Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği tarafından düzenlenen “14. Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Kongresi” Antalya’nın turizm bölgesi Belek’te bir Otelde başladı. Kongreye bu yıl 2 bin 600’e yakın hekim, hemşire ve perfüzyonist katılıyor. Kongrede, Kalp ve damar cerrahisindeki çok önemli ve ilgi çeken konuların yanı sıra, olgular eşliğinde sık karşılaşılan problemlere ve hastalıklara yaklaşım ile birlikte tıptaki yeni gelişmeler gözden geçiriliyor. Son gelişmelere ilişkin konferanslar, dünyadaki kalp ve damar cerrahisindeki son gelişmeler, programın ana başlıklarını oluşturuyor. Kongrede konularında söz sahibi Türkiye ve yurtdışından 219 konuşmacı ve 152 oturum başkanı görev alıyor.
Kongre kapsamında özellikle ölümcül durumlara yol açabilecek hastalıklarla ilgili toplumda farkındalık oluşturmak amacıyla bir sosyal sorumluluk projesi başlatıldı. Projenin amacı “aort” denen büyük atardamarın karın bölgesinde yer alan kısmının balonlaşması hakkında halkı bilgilendirmek ve bu hastalık için risk taşıyan kişilerde farkındalık sağlamak. Kampanyanın sloganı ise “İçinizdeki Balon” olarak belirlendi. Kampanya hakkında açıklamalarda bulunan Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Anıl Z. Apaydın, “Aort denilen vücudumuzun en büyük atardamarının karın bölgesindeki balonlaşması, çoğunlukla bir yakınmaya neden olmadan sessizce ilerler ve patlayıp kanamaya yol açar. Bu durumdaki hastaların yaklaşık yüzde 60 ile 80’i hastaneye ulaşamadan kaybedilir. Ameliyata kadar ulaşabilen hastaların da riski yüksektir” dedi.
“Aort, en çok 65 yaş üstü erkeklerde görülür“
Kanamaya yol açmış damar balonlaşması olan tüm hastaların en çok yüzde 10 ile 25’i taburcu olabildiğine dikkat çeken Apaydın, “Eğer risk altındaki kişilerde ‘anevrizma’ denilen damar balonlaşması olup olmadığı önceden saptanabilirse, cerrahi girişim ile yaşamsal tehlike ortadan kalkar. İngiltere’de 65 yaş üzerindeki her erkek bu hastalığın yakalanabilmesi için tarama programları çerçevesinde kontrole çağrılmaktadır. Aort 65 yaş üstü erkeklerde en çok görülür. Sigara içiyorsanız, riskiniz yüksektir. Kadınlarda risk düşüktür. Tedavisi düşüktür. Çeşitli tedavi yöntemleri var. Geleneksel yöntemde ise açık ameliyat yapılıyor. Bunun ilaçla tedavisi mümkün değil” dedi.
“Kalp yetmezliğinin en ileri evresinde ilaçlar da yetersiz oluyor”
Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. A. Rüçhan Akar kalp ameliyatlarında ekip çalışmasına dikkat çekerek, “Birçok kararları kalp ekibimiz ile birlikte veriyoruz. Kalp yetmezliği toplumsal bir sorun. Çocuklarımızı da ilgilendiriyor. Kalp yetmezliğinin en ileri evresinde ilaçlarda yetersiz oluyor. Çözüm burada kalp naklidir. 78 milyon ülkemizde 20 bin kişi kalp yetmezliği yaşıyor. 690 hasta kalp nakli listesinde. 144 hasta acil kalp nakli bekliyor. Geçmiş yıllara göre nakilde çok gerilerdeyiz. Eşimizi akrabamıza organlarımızı vermekten çekinmiyoruz. Fakat, beyin ölümünden sonra bir karamsarlık oluyor. Kalp nakil merkezi sayımız şuan için 14 tane” dedi.
“Küçük kesilerle yapılan tedavilerde yoğun bakım süresi ve taburcu olma süresi azalıyor”
Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Op. Dr. Murat Sargın ise, “Teknolojik aletler gibi, insan eliyle yapılan işlerde küçülüyor. Minimal invaziv cerrahi, yapılması gereken ameliyatı yıllardır yapılan cerrahi kesilere göre daha küçük kesilerle yapmak demek. Cerrahinin bir çok branşı gibi kalp cerrahisinde de kesiler küçülüyor. Kalp hastalıklarının tedavisinde küçük kesi veya minimal invaziv yöntemlerin kullanılması ilk olarak 1990’lı yılların sonuna doğru gerçekleştirildi. Küçük kesilerle uygulanan teknikler ilk olarak bypass operasyonlarında kullanılsa da erken dönemde bu tekniğin daha çok kapak ameliyatlarında uygulanması yaygın hale geldi. Eskiden ya da halen devam eden kesi yöntemine göre hastaya avantajlar sağlıyoruz. Küçük kesilerle yapılan tedavilerde yoğun bakım süresi ve taburcu olma süresi azalıyor. Hastaların bize ben küçük kese ile ameliyat olmaya geldiği zaman biz bunları hastaya açıklıyoruz” ifadelerini kullandı.
“2017 yılında kalp merkezlerinin sayısı 301 olması beklenmektedir”
Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Ümit Kervan ise Türkiye’de toplam 52 ilde, 274 hastanede aktif kalp merkezi (açık kalp cerrahisi+girişimsel kardiyoloji) olduğunu belirterek, “Ülkemizde 2017 yılında kalp merkezlerinin sayısı 301 olması beklenmektedir. Bu merkezler toplam 70 milyon 765 bin 602 nüfusa hizmet etmektedir. Türkiye’de nüfusunun tamamı için 259 bin 852 kişiye bir merkez düşerken, İngiltere’de 1.5 milyon, Almanya’da ise 1 milyon kişiye bir merkez düşmektedir. 1460 civarında kalp damar uzmanımız mevcut. Yaklaşık 600 asistanımız eğitim alıyor. 2015 yılında bu merkezlerde, toplam 76 bin 019 açık kalp ameliyatı yapılmıştır. Bunların yaklaşık 50 bini koroner baypas ve 8 bin 500’ü çocuk kalp ameliyatları oluşturmaktadır. Her bölgede kalp merkezi olmasına rağmen kalp ameliyatlarının yüzde 61’i İstanbul, Ankara, İzmir, Adana’daki merkezlerde yapılmıştır. Bu sayılar incelendiğinde yapılan ameliyatların bilimsel verilere yakın olduğu düşünülmektedir. Tüm amacımız halka en iyi hizmeti verebilmek” diye konuştu.
“Organları alındıktan sonra öldürüldüğü yönde çıkan haberler kesinlikle doğru değil”
Prof. Dr. Mehmet Ali Öztürk ise koruyucu tedavi yöntemleri ile halkı bilgilendiklerini kaydederek, “Bunları da bilimsel ışık altında bilgilendirmeliyiz. Mutlaka bilimsel verilere dayanarak konuşmalıyız. Hem yazılı hem görsel medyadan baypas ameliyatları tarihe karıştı gibi bir bilgilendirmeler gerçekler ile örtüşmüyor. Organ bağışında iki önemli faktör var. Bir tasni dini faktör bir tanesi de yazılı ve görsel medyada çıkan olumsuz haberler. Bir kişin organları alındıktan sonra öldürüldüğü yönde çıkan haberler kesinlikle doğru değil. Bu tür bir haber çıktıktan sonra en az 2-3 ay organ bağışı olmayabiliyor. Bazen dizilerde de bu yönde senaryolar olması da kötü etkiliyor. Organ bağışı konusunda hassas olmalıyız” dedi.