Gündem

'Türkiye 'barış çalışmaları merkezi' kurmalı'

İngiltere Coventry Üniversitesinden Prof. Dr. Özerdem, "Dünyanın en çok yardım eden ülkesi olan Türkiye'nin, yardım elini uzattığı çatışma bölgelerine aynı zamanda barış da götürmesi gerekiyor." dedi.

'Türkiye 'barış çalışmaları merkezi' kurmalı'
19-11-2018 19:17

İSTANBUL - Gülsüm İncekaya

İngiltere Coventry Üniversitesi Güven, Barış ve Sosyal İlişkiler Merkezi Direktörü Prof. Dr. Alpaslan Özerdem, dünyanın en çok yardım eden ülkesi olan Türkiye'nin, yardım elini uzattığı çatışma bölgelerine aynı zamanda barış da götürmesi gerektiğini belirterek, ''Türkiye'de gerçek anlamda barış çalışmaları yapan bir araştırma merkezi yok, acilen kurulmalı. Gençlerimizi eğitmemiz gerekiyor, kalifiye elemanlar yetiştirmeliyiz, çünkü yardım faaliyetlerine gidenler tamamen gönüllülük esasına dayalı işler yapıyorlar ama bu konunun da bir ilmi var." dedi.

Prof. Dr. Alpaslan Özerdem, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Birleşmiş Milletler'in (BM) küresel güvenlik ve barışın sağlanması noktasında artık sorunlu bir örgüt haline geldiğini, özellikle BM Güvenlik Konseyi'nin yeniden dizayn edilmesi gerektiğini söyledi.

BM Güvenlik Konseyi'nde daimi 5 üyenin veto hakkının olmasının, burayı kuruluşundan itibaren sorunlu bir noktada tuttuğunu belirten Özerdem, "Bu 5 ülkenin zaman zaman kullandığı veto hakkı, tamamen hakkaniyetten uzak olabiliyor. Dünyanın bazı bölgelerinde insanlık dramları yaşanıyor. BM Güvenlik Konseyi'nin bu bölgeler için harekete geçmesi, yaptırım uygulaması gerekirken bu 5 daimi ülkenin vetosu ile bu yapılamıyor." diye konuştu.

BM ile ilgili reform tartışmalarının da bu nedenle yapıldığını dile getiren Özerdem, şöyle devam etti:

"BM, 1945 yılında dünya barışını ve güvenliğini korumak, ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak amacıyla kurulmuş uluslararası bir örgüt. 193 üyesi olan BM'nin Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi gibi ana organları bulunmakta. Genel Kurul, tüm üye ülkelerin temsil edildiği bir yapı iken, Güvenlik Konseyi 5 daimi, 10 geçici olmak üzere 15 üye ülkeden oluşuyor. 15 üyenin 5'inin veto hakkı olan Güvenlik Konseyi nasıl bir yapılanma olmalı ki daha adaletli olsun ve dünyaya barış ve güvenlik getirmek açısından daha işlevsel bir hale gelsin. BM ve BM Güvenlik Konseyi, meşruluğunu koruyabilmesi için bunu yapmak zorunda."

Bunun en somut örneklerinden birinin, Filistin ile İsrail arasında yıllardır süren savaş olduğunu anlatan Özerdem, "BM Güvenlik Konseyi, Filistin'deki savaşla ilgili şu ana kadar 10'dan fazla karar almasına rağmen bunların hiçbirini hayata geçirememiştir. Bu nedenle reformun özellikle Güvenlik Konseyi içerisinde olması gerekiyor. Ama şöyle bir gerçek de var; İkinci Dünya Savaşı'ndan güçlü çıkan bu ülkeler bu gücü öyle kolay kolay bırakmayacaklardır." ifadelerini kullandı.

"5 büyükler istemediği sürece bir reform yaşanması çok zor"

Alpaslan Özerdem, BM'de uluslararası örgütlerin yani çok uluslu örgütlerin çok daha aktif olması gerektiğini ama ABD'nin bunu çok fazla istemediğini aktardı.

