İSTANBUL(AA) - "Ayla", "Müslüm", "Cep Herkülü: Naim" gibi başarılı yapımlara imza atan Mustafa Uslu, sinema sektöründe yaşanan sıkıntıya ilişkin, "Benim görüşüm, bu salgın bitip her şey normale döndüğünde de sinema, çok kolay normale dönemeyecek. İnsanlarda bir paranoya bırakacak ve kapalı ortamlardan insanlar uzak duracak. Bundan dolayı, sinemanın bir-iki yıl ciddi sekteye uğrayacağını düşünüyorum." dedi.
Kendisi de bir sinema işletmecisi olan ve 5 sineması bulunan Uslu, tüm dünyada etkisini sürdüren yeni tip koronavirüsten (Kovid-19) korunmak ve hastalığın yayılmasını önlemek amacıyla alınan tedbirler kapsamında, sinema salonlarının kapanması nedeniyle yaşanan sıkıntıları ve çözüm önerilerini, AA muhabirlerine anlattı.
Sinema sektörü de diğer bütün sektörler gibi büyük bir sıkıntı yaşıyor. Dünyanın en büyük sektörlerinden biri olan sinema sektörünün yaşadığı sıkıntıları bize değerlendirir misiniz?
"Bu musibet hastalıktan bir an evvel ülkemiz ve bütün dünyanın kurtulması dileği ve temennisiyle... Bana göre sinema sektörü, bu salgından birinci derecede zarar gören sektörlerden biri oldu. Bunu bir sinema işletmecisi olarak da söylüyorum. Bu dönemde beş tane sinemamız kapandı. 11 Mart 2020'de sinemalarımızı kapattık. O günden bugüne de kapalı. Personelimiz evinde oturuyor. Projelerimiz vardı. Dumlupınar vardı. Dumlupınar'ı durdurmak, askıya almak zorunda kaldık. Devam ettiğimiz çok önemli bir projemiz var. Ülkemiz için de çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ona devam ediyoruz şu anda. Onu da sessiz sedasız yürütüyoruz. Evde senaryo okumaları yapıyoruz. Fakat benim görüşüm, bu salgın bitip her şey normale döndüğünde de sinema, çok kolay normale dönemeyecek. İnsanlarda bir paranoya bırakacak ve kapalı ortamlardan insanlar uzak duracak. Bundan dolayı, sinemanın bir-iki yıl ciddi sekteye uğrayacağını düşünüyorum.
Son üç yıl içerisinde, ekip olarak ülkemiz sineması için iyi şeyler yapmaya çalıştık. 18 milyona yakın seyircinin kalbine dokunmayı başardık. Ülke ekonomisine katkıda bulunduk. Bugün Amerika, Kanada gibi ülkelerde sinemaya giden bir seyirci, devlete dört dolar gibi bir para bırakıyor. Yani o seyircinin evinden çıkması, arabaya binmesi, akaryakıt alması, otobanı kullanması ve AVM'ye gitmesiyle ekonomiye katkısı dört dolar. Avrupa'da bu dört avroya, ülkemizde ise on liraya tekabül ediyor. Böyle baktığınızda memleketin bir yudum suyunu, bir gram havasını kirletmeden bir ekonomi yarattık ve ülke ekonomisine katkıda bulunduğumuzu düşünüyorum. Ayla, Müslüm ve diğer filmlerimizle, dünyada çok iyi ödüller ve geri dönüşler alıyoruz. İnsanların sevgisini kazandık. Özellikle Ayla filmiyle bir Türk askerinin merhametini dünyaya gösterdiğimizi düşünüyorum.
Geçtiğimiz aylarda Papa, Ayla filmimizi izledi. Bir askerin merhametinin timsali olarak Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerlerine toplu şekilde Ayla filmi gösterildi. Bunları üç yıl içerisinde gerçekleştirdiğimiz için hem kendi adıma hem de şirketimiz adına gurur duyuyorum.
Ben hayatımda ilk defa önümü göremiyorum şu anda. Ne olacağını bilemiyorum. Plan, program yapamıyorum. Yeni proje mi yapayım? Nasıl bir şey yapayım, bilmiyorum. Hiç önümü göremiyorum. Bir de bunlardan daha önemlisi bence bu salgın döneminde maalesef ki yabancı kaynaklı dijital platformlar haksız şekilde güçlendi. Bunun bizim açımızdan ekonomisini bir tarafa bırakıyorum. Bunun kültürel ve sosyal etkilerini göreceğiz ileride. Dolayısıyla tek ümidim bir an önce bu salgının bitip, birkaç yıl içerisinde de olsa sinema sektörünün eski günlerine kavuşması. Hayal ediyorum en azından."
