Washington
ABD Başkanı Donald Trump'ın açıkladığı sözde Orta Doğu barış planı, tek taraflı yaklaşımıyla dikkati çekerken, Kudüs'ün statüsü, Filistinli mültecilerin durumu ve yasa dışı Yahudi yerleşim yerleri gibi konularda İsrail'i önceleyen perspektifiyle Filistin davasını ortadan kaldırmayı hedefliyor.
ABD Başkanı Trump, İsrail-Filistin meselesine "çözüm getirme" iddiasıyla hazırladığı "Refaha Giden Yol" başlıklı tek taraflı "barış planını", Beyaz Saray'da düzenlediği basın toplantısında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile açıkladı.
Sözde barış planının açıklandığı toplantıya Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Umman'ın Washington büyükelçilerinin de katılması dikkati çekti.
181 sayfalık sözde barış planı, "siyasi çerçeve" ve "ekonomik çerçeve" şeklinde iki ana başlık altında sunuldu.
Planın hem İsrail hem de Filistin tarafı için önemli kazanımlar getirdiğini iddia eden Trump, sıkça Netanyahu'yu ve ABD'nin İsrail'e desteğini övdüğü konuşmasında, planın Filistin tarafına nasıl barış getirdiğini izah edemedi.
Sözde barış planı aşırı sağcılar hariç İsrailliler tarafından da sevinçle karşılanırken, tepki gösteren Filistinliler Batı Şeria'nın farklı bölgelerinde sokaklara döküldü.
Planı hazırlayan İsrail yanlısı Trump'ın damadı ve danışmanı Jared Kushner ile eski Orta Doğu Özel Temsilcisi Jason Greenblatt'ın Yahudi asıllı olması dikkati çekiyor.
"Kudüs İsrail'in bölünmez başkenti"
Sözde barış planı, Kudüs konusunda İsrail'e istediğini verirken, Filistinlilerin 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulması şartını hiçe sayıyor.
Planda, Kudüs, İsrail'in "bölünmez" başkenti olarak kabul edilirken, Kudüs ile işgal altındaki Batı Şeria arasında yer alan Ayrım (Utanç) Duvarı'nın Filistin tarafında kalan Kudüs'ün kenar mahallelerindeki bir bölgenin gelecekte kurulacak Filistin devletinin başkenti olması öngörülüyor.
Plan kapsamında İsrail, "gelecekte kurulacak Filistin devleti"nin koşullarını müzakere etmeye hazır olduğunu beyan ederken, Trump, amaçlarının birer ulus devlet olarak İsrail ve Filistin devletlerinin tanınması olduğunu savunuyor.
Yahudi yerleÅŸim birimleri "meÅŸru" kabul ediliyor
Filistin yönetiminin iki devletli kalıcı barışın sağlanması için sunduğu şartlar arasında, Batı Şeria'daki 250'den fazla yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinin boşaltılması geliyor.
İsrail ise 400 binden fazla yasa dışı Yahudi yerleşimcinin kaldığı bu birimleri, kendisine bağlamayı amaçlıyordu.
Trump'ın sözde barış planında, yasa dışı Yahudi yerleşim birimleri sorununa da Filistinlilerin taleplerine kulak tıkanarak İsrail'in istediği şekilde "çözüm önerisi" getiriliyor.
ABD'nin sözde barış planı kapsamında, Batı Şeria'daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinin "İsrail toprağı" olması öngörülüyor.
Uzun yıllardır devam eden yasa dışı Yahudi yerleşim yerlerini tek kalemde "İsrail'in toprağı" olarak kabul eden planın, sadece bu maddeden dolayı bile Filistin tarafından kabul edilmesi beklenmiyor.
ABD'nin planı aynı zamanda İsrail'in, Ürdün Vadisi üzerindeki hakimiyetini sürdüreceğini de ifade ediyor.
Plan açıklandıktan kısa süre sonra ABD'nin İsrail Büyükelçisi David Friedman, İsrail'in Batı Şeria'daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerini "ilhak" etmek için beklemesine gerek olmadığını açıkladı.