Trump'ın başkan olmasıyla bunun çok daha net ortaya çıktığını ifade eden Özerdem, "Trump ile artık bu niyetlerini saklamıyorlar da. BM'ye her ülkenin yapması gerek finansal yardım var. ABD bu yardımı tamamen kesmekten bahsediyor. ABD bununla BM'yi karar mekanizması olmaktan çıkarmayı hedefliyor. Uluslararası sorunlarda tek başına gidip oraya müdahale etmek istiyor." değerlendirmesinde bulundu.

Birçok platformda BM'ye eleştiriler yapıldığını ama sonuçta bu örgütleri örgüt yapanın üye ülkeler olduğunu belirten Özerdem, şunları söyledi:

"Zengin ve güçlü ülkeler istemediği sürece bir reform yaşanması çok zor. Bu reform değişikliği birçok farklı platformlarda ele alınıyor fakat Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri bu reform fikrini benimsemedikçe bir değişiklik olması pek mümkün değil. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bu reform fikrinin en büyük savunucusu olarak söylemleriyle Asya ve Afrika ülkelerinin sesi oluyor. BM gelecek zaman içinde işlevselliğini daha çok yitirecektir.

ABD dış politikasına baktığımız zaman aslında tam bir çıkmazın içinde oldukları görülmekte. Bugün söyledikleri bir önceki gün söylediklerini tutmuyor ve şu anda da bir İran korkusu yaratmaya çalışıyorlar. Suudi Arabistan, İsrail ve ABD yakınlaşmasının sonucu bu korku ortamı oluşabilecekken Suudiler çok büyük bir hata yaptı ve Kaşıkçı'yı çok kötü bir şekilde öldürdü. Cemal Kaşıkçı cinayetindeki hatalarından dolayı bu devletler olayla bağlantısı olduğunu dile getirerek İran'ı suçlamaya kalkıştı. Suriye artık Orta Doğu'da eskisi kadar önemli bir sorun değil. Önümüzdeki günlerin krizi, İran üzerinden işlenecek eğer bu ülkeler planlarında başarılı olurlarsa."

"Barışı kalkınmadan, kalkınmayı barıştan ayrı düşünmemek lazım"

Prof. Dr. Alpaslan Özerdem, BM Güvenlik Konseyi'nde ele alınan önemli bazı maddelerin olduğunu ifade ederek, barış gücüyle müdahale ederek çatışmaları önlemenin en önemli konu başlığı olduğunu kaydetti.

Birçok insanın öldüğü, zorla evlerinden edildiği, katliamların yaşandığı bu dönemde artık çatışmaların önlenmesi için mekanizmalar geliştirilmesi gerektiğine vurgu yapan Özerdem, "Bir diğer önemli madde ise; çatışmaları durdurup bir barış ortamı yaratılıyor fakat bu genellikle bizim negatif barış dediğimiz bir durum. Çatışma duruyor, bunu pozitif barışa götürmek lazım. Pozitif barış için de toplum içindeki o ülkede yaşanan sosyal adaletsizliklere el uzatmak gerekiyor. Bunun için de kalkınma faaliyetleri planlayıp uygulamak gerekli. Barışı kalkınmadan, kalkınmayı barıştan çok ayrı düşünmemek lazım." ifadelerini kullandı.

Güvenlik konferanslarında yeterince barıştan bahsedilmediğini, herkesin güvenlik konusuna değindiğini fakat asıl sorunun "Bu güvenliğin amacı nedir?" sorusuna yanıt vermek olduğunu anlatan Özerdem, "Güvenliği sağlamak önemli. Savaş olduğunda en çok sokaktaki insanlar etkileniyor. Bu sebeple kalıcı barıştan bahsedebilmek için sokaktaki, üniversitedeki, toplumun her kesimdeki insanların bu sürece dahil edilmesi gerekli. Barış süreci sadece devlet büyüklerinin karar vereceği bir süreç değil, çünkü savaştan en çok gerçek insanlar etkileniyor." dedi.

"Kadınlar, barışın kalıcılığını sağlayacak en önemli unsur"

Prof. Dr. Özerdem, kadınların toplumda barış sürecine dahil edilmediğine dikkati çekerek, dünya nüfusunun yüzde 50'sinin kadın olduğunu fakat bu süreçte kadınların ne adlarının ne de kimliklerinin olduğunu, geri plana atıldıklarını söyledi.

