Yağmur sularının değerlendirilmesi ve sel felaketinin önüne geçmeye yönelik yöntemler konusunda önemli açıklamalarda bulunan Sadri, Suyu felaket olarak algılayan kentleşme zihniyeti en büyük felaketti olduğunu belirti Sadri sözlerine söyle devam etti:” “Kentleri inşaat olarak gören ve inşaatı da rant olarak algılayan kentleşme zihniyeti, geliştirmekte olduğu kentlerle doğayı mahvediyor. Buna en güzel örnek, nimet olarak değerlendirilmesi gereken yağmurun felakete dönüşüdür. Yağan yağmurlar en verimli topraklarımızı da alarak sokaklarımızın ortasından geçerek, evlerimize, iş yerlerimize girerek, arabalarımızı sürükleyerek denize akıyor. Durum böyleyken bizim uzmanlar, siyasiler, yetkililer ve hemen hemen herkes su kanalları gibi başka türlü inşaat projeleri ve betonlaşmalarla çözüm arıyorlar. Yağmur sularının evlerimize girmeden denize doğrudan akıtılması konusunda fikir geliştiriyorlar. Aslında suyu felaket olarak algılayan ve veya bu felaketi önleme yollarını inşaatta arayan kentleşme zihniyeti kendisi bugün karşı karşıya kaldığımız en büyük felakettir. “
Kuzey Kıbrıstaki evlerde kullanılan suyun dört katı kadar yağmur yağdı
Meteoroji’den gelen bilgiye göre Girne Bölgesine haftasonu metre kareye 139 milimetre yağmur düştüğünü belirten Sadri,” Girne’nin 69 kilometre kare yüz ölçümüne bu ortalama miktarı çarparsak, toplam Girne Bölgesine düşen suyun 95 milyon metre küp olduğunu tespit etmiş oluruz. Bu miktar su, Kuzey Kıbrıs’ta evlerde kullanılan yıllık suyun yaklaşık 4 katı ve tarımda kullanılan suya yaklaşık eşit bir miktardır. Türkiye’den gelmekte olan suyun yıllık miktarı ise 75 milyon metre küp, yani sadece 1 günde Girne’ye yağmış olan yağmurun dörtte üçü” dedi.
Yağmurun Kentlere Verdiği Zarar Değil, Esas Sorun Suyun Denize Akıp Gitmesidir.
Verileri gözden geçirdiğimizde yağan yağmurun evlere ve iş yerlerine verdiği hasar değil denize akmış olmasının büyük bir hüsran olduğunu ifade eden Sadri sözlerini şu şekilde devam etti:” Daha da vahim olan bu boşuna akıp gitmekte olan su ve yanında götürdüğü verimli toprağın ve buna çare olarak üretilen inşaatçı ve projeci çözümlerin uzun vadede Kuzey Kıbrıs’ı tam bir çöle dönüştürüyor olmasıdır. “
Çözüm, Kentleşmeye Karşı Sosyal ve Ekolojik Yerleşme Modelidir
“Kentleşme politikaları, arazilerin ekolojik ve hatta sosyal yapılarını “yapılı çevre” ve içindeki insanların ekonomik, politik ve sosyal ilişkileriyle sınırlı tutuğunu söylen Sadri,”Kentleşme politikaları, emirnameler, master planlar ve stratejik planlar hep insanı, ekonomik büyümeyi, emsalı ve rantı düşünüyor. Kısa vadeli çıkarlar için çocuklarımızın geleceğini satıyor. Buna karşın doğayı, içinde yaşayan bitkiler ve hayvanlar, mikro-organizmalar ve maddeler, insan, su, toprak, hava, dikenler ve bulutları da göz önünde bulunduran sosyo-ekolojik yerleşim anlayışı tek çözüm olarak görünüyor. Kenti arazi ve yüz ölçümü olarak algılayan kentleşmeye karşı, ekosistemi düşünen bir düşünce gereklidir. Bu düşünce insanların yaşam çevresinde ekosistem içine eklenen her öğenin sistemin dengesini bozmadan onun sürdürülürlüğünü artırıcı hale getirmeyi amaçlamalıdır. Bu yapıda insanların kendileri için yapacakları evler, milyonlarca yılda oluşmuş olan toprağı ve coğrafi dengeyi de, on binlerce yılda gelişmiş olan ekosistem dengesini de, yüzyıllarda verimli hale gelmiş bitki örtüsünü de, toplumsal barışı da mahvetmiyor, tam tersine yaşamı insanla sınırlandırılmış halde değil, bir bütün olarak, destekliyor olmalıdır. Böyle bir yapıya geçiş bize çok radikal görünse de, mevcut kentleşme anlayışının tüm zararlarını görmemize rağmen bunu devam etmemiz hergün vermekte olduğumuz ve anlamsızca sürdürdüğümüz esas radikal karardır.”
Girne İçin Öneriler
Örneğin Girne’de yağmur meselesi bağlamında ve sosyo-ekolojik dönüşüm ekseninde ne yapılmalıdır? Esas yapılması gereken yapılaşma ve kentleşme odaklı düşünmeyi bir kenara bırakarak, ekosistemi koruma merkezli, tarımı, yaşam alanlarını, geleceği, tarihi, biyoçeşitliliği, rüzgarı ve toprağı bir arada düşünerek, yaşamı güçlendirecek çözümler üretmektir. Mimarlık Tasarım ve Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hossein Sadri Aşağıda buna dört örnek veriyor.
1. Teraslama:
“Dağlardan gelen suyun hızının azaltılması, yavaşlatarak yer altına alınması konusunda tarihi olarak çözüm önerileri geliştirilmiştir. Tüm beşparmak dağları boyunca yüzyıllarca çaba sonucu taşlarla yapılmış olan teraslamalar buna örnektir. Bin yıllar önceden Mezo-Amerika’da ve Mezopotamya’da kullanılan bu yöntem sayesinde su hız kazanmadan, toprağı yıkamadan düştüğü yerlerde ufak bir birikme ve daha sonra toprağın altına geçme imkanı kazanıyor.”
2. Biriktirme:
“Girne’nin topoğrafiyasına baktığımızda dağların ciddi eğimi sonucunda şiddetli yağmurların dağlardan şehrin olduğu alana gelmesi teraslama yapılmasına rağmen olası görünmektedir. Bu nedenle de dağların şehirle buluştuğu çizgide su biriktirme alanları ve yapay göletler düşünülmelidir. Bunlar buharlaşmaları engellemek için çevreleri ve üzerleri bitkilerle kapalı, ince, uzun ve derin göletler olmalıdır.”
3. Yeşil alanların artırılması:
“Şehrin içinde ise, sert zeminleri minimize etmek ve toprağın emiş kapasitesini artırmak gerekiyor. Bunun için daha fazla toprak, yeşil alan ve daha az asfalt ve betondan oluşan bir şehir yaratmamız lazım. Yer üzerindeki parklar ve bahçelere ilaveten yeşil çatı ve yeşil cephe uygulamaları suların birikmesi ve toplanması için önemli çözümlerdirler.”
4. Depolama:
“Geleneksel ve modern yöntemler kullanılarak su depolama (water harvesting) olarak bilinen tekniklere başvurmalıyız. Tüm sokaklar ve tüm evlerde yağan yağmur sularını yer altında depolama ve daha sonra kullanma için çaba harcamalıyız. Geleneksel olarak bunu kuyular ve kuyularla entegre su kanalizasyonuyla gerçekleştirebiliriz. Bunun modern yöntemi ise daha fazla su biriktiren ve tutan yer altı filtrasyonlu yağmur suyu depoları kullanımıdır.”