28 Şubat’ın en mağdurları!

Ali Mevlüt Kaya
Ali Mevlüt Kaya
28 Şubat’ın en mağdurları!
23-02-2019

Üzerinden 28 Şubat 2019 tarihi itibariyle 22 yıl geçmiş olan 28 Şubat darbesi, ülke ve halkın üzerinden de silindir gibi geçmişti!..

İkna odalarında psikolojik işkenceye tabi tutulanlar, başörtüsünden dolayı okul bırakan ya da okuldan atılanlar; memur, öğretmen, subay, hemşire, doktor velhasıl her meslekten insanların işlerinden atılıp, evine ekmek götüremeyenler; ekmek götüremediği için çocuklarının yüzüne bakmaktan utanarak, hayatlarına son verenler ve orada-burada itilip kakılanlarıyla tarihe kara bir leke olarak da geçmiştir 28 Şubat!..

Günümüzde bir kısım insan ve gruplar 28 Şubat’ın rantını yiyor olsa da, netice itibariyle devletin öz halkına bir zulmü söz konusuydu!..

Bana göre, 28 Şubat’ın en mazlumları, üniversite öğrencisi başörtülülerle, imam hatip okullarında okuyan 15-16 yaşındaki kız çocuklarıdır!

Daha önce sakalı olmayanlara selam vermeyip, neredeyse kafir ilan edenler; Peygamberimizin; “Tehlikeyi doğrulukta görseniz de, doğruluktan ayrılmayınız. Zira kurtuluş ancak ondadır.” Ve “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır! sözleriyle kendileri uymadıkları halde, insanlara nakilcilik yapanlar; o dönem, korkudan sakalını-bıyığını kesip, sarığını cübbesini atmış ve takım elbiseyle dolanmış “dilsiz şeytan” olmalarına rağmen bugün mağdur edebiyatı yapsa da; “altın yumurtlayan tavuk” gördükleri bağlılarının gayretleriyle hayatlarını en başta ekonomik açıdan güzel bir şekilde idame ettirdikleri gibi, din istismarına da daha rahat bir şekilde devam etmektedirler!..

Mitinglerde, protestolarda en ön saflarda olan fakat hiçbir zaman polisin, kolundan tutup götürmediği birçoğu sakallı ve genel itibariyle “Kelime-i tevhid” yazılı pankart taşıyan provokatör,  sözüm ona Müslüman (!) maşalar da bugün başka platformlarda yine işlerini yürütmektedirler!

Yine o günlerde zulüm yapan ya da zulme ses çıkarmayan bir kısım muhafazakâr ANAP’lı, bugünlerde; ‘28 Şubat’ın mağduruyum da mağduruyum’ diye fink atsalar da, azımsanmayacak kadarı AK Parti’de ya milletvekili ya da partinin herhangi bir kademesinde yine hiçbir bedel ödemeden siyaset yapmaktadırlar!..

O dönem bir taraftan brifing alıp, diğer taraftan öğrencilere; “Ben de sizdenim ama ne yapayım!.. Ekmek davası” diyen öğretim görevlisi döneklerle, İmam hatiplerde bir yandan din dersi anlatıp bir yandan da başörtülü çocuklara zulüm yaptığı halde, “Ne yapalım biz de emir kuluyuz!” diyen fakat Allah’ın kulu olmaktan imtina eden zalim öğretmen ve müdürlerin bir kısmı, emeklilikten sonra da kendilerini ‘emir kulu’ yapan, bu emir kullarının da, kendisinden aşağı gördükleri insanlara krallık taslayarak, yine bir şekilde devletin önemli kademelerinde mağdur edebiyatı ve din istismarı yapmaya devam etmektedirler!..

Anadolu’dan gelmiş ve ailesinin bütün umudunu bağladığı ve boğazından kıstığı paralarla okutmak istediği ama başörtüsünden dolayı okuldan atılan üniversite öğrencilerine, kimsenin haberi olmadan muhasebecisi ya da yanında çalışan birini şahit tutarak, dini nikahla (gizli olduğu için hiçbir geçerliliği yoktur; düpedüz zinadır), “ikinci eş” yapan ve bazılarının, bu kızları sekreter aldım diye metres yapan sapıkların; başlarını omuzlarının üzerine büküp, ağlayarak; hayatlarını yaktıkları bu kızların üzerinden hala, “O dönemde bu zavallı çocuklara” sahip çıktıklarını anlatarak, riyakarlığa devam etmektedirler!..

