Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, DEAŞ’ın demokrasi, özgürlük ve onur mücadelesi veren Suriye halkına karşı kullanılmak amacıyla rejim tarafından desteklenen bir terör örgütü olduğunu belirterek, “Türkiye sınırlarının hemen yanı başında ne terörün kök salmasına ne de tek yanlı oldu bittilere rıza göstermeyecektir. Suriye’de demografik yapıyı değiştirme girişimlerini asla kabul edemeyiz” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, büyükelçilerle iftar programında bir araya geldi. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleştirilen iftar programında yabancı misyon temsilcilerine hitap eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’deki olayların beşinci yılında hem Türkiye’nin hem de uluslararası toplumun güvenliğinin ciddi tehdit altında olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, DEAŞ’ın demokrasi, özgürlük ve onur mücadelesi veren Suriye halkına karşı kullanılmak amacıyla rejim tarafından desteklenen bir terör örgütü olduğunu kaydetti.
DEAŞ terör örgütünün insanlık dışı, barbarca eylemlerini bir kez daha kınadığının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu yapılanların bizim dinimizle, ahlakımızla, vicdanımızla, kültürümüzle hiçbir ilişkisi yoktur. İnşallah bu kanser hücresinden beraber mücadeleyle hep birlikte kurtulacağız. Türkiye sınırlarının hemen yanı başında ne terörün kök salmasına ne de tek yanlı oldu bittilere rıza göstermeyecektir. Suriye’de demografik yapıyı değiştirme girişimlerini asla kabul edemeyiz. Bu noktada uluslararası toplum Suriye’ye sadece DEAŞ merceğinden bakmayı bırakmalıdır. Suriye gerçek bir siyasi çözüme varılmadığı ve bu zeminde ülkede istikrar yeniden tesis edilmediği müddetçe terör örgütlerinin etkinliği devam edecektir. 300 bin insanın ölümüne neden olan bir rejimi savunmak insani değildir, vicdani değildir, İslami de değildir. Böyle bir noktada hala Suriye rejimini savunmanın uluslararası anlamda da takdir edersiniz ki asla yeri olamaz” diye konuştu.
Türkiye’nin başından buyana Suriye’de gerçek bir siyasi çözümü savunduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu çerçevede Cenevre Bildirisi’nden sapılmaması ve tam yetkili bir geçiş hükümeti marifetiyle Suriye’de istikrarın seçimler yoluyla, demokraside aranmasının öncelikle hedef olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin bundan sonra da Suriye halkının halklı mücadelesini destek vermeye devam edeceğini vurguladı.
“ŞU ANA KADAR YAPTIĞIMIZ HARCAMA 6 MİLYAR DOLARI AŞMIŞTIR”
Şiddetten kaçan Suriyelilere, din ve etnik ayrımı gözetmeksizin açık kapı politikasını izlemeye devam ettiklerine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Şu anda Irak’tan 300 bin kişi, Suriye’den 1 milyon 700 bin olmak üzere 2 milyon insana biz ülkemizde ev sahipliği yapıyoruz. Ülkelerini terk eden Suriyelilerin yarıdan fazlası şu anda ülkemizde barınıyor. Tüm batıda acaba ne kadar Suriyeli var? Şimdi ben size bir rakam vereyim. Yaklaşık 250 bin civarında. Eğer işin ekonomik boyutunu düşündüğümüz zaman Türkiye’nin ekonomik gücü ortada batının ekonomik gücü ortada. Ama batı 250 bin kişiye yaklaşık ev sahipliği yaparken biz 2 milyon insana ev sahipliği yapıyoruz. Şuana kadar yaptığımız harcama 6 milyar doları aşmıştır. Sadece Tel Abyad’daki gelişmelerden dolayı Haziran ayının ilk iki haftasında çoğu hasta, çocuk, kadın ve yaşlı olmak üzere 20 bini aşkın Suriyeli sığınmacıyı topraklarımıza kabul ettik. Daha yeni olan olay bu. Ayn el Arap’tan diğer ismiyle Kobani’den gelenlere de etnik veya dini hiçbir ayrım yapmadan kapılarımızı aştık. Yaklaşık 1902 bin kişiye… Bir hafta, on gün içinde. Fakat bu olaylar üzerinden bize ve ülkemize karşı bir kara propaganda başlatıldı. Oradaki kardeşlerimize Kürt oldukları için sahip çıkmadığımız gibi alçakça bir yalan ortaya atıldı. Bize bu söylendi. Benim, ‘Kobani düştü, düşüyor’ bu şekildeki ifademi bambaşka bir noktaya çekerek adeta bir Türkiye düşmanlığı pompalandı. Türkiye’nin ve bölgenin huzurunu, barışını ve kardeşliğini gölgelemek isteyen bu tür kampanyalara karşı hepimizin dikkatli olması gerekir. Ben özellikle değerli dostlarımıza, büyükelçilerimize şunu hatırlatmak istiyorum. Sizler Ankara’da yaşıyorsunuz. Bu işi kaynağından özellikle Dışişleri Bakanlığımızdan, yetkilerden öğrenmeniz inanıyorum ki ülkelerinize de sağlıklı bilgi akışını sağlayacaktır. Ülkemizde geçici koruma altındaki Suriyeliler için harcanan bunca paradan sonra bugüne kadar uluslararası kaynaklardan bize ne gelmiştir diye sorarsanız, yaklaşık 400 milyon dolar. Harcadığımız 6 milyar doları aştı ama bize gelen 400 milyon dolar. Beklentilerimizin çok altında kaldı. Ama buna rağmen biz yardım elimize asla çekmeyeceğiz. İnsani yardıma devam edeceğiz.”