Netanyahu da planın açıklanmasından sonra basına verdiği demeçte, yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinin ve Ürdün Vadisi'nin "İsrail'e ilhakını" pazar günü kabine toplantısında oylamaya sunacağını belirtti.
Filistinli mültecilere geri dönüş hakkı yok
İsrail'in 1948'den bu yana yerlerinden ettiği 6 milyonu bulan Filistinli mültecilerin geriye dönüş haklarını ellerinden alan plan, bu yönüyle de tepki topluyor.
Başbakan Netanyahu, sözde barış planının açıklandığı basın toplantısında yaptığı konuşmada, "Filistinli mültecilerin sorunu İsrail dışında çözülmelidir." diyerek, yerlerinden edilen Filistinliler için geri dönüş hakkı verilmesine ilişkin beklentilere kapıları kapattı.
Sözde Orta Doğu barış planı, Filistin'e, bağımsız devlet olabilmesinde gerekli koşulları yerine getirebilmesi amacıyla 4 yıllık süre öngörüyor. Bu süre zarfında İsrail tarafı ise yeni yerleşim yeri inşasına başlamayacağını taahhüt ediyor.
Mescid-i Aksa'nın statüsü değişmeyecek
Öte yandan plan, Mescid-i Aksa'nın statüsünün değişmeyeceğini, İsrail'in bu bölgenin güvenliğini sağlamaya ve Müslümanların Mescid-i Aksa'daki ibadetlerini yapmasını temin etmeyi sürdüreceğini öngörüyor.
Plana göre Ürdün'ün bu konuda bugüne kadarki özel statüsü ve bu ülkenin İsrail ile bu konudaki iş birliği devam edecek.
İsrail'in, deniz sınırları üzerinde egemenliği tanınıyor
ABD'nin tek taraflı planı, İsrail'in "egemen bir ülke" olarak Akdeniz'deki sınırlarını da tanıyor. İsrail'in bir süredir Doğu Akdeniz'de izlediği agresif politikanın bir anlamda kabulü de sayılan plan, Gazze'deki Hamas etkisinin tamamen sona erdiği güne kadar bu bölgeye yardım yapılmamasını da öngörüyor.
Gazze’nin Hamas etkisinden arındırılması ve "silahsızlandırılmasını" öngören planda geniş şekilde "Hamas'ın İsrail-Filistin meselesinin çözümünde engel olduğu" iddia ediliyor.
Aynı şekilde Filistin'in tamamen "silahsızlandırılması" ve sadece kolluk kuvvetlerine sahip olması öngörülen planda, Filistin'in bölgesel tehditler karşısında savunulmasında ABD'nin rol oynamaya hazır olduğu ifadesi yer alıyor.
Ekonomik çerçeve
Planın "ekonomik çerçeve" bölümünde ise daha ziyade Filistin halkının ekonomisini iyileştirmek amacıyla hazırlandığı belirtilen ana başlıklar mevcut.
Buna göre Filistin ekonomisini kalkındırma amacına dayalı toplam 50 milyar dolarlık ekonomik paketi öngörülen plan, çevre ülkelerle çok sayıda ekonomik projenin gerçekleştirilmesini öneriyor.
Mısır, Ürdün ve Lübnan'ın aynı kapsamda Filistin ile ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştirmesi hedeflenen planda, Filistin'in eğitim, sağlık, altyapı ve iş gücü alanlarına yatırımlar yapılması tavsiye ediliyor.
Toplamda İsrail'in siyasi iddialarının tamamını kabul eden plan, Filistin tarafını yok sayan yaklaşımıyla başta Filistin yönetimi, Türkiye, Ürdün, İran ve Yemen gibi ülkelerden tepki alırken, Birleşmiş Milletler de halen iki devletli çözüm yaklaşımına bağlı olduğunu açıkladı.
ABD Başkanı Trump'ın İsrail konusunda daha önce attığı adımlar da dikkate alındığında, söz konusu planın "Orta Doğu barışına vurulmuş son darbe" olduğu söylenebilir.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com