1 Şubat Dünya Hicap Günü’nde “Müslümanlar”ın cinsel fantezileri

Ömür Çelikdönmez
Ömür Çelikdönmez
1 Şubat Dünya Hicap Günü’nde “Müslümanlar”ın cinsel fantezileri
01-02-2019

Bazı ülkelerde ‘Başörtüsü’ kadına yapılan baskının sembolü  görülse de 2013 yılından beri 1 Şubat Dünya Hicap Günü (World Hijab Day) olarak kutlanıyor.

İran devriminin dini lideri Ayetullah Ruhullah Humeyni, 1 Şubat 1979’da ülkesine geri döndükten bir ay sonra, Örtünme Yasası’nı (Hicap Kanunu) çıkartmıştı; hem de 7 Mart 1979’da, 8 Mart Kadınlar Günü’nden bir gün önce.  

Bangladeş kökenli aktivist Nazma Khan ve 1 Şubat’ın ortaya çıkışı…

Hicap (örtünme) gününün mucidi, ABD’nin New York şehrinde yaşayan Bangladeş kökenli aktivist Nazma Khan

Her yıl 1 Şubat’ın “Dünya Başörtüsü Günü” olarak anılmasına ön ayak olmasının hikâyesi biraz farklı.

Kendisiyle yapılan bir söyleşiden, üniversiteden mezun olduktan sonra başörtüsü işine girdiğini, başörtüsü sattığını öğreniyoruz.

11 Eylül saldırıları sonrasında ABD’de karşılaştığı ayırımcılık ve dışlanma nedeniyle Müslüman kadınların başörtü takmaktan korktukları için başörtüsü satışlarında düşüş yaşandığını, Müslüman kadınları cesaretlendirmek için böyle bir şeyin aklına geldiğini belirtiyor. 

Kapitalizmin ruhunu iyi kavradığına şüphe yok. 

Halk arasındaki “dini-imanı para” sözü böyle tipler için söylenmiş olmalı.  Eyy para!.. Sen nelere kadirsin!

Dünya Hicab Günü kutlamalarında ABD ve İngiltere’nin parmağı var mı?

Yaklaşık 140 ülkede Müslüman başörtülü kadınlar ve başörtüsü kullanmayan kadınlar arasında empati kurmayı amaçlayan Dünya Hicab Günü’nde ayrıca başörtülü Müslüman kadınlar ile gayrimüslimler arasında hoşgörü ve anlayışı güçlendirme de hedeflenmiş.

İsteyen bir gün, isteyen bir hafta ya da daha fazla bir süre boyunca başörtüsü kullanarak, tesettürlü bir kadının yaşadıklarını deneyimlemeye çalışıyor. 

Bu çerçevede verilen mesaj, Hicabın kadının özgürlüğünü sembolize ettiği ve kadının özgürlüğüne karşı bir kıyafet olmadığı. 

ABD ve Avrupa ülkelerinde ikamet eden başı kapalı kadınlar, ayrımcılıktan şikâyet ediyor ama İran, Afganistan, Sudan ve Suudi Arabistan'da aileleri, İslamcı yönetimleri ve İslamcı terör örgütleri tarafından başını örtmeye zorlanan milyonlarca kadın da bu baskıyla yaşıyor.  

ABD’nin New York şehrinde yaşayan Bangladeş kökenli aktivist Nazma Khan’ın yönetimlerle arası oldukça iyi. Diğer paydaş sivil toplum kuruşlarıyla eşgüdümlü çalışıyor. 

Gittiği kapılardan elleri boş dönmemiş. 

New York Eyalet Senatosu 1 Şubat 2017’yi, New York Eyaleti için “Hicap Günü” olarak tanımak için bir yasa çıkardı. Ayrıca, 2017'de Birleşik Krallık Avam Kamarası, Başbakan Theresa May'ın bulunduğu Dünya Hicap Günü'ne ev sahipliği yaptı.

Geçtiğimiz yıl 2018’de İskoç Parlamentosunda üç gün süren Dünya Hicap Günü sergisi açılmıştı.  

Türkiyeli Müslümanların cinsel hayatını değiştiren kitap İslam’a Göre Cinsel Hayat…

Cemaat ve dini gruplar arasında cinsellik bir tabu kabul edilir. Görünürde çok konuşulmasını sevmeseler de kolektif ve bireysel bilinçaltında bastırılmış cinsel duyguların formatladığı davranışları, cinsel açlıklarını ele verir. 