Gerçek anlamda çatışmaların önlenmesi, barış ortamın oluşturulabilmesi için kadınların bu sürece her aşamada dahil edilmesi gerektiğini aktaran Özerdem, ''Dünya liderleri artık bunu anlamalı ve bu alanda çalışmalar yapmalı. Bunun başka bir yolu yok. Kadınlar barışın kalıcılığını sağlayacak en önemli unsurdur. Kadınlar olmadan dünyada barış sağlanamaz.'' diye konuştu.

Barışın inşasında herkesin elini taşın altına koyması gerektiğini, barış konusunun sadece devletlerin ve bakanların yapacağı bir iş olmadığını belirten Özerdem, şunları kaydetti:

"Barış konusundan ne zaman bahsetsek çok eril bir dille, çok fazla güvenlik diliyle konuşuyoruz. Orta yaşlı beyaz erkekler bir araya gelecekler, barışı tanımlayacaklar, oluşturacaklar ve bu barış bir şekilde sağlanacak. Bu hususta yaptıkları tek şey, güvenlik hakkında konuşmak. Bu mantalitenin çok köklü bir şekilde değişmesi gerekli. Güzel bir gelecek ne yazık ki bizi beklemiyor ve bunun da değişebilmesi için gerçek anlamda bizim barıştan ve güvenlikten ne anladığımızı değiştirmemiz lazım. Bu değişim olurken faydaların değişmesi lazım. Orta yaşlı beyaz erkekler artık kenara çekilmeli, daha çok kadınlara ve gençlere öncelik verilmeli."

"İnsani yardımlar konusunda Türkiye çok büyük yol katetti"

Prof. Dr. Alpaslan Özerdem, Türkiye'nin, insani yardımlar noktasında son 5 yılda çok büyük yol katettiğini, sağladığı bütçe ve yardımlarla önemli bir aktör haline geldiğini belirtti.

Bütçede en önemli kalemin, Türkiye'de yaşayan Suriyeler için yapılan harcamalar olduğunu dile getiren Özerdem, çok büyük işler yapılan Somali'de de halkın Türkiye'ye karşı çok büyük saygı ve sevgi duyduğunu anlattı. Özerdem, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Somali'de yapılan bu güzel işler ne kadar sürdürülebilir? Yaptığımız işlerden ne kadar ders alıp, başka yerlerde uygulayabiliriz? Benim işte bu noktada aklımda soru işaretleri var. Dünyanın şöyle bir gerçeği var; bütün savaşlar, insanlık krizleri, afetler genellikle küresel güney dediğimiz fakir ve gelişmekte olan ülkelerde oluyor ama bu işi öğreten, araştırmasını yapan akademik merkezler, küresel kuzey dediğimiz zengin ülkelerde faaliyet gösteriyor. Bu durumu değiştirmemiz gerekli.

Türkiye'de gerçek anlamda barış çalışmaları yapan bir araştırma merkezi yok, mutlaka kurulmalı. Türkiye'de geldiği ülkelerde yaşanan çatışmadan etkilenen mültecileri düşünün. Türkiye'nin bulunduğu bölgeyi düşünün. Orta Doğu, Kafkasya ve Balkanlar... Ama bu ülkeler için biz hala güvenliği, barışı tesis etmeyi konuşuyoruz. Bu nedenle gençlerimizi eğitmemiz gerekiyor, kalifiye elemanlar yetiştirmeliyiz çünkü yardım faaliyetlerine gidenler tamamen gönüllülük esasına dayalı işler yapıyorlar ama bu konunun da bir ilmi var."

Türkiye sesini duyurmaya çalışırken, dünya kamuoyunda çok fazla yalnız kalmaması gerektiğini vurgulayan Özerdem, "Özellikle insani yardımlar konusunda diğer ülkelerle birlikte çalışmak çok önemli. Türkiye ve İngiltere'nin ilişkilerinde gelecek zamanda bir yakınlaşma olacaktır. İngiltere, Avrupa Birliği'nden çıkarsa dünyadaki güçlü birçok ülkeyle ikili anlaşmalar yapmaya çalışacaktır." ifadelerini kullandı.

Kaynak: AA

dikGAZETE.com
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER