İSTANBUL
Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) Öğretim Üyesi ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Dede Şit, yaptığı açıklamada, kronik böbrek hastalarında oruç tutma kararının hastalığın evresi, eşlik eden hastalıklar, kullanılan ilaçlar ve dozlarına göre değişebildiğini, ayrıca hastalığın seyri ve tedaviye yanıtın kişiden kişiye değişmesi nedeniyle hastalara yapılan öneri ve uyarıların da farklılık gösterebileceğini belirtti.
Şit, oruç tutabilecek durumdaki hastaların ise bu süreci hekim kontrolünde geçirmelerinin uygun olduğunu aktararak, kontroller esnasında oruç öncesi böbrek fonksiyonlarının gözden geçirilmesini ve bu kontrollerin 1-2 haftada bir tekrarlanmasını, böbrek hastalarına ramazan için uygun diyet planlanmasını, hastalığın seyrine etki edebilecek olası risklerin hasta ile paylaşılmasını önerdi.
Bu ölçütler temel alındığında, hafif-orta düzey kronik böbrek hastalarının uyarı ve önerilere dikkat etmek ve yakın izlemde olmak koşuluyla oruç tutabileceklerini söyleyen Şit, "İleri evre ve çoklu ilaç kullanması gereken hastalar, kontrolsüz hipertansiyon ve diyabet hastaları, günlük aktiviteleri kısıtlayan kalp damar ve kronik karaciğer hastalıkları olan böbrek hastaları, böbrek nakilli, periton ve hemodiyaliz hastaları oruç tutmamalıdır.
Günde 2'den fazla bölünmüş dozda ilaç kullanması gerekenlerin de oruç tutmaları önerilmez. Herhangi bir nedenle böbreği alınmış tek böbrekli hastaların böbrek fonksiyonları stabilse oruç tutmalarında sakınca yoktur." değerlendirmesini yaptı.
Dirençli hipertansiyonda kan basıncı normale inmeden oruç tutulmamalı
Medipol Mega Üniversite Hastanesi Kardiyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bilal Boztosun da tüm kalp damar hastalarının oruç tutmadan önce hekimlerine danışmalarını tavsiye etti.
Hipertansiyon hastalarının, ilaçlarına devam etmek koşuluyla oruç tutmaları halinde kan basınçlarında düşme ve kilo kaybı yaşandığını anlatan Boztosun, dirençli hipertansiyonu olanların ise kan basınçları normal sınırlara inmeden oruç tutmamaları gerektiğinin altını çizdi.
Prof. Dr. Boztosun, hipertansiyonları tedaviyle kontrol altında tutulan hastaların, ilaçlarını her gün düzenli almak şartıyla oruç tutabileceklerini belirterek, "Yakın zamanda kalp krizi geçiren, son 2 ay içerisinde baypas ameliyatı olan, göğüs ağrıları devam eden, yüksek tansiyon ile birlikte kalp ya da böbrek yetmezliği bulunan, kalp yetmezliği nedeniyle idrar söktürücü ilaç kullanması gerekenlerin vücutta su ve tuz dengesi bozulacağı için oruç tutmaları uygun değildir." dedi.
Ramazanda, kalp damar hastalığı olanların ilaçlarını düzenli kullanmamaları ya da bırakmaları neticesinde rahatsızlıklarının kötüleşeceğini anlatan Boztosun, "Bu nedenle oruç tutmadan önce ilaç tedavilerindeki gerekli düzenlenmeler kendilerini takip eden hekimlerce yapılmalıdır. Tansiyon kontrolü için 4 ya da 5 farklı ilaca ihtiyaç duyan hastalar oruç tutarken bazı ilaçlarını düzenli kullanamayacakları için oruç tutmaları tavsiye edilmez.
İdrar söktürücülü tansiyon ilacı kullananlar gün içerisindeki sıvı açığını kapatmak için bol sıvı almalıdır. Bazen bu ilaçların dozunu değiştirmek gerekebilir. Bu nedenle özellikle böbrek sorunu yaşayanların ilaçlarını nasıl ve hangi dozda kullanacağını ve oruç tutup tutamayacağını doktorlarıyla görüşmeleri gerekir." ifadelerini kullandı.
"Tip 1 diyabetliler asla oruç tutmamalı"
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ertuğrul Taşan ise diyabet hastalarının oruç tutabilme durumunun diyabetin tipine, eşlik eden hastalıkların varlığına, kullandığı ilaçların etki şekilleri ve dozlarına göre değişeceğini, bu nedenle oruç tutma konusunda takiplerini yapan hekimlerine danışmaları gerektiğini belirtti.
Tip 1 diyabet tedavisinde insülin kullanıldığını ve insülinin hipoglisemik bir ilaç olması nedeniyle kan şekerini düşürebildiğini anlatan Taşan, "Oruç tutarken uzun süren açlığın yanına insülinin bu etkisi de eklendiğinde şiddetli ve tehlikeli hipoglisemiler ortaya çıkabilir. Bu hastalarda uzun süre aç kalma ketoasidoz diye adlandırılan tehlikeli bir komaya yol açabilir. Bu nedenle tip 1 diyabetik hastalar asla oruç tutmamalıdır." dedi.
Taşan, toplumda daha sık görülen tip 2 diyabette ise genellikle kan şekerini düşüren ve ağızdan alınan ilaçlar ile şeker kontrolünün sağlandığını ifade ederek, şunları söyledi:
"Yeni tanı konmuş, diyetle kontrol edilebilen tip 2 diyabet hastaları, insülin direnci olan ama belirgin diyabetin ortaya çıkmadığı hastalar, kan şekerini normalin altına indirmeyen ilaçları kullanan ve 3 aylık şeker ayarını gösteren HbA1c düzeyi yüzde 7'nin altında olan kişiler oruç tutabilir. Ancak ağızdan ilaçların yetmediği ve ek olarak insülin kullanımının gerektiği hastalar artan hipoglisemi riski sebebiyle oruç tutmamalıdır.
Ağızdan kullanılan bazı ilaçlar kan şekerini normal değerin de altına düşürme potansiyeline sahiptir. Sülfonilüre ve glinid grubundan olan bu ilaçları tedavilerinde kullanan hastalarda oruç hipoglisemi riskini artırdığı için tutmaları önerilmez. Ayrıca, diyabete eşlik eden hipertansiyon, böbrek ya da kalp yetmezliği gibi kronik hastalığı olan tip 2 diyabet hastalarına da oruç tavsiye edilmez. Oruç tutan tip 2 diyabetik hastalar iftarda iştahlarını kontrol edemeyip aşırı kalori alırlarsa bu sefer kan şekerinin aşırı yükselmesine maruz kalabilirler."
"İnhaler ilaç kullanmak orucu bozmaz"
Türk Toraks Derneği Merkez Yönetim Kurulu ve KOAH Çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Nurdan Köktürk de KOAH, astım ve bronşektazinin hava yollarının daralması sonucunda nefes darlığıyla seyreden hastalıklar olduğunu hatırlattı.
Prof. Dr. Köktürk, hastaların sigara içmedikleri, enfeksiyonlardan korundukları ve düzenli ilaç tedavisi aldıkları sürece rahatsızlıklarının kontrol altında tutulabileceğini dile getirdi. Bu tür hastalıklarda düzenli tedavi ve yaşam biçimi önerilerine uymanın uzun soluklu iyilik için şart olduğunu vurgulayan Köktürk, birçok hastada da rastlanılan ilaçların sadece kötü hissederken kullanılıp iyiyken kullanılmamasının önerilen bir tedavi şekli olmadığını ifade etti.
Kronik hava yolu hastalıklarındaki tedavi biçiminin "inhaler" diye bilinen cihazlar yardımıyla ağızdan akciğere ulaştırılan ilaçlar ile yapıldığını anımsatan Köktürk, şunları kaydetti:
"İnhaler ilaç kullanmak orucu bozmaz. Çünkü oral yolla mideye herhangi bir madde gönderilmemektedir. Kullanımdan sonra gargara yapılması ağızda kalan ilaç artıklarından kurtulmanızı ve yan etkilerin azalmasını sağlar.
Bu nedenle, akciğer hastaları oruç tutsalar bile cihazlarını doğru biçimde ve dozunda kullanmaya devam etmelidir. Öte yandan, ramazan döneminde hastalarımızı etkileyecek bir diğer sorun da Kovid-19 hastalığıdır. KOAH hastalarında Kovid-19 ağır seyretmektedir. Bu nedenle, hastalığa yakalanmamak için uygulanan toplumsal izolasyon önerilerine KOAH, astım ve bronşektazi hastalarımız özellikle dikkat etmelidir. Kalabalık iftar sofraları bu süreçte tehlikelidir. Kronik rahatsızlıkları nedeniyle düzenli ilaç kullanmaları gereken ve olası Kovid-19 hastalığıyla mücadelede etkin bir vücut direnci oluşturmaları için hastalarımızın oruç tutmaları tıbben önerilmez."
"İlaçların geciktirilmesi tedavinin aksamasına neden olabilir"
SBÜ Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Kliniği Eğitim Görevlisi Doç. Dr. Ramazan Kargın da sıcak havaların kalp damar hastalıkları üzerine oluşturduğu etkiler dikkate alındığında hastalığın tipi ve şiddetine göre oruç tutma kararının hastanın takibini yapan hekimle değerlendirilmesinin uygun olduğunu söyledi.
Kardiyak şikayetleri olmayan, kan basıncı normal seyreden, yakın zamanda hayatını tehdit eden bir kalp problemi ya da ameliyatı geçirmemiş kalp damar hastalarının, sahur ve iftarda ilaçlarını almak koşuluyla oruç tutabileceklerini aktaran Kargın, "Son 2 hafta içinde ağır kalp krizi geçiren, son 1 hafta içinde kalp damarlarına stent takılan, son 2-3 ay içinde kalp ameliyatı olan, son 3 ay içinde kalp yetersizliği nedeniyle hastaneye yatan, son 1 yıl içinde kalp nakli geçiren, devam eden göğüs ağrısı, nefes darlığı ve çarpıntısı olan, kan basıncı kontrol altına alınamayan, ileri evre kalp yetersizliği ya da yüksek doz idrar söktürücü alan, günde 2 kez kan sulandırıcı ilaç kullanması gereken hastalar oruç tutmamalıdır." diye konuştu.
Bazı kalp hastalıklarında (atriyal fibrilasyon, pulmoner emboli, derin ven trombozu, yeni kalp krizi geçirilmesi veya kalp damarına stent takılması) kan sulandırıcı ilaçların günde 2 kez alınmasının tedavi için yeterli olmayabileceğine dikkati çeken Kargın, şöyle konuştu:
"İftar ve sahur arasındaki süreç yaklaşık 16 saat sürmektedir. 12 saat etki eden ve günde 2 kez alınması gereken ilaçların ikinci dozunun alınmasında 4 saatlik bir gecikme tedavinin aksamasına neden olabilir. İlaç tedavisinin ayarlanması oruç tutmadan önce yapılmalıdır.
Hastalar oruçlu oldukları dönemde de ilaçlarına devam etmelidir. Günde tek doz ilaç kullananlar sabahki ilaçlarını sahurda, akşamki ilaçlarını iftarda içerek tedavilerine devam edebilir. Önemli olan ilacın her gün aynı saatte alınmasıdır."
Kaynak: AA
.
dikGAZETE.com