Belki de bu nedenle olsa gerek “İslam ve cinsellik” kavramlarının birlikte ele alındığı yayınlar yok sattığı gibi bu konuların ele alındığı TV programlarının reytingi tavan yapıyor. 

Dergiler, ne zaman bu konuyu kapaklarına taşısa, satışları artıyor. Ne zaman bu alanda yazılmış bir kitap çıksa, yayıncısı köşeyi dönüyor.

Cinsellikten “öcü gibi” kaçtığı düşünülen muhafazakâr kesim, “İslam’a göre cinsellik ve evlilik…” kitaplarından ilgisini esirgemiyor. 

Türkiye’de muhafazakâr dindar camiaya cinselliği sevdiren kim olabilir? 

Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın babası, teolog (ilahiyatçı) Ali Rıza Demircan’ın yazdığı ve büyük tartışma yaratan “İslam’a Göre Cinsel Hayat” (İlk kez, “1 ve 2” olarak 2 kitap halinde, daha sonra, “hepsi bir arada” büyük boy ciltli olarak yayınlandı) kitabı ilk çıktığı yıllarda bırakın dindar kesimi solcu ve seküler kesimin de gündemine oturmuştu.

Ali Rıza Demircan, “Cinsel eğitim farzdır” görüşündeydi.

“İslam’a Göre Cinsel Hayat” kitabı ilk yayınlandığı 1985’ten 2006’ya kadar 50. baskısını yapmış ve yaklaşık 300 bin satmıştı.

Herhalde bu rakam, günümüzde “Milyon”a yaklaşmıştır.

Muhafazakâr kesimde “klasik eser” muamelesi yapılan bu kitabın konuları çoktan tarihin tozlu raflarındaki yerini aldı denilebilir. 

Çünkü Ali Rıza Demircan’ın pabucunu dama atan yeni yazarlar, teologlar çıktı. 

Gündeme getirdikleri konular dudak uçuklatan ve “yok daha neler” dedirten türden. İnanın birçok insan, Demircan hocayı mumla arıyor. 

Sabi” yani küçük yaştaki kız çocuklarıyla evlilikten tutun da annesinden, kız kardeşinden cinsellik hissedebileceği için dikkatli olunması gerektiğini konuşan deyim yerindeyse ‘Yahudi Freud’a rahmet okutan tipler” çıktı. 

Cinsel fantezide uç nokta ölüyle cinsel ilişki!

“Ölen eşinizle öldükten sonraki altı saat içinde cinsel ilişkiye girebilme hakkınız olduğunu biliyor musunuz?”

Tüm sapkınlıkların en canavarcası Nekrofili/Ölü sevicilik; cesetlerle seks yapmak. 

Nekrofili, necro (ölü) kelimesinden türetilmiş bir tür cinsel yönelim bozukluğu çeşidi. Nekrofili insanlar, ölü insanlara karşı ilgi duyar.

Dünyada gittikçe çoğalan ve son zamanlarda Türkiye’de de görülmeye başlayan nekrofili (ölü sevicilik), insanları korkutmaya başladı.

Şimdiye kadar yapılan tüm araştırmalar sonucunda, sadece bir bayan ölü seviciye rastlandı. Erkeklerde yaşanan sapkınlık, bayanlara oranla çok daha fazla. 

Veda Seksi…

Nekrofili/Ölü sevicilik ne kadar iğrenç ve itici değil mi?

Müslüman âlimler, bunun da bir yolunu bulmuş. Nekrofili sapkınlığını “anlaşılır ve kabul edilir” hale getirmek için kılıf hazır. 

Eşi ölen Müslüman erkeğin, ölen eşine cinsellik seramonisinde bulunması.   

Buna ‘Veda Seksi’ deniliyor ve mucidi Faslı bir din adamı Zemzemi Abdul Bari

2009’da “Uluslararası İslam Uleması Birliği”ni kuran Şeyh Zemzemî, Casablanca’da, Elhamra Camii’nin hatipliğini yapıyor.

“Bir erkeğin, ölmüş eşiyle ilişkiye girmesinin dini açıdan sakıncalı olmadığını” söylemişti. Ona göre, “kadın ve erkek arasındaki nikah ölümden sonra da geçerliydi.

Kadınlar da eğer isterlerse ölü eşlerinin bedenleriyle cinsel fantezilerini gerçekleştirebilirdi.

Murat Bardakçı’nın yazdıklarına bakılırsa Zemzemî, cinsellik konusunda verdiği fetvalarla Fas’ta daha önce de yine gündeme gelmiş ve seks dükkânları ile buralarda satılan bazı oyuncakları, çiftlerin cinsel hayatını renklendirdikleri gerekçesi ile desteklemişti.

Ama asıl şöhrete, evlenmemiş ve dul kadınların cinsel ihtiyaçlarını karşılamaları konusunda verdiği bir fetva ile ulaştı.

Fetvada “İleri yaşına kadar evlenmemiş, evlenme ihtimali ve umudu kalmamış kadınlarla dulların cinsel ihtiyaçlarını gidermeleri için havuç gibi kök sebzeler, bazı mutfak araçları ve şişe kullanarak doyuma ulaşmalarında dinî bakımdan bir sakınca yoktur” diyordu.

Sütü gelen kadınlar iş ortamında beraber çalıştıkları erkek arkadaşlarını emzirebilir mi?

İmam Malik’in ‘Muvatta’ adlı hadis kitabında şöyle bir rivayet yer alır: Bir adam, Ebû Musa el-Eşârî’ye “Ben hanımımın göğsünü emdim, karnıma süt gitti (bunun hükmü nedir)?” diye sordu. 

Ebû Musa “Buna göre o kadın sana haram olmuştur.” deyince Abdullah b. Me­sûd, adama “Nasıl fetva verdiğine dikkat et!” dedi. 

Ebû Musa “Bu hususta sen ne dersin?” deyince İbn Mesûd “(Haramlık doğuracak olan) emme, ancak (doğumdan sonraki) iki sene içerisinde olur.” dedi.

Bunun üzerine Ebû Mûsâ “Bu büyük âlim aramızda iken bana bir şey sormayınız.” dedi. (Muvatta, Radâ, 14.)

Bu bilgi aktarımındaki anlatılan olay, şimdi paylaşacağım haber yanında çok masum kalıyor. 

Geçtiğimiz yıllarda Mısır’daki El-Ezher Üniversitesi’nin Hadis Bölümü Başkanı Prof. İzzet Atiya, “Kadınlar, aynı işyerindeki erkekleri emzirirse, akrabaya dönüşür, tacize uğramaktan kurtulur” fetvası vermişti.

Attiya'nın fetvasına göre, erkek ve kadınların aynı işyerinde veya aynı odada çalışabilmeleri için aralarında "masum bir bağ" kurulması gerekiyor.

Bunun için kadın çalışanların, aynı ortamda çalıştıkları yetişkin erkekleri emzirmesi gerekiyor. Böylece kadınlar, erkek çalışanların "sütannesi" oluyor ve aynı ortamda bulunmalarındaki sakınca ortadan kalkıyor. 

Fantezide sınır yok! Uç uçabildiğin kadar: Müslüman bir erkek karısının etini yiyebilir!

İnsan eti yiyenlere bizde yamyam deniliyor. Bilimsel literatürde insan eti yiyiciliği ‘Cannibalism’ sözcüğü ile kavramlaştırılmış.

Cannibal kelimesinin kökü; Arawakan dilinde "carib" Hintlilerine verilen isime dayanıyor. Caribler, Amerika'nın yerli kabilelerinden ve insan eti yediği bilinen ilk grup. 

Cannibalism sadece insan eti yemek değil, herhangi bir cinsin, kendi cinsinden olan diğer canlılarla beslenmesinde de kullanılıyor. 

Zaruret durumunda insan etinin yenilip yenilmeyeceğini İslam mezhepleri tartışmış ve bir karara bağlamış.

Şafiî mezhebine göre; açlığından dolayı öleceğinden korkan çaresiz bir İnsan, kanı helal olan insandan başka bir şey bulamadığı takdirde o insanı öldürüp etini yiyebilir.

Aynı şekilde, Hanbeli mezhebine göre de zaruri durumlarda, insan eti yenilebilir. 

Yine geçtiğimiz yıllarda Suudi Arabistan Müftüsü Abdülaziz bin Abdullah'ın; Müslüman bir erkeğin belirli koşullarda karısını yiyebileceğini belirten bir fetva yayınlaması gündeme bomba gibi düşmüştü.

Fetvada, bir erkek şiddetli açlık çekiyorsa karısını veya karısının vücudunun çeşitli parçalarını yemesine izin veriliyor. Fetva, kadının kurban edilmesi ve kocasına itaati ile kadının erkeği ile bir olma isteğine kanıt olarak yorumlanmıştı.

İslamcı muhafazakârlar toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı çıkıyor!

Toplumsal cinsiyet eşitliği, toplumdaki farklı cinsiyet gruplarının birbirleri ile eşit haklara sahip olmasıdır.  

Bunun için de cinsiyet temelinde ayrımcılık yapmama ve eşitliği uygulama, güçlendirme ve teşvik eden yasal çerçevelerin yürürlükte olup olmaması, kamu alanları ve özel alanlarda, bütün kadınlara ve kız çocuklarına yönelik, kadın ticareti, cinsel ve her türlü istismarı da kapsayan şiddetin her türünün ortadan kaldırılması gerekiyor. 

Bu “İslamcı muhafazakârlar”a göre, cinsiyet eşitliği sinsi proje.İslam’ı yıkmak isteyen Siyonistlerin, Masonların, Hristiyanların işi. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden derhal çıkmalı” propagandasını yapıyorlar.

6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası” ve kadınların nafaka hakkına kafayı takmışlar. 

“Kadınlara çok fazla haklar verdiği, yuva yıktığı, aile yapısını bozduğu ve zulüm olduğu” gerekçeleriyle “Aile Platformu” adı altında bir araya gelen bir grup erkek, aylardır sosyal medyada kampanya sürdürüyor. 

Budur hali pür-melal’imiz…

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete

Ömür Çelikdönmez
Ömür Çelikdönmez

Ömür Çelikdönmez kimdir?

1965 Nazilli / Aydın doğumlu. İlk orta ve liseyi Isparta’da bitirdi. Isparta Gazeteciler Cemiyeti üyesi olarak, çeşitli gazetelerin (Türkiye, Milli Gazete, Antalya Ekspres vs) Isparta muhabirliğini yaptı. 

Isparta’da neşredilen mahalli gazetelerde haber, yazı ve şiirleri yayımlandı. (Gülkent, Demokrat Isparta, Senirkent Postası vs.) 1984-1985’te Erzurum Atatürk Üniversitesinde Felsefe öğrenimi gördü. 

1985-1993 arası İzmir Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümünde okudu ve mezun oldu. 

Isparta’da bir siyasi partinin basın müşavirliğini üstlendi ve parti bülteni (Arkadaş) yayınladı. 

Arkadaş FM radyosunun editörlüğünü yürüttü. 

12 Eylül 1994’te Tunceli iline felsefe öğretmeni olarak atandı. Tunceli’de görev yaptığı iki yılda ‘Gökkuşağı’ isimli kültür sanat edebiyat dergisini yayınladı. Ayrıca ‘Dört Mevsim Tunceli’ konulu fotoğraf sergisi açtı. 

Millî Gazete ve Yeni Şafak’ta yazıları yayınlandı. 

Öze Dönüş, İmza, Rind, Paye, Büşra, Palandöken, Avaz, Teos, Açılım, Vizyon, Mor Taka, İktibas, Teneffüs, Cem, Yeşilay, Türk Yurdu, Senirkent Yükseliş, İzmir merkezli Yurtta Uyanış, Zonguldak'ta yayınlanan Zonkişot ve Yörünge gibi dergilerde yazı ve şiirleri neşredildi. 

1991’de İzmir’de yayınlanan Taşra dergisinin Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. 

Yine İzmir’de yayımlanan Harman ve Açılım dergilerinin yayın kurulunda yer aldı. Ezcümle Dergisinin sanat danışmanlığını ve yayın yönetmenliğini üstlendi.

‘Milli Sinema’ ile ilgili bir makalesi, TÜRSAK 93 Sinema Yıllığı’na alıntılandı. 

İlk şiir kitabı ‘Mavi Düş’, İzmir’de Teos yayınlarından 1995’te çıktı. 1996-2002 arası Zonguldak İli Devrek İlçesinde görev yaptı. 

Devrek Lisesi ve Devrek İmam Hatip Lisesi’nde felsefe grubu derslerine girdi. 

2000 yılında Devrek Tarihi kitabı, Devrek Ticaret ve Sanayi Odası’nca yayımlandı. 

Devrek Tarihi kitabı, lisans, yüksek lisans ve doktora çalışmalarında kaynak gösterildi, atıfta bulunuldu. 

1996-2002 arası Devrek ve Zonguldak’ta yayınlanan Devrek Vizyon, Teneffüs, Devrek Genç Görüş, Eğerci’nin Sesi, Kuvayı Milliyeciler dergilerinde ayrıca Yeni Devrek, Devrek Eksen, Devrek Turizm Gazetesi, Devrek Paragraf ve Devrek Postası gazetelerinde bölge tarihine yönelik araştırmaları yayınlandı.

Zonguldak'ta yayın yapan yerel TV kanalında “ Tarihimize Yolculuk” başlıklı programı hazırladı ve sundu. 

2002’de 18. Uluslararası Baston ve Kültür Festivali Tanıtım Rehberi’ni hazırlayan ekipte yer aldı. 

Sempozyum ve Bienallere katıldı, bildiriler sundu. 

Eğitim iş kolunda faaliyet gösteren Türk Kamusen'e bağlı Türk Eğitim-sen sendikasının ilçe temsilcisiydi. 

Devrek’te görev yaptığı yıllarda bölge kültürüne ve tarihine katkıları nedeniyle Devrek İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünce ‘Teşekkür’, İlçe Kaymakamı tarafından ‘Takdir’ belgesi ile ödüllendirildi. 

2003 Ocak’ta Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliğine atandı. 

Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın’ın Basın Müşavirliğini yaptı. 

2011’de Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğünde görevlendirildi. 

2009’da ‘Efsane Doktor Sadettin Sarı Murat’ kitabı, yine aynı yıl ‘Baston Tarihi / Devrek'ten Bastonla Tarihe Bakış’ kitabı yayımlandı. ‘Baston Tarihi Devrek'ten Bastonla Tarihe Bakış’ kitabın, yasal olmayan şekilde telif ücreti ödenmeden Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca ‘Bastonlar’ başlığı ile korsan baskısı yapıldı. haberşanlıurfa, akdenizhaber, haberakdeniz.com.tr, www.ahval.net, haberzonguldak2, haber10, timeturk, fikrikadim, kafkassam, dikGAZETE.com ve MHP Erzurum eski Milletvekili Rıza Müftüoğlu'nun sahibi ve genel yayın yönetmeni olduğu Türk Meclisi internet sitesinde, jeopolitik ve jeostrateji konularında yüzlerce makalesi yayınlandı. 

2013-2018 arası Resmi Gazete’nin basıldığı Başbakanlık Basımevi’nde Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri kadrosuyla çalıştı. 

Isparta ili tarihi ve kültürüne yönelik araştırmalar yapan, ilmi toplantı ve geziler düzenleyen Hamideli Derneği’nin genel sekreterliğini üstlendi.

Halen, dikGAZETE.com haber sitesinde araştırma/analiz yazılarını sürdürmektedir.

.

dikGAZETE.com

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Ali ýümni çetin 6 yıl önce
İstisna olaylar dogrulugu tartısilir kararlar ve fetvalar bunlarin ıslam toplumu ve diniyle alakası yok. Müsluman toplum bu degil. Bunlar arasattakiler.
Necdet Çelikdönmez 6 yıl önce
Yazar Ömür beye bu araştırması için teşekkür ederiz Yazar bütün vecheleri ile konuyu enine boyuna yatırmış.Tek kelime mal ortada yiyorsaniz yiyin.Din denince bu tip fetvalardan korkar hale geldik.Tek kelime vahşet.ilkelik.insan ol ak için bu tip sapıklik üretecek din olgusuna ihtiyaç yok.Din vicdan işidir.Vesselam
Necdet Çelikdönmez 6 yıl önce
Yazar Ömür beye bu araştırması için teşekkür ederiz Yazar bütün vecheleri ile konuyu enine boyuna yatırmış.Tek kelime mal ortada yiyorsaniz yiyin.Din denince bu tip fetvalardan korkar hale geldik.Tek kelime vahşet.ilkelik.insan ol ak için bu tip sapıklik üretecek din olgusuna ihtiyaç yok.Din vicdan işidir.Vesselam
Kehribar Bengü 6 yıl önce
Süper süper süper