Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni anayasayla ilgili, "Mesele ne biliyor musunuz? Biz üzüm mü yiyeceğiz, bağcıyı mı döveceğiz? Gelin biz milletçe bu üzümü yiyelim. Anayasamızı yapalım" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Büyük Anadolu Otel’de düzenlenen Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu 22. Olağan Genel Kurulu’nda konuştu. Türkiye’nin 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarıyla başlayan ve 1 Kasım’a kadar devam eden önemli bir süreç yaşadığını anımsatan Erdoğan, bu 5 aylık dönemde yaşananların Türkiye ve millet için çok büyük bir tecrübe olduğunu belirtti. Türkiye’nin 2003 yılı başından beri sahip olduğu "istikrar" ve "güven" denilen hazinenin kıymetini 5 ay gibi kısa bir sürede yeniden anladığını söyleyen Erdoğan, "İstikrar ve güven ortamındaki en küçük bir zaafiyetin, en küçük bir sarsıntının ne sonuçlar doğurabileceğini farklı alanlarda aynı anda hissettik ve gördük. Bir yandan terör ve uluslararası sorunlar bir yandan ekonomik belirsizlikle bir yandan gelecek endişesi, gerçekten de milletimizi tarifi mümkün olmayan bir şekilde bunalttı. Bunun için de ilk fırsatta 1 Kasım seçimlerinde yeniden istikrar ve güven ikliminin devamından yana halkımız tercihini kullanmıştır. Şimdi artık önümüze bakma zamanıdır. Çünkü Türkiye son 1.5 yılda yaşadığı üç önemli ve kritik seçim sebebiyle adeta yorgun düştü. Bundan sonra yeniden 2023 hedeflerimize yoğunlaşmalı, yavaşlayan projelerimizi hızlandırmalı, yeni projelerimizi süratle hayata geçirmeliyiz. Cumhurbaşkanı olarak tüm bu çalışmalarda hükümetimizin ve Başbakanımızın sonuna kadar yanındayım. Bu uyum çok önemli. Senkronize bir adım atmaya mecburuz" ifadelerini kullandı.
"ÜLKEMİN ALEYHİNE OLACAK HİÇBİR KONUDA TARAFSIZ OLMAM, OLAMAM"
"Türkiye, geçmişte yaşadığı siyasi erkler arasındaki uyumsuzluğun ağır faturasını asla unutmuş değildir" diyen Erdoğan, "Anayasa kitapçığı fırlatma ile başlayan sürecin nasıl yakın tarihimizin en büyük bunalımına kadar vardığını çok iyi hatırlıyoruz. Biliyorum, ben bunları söyleyince birileri hemen ’Efendim, Cumhurbaşkanlığı’nın veya Cumhurbaşkanı’nın tarafsız olması gerekir’ diye başlayan cümleleri olacaktır. Bunu kuracaklardır. Daha önce de ifade ettim, ben ülkemin ve milletimin aleyhine olacak hiçbir konuda tarafsız olmam, olamam. Bunun bilinmesi lazım. Benim tarafım ülkemin ve milletimin yanıdır. Siyasi istikrarsızlık veya erklerin uyumsuzluğu ülkemin aleyhine olacaksa elbette benim gönlüm böyle bir duruma razı gelmez. Bunun yaşanmaması için de Anayasa’nın verdiği yetkiler ne ise bunu kullanırım. Esasen tüm bu sıkıntıların temelinde mevcut anayasanın yattığını herkes kabul ediyor. Buna rağmen meseleyi kişiselleştirenler Türkiye’nin ihtiyacı olan anayasaya kavuşmasını da engelliyorlar. Bu tavırlarından dolayı her seçimde milletimizin karşısında mahcup olmalarına rağmen inatlardan vazgeçilmiyor" değerlendirmesinde bulundu.
