Gündem

TİSK'ten 'yeni nesil sendikacılık' çağrısı

TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Akkol, "Gençlere ve kadınlara yönelik politikalar üreten, çevreyi gündemine alan, dijital okur yazarlığı önemseyen 'yeni nesil sendikacılık' diyebileceğimiz bir aşamaya geçmek durumundayız." dedi.

TİSK'ten 'yeni nesil sendikacılık' çağrısı
01-09-2019 15:52

Ankara

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Burak Akkol,  yaptığı açıklamada, TİSK'in 9 farklı sektörü temsil eden, 21 üye işveren sendikasının bulunduğunu belirterek, Konfederasyonlarının ulusal düzeyde 40'den fazla, uluslararası düzeyde ise 8 temsil yetkisinin bulunduğunu bildirdi.

TİSK'e üye işletmelerin Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya (GSYH) 200 milyar dolar, ihracata 100 milyar dolar ve 2 milyon kişiyle de istihdama yüzde 5,5 katkı sağladığını vurgulayan Akkol, SGK gelirleri içerisinde üyelerinin payının yüzde 15 olduğuna dikkati çekti.

Konfederasyonlarının üstlendiği sorumluluğun gereği olarak, ülke yararına her konuda diyaloga ve toplumsal iş birliğine hazır olduklarını ifade eden Akkol, şunları söyledi:

"Koşullar ne olursa olsun bugüne dek olduğu gibi bundan sonra da ülkemizin ekonomik ve toplumsal kalkınması için üzerimize düşeni yapmaya gayretle devam edeceğiz.

Bu noktada, kamudan işçi ve işveren sendikalarına kadar tüm paydaşlarımızın tutum ve kabiliyetlerini önemsiyoruz.

Üçlü sacayağının her bir üyesinin aynı seviyede olgun, tutarlı, yetkin ve yeniliklere açık olması, ülkemizin geleceğine de katkı sağlayacaktır."

"Ülkemizin potansiyeline inanıyoruz ve geleceğe olumlu bakıyoruz"

Türkiye'de 50 yıl öncesine ait sendikacılık tavır ve yöntemlerinin hala yaygın olduğunu söyleyen Akkol, "Zamanın gerisinde kalan sendikal anlayış ne ülkeye ne de sendikal hayata fayda sağlar.

Sendikalar, sadece işçi veya işverenlere değil, topluma hizmet veren bir unsur olarak da görevler üstlenmeli ve kurumsal sosyal sorumluluk odağıyla farklı projeleri hayata geçirebilmeli, müzakere masasında ücret merkezli popülist yaklaşımlardan uzaklaşıp, çalışanlara yaşamı boyunca fayda sağlayacak sosyal konulara da odaklanılmalı." diye konuştu.

Akkol, Türk-İş'in sokakta atık kağıt toplayıcılarına yönelik programından, Hak-İş'in toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik projesinden ve DİSK'in Araştırma Merkezinden övgüyle bahsederek, şöyle konuştu:

"Bu yılın mayıs ayı verilerine göre, gençlerde işsizlik oranı yüzde 23 düzeyinde. Her dört gençten biri işsiz, her dört işsizden biri üniversite mezunu. Kadınlarda iş gücüne katılım oranı yüzde 34 seviyesinde.

Bu rakamlara rağmen ülkemizin potansiyeline inanıyoruz ve geleceğe olumlu bakıyoruz. 15-24 yaş arasında, 143 ülkenin nüfusundan fazla 13 milyonluk genç nüfusumuz var.

Ülkemizde 61 milyonu mobil abone olmak üzere yaklaşık 75 milyon geniş bant internet abonesi var. Toplumda çevre duyarlılığı her geçen gün daha da artıyor.

Böyle bir tabloda, gençlere ve kadınlara yönelik politikalar üreten, iklim değişikliğini ve çevreyi gündemine alan kurumsal sosyal sorumluluk odağıyla farklı projeleri hayata geçiren, dijital okuryazarlığı önemseyen 'yeni nesil sendikacılık' diyebileceğimiz bir aşamaya geçmek durumundayız."

Gelişmiş ülkelerde, çalışma hayatıyla ilgili iş-yaşam dengelerini sağlayabilmek için bütünsel sağlık aktiviteleri, kişisel gelişimi ve motivasyonu desteklemek adına öz bakım gibi uygulamaların gündeme geldiğini vurgulayan Akkol, bunların Türkiye'deki çalışanlar için de konuşulması gerektiğini dile getirdi.

"TİS süreleri ve müzakere süreçleri gözden geçirilmeli"

Akkol, Türkiye'de Toplu İş Sözleşmelerinin (TİS) yaygın olarak 2 yıllık imzalanmasının hem işlemelerin hem de işçi sendikalarının mesailerinin büyük bölümünü TİS görüşmelerine ayırmasına neden olduğunu belirterek, 6356 Sayılı Kanun'da TİS'e ilişkin belirlenen sürelerin işletmelerin sürekliliğiyle bağdaşmadığına değindi.

"Ülkemizde TİS süreçleri ile müzakere sürelerinin gözden geçirilmesine ihtiyaç var" diyen Akkol, şunları kaydetti:

"Yasanın 1 ila 3 yıl arasında imzalanabileceğini belirttiği toplu iş sözleşmelerinin yüzde 95'i iki yıl olarak imzalanıyor. Oysa Avusturya, İtalya, Danimarka, İsveç ve İsviçre gibi ülkelerde kanuni süre limiti bulunmuyor.

Bunu yanında ABD'de 4-6 yıl, İtalya Federmeccanica 4 yıl, Avusturya FMTI (The Association of Metallurgical Industry) 4 yıl gibi fiili uygulamalar söz konusu.

Ülkemizde bu sürenin daha kısa olması işletmelerde sürekli toplu iş sözleşme süreçlerinin yaşanmasına sebep oluyor. Asıl amacı rekabet, yatırım çekme, işçi-işveren arasındaki iş ilişkisini düzenleyip çalışma barışını sağlamak olan toplu iş sözleşmeleri, süre kısalığı nedeniyle işletmeleri sürekli müzakere ve pazarlık ortamı haline getiriyor."

Akkol, bir TİS'in bağıtlanmasının yetki başvurusu, başvurunun sonuçlandırılması, müzakere süreci ve resmi arabulucu uygulamaları da dahil, yaklaşık 8-10 ayı bulduğuna dikkati çekerek, sözlerini şöyle bitirdi:

"Sözleşmenin 2 yıl olduğu düşünüldüğünde, sürenin neredeyse yarısı toplu iş sözleşmesi prosedürleriyle geçiyor.

Bu süreç çalışanları yoruyor, işçi ve işveren sendikalarının üzerine ilave yük bindiriyor, kamu için de verimsizlik yaratıyor. Dolayısıyla genelde 2 yıl olan Toplu İş Sözleşme sürelerinin, işletmelerin sürdürülebilirliğini sağlayacak ve üretim süreçlerini öngörülebilir hale getirecek şekilde artırılması gerektiğini düşünüyoruz."

Kaynak: AA

dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER