ANKARA - BAHATTİN GÖNÜLTAŞ
Beyaz Saray'daki görevine 20 Ocak'ta resmen başlayacak seçilmiş Başkan Donald Trump'ın taahhüt ettiği korumacı ticaret politikaları, Çin ekonomisindeki yavaşlama, Avrupa Birliğinin (AB) geleceğine ilişkin belirsizlikler, petrol ve emtia fiyatlarındaki oynaklık, 2017'de küresel ekonominin önündeki en büyük risk faktörleri olarak öne çıkıyor.
AA muhabirinin yaptığı derlemeye göre, zor bir yılı geride bırakmaya hazırlanan küresel ekonomiyi 2017'de yeni riskler bekliyor.
Küresel ekonomi için 2017'de en büyük risk, Trump'ın taahhüt ettiği korumacı ticaret politikaları hayata geçirmesi olarak görülüyor. Trump'ın politikalarının küresel bir ticaret savaşını tetiklemesinden ve dünya ekonomisinin resesyona sürüklenmesinden endişe ediliyor.
Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi Çin'de ekonomik büyümenin yavaşlaması, ülkeden sermaye çıkışlarının hızlanması gelecek yıl için ikinci büyük risk olarak gösteriliyor. Gelişmekte olan ülkelerden çıkan sermaye geçen yıl 735 milyar dolara ulaşmış ve bunun dörtte üçü Çin'den gerçekleşmişti.
Brexit belirsizliği
İngiltere'nin AB'den ayrılma kararı (Brexit) ve sonrasındaki süreçler, 2017'nin bir başka risk faktörü olarak yakından izleniyor. İngiltere'nin Birlik'ten ayrılma sürecinde küresel finansal piyasaların karmaşık ve çalkantılı seyrine devam edeceği, bunun da yatırımlara zarar vereceği değerlendiriliyor. Bu durumun başta AB ülkeleri olmak üzere küresel ekonomiyi negatif etkileyeceği dile getiriliyor.
Avrupa'da bankaların sorunlu kredileri
İtalyan bankalarının sorunlu (360 milyar avrodan fazla) kredileri ve Yunanistan'daki ekonomik kriz, bankacılık sistemine ilişkin endişeleri 2017 yılına taşıyor. İtalyan bankaları yılın başından bu yana, yaklaşık yüzde 50’nin üzerinde değer kaybetti. 2008 finans krizinin ardından çok tartışılan "kurtarma paketleri" alamaması durumunda İtalyan bankalarının iflasının gündeme gelmesi, Avrupa'nın kendi "Lehman krizini" yaşaması bir risk unsuru olarak küresel ekonomiyi tehdit ediyor.
Ayrıca, avro bölgesindeki yüksek borçlanma maliyetlerinin kriz korkularını hortlatma riski de endişeleri artırıyor.
AB'de popülizmin yükselişi risk
Güney Çin Denizi'ndeki gelişmeler, Filipinler ile Çin bağlamının ötesinde bir anlam ifade ediyor. Güney Çin Denizi’ne komşu diğer dört ülke ile bu su yolunun küresel ticaret, güvenlik ve jeo-stratejik öneminden ötürü, başta ABD olmak üzere Batı çıkarları doğrultusunda hareket eden Avustralya, Japonya gibi diğer bölge ülkeleri de konuyu yakından takip ediyor. Bu bölgedeki gelişmelerin gelecek yıl küresel ekonomiyi etkilemesi bekleniyor.
Rusya ve batılı ülkelerin karşı karşıya gelmesi, petrol ve emptia fiyatlarının ani düşmesi veya yükselmesi, merkez bankalarının uyguladığı negatif faiz gibi belirsiz politikaların devam etmesi, AB'de popülizmin yükselişi ve Latin Amerika'da Brezilya ekonomisinin belirsizliğinin sürmesi, 2017'de küresel ekonominin önündeki en büyük risk faktörleri olarak öne çıkıyor.
"Trump belirsizlik oluşturdu"
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Uzmanı Altay Atlı, Beyaz Saray'daki görevine 20 Ocak'ta resmen başlayacak olan seçilmiş Başkan Donald Trump'ın taahhüt ettiği korumacı ticaret politikalarına dikkati çekerek, "Bu durum Japonya ve Çin gibi ülkelerde güven sorunu oluşturur. Aynı zamanda bir belirsizlik ortamı oluşmasına yol açar." dedi.
