MOSKOVA
Yakın tarihe baktığımızda Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Sovyetler Birliği arasında yaşanan siyasi ve askeri gerilimlere baktığımız zaman, silah teknolojisinin ne kadar çok hızla ilerlediğini görebiliriz.
1945'te, Hiroşima ve Nagazaki'ye, ABD tarafından atılan atom bombaları, elbette insanlık tarihinin en barbar saldırılarındandı.
Bu vahşetin 2 yıl ardından yani 1947'de, soğuk savaş, ABD ve İngiltere tarafından resmen başlatıldı.
Bu savaş, elbette Sovyetler Birliği'ne karşı açılmış bir savaştı. Çünkü İkinci Dünya Savaşının ardından dünyanın tek hakimi olmak isteyen batılı ülkelerin, kendilerine karşı bir hedefe ihtiyacı vardı.
Bu dünya düzeninde "Demir Perde" ve "Soğuk Savaş" tabirleriyle Sovyetler Birliği doğrudan hedefe alınarak kışkırtmalara başlandı. Elbette 2 yıl sonra Sovyetler Birliği'ne karşı NATO kuruldu.
NATO'nun kurulmasıyla batılı ülkeler, kendilerine "Tehdit" olarak sunulacak bir ülke oluşturmuşlardı. Amaçlarına ulaşan batılı ülkelerin, bundan sonraki adımları tacizler ve kışkırtmalar olmuştu.
Bilinmesi gereken şey aslında şudur;
Sovyetler Birliği, ilk atom bombasını ürettiğini duyurdu. Yani, ABD'nin, Hiroşima ve Nagazaki'ye gerçek atom bombalarını fırlatmasından 4 yıl sonra, Sovyetler Birliği'nin atom bombaları ortaya çıktı.
1950'de, Kore savaşının başlamasıyla ABD ve Sovyetler Birliği ayrı tarafları destekledi.
Sovyetler Birliği, Kuzey Kore'yi desteklerken ABD ise Güney Kore'yi destekledi. Ancak Kore yarımadasının bölünmesi ve 2 ayrı yönetimin oluşması, dünyayı nükleer savaşın eşiğinden döndürdü.
ABD'nin, Küba Krizi'nde, Sovyetler Birliği'ni kışkırtan çok sayıda girişimi olmuştu.
Bu dönemlerin ardından ABD ve Sovyetler Birliği arasında nükleer denemeleri durdurma ve silahların kontrol altına alınması yönünde müzakereler gerçekleşti.
Herhangi bir somut adım atılmasa da Küba Krizi'nde zirveye tırmanan nükleer savaş krizi, Sovyetler Birliği'nin ılımlı politikaları sayesinde hafifledi. Devam eden yıllarda da NATO'nun genişlemeye yönelik çabalarının yanı sıra batılı ülkelerin nükleer silah denemeleri ve silah üretimleri gerilimi dönem dönem arttırdı. Ancak Sovyetler Birliği'nin çöküşünün ardından, batılıların kendi kendine ilan ettiği "Soğuk Savaş" dönemi resmen bitmişti.
Soğuk Savaş döneminin ikinci perdesi Rusya Federasyonu'nun ilanı ile yeniden başladı.
Kavramsal olarak buna "Yeni Soğuk Savaş" demek daha yerinde olur.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 2017’de yaptığı bir konuşmada, dönemin ABD Başkanı Bill Clinton'a, Rusya'nın, NATO'ya katılmasını önerdiğini ancak ABD'nin buna soğuk baktığını söyledi.
Vladimir Putin'in başkanlıktaki ilk dönemlerine denk gelen bu öneri, aslında "Soğuk Savaş" döneminin başlama gerekçelerini doğruluyordu.
Batılı ülkelerin bir "Düşman”a ihtiyacı vardı ve o ülke Sovyetler Birliği olmuştu. Batılı ülkeler, Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra rakipsiz kalma telaşına düştü.
Rusya Federasyonu'nun, NATO'ya dahil olması durumunda hemen hemen her politikada kim hedef gösterilecekti?