"GELİN HEP BERABER BU ÜZÜMÜ YİYELİM, ANAYASAMIZI YAPALIM"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni anayasa çalışmalarına ilişkin sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bundan önce bu konuda 4 siyasi parti bir araya geldik. O zaman Başbakanım, düşünün 330’a yakın milletvekiline sahibiz, diğer 3 parti 220 milletvekiline sahip ve her bir parti dedik ki ’Üçer tane buraya üye versin ve Anayasa İzleme Komitesi’ni kuralım.’ Bakın, 330’a yakın parti 3 üye veriyor, diğerleri de 3 üye veriyor. Ve diğerlerinin tamamı 9 tane vermiş oluyor. Buna rağmen uyum olmadı. Hatta önce bir 47. maddede uyum sağlandı, ondan sonra ana muhalefet ’Hadi hemen bu 47’yi halledelim, çıkaralım’ dediler. Arkadaşlarımı gönderdim o zaman, çok ilginçtir. ’4 partinin 4’ünün de imza koyması lazım’ dediler. 4 temsilci burayı paraf etti. Ama şimdi diğer ikisi gelmiyor. Diğer ikisi gelmiyor diye biz bunu niye bekletelim? Gelin ikimiz bunu beraber çıkartalım. ’Olmaz’ dediler ve biz o 47’yi çıkartamadık. Sonra 60 madde oldu, bu defa biz teklifi getirdik ama yine olmadı. Mesele ne biliyor musunuz? Biz üzüm mü yiyeceğiz, bağcıyı mı döveceğiz? Gelin biz milletçe bu üzümü yiyelim, anayasamızı yapalım. Bir darbe anayasasıyla biz geleceğe yürümeyelim. Milletin anasayasasıyla geleceğe yürüyelim. Mesele bu. Yeni anayasa meselesi tam anlamıyla aslında bir memleket meselesidir. Türkiye tarihinde ilk defa kendine siyasetçilerin iradesiyle bir sivil anayasanın yapılabileceği dönem açıldı. 1 Kasım’da önümüze açılan yeni dönemi hep birlikte en iyi şekilde değerlendirmeli ve fırsata çevirmeliyiz. Sadece Türkiye’nin 4 yıllık bir istikrar ve güven iklimini yakalamasının dahi nasıl olumlu sonuçları olduğunu, ekonomiyi nasıl hareketlendirdiğini, insanlarımızın nasıl umutlandığını hep beraber gördük, görüyoruz. Bu tarihi fırsatı değerlendirmek yeni anayasanın altında imzası olan herkese inanıyorum ki şeref kazandırır. Gelin bu şeref, 26. Dönem Meclisi’ne, bu Meclis’te görev alan milletvekillerine ait olsun. Biz diyoruz ki ’Gelin, bunu yeni Anayasa ile taçlandıralım.’ İşte o zaman Türkiye değil 2023 hedeflerine ulaşmak, bunları dahi geçecek bir ivme yakalayacaktır. Buna kendimizden ziyade geleceğimiz için ihtiyaç var."
"RUSYA, SURİYE’DE NE ARIYOR?"
Türkiye’nin kadim ilişkileri ve coğrafi konumu sebebiyle daima teyakkuz halinde bulunmak zorunda olan bir ülke olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
"Nitekim son dönemde bölgemizde yaşanan gelişmeler her geçen gün derinleşerek sürüyor. Suriye’de 5 yıla yakın bir süredir devam eden hadiseler bölgesel olmaktan çıkıp küresel bir sorun haline gelmiştir. Bölgede yaşanan olaylar uzun süre sadece Suriye halkının ve oradan gelen insanlara kucaklarını açan komşularının sıkıntısı olarak görüldü. Dünyanın adeta sırtını döndüğü, görmezden, duymazdan geldiği Suriye krizi nihayet teker teker her ülkenin kapısını çalmaya başladı. Suriye, Türkiye’nin 911 kilometre sınıra sahip komşusu olmasının yanında halklarımızın binlerce yılı bulan ortak geçmişe sahip olduğu bir coğrafyadır. Türkiye olarak nasıl Balkanlar’a, Kafkaslar’a, Akdeniz havzasına bigane kalmamız söz konusu olamaz ise Suriye’de yaşananları da kesinlikle yok sayamayız. İşte onun için diyorum, Rusya Suriye’de ne arıyor? Onun için diyorum, ’Efendim neymiş, Birleşmiş Milletler’in kendilerine verdiği böyle bir yetki var.’ Neymiş o yetki? ’Eğer o ülkenin yönetimi davet ederse gidilirmiş.’ Oraya gitmek mecburiyetinde değilsiniz. 380 bin insanı öldüren katil Esed’in davetine icabet etmeye mecbur değilsiniz. O gayri meşru bir yönetimdir, meşru değildir. Bunu görmek durumundasınız. Bunu ben Sayın Putin’in kendisiyle çok konuştum."
