İstinye Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Ekonomi ve Politika Araştırmaları Merkezi (EPAM) Başkanı, emekli Tuğgeneral Doç. Dr. Fahri Erenel, Türkiye'nin savunma sanayinde dışa bağımlılıktan kurtuldukça uluslararası arenada daha güçlü ve kararlı bir duruş sergilediğini belirterek, "Türkiye hem kara sınırlarında hem de 'mavi vatanda' gereken adımları atıyor. Dış politikada sesi daha güçlü çıkıyor. Eskiden onlar hamle yapar biz cevap vermekte geç kalırdık. Şimdi karşımızdaki güçler Türkiye'nin politik ve askeri güç olarak sergilediği hamlelerine cevap vermekte yavaş ve zayıf kalıyor." dedi.
Türk savunma sanayindeki gelişmeler, Suriye ve Doğu Akdeniz'de yaşanan gerilimler hakkında AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Doç Dr. Erenel, Türkiye'nin son yıllarda dünya diplomasisinde yüksek sesle konuşmaya başlamasının en önemli nedeninin Türkiye'nin artık "milli güç" haline gelmesinden kaynaklandığını söyledi.
Milli güç unsuru olmanın önemli üç ayağının; politik güç, askeri güç, ve teknolojik güç olduğunu kaydeden Erenel, "Dünyada önemli bir aktör olmanın yolu elbette politik güçten geçiyor ama politik gücün mutlak bir şekilde askeri güçle desteklenmesi gerekiyor. Bölgesel veya küresel anlamda dünya siyasetine yön vermenin en önemli yolu da savunma sanayinde dışa bağımlılıktan kurtulmak. Tabii bununla birlikte teknolojik bağımlılıktan kurtulmak da çok önemli. Elbette teknolojik olarak her şeyi üretmemiz mümkün değil. Ama bağımlılığı ortadan kaldıracak üretimi kendimiz sağlamak zorundayız." diye konuştu.
ABD'nin F-35 projesinde yaptığı gibi Türkiye'yi yarı yolda bırakmayacak, iş birliği yapacağı dost ve müttefik ülkelere ihtiyacı bulunduğunu vurgulayan Doç. Dr. Erenel, şu değerlendirmede bulundu:
"Örneğin Azerbaycan'da ASELSAN sistem kurdu Kazakistan da benzeri sistemleri kurdu. Böylece teknolojik anlamda kendimize bağımlı ve ortak işler yapacağımız ülkeler haline getirebiliriz. Azerbaycan’ın sonuçta ciddi bir petrol, doğalgaz geliri var. Kazakistan’ın da aynı şekilde bir doğalgaz geliri var. Dolayısıyla bu ülkelerle kaynak açısından da sıkıntı çekmeyiz. Ar-Ge projelerine daha çok yer ayırabiliriz. Belki yüzde yüz olmasa da Türkiye dost ve müttefik ülkelerle dışa bağımlılığı büyük ölçüde azaltabilir. Zaten bunda da büyük bir mesafe katettik."
"Cumhurbaşkanlığı Sistemi devleti hızlandırdı"Doç. Dr. Erenel, yeni Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Türkiye'nin milli menfaat ve güvenlik konularında daha hızlı ve caydırıcı tepki vermeye başladığını, bunun da diplomaside Türkiye'ye sürekli bir üstünlük kazandırdığını ifade etti.
Cumhurbaşkanlığı Hhükümet Sistemi'nde milli güvenlik siyaset politikasının belirlenmesinde inisiyatifi Cumhurbaşkanının üstlenmesi ile politik karar alma mekanizmasında bürokratik hız kazanıldığını aktaran Doç. Dr. Erenel şöyle konuştu:
"Parlamenter sistemden kaynaklanan bürokrasinin yavaş işleyen çarkları Türkiye’ye büyük zaman ve hız kaybettiriyordu. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin getirilmesinin ana gerekçesi de buydu. Cumhurbaşkanlığı sistemi devleti hızlandırdı. Şimdi biz Doğu Akdeniz'de yaşanan gelişmeler üzerine Fatih ve Yavuz petrol-doğalgaz arama ve sondaj gemileri aldık. Yani eski sistem bürokrasi olsaydı o gemiyi biz kısa zamanda alıp bu şekilde faal hale getiremezdik. Epey bir zaman alırdı. Dolayısıyla tepkilerimiz çok hızlı oluyor. Bunu da bölge ülkeleri biliyor ve bize tepki vermekte güçlük çekiyorlar.
Biz hızlı karar alıp gemileri indirirken veya tatbikatlar yaparken karşıdaki insanları, devlet başkanlarını şaşırtıyoruz. Bu da politikanın önemli aktörlerinden biri olduğumuzu gösteriyor. Silahlı kuvvetlerin güçlü olması ve kendi teknolojik gücüne dayanması, politik gücün bunu desteklemesi, milletin tamamen arkasında olması, Fatih gemisi örneğinde olduğu gibi, sahada etkin olmamızı ve dikkate alınması gereken bir güç olduğumuzu gösteriyor."
"Yüksek teknoloji ürünü silah ve savunma sistemleri geliştiriyoruz"Doç. Dr. Erenel, Türkiye'nin milli silah teknolojisinde geldiği noktanın büyük bir başarı hikayesi olduğuna dikkati çekerek, İHA, denizaltılar, zırhlı muharebe araçları, yönlendirilebilir enerji lazer silahlarının sadece görünen ürünler olduğunu, bunların ötesinde henüz kamuoyuyla paylaşılmayan yüksek teknoloji ürünü silah ve savunma sistemlerinin geliştirildiğini kaydetti.
Türkiye'nin artık drone savarlar üretmeye başladığını, her sisteme karşı yeni bir sistem üretilmesi gerektiğini belirten Doç Dr. Erenel, Türkiye'deki askeri teknolojilerde yaşanan hızlı gelişmeyi şöyle anlattı:
"Aselsan yoğun bir çaba gösteriyor. Özel şirketlerimizde de aynı çaba var. Yakında seri üretime geçecek giyilebilir yarı robotik teknoloji ürünü 'Cenk Er' adı verilen proje var. Askerin yükünü hafifleten, yaralandığı anda yarasının neresinde olduğunu, kanamasının olup olmadığını belirleyen bir aksam bu. Geç başladık ama hızlı ilerliyoruz. İnsansız hava, yer ve deniz araçlarında birçok ülkeden daha iyiyiz. Yapay zeka ve robotik teknoloji konusunda da önemli mesafe kat ettik.
Alçak ve orta menzilli hava savunma füze olan Hisar hava savunma sistemleri de testlerini başarıyla tamamladı. S-400'leri alıyoruz. Bundan sonraki adım S-500 olacak. Ama buna belki de gerek kalmayacak çünkü Siper adı verilen yerli, yüksek irtifa hava savunma füzemiz geliştirilme aşamasında. Balistik Bora füzemizi Pençe Harekatında kullandık bile. Anadolu Amfibi uçak gemisi bu yılın sonunda deniz kuvvetlerinde göreve başlayacak. Radarlarımız, erken uyarı sistemlerimiz, uydularımız hem TSK'nin hem de ülkemizin politik gücüne güç katıyor.
"Gelecek Türkiye'nindir"Emekli Tuğgeneral Doç. Dr. Fahri Erenel, Türkiye'nin elindeki potansiyel gücünü tam anlamıyla değerlendirebilmesi için politik kavga ve çekişmeleri bir kenara bırakması gerektiğine vurgu yaptı. Erenel, sözlerine şöyle devam etti:
"Türkiye’nin gerçekten önemli bir potansiyeli var, eğitimli dinamik bir genç nüfusu var ve en önemlisi herkes artık Türkiye’nin sanayide büyük başarılar elde ettiğini, savunma sanayi ürünlerini satabilir hale geldiğini gördü. Türkiye iç çekişmelerden uzak kaldığı sürece ve üniversitelerin de bu işe biraz daha destek vermesiyle geleceğin en parlak savunma sanayi gücü olacağını ve bu gücünü bölgesinin ötesine taşınacağını düşünüyorum. Yani gelecek Türkiye’nindir.
Türkiye bir yandan Suriye'de PKK/PYD yapılanması üzerinden, bir yandan Doğu Akdeniz'de birtakım engellemelerle karşılaşması ve Yunanistan'a ABD'nin askeri yığınak yaparak kuşatılmaya çalışılması sadece bir algı operasyonudur. Türkiye şu anda kendi milli menfaatleri ve milli hedefleri doğrultusunda bir dış politika yürütüyor ve kimsenin toprağında da gözü yok. Kendi refah ve bekamızı sağlamaya yönelik hareket ettiğimiz sürece her zaman haklıyız. Türkiye gerekirse birden fazla cephede savaşacak askeri güce de sahiptir.
Zaten Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi sırtını dayayarak ağzına geleni söylediği Avrupa Birliği de kendini savunacak güce bile sahip değildir. Bunu Amerika'dan sabah akşam sopa yemesinden de anlıyoruz. Türkiye, savunma sanayinde dışa bağımlılıktan kurtuldukça uluslararası arenada daha güçlü ve kararlı bir duruş sergiliyor. Türkiye hem kara sınırlarında hem de 'mavi vatanda' gereken adımları atıyor. Dış politikada sesi daha güçlü çıkıyor. Eskiden onlar hamle yapar biz cevap vermekte geç kalırdık. Şimdi karşımızdaki güçler Türkiye'nin politik ve askeri güç olarak sergilediği hamlelerine cevap vermekte yavaş ve zayıf kalıyor."
Kaynak: AA
dikGAZETE.com