Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Terör örgütü, Kürt kardeşlerimin temsilcisi değildir. Kürt kardeşimin inancı, değerleri, ahlakı, onuru böyle bir örgütle yol yürümeye zaten uygun değildir. Mücadelemiz, bir etnik kökenle değil, altını çizerek ifade ediyorum, terörledir, terör örgütüyledir, teröristledir” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 25. Dönem 2. Yasama Yılı’nın açılışı dolayısıyla Genel Kurul’da konuşma yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “4 yıldır görmezden gelinen birkaç ülkenin sırtına yüklenen bu ağır sorunla artık Avrupa devletleri de yüzleşmeye başladı. Suriye’de iç savaşın, Libya’da istikrarsızlığın, Afrika’daki, Asya’daki sıkıntıların beslediği sorunlara duvarları yükselterek, sınırları tel örgülerle çevirerek güvenlik tedbirlerini arttırarak çözüm bulunamaz. Sorunun kaynağını inerek, önce katliamlara ‘dur’ demek, bununla birlikte bölgenin gerçeklerine uygun politikalar geliştirmek zorundayız. Suriye halkı kendini katleden, terör örgütleri arasında bir tercih yapmaya zorlanamaz. Türkiye sınırlarının hemen yanı başında ne terörün kök salmasına ne de tek yanlı oldu bittilere izin vermeyecektir. Adı ne olursa olsun terör örgütlerinin ülkemizde ve bölgemizde etkinlik kurmasına rıza göstermeyeceğiz. Son günlerde yaşanan gelişmelerin yaklaşık 5 yıldır devam eden bu sorunun çözümüne vesile olmasını diliyorum. Türkiye bu konuda bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada elinden gelen çabayı göstermeyi sürdürecektir” diye konuştu.
“ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE ÜLKEMİZE YÖNELİK İKİRCİKLİ TAVRIN BİR TARAFA BIRAKILARAK OBJEKTİF ESASLARA DAYALI YENİ BİR SAYFA AÇILACAĞINA İNANIYORUM”
“Bölgemizdeki sorunlara çözüm bulunması için mücadele ederken, Avrupa Birliğine tam üyelik konusundaki kararlılığımızı da sürdürüyoruz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye AB ilişkilerini kazan kazan stratejisine dayalı olarak bugünlere getirdik. Aynı anlayışla devam ettirmek istiyoruz. Buna rağmen bazı üye ülkelerce önümüze çıkartılan siyasi engeller nedeniyle müzakere sürecimizde uzunca bir süredir kayda değer ilerleme sağlayamadık. Birlik üyesi bazı ülkelerin Avrupa değerleri ve dayanışmasıyla bağdaşmayan yaklaşımlarının bu duruma yol açtığını biliyoruz. Ukrayna’da ve bölgede yaşanan olaylar Türkiye ile AB ilişkilerinin önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Önümüzdeki dönemde ülkemize yönelik ikircikli tavrın bir tarafa bırakılarak objektif esaslara dayalı yeni bir sayfa açılacağına inanıyorum. Ekonomik kalkınmasına paralel olarak az gelişmiş ve gelişme yolundaki ülkelere sağladığı kalkınma yardımlarını giderek arttırıyor. Resmi kalkınma yardımlarımızı 2014 yılında 4,5 milyar dolar seviyesine çıkartarak bu alanda dünyada üçüncü ülke haline geldik. Türkiye, gayri safi milli hasılasına oranla dünyada en fazla uluslar arası insani yardım yapan ülke konumundadır. Gelecek sene bu konuda çok önemli bir adım daha atarak ilk defa düzenlenecek olan Dünya İnsani Zirvesine ev sahipliği yapacağız. Bu zirve uluslar arası insanı hukuk, insani müdahale ve yardımlar gibi alanlarda geleceğin gündeminin belirlenmesine önemli katkıda bulunacaktır. Gelişmekte olan ülkelerde büyümenin yavaşladığı, finansal piyasalardaki hareketliliğin tüm ekonomileri etkilediği zorlu bir dönemde Türkiye 1 Aralık 2014 tarihi itibariyle G20’nin dönem başkanlığını üstlendi. 10 aydır sürdürdüğümüz dönem başkanlığımızda platformun meşruiyetinin güçlendirilmesi için gayret gösterdik. Bu doğrultuda güçlü, dengeli, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme hedeflerinin yanı sıra daha demokratik bir G20’nin oluşması için yoğun çaba sarf ettik. İnşallah tüm çabaları 15-16 Kasım tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirilecek G20 Zirvesiyle taçlandırmış olacağız. İnsan odaklı bir kalkınma anlayışıyla barışı, dayanışmayı, adaleti, hak ve özgürlükleri öne çıkaran politikalarımızı kararlılıkla sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.
İsrail’in Kudüs’te sürdürdüğü baskıya, şiddete, saygısızlığa dayalı uygulamalarının bölgeyle birlikte tüm dünyayı tehlikeli bir yere doğru sürüklediğini bildiren Erdoğan, “İsrail, Müslümanların ilk kıblesi, Haremi Şerifi olan Mescidi Aksa’nın kudsiyetini sürekli ihlal ederek, fevkalade yanlış bir politika izliyor. Türkiye olarak bu konuda diğer ülkelerin liderleriyle görüşmeler yaparak, tepkimizi ortaya koyarak, meselenin çözümüne katkı sağlamaya çalışıyoruz. İsrail’in bu tavrından bir an önce vazgeçmesini, 3 dinin kutsal mekanlarına ev sahipliği yapan Kudüs’te huzurun ve güvenliğin sağlanmasını temenni ediyorum” dedi.
“KÜRT AYRIDIR, TERÖRİST AYRIDIR”
95 yıl önce, 23 Nisan 1920’de, Meclis’in, Türkiye’nin tüm renklerini kucaklayan bir anlayışla kurulduğunu ifade eden Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bugün de 78 milyon vatandaşımızın her biri, bu Meclisin, bu devletin ve elbette bu vatanın eşit ölçüde sahibidir, her biri birinci sınıf vatandaşıdır. 95 yıllık süreçte, kimi dönemlerde, farklı etnik kökenlere, inançlara, mezheplere baskı yapıldığı, tabii ki inkar edilemez bir gerçektir. Bu manada, inançlı kesime de, farklı düşünenlere de, Kürtlere de, başka kesimlere de haksızlıklar yapılmıştır, hatta zaman zaman bu haksızlıklar zulme dönüşmüştür. Biz, ilk gençlik yıllarımızdan itibaren bu haksızlıkları bizzat yaşamış, bunlara bizzat şahit olmuş kişileriz. Bu haksızlıkları inkar etmediğimiz, tam tersine bu haksızlıkları yüksek sesle ifade ettiğimiz, tarihin kayıtlarında mevcuttur. Tüm siyasi hayatım boyunca olduğu gibi bugün de, hiçbir şahsi çıkarın, rütbenin, payenin peşinde değilim. Milletim beni rütbelerin en büyüğüne, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı makamına layık gördü. Ben, Büyük Türkiye, Yeni Türkiye, Güçlü Türkiye, 78 milyonun bir, beraber ve kardeş olduğu bir Türkiye mücadelesi veriyorum. Buradan Kürt kardeşlerime özellikle seslenmek isterim: Biz Kürt kardeşlerimizle her zaman gönül diliyle konuştuk. Bir şeyi birbirinden iyi ayırmak lazım. Kürt sorunuyla terör sorunu farklıdır siz bunu ayırt edemediniz. Bugün de gönül diliyle konuşuyoruz. İstiyoruz ki, yarın da, öbür gün de, ebediyen aramızdaki gönül köprüsü sapasağlam muhafaza edilsin. Her bir Kürt kardeşim elini vicdanına koysun ve Türkiye’nin nereden nereye geldiğini görsün. Bizleri birbirimizden koparma çabası, birbirimize düşman etme oyunu, aslında her ikimizi de hedef alıyor. Bunun için diyorum ki, Kürt ayrıdır, terörist ayrıdır. Terör örgütü, Kürt kardeşlerimin temsilcisi değildir. Kürt kardeşimin inancı, değerleri, ahlakı, onuru böyle bir örgütle yol yürümeye zaten uygun değildir. Mücadelemiz, bir etnik kökenle değil, altını çizerek ifade ediyorum, terörledir, terör örgütüyledir, teröristledir. Terörden en büyük zararı gören de yine Kürt kardeşlerimizdir. Elif Şimşek’i, Yasin Börü’yü, Fırat Simpil’i katleden; bununla da kalmayıp cansız çocuk bedenleri üzerinden alçakça algı operasyonları yürüten bir zihniyetin Kürt kardeşlerimle hiçbir ortak noktası olamaz. Biz, Kürt kardeşlerimizle yine gönül diliyle konuşacağız. Bugün, evet, teröre karşı amansız bir mücadele veriyoruz. Ama bin yıllık kardeşliği bozmamak, özgürlüklerden taviz vermemek için de son derece hassas davranıyoruz.”
“TUTTUĞUNUZ MAŞALAR GÜN GELECEK, SİZİN ELİNİZİ DE YAKACAKTIR”
“Çözüm Süreci, 78 milyonun kardeşliğini tesis etme noktasında bir son aşamaydı” diyen Erdoğan, “Biz bunun zor olduğunu biliyorduk, ama başarmak için denemek, mücadele etmek zorundaydık. Bu süreçte nihai aşama olarak, kardeşlik adına, huzur adına, Yeni ve Büyük Türkiye adına silahların bırakılması gerekiyordu. Türkiye düşmanı odaklara taşeronluk yapan örgüt maalesef bunu yapmadı. Terör örgütü alçakça, canice saldırılarına yeniden girişti. Türkiye Cumhuriyeti devleti de terör örgütüne hangi dilden anlıyorsa, o dilden cevap veriyor, vermeye devam edecek. Bu örgüt ülkemiz ve milletimiz için tehdit olmaktan çıkartılana, silahlar gömülüp üzerine beton dökülene kadar, bu mücadele sürecektir. Kimi siyasiler, kimi medya kuruluşları, kimi hain ve harici odaklar terör örgütünü desteklese de, Türkiye, istiklal ve istikbal mücadelesinden kesinlikle taviz vermeyecektir. Milletimiz, kimin gerçekten teröre karşı mücadele verdiğini, kimin de terörün yanında, arkasında durduğunu, terörü perdelediğini görmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin askerini, polisini, korucusunu, A şahsının, B şahsının askeri, polisi, korucusu gibi göstermek, teröriste alenen sahip çıkmaktır. Teröristler her gün güvenlik güçlerimize saldırırken, bunlarla mücadele edenleri itham etmek, teröre destek vermektir. Terörden siyasi rant ummak, aynı şekilde terörü desteklemektir. Terör örgütünün siyasetin üzerinde vesayet kurmasına rıza gösterilmesi ise, terörle mücadeledeki en büyük zaaftır. Siyasi partiler, terör karşısında tek yürek, yekvücut olmadıkları sürece, şehitlerimizin aziz hatırası önünde, millet önünde mahcup olacaklardır. Buradan, terörü ve terör örgütlerini destekleyen ülkelere de sesleniyorum. Ne yaptığınızı çok iyi biliyoruz, çok yakından takip ediyoruz. Tuttuğunuz maşalar gün gelecek, sizin elinizi de yakacaktır. DEAŞ, PKK, DHKP-C… Adı ne olursa olsun, sırf Türkiye’ye zarar veriyor diye terör örgütlerini destekleyenler bilsinler ki, gün gelecek, bu namlular onlara da dönecektir. Çünkü terörün karakteri böyledir; akrep gibi, eninde sonunda kendisini taşıyanları da sokar. Bunun için terörü, terör örgütlerini doğrudan veya dolaylı olarak destekleyen tüm ülkelerin bu tavırlarından vazgeçmelerini bekliyoruz” şeklinde konuştu.
“ASIL OLAN TERÖRLE MÜCADELEDİR, YANİ SORUNUN KAYNAĞINA İNMEKTİR, BİR BAŞKA İFADEYLE BATAKLIĞI KURUTMAKTIR”
Teröristle mücadelenin önemli olduğunu ama yeterli olmadığını kaydeden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Asıl olan terörle mücadeledir, yani sorunun kaynağına inmektir, bir başka ifadeyle bataklığı kurutmaktır. Biz, işte bu anlayışla, bir yandan sürekli istismar konusu yapılan bölgenin geri kalmışlığı sorununu çözecek adımları atarken, bir yandan da hak ve özgürlükleri genişletecek reformları hayata geçirdik. Demokratik Açılım olarak ilk adımlarını attığımız çalışmaları, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesine dönüştürdük, nihai sonucu almak için de Çözüm Sürecini başlattık. Amacımız, terörü tüm boyutlarıyla ortadan kaldırmak, teröristlerin ülkemiz içindeki faaliyetlerini sıfıra indirmekti. Tek bir askerimizin, polisimizin, korucumuzun, vatandaşımızın canı yanmasın, kanı akmasın, evlerine ateş düşmesin, çocuklar yetim, eşler dul, anne-babalar boynu bükük kalmasın diye mücadele ettik, uğraştık. Milletimiz de, samimiyetimizi gördüğü için bu sürece destek verdi, bizi teşvik etti. 6-7-8 Ekim olayları, terörün yeni yöntemleri, yeni yüzü konusunda ilk önemli tecrübemiz oldu. Geçmişte kendi amaçları uğruna onlarca masum insanı gözünü kırpmadan öldüren bu yapının hala aynı yöntemlerde ısrar ettiğini gördük ve açıkçası ürperdik. Biz akan kanı tümüyle durdurmak isterken, birilerinin kan akıtmak için adeta sabırsızlandığına, el ovuşturduğuna şahit olduk. 7 Haziran seçimleri öncesinde, milletimizin iradesine tehditle, baskıyla, şiddetle ipotek koymaya çalışanların kurdukları tezgahları, ziyaret ettiğim illerimizde bizzat tespit ettim. Buna rağmen, seçim sonrasında sürecin demokrasinin, hukukun, vicdanın, ahlakın, izanın sınırları içinde yürüyeceğine olan inancımızı muhafaza etmeye çalıştık. Ancak terör örgütü ilk fırsatta silahlarını, bombalarını, tuzaklarını harekete geçirmekten geri durmadı. Bununla da kalmayıp, ’hadiseleri şahsımın ve hükümetin başlattığı’ propagandasını yaparak, gerçeği örtme, hedef şaşırtma çabası içine girdiler. Maalesef aynı propagandaya, medya başta olmak üzere, çeşitli kesimlerden de destek verenler olduğunu görüyoruz. Biz bu toprakları kendimize vatan yapmak için bin yıldır mücadele ediyoruz. Eğer bu coğrafyada yaşamaya devam edeceksek ki gidecek başka bir vatanımız olmadığına göre elbette devam edeceğiz… Bin yıldır verdiğimiz mücadeleyi bugün de gelecekte de devam ettireceğiz demektir. Buradan terörle mücadelede görev alan tüm güvenlik görevlilerimize ve diğer kamu personeline başarılar diliyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza şifalar temenni ediyorum. Şehitlerimizin ailelerine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.”
