MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir' sözlerine sert yanıt verdi, 'Türk devleti işletme, şirket, holding değildir'dedi.
MHP
Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MHP Genel Merkezi’nde basın
toplantısı düzenledi. Bahçeli, “Türkiye, belirsizliklerin kol gezdiği, yüksek
risk ve tehlikelerin
hakim olduğu kabus dolu bir
süreci hayataktadır. Milletimizin
gelecek umutları kararmakta,
huzur ve selamete açılan
tüm yollar kapanmaktadır. Sorunlar gittikçe yoğunlaşmakta, kutuplaşma gün be gün kemikleşmektedir.
Milli birliğimiz devamlı surette hasar almakta ve hırpalanmaktadır. AKP hükümeti
Türkiye’nin tarihsel yürüyüşünü sakatlamakta,
Türk milletine kötülük üstüne kötülük yapmaktadır. Bu hükümetin miadı dolmuş, son kullanım süresi geçmiştir. Bu
hükümet eskimiş, tükenmiş, yorulmuş ve hurdaya çıkmıştır. Bir yanda 17-25
Erdoğan diğer yanda Serok Ahmet, bir tarafta
İmralı canisi diğer tarafta
Kandil Dağı’na çöreklenen bölücü
terör çetesi ülkemizin tekerine çomak sokmaktadır. AKP-PKK işbirliğiyle tecelli eden ihanet ittifakı Türkiye’nin mezarını kazmakta, tarihsel haklarını kazımaktadır. Demem odur ki, bölücülük furyası, bölünme kampanyası, fitne-fesat kalkışması
vatan coğrafyasını baştan ayağa tesiri altına almıştır. Siyasal açmazlar,
Anayasa ihlalleri,
dış politikadaki gedikler, ahlaki düşüklükler, hukuk cinayetleri, ekonomik operasyonlar, terör saldırıları, toplumsal gelgitler, sosyolojik ve
psikolojik gerilimler Türkiye’yi
aşırı yormuş ve bunaltmıştır. Böyle bir tablo karşısında demokrasinin ayakta kalmasından, siyasi denge ve ekonomik istikrardan bahsetmek de
akıl karı görülemeyecektir” dedi.
'CUMHURBAŞKANI’NIN SORUNLU VE SORUMSUZ AÇIKLAMALARI TÜRKİYE EKONOMİSİNİ TAHMİNLERİN ÖTESİNDE ZORA SOKMUŞTUR'
“Maruz kaldığımız onca
sorun yetmiyormuş gibi, Cumhurbaşkanı’nın sorunlu ve sorumsuz açıklamaları Türkiye
ekonomisini tahminlerin
ötesinde zora sokmuştur” diyen
Bahçeli şöyle
devam etti:Erdoğan’ın
Merkez Bankası’nı pervasızca
hedef tahtası yapması, hezeyan dolu sataşmaları ekonomiye ilave külfetler yüklemiştir. Enflasyon-faiz-kur
arasındaki ilişkilere cahilce bakışı ekonomik maliyetleri katlamış, durduk yere dövizin yükselmesine yol açmıştır. Erdoğan 16
Ocak 2015’ten itibaren yaptığı
altı konuşmasında Merkez Bankası’na
öfke saçmış, eleştirilerini vatana ihanet noktasına
kadar taşımıştır. Bu zihniyetin, 'Ey
Merkez Bankası faizi indirmek
için neyi bekliyorsun?' sözlerinden “Tatlıya bağlandı' beyanına kadar özellikle
dolar kuru yüzde 14 dolayında
değer kazanmıştır. Erdoğan’ın ateşlediği
döviz en başta reel sektöre
zarar vermiş,
vatandaşlarımızın bütçesini sarsmış, dış
borcu çoğaltmış ve makroekonomik parametrelere irtifa kaybettirmiştir. Dizginlenemeyen kur artışları neticesinde; bilhassa Adana, Gaziantep,
Kocaeli ve
Kayseri gibi
sanayi üretiminde öncü olan illerden iflas ve
işten çıkarma haberleri gelmeye başlamıştır.
Piyasalar deyim yerindeyse felç geçirmiştir. Tarım ve
tekstil sektörleri dövizdeki depremden
olumsuz şekilde etkilenmiştir. Sanayi
üretimi iyice zayıflamış, durgunluk ve daralma ekonomiyi sırtından vurmuştur. Siparişler bıçak gibi kesilmiştir.
Borsa yalpalamıştır. 2014’ün
Nisan ayında 78,5 olan
Tüketici Güven Endeksi 68 puana gerilemiştir. Kapasite kullanım oranındaki düşüşler ekonomideki tedirginliği gözler önüne sermiştir. Esnaflarımız cirolarında büyük
kayıplar hayataktadır. Kiralık işyerleri sayısında
patlama olduğu görülmektedir.”
İç talebin kan kaybettiğini, vatandaşların, temel ihtiyaçlarını
dahi karşılayamadıklarını öne süren Bahçeli şöyle devam etti:
“2014 yılsonu itibariyle 174,5
milyar dolar olan
finansal kesim haricindeki firmaların açık pozisyonu uykuları kaçırmaktadır. Bu firmaların
yerli ve
yabancı bankalardan aldıkları 242 milyar dolarlık döviz kredisi korku dolu bekleyişleri depreştirmektedir. Erdoğan’ın yüzünden reel
sektör yaklaşık 82 milyar liralık ek bir finansman giderine mahkum edilmiştir. Başkanlıktan başka gözü hiçbir şey görmeyen,
kendi kariyer planlamasından başka hiçbir gündemi olmayan Erdoğan, Türkiye’ye döviz şoku yaşatmış, milletimizi fakirleştirmiş, ekonomiyi darboğaza itmiştir.
Erdoğan konuştukça kur uçmuştur. Erdoğan şuursuzluğuna yenilerini ekledikçe dolar kanatlanmış,
ihracat erimiş,
ithalat pahalanmış, borçlar katlanmıştır.
Nitekim dövizin artmasına rağmen, Türkiye
İhracatçılar Meclisi’ne göre, Ocak ayında ihracat yüzde 9,8;
Şubat ayında ise yüzde 13 oranında düşmüştür. 2014 yılında, ihracatın yüzde 44’ü avro, yüzde 47’si dolar ile gerçekleştirilmiştir. İthalatta ise doların
payı yüzde 63 iken, avronun payı yüzde 30 olmuştur. İhracat pazarlarımızdaki sıkıntı ve sorunlar şüphesiz ki iç kaynaklı olumsuzluklar zincirine, bunalım döngüsüne
yeni halkalar ilave etmiştir. Türkiye’nin en
çok gelir elde ettiği otomotiv, hazır giyim ve çelik
ihracatı düşmüş, bu kapsamdaki gelirler azalmıştır. Bu demektir ki, ekonomik
büyüme hedeflenin gerisinden kalacak, Türkiye
ekonomisi paldır küldür depresyona girecek,
adı konulmamış bir krizle
karşı karşıya kalacaktır.'
'DOLARDAKİ BİR BUÇUK AYLIK FIRTINALI DALGALANMADAN SONRA ORTA VADELİ PROGRAM HENÜZ MART AYI DOLMADAN ÇÖKMÜŞTÜR'
Bahçeli,
Orta Vadeli Program hazırlanırken, 2015
yılı için
ortalama dolar kuru 2,29 lira
olarak belirlendiğini, hesap ve hedeflerin buna
göre tayin
edildiğini hatırlatarak şu ifadelere yer verdi:'Dolardaki bir buçuk aylık fırtınalı dalgalanmadan
sonra Orta Vadeli Program henüz
Mart ayı dolmadan çökmüştür.AKP’nin yol haritası yırtılmış, planları havaya uçmuştur.
Aziz milletimiz hükümetin beceriksizliğinin ve öngörüsüzlüğünün kurbanı olmuştur. Bu çerçevede diyebiliriz ki, Türkiye ekonomisi meçhul akıbetine
doğru hızla sürüklenmektedir. Cari açıkla
ilgili tehlikeli durum, yerleşen ve yaygınlaşan yüksek işsizlik, toplumun her kesimini
kanser hücresi gibi saran
yoksulluk ve ağırlaşan sefalet şartları alarm zilleri çalmaktadır. 2015 Sefalet Endeksi’nde Türkiye’nin
dünyanın en
kötü dokuzuncu ülkesi olarak ilan edilmesi ne
hale getirildiğimizin, nasıl bir kördüğümle yüz yüze olduğumuzun adeta tescilidir. Ayrıca 2015 yılında hedeflenen yüzde 4’lük ekonomik büyümeye ulaşmanın
sadece hayal
olduğunu bugünden söylememiz kehanet olarak da görülmemelidir.
Tasarruf-yatırım açığının
daha da genişlemesi hem büyümeyi hem işsizliği olumsuz yönde etkileyecektir. Özetle
ifade edecek olursak, AKP’nin
ekonomi politikaları vatandaşlarımızı perişan etmiştir. Erdoğan’ın kimin namına, kimin yararına, kimlerin çıkarına hizmet ettiği az çok belli olan dengesiz ve densiz açıklamaları Türkiye ekonomisini
yoğun bakıma sokmuştur. Kazanan döviz lobisi, karlı
çıkan para baronları, servetine servet ilave eden
sıcak para tacirleri,
karanlık çevrelerdir. Kazanan rantiyeciler, sevinen faizciler, gülen küresel simsarlar, palazlanan döviz stokçularıdır.
Kazanan dolar milyarderi Erdoğan, cebini dolduran hırsız çetesidir. Kaybeden ise Türkiye’dir, yoksullaşan Türk milletidir. Kaşla
göz arasında Türkiye’den çekilen 2 milyar dolara
yakın döviz miktarı, aynı zamanda emeğimizi ve alın terimizi de götürmüştür.
Dövizin ceremesini 78 milyonun tamamı çekmiştir. Tüp gaz pahalanmış,
ekmek zamlanmış, mutfaklara, sofralara, hanelere, işyerlerine hüzün çökmüştür. Döviz borçlusu vatandaşlarımızın canı yanmıştır. Döviz borçlusu firmaların önü kapanmıştır.
Erdoğan’ın yüzünden, hükümetin acziyet ve kötürüm politikalarından Türkiye dara düşmüştür. Dünya genelinde petrol fiyatları inerken, ülkemizde
düzenleme adı
altında akaryakıt faturası gün aşırı kabarmıştır. Vatandaşlarımızı doğrudan ilgilendiren gıda enflasyonu yüzde 16’ya dayanmıştır. Bu olanların
kabul edilir, doğru ve
adil hiçbir yanı yoktur. Dövizdeki patlamayı küresel gelişmelere bağlayan hükümet yanlıştadır. “Başka ülkelerde de artıyor ne yapalım” diyenler gaflettedir. Farklı ülkelerde dolardaki artışın geri planında
Avrupa Merkez Bankası’nın parasal genişleme politikası, ABD Merkez
Bankası FED’in aldığı pozisyon, Uzak Doğu’daki sıcak gelişmeler elbette belirleyicidir. Fakat Türkiye’nin
durumu özeldir ve bu konuda küresel ekonomik iklimden ayrışmaktadır. Dövizi omuzlayan,
sırtında gezdiren, elinden tutan
Recep Tayyip Erdoğan’dır. Döviz artışına çanak tutan, doların ateşini yükselten AKP’nin ilkesiz, düşüncesiz ve donanımsız hamle ve adımlarıdır. Devletin tepesinde yaşanan atışma ve anlaşmazlıklar vatandaşlarımıza vahim şekilde sirayet etmiştir. Erdoğan’ın ekonomi yönetimiyle didişmesi, Merkez Bankası Başkanı ve bağlı olduğu Başbakan Yardımcısını tahkir etmesi; yanında yöresinde tuttuğu menfaat lobisinin tavsiye ve tazyikiyle gerçekleşmiştir.'
'EKONOMİK GELİŞME, EKONOMİK BÜYÜME İYİ İŞLEYEN ADALET SİSTEMİYLE BİREBİR BAĞLANTILIDIR'
'Cumhurbaşkanı’nın dünyada indiğini söylediği
faiz oranı konusunda yeterince bilgi
sahibi olmadığı, akılsızlığının ve etrafındaki çıkar şebekesinin tuzağına düştüğü anlaşılmaktadır' diyen Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
'Gelişmiş ülkelerin
düşük politika ve
piyasa faiz oranlarına düşük
enflasyon seviyeleri eşlik etmektedir. Ne var ki Türkiye’de, Merkez Bankası tarafından belirlenen politika faizi yüzde 7,5 düzeyindeyken piyasa faiz oranları yüzde 8’in üzerinde, enflasyon da yüzde 7,5 civarındadır. Bunların yanı sıra, akıl hocalarının fısıldamasıyla Merkez Bankası’yla uğraşan Erdoğan, aynı zamanda bu kurumun bağımsızlığını gölgelemiştir. Enflasyon-faiz arasındaki
ilişkileri tersten okuyan Erdoğan
artık kriz çıkartan, istikrarsızlık üreten, bunalım icat eden, milletimize zarar ettiren bir konuma alçalmıştır.
Türk milleti bu adama
tahammül edemeyecek, etmeyecektir. Dolardaki artışı tesadüfi bulan Davutoğlu da zırvalamayla meşguldür. Çelimsiz ve çeyrek Başbakan, siyasi ve ekonomik göstergeleri tersine çevirmek için muazzam bir Türkiye
karşıtı kampanyanın varlığına dikkat çekmektedir. Davutoğlu’na göre
kara propaganda ustaları işbaşındadır.Bizim bildiğimiz bir tek kara propaganda ustası, bir tek de çırağı vardır: Bunlar da Recep Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu’dur. Madem Türkiye karşıtı
kampanya var idiyse, Davutoğlu apar topar, üstelik ABD yönetimine bile haber vermeden Newyork’a niye gitmiştir?
Sermaye çekmek, işadamlarını davet etmek için el açmasını, etek öpmesini,
yardım dilenmesini nasıl
izah edecektir? Başbakan beyhude yere çırpınmaktadır, zira inandırıcılığı
sıfırın altındadır. Erdoğan’dan yediği çalımlarla defalarca ters köşeye yatan, saraydan kumanda
edilen Davutoğlu iflas etmiş bir siyasetçi olup Başbakanlık makamından fiilen ve ahlaken düşmüştür. Yabancı yatırımcılara şirinlik
yapan Başbakan’ın bir defa şunları kafasına sokmasında yarar vardır:
Ekonomik gelişme, ekonomik büyüme iyi işleyen
adalet sistemiyle birebir bağlantılıdır. Hukukun üstünlüğü korunmadıkça, demokrasinin erdemleri savunulmadıkça yatırım güvenliğinden bahsedilemeyecektir. Öngörülebilir olmayan,
geleceği muammaya
teslim edilen hiçbir
ülkeye yatırım amaçlı yabancı sermaye gelmeyecektir. Her şey bir yana, Anayasa’nın askıda olduğu Türkiye’nin ekonomik toparlanması, umut vadetmesi akla da, mantığa da, bilime de aykırıdır.
Demokratik reflekslerin kaybolmaya yüz tuttuğu, muhalefete komploların tertip edildiği, havuz medyasının bin türlü yalanla algı
operasyonları düzenlediği bir ülkeye
kimsenin ilgi göstermesi beklenmemelidir. Rüşvet ve yolsuzluğun bu denli yaygınlaştığı, kayırmacılığın, usulsüzlüğün, ilkel dürtülerin bu kadar hakim olduğu Türkiye’nin ekonomik çehresi
ancak felaket ve vahametle izah edilebilecektir. Demokrasi
olmadan ekonomik kalkınma olamayacaktır.
Huzur ve
emniyet sağlanmadan, yasal ve Anayasal güvenceler
herkese eşit uygulanmadan ve dahası hortum iktidarı yönetimden uzaklaştırılmadan ekonomik iyileşme ve kalkınma yalnızca hayallerde mümkündür. Şu işe bakınız ki,
Türkiye’de hukuku takan yoktur. Türkiye’de Anayasa’ya
uyan yoktur. Türkiye’de etik ve ahlaki yükümlülükleri
mesele yapan da yoktur. Hal
böyle olunca zenginleşme nasıl, hangi yollardan temin edilecektir? Erdoğan’ın ceberut tavırlarına, kural, ölçü, yasa ve vicdan tanımayan üslubuna engel olmadıktan sonra ekonomik güvenlik, ekonomik özgürlük, ekonomik rahatlık, ekonomik yükselme nasıl sağlanacaktır? Bu sorular eminim ki sorumlu ve duyarlı her vatandaşımın aklındadır. Örselenen yalnızca Merkez Bankası değil, Türkiye’dir. Ezilen ve azarlanan işinin uzmanı bürokratlar değil, esasen herkestir.
Kurumlara saldıran Erdoğan,
yaklaşan ağır ekonomik şartlardan dolayı peşinen günah
keçisi aramakta, kendisini dolduruşa getirenlere kanmakta, aklının dibini her seferinde dökmektedir. 11 Mart günü, Merkez Bankası Başkanı tarafından verilen brifingden sonra her şeyin tatlıya bağlandığını açıklayan Erdoğan, döviz saldırısına mihmandarlık yapmaktan dolayı milli vicdanlarda mimlenmiştir. Sonunda her şey tatlıya bağlanacak idiyse, bu kadar karmaşaya, alt üst oluşa ve krize ne
gerek vardır? Zarar-ziyan, feryat-figan eden milyonların vebalini kim taşıyacaktır? Suçlu kimdir, dolara dayanak olan, döviz lobisine uşaklık yapan kimlerdir? Erdoğan, bu sorularımıza eğip bükmeden cevap verecek yürekliliği gösterebilecek midir? Dövizdeki
fahiş artış Erdoğan için ballı börek olabilir. Dövizdeki
tırmanış Erdoğan için kaymaklı kadayıf da sayılabilir. Fakat milletimiz için acı bir diyet, vahim bir eziyet, ateşten gömlektir. Türkiye ekonomisi ehil ellerde değildir. Türkiye ekonomisi liyakat sahibi olmayan buhran tellallarının tutsağıdır.
Ancak uyanan milli ruh
gerçekleri görmüş, ekmeğine el uzatan, cebine göz diken, refah ve bereket muhalifi Erdoğan, Davutoğlu ve hükümet kadrolarından
tamamen soğumuştur. Dövizin hesabı 7 Haziran’da sorulacaktır. İşsizliğin bedeli 7 Haziran’da ödetilecektir.
Allah’ın izniyle Türkiye bizimle yürüyecek, Türk
milleti bizimle kol kola girerek saray soytarılarıyla, saray yanaşmalarıyla, sarayın içindeki kokuşmuş zihniyetlerle yollarını ayıracaktır. Ve buradan açık, samimi, heyecanlı bir şekilde sesleniyorum ki; “Bizimle Yürü Türkiye.”
dikGAZETE-