"İnsanların bugünleri tekrar hatırlamak isteyeceğini düşünmüyorum"Sinemada yaşanan bu sorunlara çözüm önerileriniz var mı?
Mustafa Uslu: "Bu soruya sinemalarımız da olduğu için bir sinema işletmecisi olarak cevap vereyim size. Biz kendi sinemalarımızda bir karar alacağız. Bu salgın bittikten sonra da sosyal mesafeyi koruyacağız. Birer koltuk boş bırakarak seyirciyi oturtacağız. Arkasındaki koltuğu da boş bırakacağız. Yani çaprazlama birer boş koltuk bırakacağız. Böylelikle seyirci oturup filmini izlediği zaman en az bir buçuk metre etrafı boş olmuş olacak. Buna dikkat edeceğiz. İnsanları bilet ya da büfe sırasında sosyal mesafe kuralına uydurmaya çalışacağız. Elimizden geleni yapmaya çalışacağız. Personel hijyen kurallarına uyacak. Belki önümüzdeki bir-bir buçuk sene, gişe ve büfe personeliyle yer gösteren personel maske takarak çalışacak. İnşallah bir an evvel biter diye umut ediyorum. Gelişen günlerde de duruma göre bakıp değerlendirip tedbirler almaya çalışacağız."
Bu süreçte evde nasıl bir çalışma içerisindesiniz? Geleceğe yönelik, bu Covid 19 ve pandemi hikayelerini değerlendireceğiniz bir planınız, hikayeniz var mı?
"Çok güzel planlarım var ama hayatım boyunca asla ne bu korona ne de bu pandemiyle ilgili bir şey yapmam. Çünkü insanların bugünleri tekrar hatırlamak isteyeceğini düşünmüyorum. Bugün büyük acılar yaşanıyor. Her gün memleketimizde yüzün üzerinde ocağa ateş düşüyor. İnsanlar vefat ediyor. Hepsine Allah rahmet eylesin. Bu kolay değil, bu acı da kolay değil. Allah sabırlar versin ailelerine. Asla ve asla adını bile anmam. Bugünlerin hatırlanmasını açıkçası istemem.
Sinemayla ilgili şu an elimizde olan, üzerinde çok ciddi çalıştığımız, çok özel bir projemiz var. İnşallah bu salgın birkaç aya sona ererse bir basın toplantısıyla bunu açıklayacağız. Çok sessizden götürüyoruz. Çünkü ülkemiz ve milletimiz için çok kıymetli ve çok kutsal bir şahsiyetin filmini yapacağız inşallah. Onun çalışmalarını yürütüyoruz. En azından senaryo çalışmalarını devam ettiriyoruz.
Sinema, Türk halkının gerçekten çok güçlü iletişim araçlarından bir tanesi ve bizim ülkemizde, sinema milliyetçiliği var. Dünyanın en çok gişe yapan filmleri Türkiye'ye geldiğinde, vizyona girdiğinde ortalama bir Türk filmi ile karşı karşıya kaldığında Türk filmleri onları geçiyor. Bu, her ülkede olan bir durum değil. Bizim ülkemizde bu var. Sinema sektörü geçtiğimiz yıllarda da bu tip krizlere uğramış. Mesela televizyon çıktığında, yaygınlaştığında, sonra video kaset döneminde krize uğramış. Asıl ilk kriz, Los Angeles'ta insanlar, salonlar sıcak olduğundan sinema izleyemiyorlarmış. O zaman Carrier diye bir sinema işletmecisi klimayı bulmuş. Carrier markası ile halen günümüzde de devam ediyor zaten. Sinema, tarih boyunca hep krizlere girmiş. Mesela sigara yasağı gelmiş ve bu çok ciddi bir kriz olmuş. İnsanlar aylarca hatta bir yıla yakın sinemaya gitmemişler. Ama bir süre sonra tekrar gitmişler. Sinema yedinci sanat dalı. Asla yok olmaz. Çünkü sinema bir sosyal etkinlik. Evinizde oturup, ayaklarınızı uzatıp izlemek gibi bir şey değil. Sevdiklerinizle bir anı paylaşmak, özellikle o ses ortamı, ambiyans, 25-30 metrekare perdede seyretmek çok ayrıcalıklı bir şey. Ben uzun soluklu durumda sinemaya bir şey olacağını düşünmüyorum. Ama önümüzdeki bir iki yıl çok ciddi zarar göreceğini düşünüyorum."