“AMACIMIZ, BU MÜCADELEYİ MUTLAKA BAŞARIYA ULAŞTIRARAK, ŞEHİTLERİMİZİN DÖKÜLEN TEK BİR DAMLA KANININ DAHİ BOŞA GİTMEMESİNİ SAĞLAMAKTIR”
“Amacımız, bu mücadeleyi mutlaka başarıya ulaştırarak, şehitlerimizin dökülen tek bir damla kanının dahi boşa gitmemesini sağlamaktır” ifadesini kullanan Erdoğan, “Terörle mücadele; cumhurbaşkanıyla, hükümetle, devletin ilgili kurumlarıyla birlikte Meclis’in, burada temsil edilen siyasi partilerimizin tamamının ortak görevidir. Bunun için, diğer tüm farklılıklarımızı bir kenara bırakarak terör karşısında birlik, beraberlik, dayanışma, iş birliği içinde olmalıyız. Bu safta en küçük bir zafiyete izin vermemeliyiz. Yerli ve milli duruşa en çok ihtiyacımızın olduğu konu, işte bu meseledir. Küresel sistemde süren değişim ve bölgemizde yaşanan çalkantılar karşısında çelik gibi bir iradeyle, tek yürek, tek vücut olarak hareket etmek mecburiyetindeyiz. Çocuklarımıza güvenli, huzurlu ve müreffeh bir gelecek bırakmak için başka bir yolumuz, başka bir çaremiz yok. İşte bunun için biz ‘tek millet’ diyoruz, ‘tek bayrak’ diyoruz, ‘tek vatan’ diyoruz, ‘tek devlet’ diyoruz. Türkiye’nin geleceğini işte bu dört sütun üzerinde inşa etmek durumundayız. Bu dört sütundan hiç kimse rahatsız olmasın. Bu dört sütun, 78 milyonu aynı çatı altında buluşturan sütunlardır. Selçuklu Atabeyi Nurettin Zengi ve Eyyubi Sultanı Selahattin Eyyubi’nin torunları olarak, bu 4 sütunu biz asırlar içinde birlikte inşa ettik, istikbale de birlikte taşıyacağız” dedi.
“TÜRKİYE’NİN KAZANIMLARINA VE HEDEFLERİNE HEP BİRLİKTE SAHİP ÇIKALIM”
Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Küresel sistem bir hareketlenme, bir yeniden yapılanma sürecindeyken, gelin bu fırsatı iyi değerlendirelim. Türkiye’nin kazanımlarına ve hedeflerine hep birlikte sahip çıkalım. Bugün geriye doğru baktığımızda nasıl heba edilen imkanları hayıflanarak hatırlıyorsak, bizden sonraki nesillerin de bizi benzer duygularla yad etmesine izin vermeyelim. Güçlü, Büyük, Yeni Türkiye’nin inşasını birlikte gerçekleştirerek, tarihe hep birlikte hayırla yad edileceğimiz bir iz bırakalım. 25’inci Dönem Meclisinde bu imkanı yakalayamadık. 1 Kasım seçimlerinde belirlenecek 26’ncı Dönem Meclisinin, bu tarihi fırsatı değerlendireceğine inanıyorum. Bu düşüncelerle, kısa çalışma döneminde ülkemize önemli bir demokratik tecrübe kazandıran 25’inci dönem Meclisimizin kıymetli üyelerini bir kez daha kutluyorum. 1 Kasım seçimlerinin ülkemiz, milletimiz, tüm siyasi partilerimiz, tüm milletvekillerimiz ve milletvekili adaylarımız için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.”
(İHA)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 25. Dönem 2. Yasama Yılı’nın açılışı dolayısıyla Genel Kurul’da konuşma yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “4 yıldır görmezden gelinen birkaç ülkenin sırtına yüklenen bu ağır sorunla artık Avrupa devletleri de yüzleşmeye başladı. Suriye’de iç savaşın, Libya’da istikrarsızlığın, Afrika’daki, Asya’daki sıkıntıların beslediği sorunlara duvarları yükselterek, sınırları tel örgülerle çevirerek güvenlik tedbirlerini arttırarak çözüm bulunamaz. Sorunun kaynağını inerek, önce katliamlara ‘dur’ demek, bununla birlikte bölgenin gerçeklerine uygun politikalar geliştirmek zorundayız. Suriye halkı kendini katleden, terör örgütleri arasında bir tercih yapmaya zorlanamaz. Türkiye sınırlarının hemen yanı başında ne terörün kök salmasına ne de tek yanlı oldu bittilere izin vermeyecektir. Adı ne olursa olsun terör örgütlerinin ülkemizde ve bölgemizde etkinlik kurmasına rıza göstermeyeceğiz. Son günlerde yaşanan gelişmelerin yaklaşık 5 yıldır devam eden bu sorunun çözümüne vesile olmasını diliyorum. Türkiye bu konuda bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada elinden gelen çabayı göstermeyi sürdürecektir” diye konuştu.
“ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE ÜLKEMİZE YÖNELİK İKİRCİKLİ TAVRIN BİR TARAFA BIRAKILARAK OBJEKTİF ESASLARA DAYALI YENİ BİR SAYFA AÇILACAĞINA İNANIYORUM”
“Bölgemizdeki sorunlara çözüm bulunması için mücadele ederken, Avrupa Birliğine tam üyelik konusundaki kararlılığımızı da sürdürüyoruz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye AB ilişkilerini kazan kazan stratejisine dayalı olarak bugünlere getirdik. Aynı anlayışla devam ettirmek istiyoruz. Buna rağmen bazı üye ülkelerce önümüze çıkartılan siyasi engeller nedeniyle müzakere sürecimizde uzunca bir süredir kayda değer ilerleme sağlayamadık. Birlik üyesi bazı ülkelerin Avrupa değerleri ve dayanışmasıyla bağdaşmayan yaklaşımlarının bu duruma yol açtığını biliyoruz. Ukrayna’da ve bölgede yaşanan olaylar Türkiye ile AB ilişkilerinin önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Önümüzdeki dönemde ülkemize yönelik ikircikli tavrın bir tarafa bırakılarak objektif esaslara dayalı yeni bir sayfa açılacağına inanıyorum. Ekonomik kalkınmasına paralel olarak az gelişmiş ve gelişme yolundaki ülkelere sağladığı kalkınma yardımlarını giderek arttırıyor. Resmi kalkınma yardımlarımızı 2014 yılında 4,5 milyar dolar seviyesine çıkartarak bu alanda dünyada üçüncü ülke haline geldik. Türkiye, gayri safi milli hasılasına oranla dünyada en fazla uluslar arası insani yardım yapan ülke konumundadır. Gelecek sene bu konuda çok önemli bir adım daha atarak ilk defa düzenlenecek olan Dünya İnsani Zirvesine ev sahipliği yapacağız. Bu zirve uluslar arası insanı hukuk, insani müdahale ve yardımlar gibi alanlarda geleceğin gündeminin belirlenmesine önemli katkıda bulunacaktır. Gelişmekte olan ülkelerde büyümenin yavaşladığı, finansal piyasalardaki hareketliliğin tüm ekonomileri etkilediği zorlu bir dönemde Türkiye 1 Aralık 2014 tarihi itibariyle G20’nin dönem başkanlığını üstlendi. 10 aydır sürdürdüğümüz dönem başkanlığımızda platformun meşruiyetinin güçlendirilmesi için gayret gösterdik. Bu doğrultuda güçlü, dengeli, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme hedeflerinin yanı sıra daha demokratik bir G20’nin oluşması için yoğun çaba sarf ettik. İnşallah tüm çabaları 15-16 Kasım tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirilecek G20 Zirvesiyle taçlandırmış olacağız. İnsan odaklı bir kalkınma anlayışıyla barışı, dayanışmayı, adaleti, hak ve özgürlükleri öne çıkaran politikalarımızı kararlılıkla sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.
