21. Ulusal Cerrahi Kongresi ve 16. Cerrahi Hemşireliği Kongresi, Antaya’nın Belek Turizm Merkezi’ndeki bir otelde gerçekleştirildi.
Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısında konuşan Kongre Başkanı Prof. Dr. Orhan Kozak, genel cerrahi ile ilgili yurtiçi ve yurtdışı tüm kongre içeriklerini inceleyerek hazırlıklar yaptıklarını kaydetti.
Kongrede klasik bilgilerin yanı sıra cerrahideki yenilikleri ve yeni görüşleri de katılımcılara aktardıklarını dile getiren Prof. Dr. Kozak, “Cerrahi tarihimizi anlayabilmek ve yaşatabilmek düşüncesinden hareketle açılış töreni sonundaki ilk konferansı, Dr. Cemil Topuzlu’nun ‘Türk ve Dünya Cerrahisine Katkıları’ konusunda planladık. Konuşmacı olarak da Dr. Cemil Topuzlu’nun torunu olan Prof. Dr. Cemalettin Topuzlu’yu misafir ettiğimiz konferans katılımcılar tarafından yoğun ilgi gördü. Ayrıca eğitimin, ülkemizin ve cerrahinin gelişimindeki öneminin vurgulandığı diğer bir konferans da yine oldukça büyük ilgi gördü. Bu konuşma için Türk cerrahisinin abide isimlerinden, ülkemizde böbrek ve karaciğer transplantasyonunu ilk yapan ve geliştiren, pek çok genel cerrahi uzmanı ve öğretim üyesi yetiştiren, sıfırdan üniversite kuran, Rektör Prof. Dr. Mehmet Haberal’ı misafir ettik” diye konuştu.
Türk Cerrahi Derneği Başkanı Prof. Dr. Çağatay Çifter ise dernek çalışmaları hakkında bilgi verdiği konuşmasında, tıp dernekleri içerisinde en büyük dernek olduklarını belirterek, “Derneğimizin 3 bin 800 civarında genel cerrahi uzmanı, 5 bin 800 civarında asistan ve asistan olmayan hekim, toplam 9 bin 600 civarında üyesi bulunmaktadır. Amaçlarımız arasında cerrahların sürekli eğitimi, cerrahi asistanlık eğitim programlarının hazırlanması, cerrahların özlük ve hukuki haklarının savunulması, halkın cerrahi ile ilgili sağlıklı bilgiye ulaşmasının sağlanması, cerrahi eğitim amaçlı kongreler düzenlenmesi gibi faaliyetler bulunmaktadır. 10 ayrı ilde 16 ayrı kurs programı ile sürekli cerrahi eğitim vermekteyiz” diye konuştu.
“Uluslararası entegrasyon”Uluslararası şirketlerle entegre olduklarını duyuran Prof.Dr. Çifter, “Avrupalı şirketlerle entegre olarak cerrahların internet üzerinden kendi şifreleri ile anında güncel ameliyatlara ve bilgilere 3 boyutlu olarak ulaşmalarını sağlıyoruz. Aynı zamanda biz de kendi cerrahlarımızın yeni girişim ve ameliyat tekniklerini o sisteme yükleyebiliyoruz. Ulusal ve bölgesel kongreler düzenliyoruz. Buradaki amacımız, cerrahların ve asistanların kendi çalışmalarını, kendi buluşlarını ve yeni fikirlerini ortaya koymalarını ve dünyadaki gelişmeleri uluslararası düzeyde takip etmelerini sağlamaktır” ifadelerine yer verdi.
“Hekimlerin yargılanması”Hekime şiddetin bir türlü düzeltilemediğinden yakınan Prof.Dr. Çağatay Çifter, “Bunu kabul etmiyoruz. İnsanlara saygı ve sevgi duyarak, onlara yardım etme duygusu vatan sevgisiyle yetiştirildik. Hem yönetimlerden hem de insanlardan aynı saygıyı bekliyoruz. Şiddetin takipçisi olduk, bundan sonrada olacağız. Cerrahlar için davalar açılıyor,bunların bazıları haksız davalardır. Hekimlerin TCK’ya göre değil Malpraktis yasasına göre yargılanmalarını istiyoruz. Ceza kanununda bizim işlediğimiz suç 'taksirle adam yaralama.' Biz kimseyi yaralamak için değil iyileştirmek için ameliyat yapıyoruz. İleri ülkelerde olduğu gibi bunun tanımlanmasını istiyoruz. İnsanlar komplikasyonu kabul ederek ameliyat olur. TCK bunun ayrımını yapamıyor. Malpraktis yasasının düzgün bir yasayla çıkarılmasının faydalı olduğunu düşünüyoruz. Ölümle yaşam arasında yürüyen insanlarız. Anında ve doğru kararlar verirsek başarılı oluyoruz” dedi.
“Puan düşüşü”Cerrahların ekonomik durumunun düzeltilmesi gerektiğini isteyen Çifter, “Tıpta Uzmanlık Sınavımız var. Bu sınavla branşlarına göre ayrılıyorlar. Son yıllarda gördüğümüz olay, cerrahinin branşlarda TUS’daki puanlar yavaş yavaş düşüyor. Bizim branşlarda risk biraz fazla. Onun için mutlaka bu normalizasyonu yapmak lazım. Puan düşünce düşük puanlı kişiler cerrah olmaya başladı. Nitelik ve nicelik olarak düşüş olabilir. Cerrahinin yolunun düzeltilmesi gerekir” ifadelerini kullandı.
“Obezite kronik bir hastalık”Türk Cerrahi Derneği 2. Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şahin ise hekimlerle gurur duyulması gerektiğini ifade ederek, çıtayı yükseltme adına çalışmaların yapıldığını kaydetti.
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte cerrahinin de geliştiğini kaydeden Şahin, obezitenin insanlığın en önemli sağlık sorunlarından biri olduğuna değindi. Şahin, “1990 yıllardan itibaren tüm dünyanın sorunu olmuştur. Dünya Sağlık Örgütü, 1992 yılında obeziteyi kronik bir hastalık olarak kabul etmiştir. Başlangıçta obezitenin tedavisinde sadece kilo verdirici yöntemler deneniyordu. Obezite tek başına kilo artışı demek değildir. Beraberinde hastalıkları tetiklemektedir” diye konuştu.
“Türkiye’de 5 kişiden 1’i obez”Obezitenin dünyada yüzde 25 düzeyinde olduğunun altını çizen Şahin, “Dünyada dört insandan biri obez. Obezite, Akdeniz Bölgesi ülkelerinde daha sık rastlanmakla birlikte yüzde 40’ın üstünde bir oran ile Meksika ve ABD ilk iki sırayı alıyor. Yunanistan ve İtalya’da obezite yüzde 30’ların üstünde iken Türkiye’de bu oran yüzde 21-22’ler düzeyinde olup dünya ortalamasının altındadır. Ülkemizdeki beş kişiden biri obez. Fakat giderek artıyor. Tehlikeye dikkat çekmemiz gerekiyor. Eskiden daha aktif, enerjik bir hayat sürdürürken, şimdi oturduğumuz yerden iş yapılıyor. Kadınlarda erkeklerden daha yüksek oranlarda görülen obezitenin en önemli nedeni beslenme şekli ve yaşam tarzındaki değişiklikler. En önemli risk faktörü beslenme şeklidir. Günümüzde kalori değeri yüksek fabrikada işlenen gıdalarla besleniyoruz. Sindirim işlemini sindirim sistemi yerine fabrikalar yapıyor. Bu gıdaları ön bağırsakta emilim işlemi yapıyor, arka bağırsağa ulaşmadan obezite başlıyor. Bir türlü doyma hissi oluşmuyor. Bizim doğal ve posalı gıdalar tüketmemiz gerekir. Bağırsağın ikinci kısmına geçmediği için beraberinde yandaş hastalık ortaya çıkıyor” dedi.
