Manda Yuvası filminin yönetmeni ve oyuncusu İlyas İlbey, Ankara’da düzenlenen Kastamonu Günleri etkinliğinde yaşanan plaket krizini değerlendirdi.
27 Şubat’ta gösterime giren Manda Yuvası adlı sinema filminin oyuncuları Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde izleyicileriyle buluştu. Tümkasder Derneği’nin düzenlediği etkinlikte alışveriş merkezinde hazırlanan stantta sevenlerinin sorularını cevaplayan İlyas İlbey, Yasemin Yalçın ve Atilla Atalay daha sonra izleyicileri ile birlikte filmi izledi.
Yapılan söyleşi öncesi açıklamalarda bulunan İlyas İlbey, 11-15 Şubat tarihleri arasında Ankara’da düzenlenen Kastamonu Günleri etkinliğinde yaşanan plaket krizine değindi. Protokolde verilmeyen plaketi kabul etmediğini dile getiren İlbey, "Konfederasyon Başkanı beni aradı. ’Size de açılışta protokolde Kastamonu’ya olan katkılarınızdan, kültürel tanıtımlarınızdan dolayı hemşehrimiz olarak bir plaket vermek istiyoruz’ dediler. Ben de ’Memnuniyetle katılırım, bundan şeref duyarım’ dedim. Daha sonra da ’4 ile 6 arası film hakkında söyleşi yapmak istiyoruz’ dediler. Birkaç gün sonra tekrar aradılar ’Sizin plaketi protokolde değil de içeride salonda vermek istiyoruz’ dediler. Ben de dedim ki ’Hayrola protokolde alamayacak kadar utanç verici bir şey mi yaptık. Kapı aralarında neden alıyoruz plaketi?’ Kabul etmedim tabi onur kırıcı bir şey. Daha sonra araştırdım, bir gazeteci benim katılacağımı bildiği için oraya gelmiş. Beni göremeyince araştırmış neden katılmadı diye. Protokolde böyle bir şey vardı onu protesto etti diyorlar. Sonra ben öğrendim zaten bana dediler ki Vali Bey çıkarttı sizi protokolden dediler. Gazeteciler de aynı duyumu alarak Valiliği arıyor, Vali Bey kendisine dönmüyor birkaç gün, sonra özel kalemi ile haber gönderiyor. O bizim dışımızda bunu dernek böyle yaptı. Ama ben sonradan öğrendim Vali müdahale etmiş Vali karşı çıkmış" dedi.
"UMRUMDA DEĞİL"
Filmde HES’in sonraki tahribatını anlatmak istediklerini belirten İlbey, "Ben de kendilerine bir demeç verdim. Sizin vereceğiniz plakete doğanın teşekkülünü tercih ederim diye. Çünkü benim filmimde anlatmak istediğim, o yörenin o köyün bir derdi vardı HES’lerle ilgili. Aslında HES’lere karşıda değil aslında. Bizim orada anlatmak istediğimiz HES olmuş bitmiş yapmışlar, ama insanları köyün içine hapsetmişler, orada gerçekten bir yaşam mücadelesi veriliyor. Bizim anlatmak istediğimiz HES’in sonraki tahribatıydı. Fakat Vali Beye nasıl dokunduysa benim pek umurumda değil açıkçası. Ben oralıyım, kendi köyüm, o insanlar benim insanlarım ayrıca memleketin geneli bizim insanlarımız. Bizim misyonumuz onların sesine, derdine kulak vermek onları yaşatmak. Senaristlerimiz Can Barslan ile Atilla Atalay da burada mizah zaten çok ciddi yaklaşılması gereken bir şeydir. Mizah büyük bir ciddiyetin üzerine işlenirse inşa edilirse yerini bulur, mizah ciddi bir iştir çünkü. Biz oradaki bir derdin üzerine kurduk, söyleyecek sözümüz vardı. Söylediğimiz sözlerimize doğaldır ki, birtakım insanlar kulak kapatacaklar, gözlerini kapatacaklar, sanırım Vali de gözlerini kapattı, kulaklarını tıkadı" ifadelerini kaydetti.
DAŞ DÜŞEBÜLÜ, AYI ÇIKABÜLÜ HİKAYESİ
Kastamonu’da eskiden sürücüleri uyarmak için, yol kenarına koyulan bir uyarı levhasında yazan ’Daş düşebülü, ayı çıkabülü’ hikayesini de anlatan İlbey, "Daş düşebilir levhasını özellikle koyduk oraya, film de pek işlevi yok. Zaten sadece bir yol hikayemiz var hikayemiz de levha olarak duruyor. Halk arasında bir Kastamonulu görüldüğü zaman bir alay konusu var, ’Daş Düşebülü, Ayı Çıkabülü’ denir ya aslında bunu açıklama ihtiyacı hissettim kendi kendim de onu kendime bir ödev edindim, onun için o levhayı oraya koydum. O levhanın da aslı şudur. Çankırı ile Kastamonu arasında yol yapılırken dinamitler atılıyor, bir şeyler patlatılıyor, kayalar yarılıyor. Çalışan işçiler öğle yemeğine ayrılıyorlar. Yemeğe gidecekler, bir işçi bir bakıyor taşlar oynuyor düşmek üzere. Alelacele yerden bir tahta parçası buluyor, bir de kömür parçası buluyor hemen acele yazıyor oraya dikkat daş düşebülü diye götürüyor bir yol kenarına koyuyor. Yolu kesme adına, şimdi burada şunu görmek gerekir aslında orada karayollarında çok ağır şartlarda çalışan oranın yerel halkından bir işçi öğlen yemek molası verildiği zaman yemek molasına gitmeyip fedakarlık edip ’Aman bir insana bir şey olmasın bir cana bir şey olmasın’ diye fedakarlık edip o levhayı oraya koyuyorsa o adamı baş tacı yapmamız lazım, o insanlığı naifliği görmemiz gerekirken biz alay ediyoruz. Ben aslında biraz bunu vurgulamak istedim. Bu açıklamamdan sonra birçok sanatçı arkadaşım beni arayarak fahri olarak Kastamonulu olmak istiyoruz dediler. Bundan da çok övünç duydum" diye konuştu.
İlbey, "Bundan birkaç sene önce Kastomonu’ya gittiğim zaman orman bölge müdürü ile sohbet ediyorduk. Dedi ki ’Türkiye’nin orman ihtiyaçlarının 4/3’ünü Kastamonu karşılıyor.’ Bu ne demektir bizim burada ormanımız bol doğamız, tabiatımız çok zengin. Doğanın olduğu yerde her türlü hayvan olur, o ayrı bir zenginliktir. Tanrının yarattığı en vahşi yaratık insanoğludur. Ondan daha vahşi yaratık yoktur. Ben ayılar arası bir savaşa tanık olmadım, bir ayının başka bir ayıyı katlettiğini duymadım ya da erkek ayılar ordusunun bir dişi ayıya tecavüz edip öldürdüklerini duymadım. Ayının tek bir şeyi vardır, tek eşlidir, ailesine sahip çıkar, yuvasına sahip çıkar siz ayıya bir şey yapmazsanız ayı hiçbir şey yapmaz sadece karın doyurma derdindedir. Ayı utanılacak hayvan değildir. Öyle bir şey olsaydı Rusya’nın sembolü ayıdır, Japonya pandadır, Kanada’nın sembolü ayıdır, Berlin festivali dünyanın en prestijli festivalinde en büyük ödülü altın ayı ödülüdür" dedi.
(İHA)