İstanbul
Türk resim sanatına çok sayıda önemli eser kazandıran, ressam Fikret Mualla Saygı, vefatının 54. yılında yad ediliyor.
Düyun-u Umumiye İkinci Müdürü Mehmet Ekrem Bey ile Emine Nevber Hanım'ın oğlu Fikret Mualla, 1903'te İstanbul'da dünyaya geldi. Çocukluğu Kadıköy ve Bahariye'de geçen usta ressam, Saint Joseph'in ardından bir süre Galatasaray Lisesi'nde yatılı eğitim gördü.
Mualla, futbolcu dayısı Hikmet Topuzer'in etkisiyle futbol tutkunu oldu ancak 12 yaşında Galatasaray Lisesi'nde futbol oynarken ayağını kırarak, sakat kaldı.
İspanyol gribine yakalanan annesini genç yaşta kaybeden ressamın babası, daha sonra akrabalarından Behice Hanım ile evlendi.
Fikret Mualla, henüz 17 yaşındayken mühendislik okumaya gittiği Almanya'da, resmin mühendislikten daha çok ilgisini çektiğini fark etti. Öğrencilik yıllarında maddi sorunlar yaşayan ressam, dönemin konsolosu Rıza Bey'in desteğiyle Münih Güzel Sanatlar Akademisi'nde afiş ve desinatörlük yaptı.
Ressam Mualla, 1923'te Berlin Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki sınıf arkadaşı, ressam Hale Asaf ile Arthur Kampf'tan dersler aldı.
Çalışmaları önemli Alman dergilerinde yayınlandı
Abbas Halim Paşa'dan maddi destek gören Mualla, İsviçre, İtalya ve Fransa'daki çeşitli sanat merkezlerini gezdi, yaptığı moda çizimleriyle gravürleri, dönemin önemli Alman dergilerinde yayınlandı.
Sanatçı, 1928’de Almanya'da yaşadığı sağlık sorunlarının ardından alkol tedavisi gördü. Bir süre sonra Almanya’dan Fransa’ya geçen başarılı ressam, yaşadığı maddi sorunlar dolayısıyla Türkiye’ye döndü.
Usta isim, geçimini sağlamak amacıyla Milli Eğitim Bakanlığına yaptığı başvuru sonucu, 1934'te Ayvalık Ortaokulu'nda resim öğretmeni oldu, ancak kısa süre sonra öğretmenlikten istifa etti. Bir süre Galatasaray Lisesi'nde resim dersi veren sanatçı, İstanbul sanat çevrelerinde beklediği ilgiyi görmeyince edebiyata yöneldi.
Mualla'nın, 1759-1805 arasında yaşayan Alman şair, oyun yazarı Friedrich Schiller hakkında yazdığı kitap 1932'de yayımlandı. Ses dergisinde 1938'de yayımlanan "Usera Karargahı" ile "Masal" adlı öyküleri de kaleme alan Mualla, İstanbul Şehir Tiyatrosu sopranosu Semiha Berksoy'a duyduğu ilginin etkisiyle Beyoğlu'na yerleşti. Sanatçı, İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda sahnelenen "Lüküs Hayat", "Deli Dolu" ve "Saz Caz" operetlerinin kostümlerini çizdi.
İsmail Hakkı Baltacıoğlu'nun çıkardığı Yeni Adam dergisi için portre desenleri ve karikatürler hazırlayan Mualla, aynı yıllarda Nazım Hikmet'in "Varan 3" adlı şiir kitabı ile "Benerci Kendini Nasıl Öldürdü?" oyununu resimledi.
Abidin Dino ile ziyaret ettiği Ayasofya'yı eserlerinde resmetti
Sanatçı, yakın dostları Abidin Dino ve Arif Dino ile sık sık ziyaret ettiği Ayasofya-i Kebir Camisi'nin avlusunda desen çalıştı.
İstanbul'un çeşitli semtlerini de resimleyen Mualla'nın 1934'te suluboya ve desenlerinin yer aldığı ilk sergisi yeterince ilgi görmedi.
Salah Cimcoz'un, Moda'daki konağında çalışması için yer tahsis ettiği sanatçı, daha sonra Fahri Korutürk'le evlenecek Emel Hanım'ın da aralarında bulunduğu, Cimcoz'un 3 çocuğuna resim dersi verdi.
Atatürk'e hakaret etmekle suçlandığı bir tahkikat sonrasında Mazhar Osman'ın başhekimi olduğu Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde tedavi gören Mualla, hastanede Neyzen Tevfik ile aynı odayı paylaştı.