Yine bu kızlara öğrenci evleri kiralayıp, oralarda fuhuş yapan ve yaptıran dernek başkan ve yöneticileri, o kızlardan birinin intihar etmesini bile unutmuş olarak, hala televizyonlarda, ‘Bize çok zulüm yaptılar’ diye sahtekârlık ve yavşaklık yapmaktadırlar!..

Hayatlarında çalışmaktan nefret eden ve kendisinin uyanık olduğunu düşünen ama kul hakkını düşünmeyen ve başkalarının sırtından para kazanmayı marifet sayan erkek-kadın bazıları da, “Başörtülülerin haklarını savunuyoruz!..” diye dernek kurarak, o dönemde bu işlerden para kazananlar, yine bugün aynı derneklerin içinde farklı rant kapıları bulmuş, daha çok kazanmak amacıyla gazetelere ve televizyonlara röportaj verebilmek için ancak ulaşabildikleri stajyer muhabirlere yaltaklanmaktadırlar!..

Yine bu kızlardan bazılarına “İş veriyorum!..” diye en ağır işlerde, en düşük ücrete çalıştırıp, şimdi de; Allah bizi iş sahibi yaptı, biz de o günlerde onlara iş vererek yardımcı olduk diye, hayır yaptığını zannederek böbürlenen emek sömürücüleri, şimdi de başka mağdurları sömürmeye devam etmektedirler!..

Bunlar mağduriyet ve din istismarı yaparken, diğer yandan, aradan neredeyse 20 yıl geçmesine rağmen hala acıları devam eden bu kız çocuklarının hayatını yakanlardan hesap sorulacak derken; 28 Şubat’ın üç numarası olan Süleyman Demirel’e bu dünyada hesap sorulamadığı gibi, dönemin genelkurmay başkanıyla ‘28 Şubat bin yıl sürecek’ diyenlere de hesap sorulamamıştır!..

Bursa’da insanların anasından emdiği sütü burnundan getiren Orhan Taşanlar’a da hesap sorulamamıştır!..

Sultanbeyli’de caddeyi kapatıp heykel diken ve insanlara kan kusturan dönemin 2. Zırhlı Tugay Komutanı Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu’na da hesap sorulamamıştır!..

Dönemin ‘habis ur’ savcısı Vural Savaş’a da hesap sorulamamıştır!..

Eyüp İmam Hatip Lisesi’nde 15-16 yaşında başörtülü kız çocuklarına elindeki sopayla vuran, sivil elbiseli ve her yerde fotoğrafı yayınlanan polise de hesap sorulamadığı gibi, kızların başörtüsünü çekip çıkaran ve yerlerde sürükleyenlere de hesap sorulamamıştır!..

Bugün yayınladıkları gibi o gün de deklarasyon yayınlayan ve kendi düşüncelerine göre uyarılarda bulunan öğretim görevlilerine (Rektörler komitesi) de hesap sorulamamıştır!..

Ne yapılmıştır?!.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni cebren devirmeye, düşürmeye iştirak” suçundan 103 sanık, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmış ve bunlardan biri de, Sincan’da tankları kendisinin yürüttüğünü belirtip, “Demokrasiye balans ayarı yaptık” diyen Çevik Bir olmuş ama hepsi de kısa sürede serbest kalmışlardır!..

Kız öğrencileri, belki de en çok yaralayan olaylardan biri; bu davaya “mağdur” sıfatıyla katılan ve “Size yönelik tehdit oldu mu” sorusuna, “Hayır” diyen dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan’dır ki; “Şikayetçi misiniz” sorusuna da; “Ben şikayetçi değilim” demiştir.

Oysa, “Öncesi ve Sonrası 28 Şubat”, “28 Şubat Postmodern Bir Darbenin Anatomisi” isimli kitapları yazdığı gibi, yine kendisine ait 4 ciltlik “Refah Gerçeği” adlı kitabını, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca 28 Şubat sürecine ilişkin yürütülen soruşturmaya ''delil'' olarak sunmuştu!..

Kendisi ayrıca 28 Şubat konferans ve panellerine katılıp, “mağdur” naralarıyla 28 Şubatçılara verip veriştirdiği bir yana, 28 Şubat’ın her yıldönümünde giydirmeye devam da etmişti!..

Ben şikayetçi değilim” demesi; avukatını şaşırtmış; avukatı; Kazan’ın mahkemeye sunduğu dilekçede şikayetçi olduğunu vurgulayarak, “Duygusal bir ortam var. Biraz da yoruldu. Bu nedenle bu hususun tekrar sorulmasını talep ediyorum” derken;

Mahkeme başkanı, yapılan beyandan rücu edilemeyeceğini anlatmaya çalıştığı anda araya giren Kazan, Buradaki arkadaşlar içinde değerli arkadaşlarım vardiyerek şikayetçi olmadığını söylemiş; bu tavrından dolayı da Çevik Bir, kendisine teşekkür etmiştir!..

Kazan’ın, Adalet Bakanı olduğu o dönemde, yangına körükle gittiği ve “Mum söndü oynuyorlar” diye bir kesimi hedef göstererek, halkı galeyana getirip, bu çocukların zulüm görmesine bir nevi önayak olduğu yetmezmiş gibi, hak arama davalarına da köstek olmasının, bu kızları yaraladığı kadar; yine bu kızlar ve tüm Müslümanlara ‘yarasa’ diyen; 28 Şubat sonrası başbakan yardımcısı olmasına rağmen Genelkurmay genel sekreterinin özel kalemliğini yapan Mesut Yılmaz’ın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ağırlanması da yaralamıştır!..

Dolayısıyla kim ne söylerse söylesin, 28 Şubat’ın en mağdur ve mazlumları, hayatları yakılan başörtülü üniversite öğrencileriyle, henüz hayatı tanımaya çalışan ve yolda kalsa, yardım isteyeceği polis amcaları tarafından yerlerde sürüklenen, nezarethanelere tıkılan, dayak çekilen ve bugün bir çoğu anne olmuş 15-16 yaşındaki çocukların, o günlerde bir güvercin gibi korkuyla çırpınan ve ömür boyu çırpınacak olan çocuk yürekleridir!..

Hem zalimler hem de istismarcılarla hesapları da mahşere kalmıştır!..

Vekilleri de Allah’tır!..

-Az sayıda düzeltme ile yayınlanan bu yazı, 2017’de Yeganehaber’de yayınlanmıştır.-

.

Ali Mevlüt Kaya, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @alimevlutkaya , @dikgazete

Ali Mevlüt Kaya
Ali Mevlüt Kaya

Ali Mevlüt Kaya kimdir?

Kitap editörlüğü yaptı…

1993’te gazeteciliğe başladı… Gazetenin birkaç bölümünde çalıştı…

Kültür-sanat sayfasında kitap tanıtımı ve kitap eksenli yazılar yazdı.

Beklenen Vakit, Anadolu’da Vakit, Akit, Yeni Akit ve Milat gazetelerine promosyon kitap yazdı.

Gazetenin Marmara ekini hazırladı.

İl İl Türkiye’ yazı dizisi ve kitap çalışması için illeri gezdi, görüşmelerde bulundu, fotoğrafladı. 

Kitapça dergisini çıkardı ve genel yayın yönetmenliğini yaptı.

İzdiham’a haftada bir defa olmak üzere uzun süre yazdı.

Yeni Pazar ve Freud Üniversitesi’ninProfesyonel Gazetecilik Eğitimi’ni tamamlayarak belge aldı.

Anadolu Üniversitesi’nin düzenlediği ‘Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı Sertifika Programı’ sınavını kazanarak, sertifika aldı.

Kendi adı ve müstear isimle biri şiir olmak üzere değişik konularda kitapları yayımlandı.

2014 yılında emekli oldu…

Kitap okuyor!...

.

dikGAZETE.com

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?