Atlı, Trump'ın politikalarında 180 derecelik bir dönüş yapması durumunda bile Asya'nın büyük ekonomilerinin ABD ile ilişkilerinde daha temkinli davranacağına işaret ederek, "Bu ülkeler ABD'ye fazla bağımlı olmak istemeyecekler, yeni ortaklara yönelecekler." diye konuştu.
Çin'in ekonomide balon oluşmasını engellemek için önlemler aldığını belirten Atlı, "Ancak bunlar kısa vadeli önlemler. Esas mesele hükümetin yapısal reformları ne ölçüde gerçekleştirebileceği. 2017'de artık küresel piyasalar, Çin'den bu anlamda somut ve büyük adımlar bekliyor olacak." değerlendirmesinde bulundu.
"Bir ticaret savaşı riski artmış görünüyor"
İş Yatırım Uluslararası Piyasalar Müdürü Şant Manukyan ise Çin'in para birimi "yuan"da ani bir devalüasyona gitmesinin gelecek yıl için en büyük risklerden biri olduğunu kaydetti.
Manukyan, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde yüksek borçlanma maliyetlerinin, avro bölgesinde kriz korkularını hortlatabileceğini ifade ederek, "2017'de 1994'te olduğu gibi global bir bono hareketi riski de var. Trump’ın, kampanyasında da görev alan Prof. Peter Navarro’yu ticaret ekibinin başına ataması ile ticaret savaşları riski artar. Navarro, NAFTA ve Çin karşıtı görüşleri ile biliniyor. Bunun üzerine bir de cumhuriyetçilerin vergi düzenlemelerinde Dünya Ticaret Örgütü kurallarına uyumlu olmayan maddeleri düşünürseniz bir ticaret savaşı riski artmış görünüyor." değerlendirmesinde bulundu.
"Korumacı ticaret en fazla Çin ve Meksika'ya zarar verir"
Ziraat Bankası ekonomisti Bora Tamer Yılmaz da 2017'de Avrupa'da risklerin yönetilebilir seviyelerde kalmaya devam edeceğini belirterek, popülist partilerin oylarını artırsa bile iktidara gelemeyeceğini savundu.
Yılmaz, İngiltere'nin Brexit kararının ise AB projesinin sonu olarak kabul edilmemesi gerektiğini ifade etti.
Trump'ın söylemleri nedeniyle yükselen ABD getirilerinin gelişmekte olan ülkeler için risk olduğunu anlatan Yılmaz, "ABD'deki kötüleşen bütçe dengesi faiz oranlarını daha yüksek seviyeye çekebilir. Bu durum gelişmekte olan ülkelerin daha yüksek faizle borçlanmasına yol açar. Ayrıca, ülkedeki mali canlanma enflasyonun yükselmesine, bu da Fed'in faiz oranlarını beklenenden daha hızlı artırmasına neden olabilir. Bu durumda yatırımcılar, gelişmekte olan ülke varlıkları için daha yüksek bir primi talep edebilir." diye konuştu.
Yılmaz, Trump'ın politikalarının en fazla Çin ve Meksika'ya zarar vereceğini ifade ederek, "Avrupa değer zinciri içinde kaldığı için söz konusu korumacı ticaret politikalarının Türkiye'ye etkisi sınırlı olacaktır. Trump'un ticaret politikaları üzerinde köklü bir değişim yapmasını beklemiyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
"Petrol fiyatlarındaki ani yükseliş Türkiye için şok oluşturabilir"
Petrol fiyatlarında ani yükselişin Türkiye ekonomisi için olumsuz bir "şok" oluşturabileceğini vurgulayan Yılmaz, "Çünkü enerji fiyatları tüketici sepetinde önemli bir paya sahiptir ve yüksek fiyatlar enflasyonu daha yukarı çekebilir. Ayrıca enerji faturası nedeniyle ülkenin ticaret açığı da artırabilir. Varil başına 50 dolar civarında seyreden fiyatların Türk ekonomisindeki makro göstergeleri kötüleştirmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bununla birlikte, fiyatlar 60 doların üzerine seyrederse, daha yüksek enflasyon oranları ve daha geniş ticaret açığı ile karşı karşıya kalabiliriz." değerlendirmesinde bulundu.