Fikret Mualla, yaptığı bir açıklamada hastane yıllarını şu sözlerle anlatmıştı:
“Mazhar Osman, insanları saadete ulaştıran büyük bir Türk’tür. Biraz edebiyat bilgim ve zevkim varsa onu, Neyzen Tevfik’e borçluyum.”
Ünlü sanatçı, 1938'de vefat eden babasından kalan mirası alarak Paris'e yerleşti.
Abidin Dino'nun ricasıyla Türkiye'den ayrılmadan önce "1939 Uluslararası New York Fuarı Türk Pavyonu" için İstanbul konulu 30 kadar tablo yapan ressam, Fransa'da yaşadığı yıllarda Edvard Munch ve Wassily Kandinsky gibi ressamların temsilcisi olduğu dışa vurumculuk akımından etkilendi.
Yaşadığı maddi sıkıntılar nedeniyle eserlerini yok pahasına sattı
Mualla, mirastan elde ettiği parayla bir süre lüks bir yaşama sahip oldu fakat İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasının ardından ihtiyaçlarını karşılamak için tablolarını yok pahasına sattı.
Alkol sorunu, polis fobisi ve yurt özlemi gibi sıkıntılar dolayısıyla tedavi gören ressam, hastanede kendisine resim yaptıran Dina Vierny'nin koruması altına girdi. Sanatçı, yaptığı resimlerle 1954'te Paris Dina Vierny Gallery'de sergi açtı. Tabloları ilgi gören ve hepsi satılan ünlü ressam, anlaşılan parayı alamamasına rağmen bu sergi sayesinde Paris'teki sanat çevrelerince tanındı.
İki yıl sonra açtığı 2. sergisinin ardından yeniden akıl hastanesine yatırılan Mualla, sanayici Lhermin ve resimlerinin sürekli alıcısı olan Madam Fernande Angles ile bu yıllarda tanıştı. Angles'in Reillanne'daki çiftliğine giden sanatçı, 20 Temmuz 1967'de geçirdiği sinir krizleri nedeniyle yatırıldığı dinlenme evinde ölü bulundu ve Reillanne'deki Mane Mezarlığı'na defnedildi.
"Hastaneye girersem çıkamam orada ölürüm"
"Paris'te Bir Türk Ressam"ın yazarı Hıfzı Topuz, 1952'de Fikret Mualla ile Paris'te başlayan dostluğunu AA muhabirine şöyle anlatmıştı:
"Bana her gittiğim yerden mektuplar yazardı, onları sakladım. Çok güzel bir koleksiyonum oldu. O zaman da bir iki resmini almış oldum. Ölümüne kadar devam etti. 'Ben hastaneye girersem çıkamam orada ölürüm. Bırak ben burada öleyim.' dedi. Hastaneye gitmeyi reddetti. Sonunda hastanelik oldu ama oradan da ölüsü çıktı. O zaman bilen yoktu Fikret'in kim olduğunu. Vietnamlı bir kadın mezarını buluyor. 'Fikret Mualla' diye yazıyor kalp şeklindeki bir taşa. Götürüp mezarına koyuyor. Ondan sonra mezar buraya nakledildi. Taşı orada bırakmışlar. O kadın yine o taşı almış, Abidin'e vermiş. Abidin de bana verdi o mezar taşını. Benim evimde durdu uzun yıllar. Sonra ben onu Gazeteciler Cemiyetine hediye ettim. O taş, orada duruyor şimdi. Böyle uzun bir dostluğumuz oldu Fikret'le."
Resim dersi verdiği Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün eşi Emel Hanım sayesinde Fikret Mualla'nın kemikleri 1974'te İstanbul'a getirilerek, Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi.
Usta sanatçı, yeni ve özgün resim yaklaşımıyla uluslararası düzeyde dikkati çekerken, renkli fon kağıtları üzerine guaj boyayla yaptığı resimlerinde Henri Matisse'in renk kullanımından etkilendi.
Resimlerinde figürlere kişilik yüklemeden sadece durumu resmeden ressam, Picasso dahil birçok ünlü sanatçıyla tanıştı.
"Oturan Adamlar", "Kafe", "Marsilya'da Fransız İşçileri Bir Kahvede", "Haliç ve Süleymaniye", "Ayasofya", "Cannes", "Paris'te Bir Sokak", "Baloncu" ve "Balıkçı"nın da arasında bulunduğu pek çok eser resmeden sanatçının ölümünden sonra Paris'te açık artırmaya çıkarılan resimleri Türkiye tarafından satın alındı.
Sanatçının, 118 resminin yer aldığı bir sergi 1976'da Ankara'da açıldı.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com