ABD tarafından Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarının hesabını tüm dünya soracakken "hayali" düşman oluşturularak bu insanlık suçu meşrulaştırıldı.
Dünya halkları, daha ABD'nin bu atom bombalarını neden attığını sorgulayamadan karşılarına "Sovyetler Birliği" olarak adlandırılan bir düşman çıkarıldı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, NATO'ya katılım talebinin olduğu dönemler, yine ABD'nin, Irak'a saldırıları ve bu ülkeyi işgalinin zemini hazırlanıyordu.
Tüm dünya ABD'nin bu ülkeye saldırılarına karşı çıkacakken ortaya Rusya gibi bir tehdidin çıkması kadar doğal bir şey yoktu.
Vladimir Putin zaten Rusya'nın NATO'ya dahil edilmeyeceğini bile bile bu öneriyi sunmuştu. Çünkü bu, batının ikiyüzlülüğünü ortaya çıkaracaktı.
Nitekim de öyle oldu.
Sonraki yıllarda ABD, Irak'a ve Afganistan'a saldırırken Ortadoğu'da birçok ülkede kargaşaya neden oldu.
Bu dönemlerde dünyaya hedefin "Rusya" olduğu dikte edildi.
Çok anlamsızca tüm dünya kamuoyunda sebepsiz yere Rusya suçlu ilan edildi.
Kısacası ABD'nin insanlığa karşı saldırıları tartışmaya bile açılamadı.
ABD yine masumdu!..
İşte tam da "Yeni Soğuk Savaş" dönemi, bu dönemlerde başladı.
Batılılar dünya kamuoyuna hissettirmeden kendilerine düşman yarattılar. Eğer böyle bir amaçları olmasaydı emin olun NATO, Rusya'yı da bünyesine dahil eder ve dünyanın en güçlü birliği haline gelirdi. Ancak ortada batılıların sürekli kullanabileceği bir "tehdit" olmazdı.
ABD ve NATO eliyle Ortadoğu'nun yanı sıra Avrasya'da da karmaşa hakimdi.
"Renkli devrimler" tamamen Rusya'ya karşı planlanan organizasyonlardı.
ABD, egemen ülkelere Rusya korkusu salarak sözde "Halk" devrimleri gerçekleştirmiş bu ülkelerin rejimlerini kendi kontrolüne almıştı.
Sonuç olarak Gürcistan ve Ukrayna gibi ülkeler de egemenliğini ABD'ye teslim eden ülkeler arasına girmişti.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, Batı saldırılarına karşı ülkeyi korumak için "her türlü" silahları kullanma yönündeki açıklamaları, dünyada tedirginliğe neden oldu.
Herkes Ukrayna'daki savaş devam ederken Rusya'nın nükleer silahlar kullanacağını düşünür oldu.
Ancak tüm dünyanın bilmesi gereken şey asıl tehdidin Rusya değil ABD olduğudur. Çünkü dünyada ilk atom bombasını, masum insanlara karşı kullananlar Ruslar değil Amerikalılardı. Soğuk savaşı başlatanlar Ruslar değil Amerikalılardı. Bugün herkes Rusya'nın nükleer silahların kullanımı için Vladimir Putin'in, "Kırmızı" düğmeye basacağını savunurken asıl tehdit yine unutuluyor.
Emin olun; bu düğmeye basacak olanlar Ruslar değil yine Amerikalılar olacaktır. Çünkü insanlığa karşı tehdit olan ABD, 1945'te bu düğmeye basmış, "Soğuk Savaş" döneminde elini bu düğmenin üzerinde tutmuştu.
Bu nedenle hem Birleşmiş Milletler nezdinde hem de dünya kamuoyu karşısında Rusya'nın değil ABD'nin nükleer silahları sorgulanmalı daha da ötesinde ABD'nin tarihteki insanlık dışı saldırıları nedeniyle yargılanması gerekir.
Dünya, nükleer tehditten ancak bu şekilde arınabilir.
.
Erhan Altıparmak, dikGAZETE.com