olduklarını göstermek için, devlet protokolünü bu iki uygarlığın değerlerine dayamayı bir meziyet olarak görmüşlerdir. Elbette ki İran kökenli teşrifatın altında Arap imparatorluk geleneğinin etkisi de bulunmaktadır. Önceki dönemde bölgelerine hükmeden imparatorlardan hiç de geri olmadıklarını göstermek Osmanoğulları için itici bir güç olmuştur. Bu yüzden, eski saraylarda yer alan oğlancılığı da hiç düşünmeden içselleştirmişlerdir. Bu işin temelinin Yıldırım Bayezid zamanında atıldığı söylenmektedir. Vezir Çandarlı Ali Paşa'nın mahbub oğlanları, içoğlanı biçiminde saraya soktuğu, bu işe padişahı da alıştırdığı suçlaması hemen hemen bütün Osmanlı vakayinamelerinde yer alır. Manzum Tevârih-i Âl-i Osman'daki şu anlatım, devletin dönüştürülmesine ilişkin ilginç ipuçları vermektedir: "Heman ki (ne zaman ki) Kara Halil oğlu Ali Paşa vezir oldu, fısk ü fücur (eğlence ve zina) ziyade oldu. Mahbub oğlanları yanına aldı, adını içoğlanı kodu. (…) İç oğlanına itten beter rağbet ederlerdi. İçoğlanına rağbet etmek Ali Paşa'dan kaldı. Heman Ali Paşa vezir oldu, onun zamanında danişmentler (din âlimleri) çoğaldı, begler kapısına geldiler. Her biri bir begin yanına geldiler. Her biri onlara yarayalım deyü tabiatlarına münasip cevap verdiler. Allah buyruğun peygamber kavlin terk ettiler."
Sofi ibo 5 yıl önce
İblis kılıklı adam mübarek gün kafamızı karıştırma
köprüaltı 5 yıl önce
sokaklarda fuhşa zorlanan sokak çocuklarına sahip çıkın
barış pınar 5 yıl önce
Eşcinseller insan değilmi bireyin cinsel yönelimi kimi ilgilendirir