“TÜRKİYE, SURİYE VE DEAŞ BAĞLAMINDA TERÖR ŞÜPHESİYLE BİN 300’DEN FAZLA KİŞİYİ TUTUKLADI”
BM Mülteciler Yüksek Komiseri Guterres ile birlikte Mardin’deki Midyat kampına gittiklerini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, orada Suriye’den gelen misafirlerle iftar yaptığını hatırlattı. Guterres’in konuşmasında, “Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir kamp görmediğim için üzgünüm” sözlerini anımsatarak konuşmasına devam eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “’Eğitimiyle, sağlığıyla her şeyiyle bu kadar organize bir kamp göremediğim için üzgünüm’ dedi. İşte bu hassasiyet içerisinde bunu sürdürüyoruz. Diğer yandan terörizmle mücadelede ayrım gözetilmemesi ve terörizmin herhangi bir kültürel aidiyetle dini, etnik gruplarla ilişkiden dirilmemesi gerektiğine inanıyoruz. Her ülke adı ister DEAŞ, ister El-Kaide, ister PKK olsun teröristlere karşı bilgi paylaşımı dahil etkin işbirliği yapmak mecburiyetindedir. ‘Benim teröristim iyi senin ki kötü’ böyle bir anlayış olamaz. Teröristlerin hepsi vahşidir, hepsi kötüdür. Türkiye, Suriye ve DEAŞ bağlamında terör şüphesiyle bin 300’den fazla kişiyi tutukladı ve sınır dışı etti. Terörle ilgili faaliyetlerinden şüphelenilen 14 binden fazla insanın ülkeye girişi yasaklandı. Türkiye bir yandan sınırları içinde milyonlarca Suriye vatandaşının yükünü omuzlarken bir yandan da uzun kara sınırları boyunca güvenliğini sağlamanın çabası içindedir. Bizim sadece Suriye sınırımız 910 kilometre. Buranın güvenliğini sağlamak durumundasınız. Bu yöndeki çalışmalarımız bütün kurum ve kuruluşların eşgüdümüyle devam edecektir. Bu mücadelenin başarısı için teröristlerin geldikleri ülkelerinde üzerilerine düşeni yapması gerekiyor. Bize kimse ‘benim ülkemden böyle bir terörist geliyor dikkat edin’ demiyor. Derse zaten biz anında tutukluyoruz. DEAŞ’a potansiyel terörist akışı ancak bu şekilde durdurula bilir. Bu dayanışmayla durdurulabilir” şeklinde konuştu.
“BAŞKENTİ DOĞU KUDÜS OLAN BİR FİLİSTİN DEVLETİ’NİN KURULMASI ARTIK ERTELEMEZ”
Mısır’daki kaygı verici gelişmeleri de ifade etmek istediğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, hapisteki Cumhurbaşkanı Mursi başta olmak üzere ülkedeki muhalif sesleri susturmaya yönelik girişimlere son verilmesinin şart olduğunu kaydetti. “Meşru siyasetin alanının daraltılması, her türlü muhalif sesin terör damgası vurularak baskı altına alınması ülkede sadece istikrarsızlığın artmasına sebep olacaktır” diye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Böylesi bir tablo terör örgütlerini zemin kazanmasından başka bir amaca hizmet etmeyecektir. 9 tane alimi, ilim adamını, beyinlerine kurşun sıkarak öldürenler onları terörist olarak göstermenin senaryosunu da kendileri hazırlıyorlar. İşte bizim adli tıbbımız bu konuyla ilgili onlarda bir çalışma yaptılar ve gerçekten orada bu insanların bu ilim erbabının acımasızca öldürüldüklerini tevsik ettiler. Nitekim son zamanlarda yaşanan bu hadiseler endişelerimizi maalesef haklı çıkarıyor. Mısır halkı bizim kardeşimizdir, kadim dostlarımızdır. Bir dostun görevi acı da olsa dostuna hakkı ve hakikati söylemek, samimiyetle, iyi niyetle doğru bildiklerini ifade etmektir. Biz Mısır halkının dostu ve kardeşi olarak konuşuyoruz. Aynı şekilde Yemen’deki gelişmeleri de yakından izliyoruz. Ülkeni bugün içinde bulunduğu ve mezhepçi yaklaşımların ürünü olan durumdan üzüntü duyuyoruz. Yemendeki sorunların çözümü siyasi diyalog yoluyla mümkündür. Yemen’de üzerimize düşeni yapıyoruz ve tırlarla oraya da gıda yardımlarını, giyecek vs. gönderiyoruz. İslam dünyasında bir mezhep savaşı çıkarmak isteyenlere karşı hep birlikte akıl ile, ahlak ile, vicdan ve idrak ile mücadele etmek zorundayız. Sünni, Şii kim olursa olsun hiçbir kimse mezhebinden, etnik kökeninden veyahut dinin dolayı ayrımcılığa ve haksızlığa maruz kalamaz. Libya’da akanın kanın durması için BM öncülüğünde devam eden siyasi diyalog sürecinin tarafların mutabakatıyla biran önce sonuçlandırılmasını diliyoruz. İsrail-Filistin ihtilafı Orta Doğu’da barış ve istikrarın tesisini engelleyen sorunların başında geliyor. Filistin halkının karşı karşıya olduğu tarihi adaletsizlik biran önce giderilmeli ve Filistin topraklarındaki işgal sonlandırılmalıdır. 1967 yılı sınırları içerisinde Başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin Devleti’nin kurulması artık ertelemez, bir ihtiyaç halini almıştır. Uluslararası toplumdan ve özellikle BM Güvenlik Konseyi’nden Filistinli kardeşlerimizin onurlu özgürlük mücadelesine gerekli desteği vermelerini bekliyoruz.”
(İHA)