"ESED REJİMİ ÖMRÜNÜ DEAŞ’LA UZATMAKTADIR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin tüm komşuları gibi Suriye’nin de egemenlik haklarına ve toprak bütünlüğüne saygılı olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Ama şu gerçeği de görüyoruz; bugün Suriye’de bu hakları kullanabilecek meşru bir yönetim yoktur. Esed rejimi, ülkenin çok küçük bir kısmındaki hakimiyetiyle böyle bir iddiada bulunamaz. Şu anda yüzde 14’lük bir hakimiyeti var. Yüzde 86 tamamıyla diğer bütün oradaki örgütlere aittir. Böyle bir noktada. Bizim için Suriye’deki meşru muhatap Suriye halkıdır. Bunu görmeye mecburuz. Onları temsil eden ülkenin de önemli bir bölümüne hakim olan ılımlı muhaliflerdir. Muhalifler arasında çok yakın akrabalık bağlarımızın bulunduğu pek çok grup da var. Bayırbucak Türkmenleri gibi. Bunu dışında Araplar’dan yine aynı şekilde Hatay’da, Gaziantep’de, Mardin’de olanlar var. Bugünlerde hadiseler Bayırbucak Türkmenleri’nin yaşadığı bölgede yoğunlaştığı için onların ismi sıkça duyuluyor. Ama Suriye’deki Türkmenler sadece Bayırbucak bölgesinde yaşayanlardan ibaret değil. Şam, Halep, Lazkiye, Hama, Humus, Tartus, Dara, Golan tepeleri, Rakka başta olmak üzere Suriye’nin pek çok yerinde sayıları milyonlarla ifade edilen Türkmen kardeşimiz yaşamaktadır. Bunu görmeye mecburuz. Üstelik Türkmenlerin bu bölgedeki varlıkları yeni de değildir. 7. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Suriye toprakları uzun yüzyıllar boyunca Selçuklu ve Osmanlı toprakları içinde yer almıştır. Bugün ayrı ülkelerin şehirleri olabilir ama aslında Hatay’la Lazkiye’nin, Antep’le Halep’in, Urfa’yla Rakka’nın, Mardin’le Haseke’nin bir farkı yoktur. Yüzyıllık statü, bin yıllık kardeşliği ortadan kaldıramaz. Bizim Suriye konusundaki hassasiyetimizin, ortaya koyduğumuzun aktif insani tavrın sebebi işte budur. Suriye’deki karmaşa dünyanın çok farklı bölgelerinden ülkelerin burada faaliyet göstermelerine sebep oluyor. DEAŞ terör örgütünün en önemli faaliyet alanı olan Suriye bu sebeple müdahalelere açık bir yer haline gelmiştir. Rejim de bu durumu kendi varlığını sürdürebilmek için bir fırsata çevirmenin çabası içindedir. DEAŞ, rejimden beslenmektedir. Rejim ömrünü DEAŞ’la uzatmaktadır. Şunu bilmenizi istiyorum, Son günlerde Rusya’nın başını çektiği bir moda ortaya çıktı. Buna Rusya kendisi de aslında inanıyor. Önce inanıyor ondan sonra başkalarını inandırmaya gayret ediyor. Nedir o? Türkiye DEAŞ’tan petrol alıyor."
(İHA)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Büyük Anadolu Otel’de düzenlenen Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu 22. Olağan Genel Kurulu’nda konuştu. Türkiye’nin 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarıyla başlayan ve 1 Kasım’a kadar devam eden önemli bir süreç yaşadığını anımsatan Erdoğan, bu 5 aylık dönemde yaşananların Türkiye ve millet için çok büyük bir tecrübe olduğunu belirtti. Türkiye’nin 2003 yılı başından beri sahip olduğu "istikrar" ve "güven" denilen hazinenin kıymetini 5 ay gibi kısa bir sürede yeniden anladığını söyleyen Erdoğan, "İstikrar ve güven ortamındaki en küçük bir zaafiyetin, en küçük bir sarsıntının ne sonuçlar doğurabileceğini farklı alanlarda aynı anda hissettik ve gördük. Bir yandan terör ve uluslararası sorunlar bir yandan ekonomik belirsizlikle bir yandan gelecek endişesi, gerçekten de milletimizi tarifi mümkün olmayan bir şekilde bunalttı. Bunun için de ilk fırsatta 1 Kasım seçimlerinde yeniden istikrar ve güven ikliminin devamından yana halkımız tercihini kullanmıştır. Şimdi artık önümüze bakma zamanıdır. Çünkü Türkiye son 1.5 yılda yaşadığı üç önemli ve kritik seçim sebebiyle adeta yorgun düştü. Bundan sonra yeniden 2023 hedeflerimize yoğunlaşmalı, yavaşlayan projelerimizi hızlandırmalı, yeni projelerimizi süratle hayata geçirmeliyiz. Cumhurbaşkanı olarak tüm bu çalışmalarda hükümetimizin ve Başbakanımızın sonuna kadar yanındayım. Bu uyum çok önemli. Senkronize bir adım atmaya mecburuz" ifadelerini kullandı.
"ÜLKEMİN ALEYHİNE OLACAK HİÇBİR KONUDA TARAFSIZ OLMAM, OLAMAM"
"Türkiye, geçmişte yaşadığı siyasi erkler arasındaki uyumsuzluğun ağır faturasını asla unutmuş değildir" diyen Erdoğan, "Anayasa kitapçığı fırlatma ile başlayan sürecin nasıl yakın tarihimizin en büyük bunalımına kadar vardığını çok iyi hatırlıyoruz. Biliyorum, ben bunları söyleyince birileri hemen ’Efendim, Cumhurbaşkanlığı’nın veya Cumhurbaşkanı’nın tarafsız olması gerekir’ diye başlayan cümleleri olacaktır. Bunu kuracaklardır. Daha önce de ifade ettim, ben ülkemin ve milletimin aleyhine olacak hiçbir konuda tarafsız olmam, olamam. Bunun bilinmesi lazım. Benim tarafım ülkemin ve milletimin yanıdır. Siyasi istikrarsızlık veya erklerin uyumsuzluğu ülkemin aleyhine olacaksa elbette benim gönlüm böyle bir duruma razı gelmez. Bunun yaşanmaması için de Anayasa’nın verdiği yetkiler ne ise bunu kullanırım. Esasen tüm bu sıkıntıların temelinde mevcut anayasanın yattığını herkes kabul ediyor. Buna rağmen meseleyi kişiselleştirenler Türkiye’nin ihtiyacı olan anayasaya kavuşmasını da engelliyorlar. Bu tavırlarından dolayı her seçimde milletimizin karşısında mahcup olmalarına rağmen inatlardan vazgeçilmiyor" değerlendirmesinde bulundu.
"GELİN HEP BERABER BU ÜZÜMÜ YİYELİM, ANAYASAMIZI YAPALIM"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni anayasa çalışmalarına ilişkin sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bundan önce bu konuda 4 siyasi parti bir araya geldik. O zaman Başbakanım, düşünün 330’a yakın milletvekiline sahibiz, diğer 3 parti 220 milletvekiline sahip ve her bir parti dedik ki ’Üçer tane buraya üye versin ve Anayasa İzleme Komitesi’ni kuralım.’ Bakın, 330’a yakın parti 3 üye veriyor, diğerleri de 3 üye veriyor. Ve diğerlerinin tamamı 9 tane vermiş oluyor. Buna rağmen uyum olmadı. Hatta önce bir 47. maddede uyum sağlandı, ondan sonra ana muhalefet ’Hadi hemen bu 47’yi halledelim, çıkaralım’ dediler. Arkadaşlarımı gönderdim o zaman, çok ilginçtir. ’4 partinin 4’ünün de imza koyması lazım’ dediler. 4 temsilci burayı paraf etti. Ama şimdi diğer ikisi gelmiyor. Diğer ikisi gelmiyor diye biz bunu niye bekletelim? Gelin ikimiz bunu beraber çıkartalım. ’Olmaz’ dediler ve biz o 47’yi çıkartamadık. Sonra 60 madde oldu, bu defa biz teklifi getirdik ama yine olmadı. Mesele ne biliyor musunuz? Biz üzüm mü yiyeceğiz, bağcıyı mı döveceğiz? Gelin biz milletçe bu üzümü yiyelim, anayasamızı yapalım. Bir darbe anayasasıyla biz geleceğe yürümeyelim. Milletin anasayasasıyla geleceğe yürüyelim. Mesele bu. Yeni anayasa meselesi tam anlamıyla aslında bir memleket meselesidir. Türkiye tarihinde ilk defa kendine siyasetçilerin iradesiyle bir sivil anayasanın yapılabileceği dönem açıldı. 1 Kasım’da önümüze açılan yeni dönemi hep birlikte en iyi şekilde değerlendirmeli ve fırsata çevirmeliyiz. Sadece Türkiye’nin 4 yıllık bir istikrar ve güven iklimini yakalamasının dahi nasıl olumlu sonuçları olduğunu, ekonomiyi nasıl hareketlendirdiğini, insanlarımızın nasıl umutlandığını hep beraber gördük, görüyoruz. Bu tarihi fırsatı değerlendirmek yeni anayasanın altında imzası olan herkese inanıyorum ki şeref kazandırır. Gelin bu şeref, 26. Dönem Meclisi’ne, bu Meclis’te görev alan milletvekillerine ait olsun. Biz diyoruz ki ’Gelin, bunu yeni Anayasa ile taçlandıralım.’ İşte o zaman Türkiye değil 2023 hedeflerine ulaşmak, bunları dahi geçecek bir ivme yakalayacaktır. Buna kendimizden ziyade geleceğimiz için ihtiyaç var."
"RUSYA, SURİYE’DE NE ARIYOR?"
Türkiye’nin kadim ilişkileri ve coğrafi konumu sebebiyle daima teyakkuz halinde bulunmak zorunda olan bir ülke olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
"Nitekim son dönemde bölgemizde yaşanan gelişmeler her geçen gün derinleşerek sürüyor. Suriye’de 5 yıla yakın bir süredir devam eden hadiseler bölgesel olmaktan çıkıp küresel bir sorun haline gelmiştir. Bölgede yaşanan olaylar uzun süre sadece Suriye halkının ve oradan gelen insanlara kucaklarını açan komşularının sıkıntısı olarak görüldü. Dünyanın adeta sırtını döndüğü, görmezden, duymazdan geldiği Suriye krizi nihayet teker teker her ülkenin kapısını çalmaya başladı. Suriye, Türkiye’nin 911 kilometre sınıra sahip komşusu olmasının yanında halklarımızın binlerce yılı bulan ortak geçmişe sahip olduğu bir coğrafyadır. Türkiye olarak nasıl Balkanlar’a, Kafkaslar’a, Akdeniz havzasına bigane kalmamız söz konusu olamaz ise Suriye’de yaşananları da kesinlikle yok sayamayız. İşte onun için diyorum, Rusya Suriye’de ne arıyor? Onun için diyorum, ’Efendim neymiş, Birleşmiş Milletler’in kendilerine verdiği böyle bir yetki var.’ Neymiş o yetki? ’Eğer o ülkenin yönetimi davet ederse gidilirmiş.’ Oraya gitmek mecburiyetinde değilsiniz. 380 bin insanı öldüren katil Esed’in davetine icabet etmeye mecbur değilsiniz. O gayri meşru bir yönetimdir, meşru değildir. Bunu görmek durumundasınız. Bunu ben Sayın Putin’in kendisiyle çok konuştum."
"ESED REJİMİ ÖMRÜNÜ DEAŞ’LA UZATMAKTADIR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin tüm komşuları gibi Suriye’nin de egemenlik haklarına ve toprak bütünlüğüne saygılı olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Ama şu gerçeği de görüyoruz; bugün Suriye’de bu hakları kullanabilecek meşru bir yönetim yoktur. Esed rejimi, ülkenin çok küçük bir kısmındaki hakimiyetiyle böyle bir iddiada bulunamaz. Şu anda yüzde 14’lük bir hakimiyeti var. Yüzde 86 tamamıyla diğer bütün oradaki örgütlere aittir. Böyle bir noktada. Bizim için Suriye’deki meşru muhatap Suriye halkıdır. Bunu görmeye mecburuz. Onları temsil eden ülkenin de önemli bir bölümüne hakim olan ılımlı muhaliflerdir. Muhalifler arasında çok yakın akrabalık bağlarımızın bulunduğu pek çok grup da var. Bayırbucak Türkmenleri gibi. Bunu dışında Araplar’dan yine aynı şekilde Hatay’da, Gaziantep’de, Mardin’de olanlar var. Bugünlerde hadiseler Bayırbucak Türkmenleri’nin yaşadığı bölgede yoğunlaştığı için onların ismi sıkça duyuluyor. Ama Suriye’deki Türkmenler sadece Bayırbucak bölgesinde yaşayanlardan ibaret değil. Şam, Halep, Lazkiye, Hama, Humus, Tartus, Dara, Golan tepeleri, Rakka başta olmak üzere Suriye’nin pek çok yerinde sayıları milyonlarla ifade edilen Türkmen kardeşimiz yaşamaktadır. Bunu görmeye mecburuz. Üstelik Türkmenlerin bu bölgedeki varlıkları yeni de değildir. 7. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Suriye toprakları uzun yüzyıllar boyunca Selçuklu ve Osmanlı toprakları içinde yer almıştır. Bugün ayrı ülkelerin şehirleri olabilir ama aslında Hatay’la Lazkiye’nin, Antep’le Halep’in, Urfa’yla Rakka’nın, Mardin’le Haseke’nin bir farkı yoktur. Yüzyıllık statü, bin yıllık kardeşliği ortadan kaldıramaz. Bizim Suriye konusundaki hassasiyetimizin, ortaya koyduğumuzun aktif insani tavrın sebebi işte budur. Suriye’deki karmaşa dünyanın çok farklı bölgelerinden ülkelerin burada faaliyet göstermelerine sebep oluyor. DEAŞ terör örgütünün en önemli faaliyet alanı olan Suriye bu sebeple müdahalelere açık bir yer haline gelmiştir. Rejim de bu durumu kendi varlığını sürdürebilmek için bir fırsata çevirmenin çabası içindedir. DEAŞ, rejimden beslenmektedir. Rejim ömrünü DEAŞ’la uzatmaktadır. Şunu bilmenizi istiyorum, Son günlerde Rusya’nın başını çektiği bir moda ortaya çıktı. Buna Rusya kendisi de aslında inanıyor. Önce inanıyor ondan sonra başkalarını inandırmaya gayret ediyor. Nedir o? Türkiye DEAŞ’tan petrol alıyor."
(İHA)