"Büyük bütçeli filmler, bütçesini sinemadan karşılayabilir"İlk şoku atlattıktan sonra bu sürecin olumlu yanlarına odaklanmaya başladık. Peki siz bu süreçten ne gibi kazanımlar elde ettiniz?"Bizim iki alternatifimiz var ya sinemaya film üretmeye inatla devam edeceğiz ya da ekonomik şartları düşünüp dijital platformlara film üreteceğiz. Aslına bakarsanız, biz bir şirketiz ve sektörüz. Ben Ayla filmini çektim. Hiçbir dijital platformun yayın bedeli, bu filmin prodüksiyon bütçesini karşılayamaz. Buradaki tehlike şu; evet sektör bir şekilde devam eder ama büyük filmler yapılamaz. Çünkü büyük filmleri ancak sinema finanse edebiliyor. 20-50 milyon lira bütçeli filmlerin herhangi bir şekilde televizyon kanalından ya da bir dijital platformdan bu bütçeyi kazanması söz konusu değil. Bu dönemde neler yapalım diye düşündük ve toplantılar yaptık. Daha küçük projeler, özünde, konu anlamında büyük ama prodüksiyon olarak küçük projeler yaratmayı düşündük. Çok kitap okudum, okuyorum da. Senaryo çalışmaları yapıyoruz. Yönetmen ve oyuncu arkadaşlarla konuşuyor, sohbet ediyoruz. Önümüzdeki dönemi değerlendiriyoruz. Bütün temennim, mübarek ramazan ayı bitimiyle inşallah çifte bayram yaşarız, bu salgın biter ve insanlarımız bunu tamamen unutur. İkinci dalga da gelmez inşallah. Ondan sonra ekim ayındaki duruma göre değerlendirme yapacağız. Elimizde A ve B planlarımız var. Yurt dışından şirket olarak teklifler alıyoruz şu anda. Kanada’dan çok ciddi bir teklif aldık. Değerlendiriyoruz, onlarla konuşuyoruz. Almanya'dan, Azerbaycan'dan teklif aldık. Onlarla da görüşüyoruz. Bu şekilde değerlendiriyoruz."
Filmlerinizin yurt dışında televizyonlarda gösterimine yönelik ilgi nasıl?"Ayla yurt dışında bizi gururlandırıyor. İspanya'da vizyona girdi. Güney Amerika'da, Arjantin'de, Malezya'da vizyona girecek. Böyle tek tek, ülke ülke gidiyor. Mesela İtalya'da televizyonda yayınlanacak. İki İtalyan kanalında İtalyanca dublaj ile yayınlanacak.
Bizim ürettiğimiz filmler aslında uluslararası filmler statüsünde yer alıyor. Maalesef komedi filmleri, Kapıkule sınır kapısını geçemiyor. Çünkü komedinin her ülke için anlayışı, mantalitesi farklı. Bizim güldüğümüze onlar gülmüyor, onların güldüğüne biz gülmüyoruz. Ama dramada öyle bir şey yok. Acı her yerde acı, drama her yerde drama. O anlamda gerçekten şükürler olsun, iyi filmler yapmışız. İnsanlar talip oluyor. Mesela Çiçero ve Ayla'ya Çin'den talep var. Kanada'da bir şirket, sekiz ülke için şimdiye kadar çektiğimiz bütün filmlerin bütün haklarını, on yıllığına almak üzere bizimle görüşmeye başladı. Bir hafta on gündür görüşüyoruz. Sonuçlandırmak üzereyiz. Bu anlamda diğer yapımcılara göre biz şanslıyız. Şanslı demeyelim de bizim filmler yurt dışı için biraz daha geçer akçe.
190 ülkelik bir pazarımız var bizim şu anda ve oralarda da iyi gidiyor Allaha şükür. Biz nasıl sevdiysek Ayla’yı, orada da seviyor ve bağırlarına basıyorlar. İyi film yaparsanız, 50 yıl da geçse televizyon kanalı buna iyi para verip alır. Sebebi şu, eğer televizyon bundan reyting alıp, reklam alabiliyorsa sıkıntı yok. Mesela Nefes filmi sekiz yıl falan oldu, hala bir televizyon kanalına satışı bir komedi filminin ilk vizyonu gösterimi fiyatına satılıyor. Ayla filmi FOX TV’ deydi. Sözleşmesi bitti yeniden bakacağız, görüşeceğiz. O da keza öyle olacak. Bu aslında birazcık yaptığınız filme bağlı. Eğer siz bir sabun köpüğü, eğlence yapmadıysanız, içeriği, prodüksiyonu, senaryosu, seyircisiyle gerçekten sinema filmi yaptıysanız. Jenerasyon hep yenileniyor. Arkadan hep yeni bir jenerasyon geliyor. Sekiz yıl önce Nefes vizyona girdiğinde 12 yaşında olanlar şimdi 20 yaşında. Hep yenileniyor böyle. Eğer iyi filmler yaptıysanız 70-80 yıl boyunca televizyon kanallarına iyi fiyata satabilirsiniz."