“2030’daki rakamı şimdiden yakaladık”Prof. Dr. Şahin, obezite ve diyabet ilişkisine de değindiği konuşmasında, “Diyabet halk arasında şeker hastalığı olarak biliniyor. Diyabetin Tip 1 ve Tip 2 versiyonları var. Tip 1’de insülin yetmezliği var. Tip 2’de ise sonradan ortaya çıkan bir durumdur. İnsülin duyarsızlığı var ya da onu salgılayan organların hasarı var. Tip 2 diyabet obezitenin de artışına bağlı olarak tüm dünyada ciddi bir biçimde artış göstermiştir. Ülkemiz için öngörülen rakam 8 milyon civarında diyabetli hasta öngörülüyordu. Biz şimdiden 2030’larda olmamız gereken rakamı 12 milyon diyabetli hastaya ulaşmış durumundayız. Rakam da giderek artıyor, tüm dünyada artıyor. Bu büyük bir tehlike arz ediyor. Diyabet beraberinde tüm organları, orta çaplı damarları, görmeyi, böbrekleri, ayakları etkiliyor. Yüksek tansiyon, uyku bozukluğu ortaya çıkıyor. Obeziteyi de üstüne koyduğumuz zaman ülke ekonomisi ciddi bir maliyet gerektiriyor” diye konuştu.
“Obezitenin üzerinde hassasiyetle durulmalı”Prof.Dr. Şahin şöyle konuştu: “Bu konu üzerinde hassasiyetle durulması gereken konulardandır. Sağlık Bakanlığı bu işin ciddiyetinin farkındadır. Ülkemizde acil ameliyat gerektiren 400 bin hasta var ve bunların ameliyat edilmesi gerekir. Ciddi manada sağlıkları riske giriyor. Obezite ölüm riskini arttıran bir hastalıktır. Diyabet ölüm riskini arttıran bir hastalıktır. Hem vatandaşlarımızın hayatları riske giriyor. Sağlık giderleri normalde bütçeleri yüzde 3’ünü oluştururken bu rakam yüzde 5 ile 8’e çıkmakta gibi yorumlar yapıldı.”
“Erken tanı”Türk Cerrahi Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Ömer Alabaz ise konuşmasında kolorektal kanserlerin tedavi edilebilir olduğunu belirterek, erken tanının önemine dikkat çekti.
Dünya çapında her yıl yaklaşık bir milyon kişiye kolorektal kanser tanısı konulurken, 500 bin hastanın kolorektal kanser nedeniyle hayatını kaybettiğini vurgulayan Prof. Dr. Alabaz, şu bilgileri verdi:
“Kolorektal kanser, erken tanı ile önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık ancak tarama ve toplumu bilinçlendirmek büyük önem taşıyor. Karın ağrısı, halsizlik, kansızlık, kabızlık, ishal gibi belirtiler sıklıkla başka hastalıklarla karıştırıldığından hastaların doktora başvurmaları gecikiyor. Belirtiler ciddiye alınmalı, rutin kontroller ihmal edilmemelidir.”
Alabaz, Türkiye’nin özellikle obezite cerrahisi ve transplantasyon konusunda dünyada önemli bir yeri olduğuna değinerek, “Türkiye’deki hastaneler ABD’de bile yok. Obezite ve transplantasyon cerrahisi sağlık turizmini patlatacak konudur. Hastanın takipleri de düzenli yapılırsa inanılmaz hasta gelir. Bizde yetenek var hastane var, sağlık turizmi patlar. Bu iki konuya özellikle dikkat edilirse, Sağlık Bakanlığı bazı kurallar getirirse Türkiye dünyada birinci olur. Irak’ta çok hasta gelirdi, artık gelmiyor nereye gidiyor Hindistan’a. Düzenli ve planlı yapılırsa Türkiye’nin geleceğidir” diye konuştu.
İsa Akar-Sabri Çağlar
Kaynak: IHA
dikGAZETE.com