"Naim, her yönüyle hayatımda yaptığım en iyi film"Bu süreçte yaptığınız filmleri dijital platformlara verme girişiminiz oldu mu?
"Onlarla da konuşuyoruz. Orada da şöyle bir sıkıntı var bizim için, dijital platformların Türk filmleri için belirledikleri, sabit bir bütçe var. Mesela biz Ayla'yı 2016'da çektik. 2016'da en pahalı, en bütçeli sinema filmiydi. 2017'de Müslüm'ü çektik. Müslüm de öyleydi.
Dijital mecraların Türk filmleri için uyguladıkları standart bir rakam var. Maalesef bizim yaptığımız filmlerin bütçeleri çok yüksek olduğu için bizim bütçemizi karşılamıyor. Bir de dijital mecraya filmi verdiğim an, filmle artık vedalaşabilirsin. Çünkü film artık bütün internete düşüyor. Dijital mecralarla da görüşüyoruz. Benim şahsi kanaatim eğer gerçekten bir sinema filmi üretiyorsanız, bu filmin Türk sinemasına da destek olduğunu düşünüyorsanız, üretilen her filmin en az iki yıl kadar sonra dijital mecraya çıkması lazım."
Naim bu sürece denk geldi. Onunla ilgili bir gelişme var mı? İnsanlar, dijital platformlarda ya da televizyon kanallarında izleyebilecek mi bu filmi?
"Naim, hayatımda yaptığım en iyi film. Her yönüyle en iyi film. Bilmiyorum izlediniz mi. Bu salgına denk geldi ve salgından birinci derecede mağdur oldu Naim filmdi. Normalde biz şubat ortası mart başı tekrar filmi vizyona girip hazirana kadar vizyonda tutacaktık ama maalesef sinemaların kapanmasıyla bunu yapamadık. Şu anda 1-2 dijital platformla görüşüyoruz. Devam ediyor görüşmelerimiz. Eğer anlaşsak dahi yayını 2021'de olacak."
Evde nasıl vakit geçiriyorsunuz? Bu süreçte ikizlerinize daha fazla vakit ayırabiliyor musunuz?
"(Çocuklar) Onlar en güzeli zaten. Şimdi bütün zamanımızı onlara ayırıyoruz. Bol bol film seyrediyorum, sürekli telefonda arkadaşlarımla, ekibimizle konuşuyorum. Kanal D’de bizim için çok önemli yeri olan 'Hayat Tamircisi' adlı programa başladık. Engelli hayvanlara yürüteç yapıyoruz. Onların derdine derman olmak için Anadolu’ya, Güneydoğu Anadolu’ya gidiyoruz. Oradaki çiftçilerimiz, üreticilerimiz ve hayvan severlerimizle, hayvan barınaklarını geziyoruz. Onlarla dertleşiyoruz. Şu an 7 ya da 8 bölüm stoğumuz var. Onlar bitene kadar devam edecek. İnşallah bu stok bittiğinde de salgında en azından normalleşme döneminin başlayacağını umuyoruz. O devam ediyor bir yandan. Eşim ve çocuklarımla vakit geçiriyorum. Onlar için büyük şans. Tabii çocuklar hiçbir şeyin farkında değiller. Kendi içimizde arkadaşlarımızla telefon sohbetleri, telefon konferansları yapıyoruz."
Bu süreçte hijyene daha çok dikkat ediyor musunuz?"Bence bu bir sorumluluk. Hem kendimiz hem ailemiz hem de birlikte yaşadığımız komşularımız, arkadaşlarımız ve toplum için bir sorumluluk. Hani filmleri seyrederdik de gelecekle ilgili şeyleri görürdük ya. Maalesef o günlere geldik. Maske takılıyor, hijyen kuralları... Biz ailece, hijyen kurallarına maksimum uymaya çalışıyoruz. Şu an dışarıyla iletişimimizi tamamen kestik. Dışarıyla hiçbir şekilde iletişimde değiliz. Ev ihtiyaçları geldiği zaman, kapıda bir limonluk var. Oraya koyuluyor. Orada en az 6-7 saat bekletiliyor. Ondan sonra içeri parça parça silinerek alınıyor. Allah, millet olarak bir daha bu günleri bizlere yaşatmasın hepimize. Zor tabii ki. Yediğin ekmekten bile şüpheleniyorsun. Çok kötü bir şey. İnşallah kısa zamanda sona erer bu sıkıntılar. Ülke olarak, toplum ve dünya olarak bunu aşarız. İnsanlar bazı şeylerin kıymetini anladılar. Nefes almanın bile kıymetini anladı. İnşallah tez zamanda bitmesini temenni ediyorum."