İsrail’in Kudüs’te sürdürdüğü baskıya, şiddete, saygısızlığa dayalı uygulamalarının bölgeyle birlikte tüm dünyayı tehlikeli bir yere doğru sürüklediğini bildiren Erdoğan, “İsrail, Müslümanların ilk kıblesi, Haremi Şerifi olan Mescidi Aksa’nın kudsiyetini sürekli ihlal ederek, fevkalade yanlış bir politika izliyor. Türkiye olarak bu konuda diğer ülkelerin liderleriyle görüşmeler yaparak, tepkimizi ortaya koyarak, meselenin çözümüne katkı sağlamaya çalışıyoruz. İsrail’in bu tavrından bir an önce vazgeçmesini, 3 dinin kutsal mekanlarına ev sahipliği yapan Kudüs’te huzurun ve güvenliğin sağlanmasını temenni ediyorum” dedi.
“KÜRT AYRIDIR, TERÖRİST AYRIDIR”
95 yıl önce, 23 Nisan 1920’de, Meclis’in, Türkiye’nin tüm renklerini kucaklayan bir anlayışla kurulduğunu ifade eden Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bugün de 78 milyon vatandaşımızın her biri, bu Meclisin, bu devletin ve elbette bu vatanın eşit ölçüde sahibidir, her biri birinci sınıf vatandaşıdır. 95 yıllık süreçte, kimi dönemlerde, farklı etnik kökenlere, inançlara, mezheplere baskı yapıldığı, tabii ki inkar edilemez bir gerçektir. Bu manada, inançlı kesime de, farklı düşünenlere de, Kürtlere de, başka kesimlere de haksızlıklar yapılmıştır, hatta zaman zaman bu haksızlıklar zulme dönüşmüştür. Biz, ilk gençlik yıllarımızdan itibaren bu haksızlıkları bizzat yaşamış, bunlara bizzat şahit olmuş kişileriz. Bu haksızlıkları inkar etmediğimiz, tam tersine bu haksızlıkları yüksek sesle ifade ettiğimiz, tarihin kayıtlarında mevcuttur. Tüm siyasi hayatım boyunca olduğu gibi bugün de, hiçbir şahsi çıkarın, rütbenin, payenin peşinde değilim. Milletim beni rütbelerin en büyüğüne, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı makamına layık gördü. Ben, Büyük Türkiye, Yeni Türkiye, Güçlü Türkiye, 78 milyonun bir, beraber ve kardeş olduğu bir Türkiye mücadelesi veriyorum. Buradan Kürt kardeşlerime özellikle seslenmek isterim: Biz Kürt kardeşlerimizle her zaman gönül diliyle konuştuk. Bir şeyi birbirinden iyi ayırmak lazım. Kürt sorunuyla terör sorunu farklıdır siz bunu ayırt edemediniz. Bugün de gönül diliyle konuşuyoruz. İstiyoruz ki, yarın da, öbür gün de, ebediyen aramızdaki gönül köprüsü sapasağlam muhafaza edilsin. Her bir Kürt kardeşim elini vicdanına koysun ve Türkiye’nin nereden nereye geldiğini görsün. Bizleri birbirimizden koparma çabası, birbirimize düşman etme oyunu, aslında her ikimizi de hedef alıyor. Bunun için diyorum ki, Kürt ayrıdır, terörist ayrıdır. Terör örgütü, Kürt kardeşlerimin temsilcisi değildir. Kürt kardeşimin inancı, değerleri, ahlakı, onuru böyle bir örgütle yol yürümeye zaten uygun değildir. Mücadelemiz, bir etnik kökenle değil, altını çizerek ifade ediyorum, terörledir, terör örgütüyledir, teröristledir. Terörden en büyük zararı gören de yine Kürt kardeşlerimizdir. Elif Şimşek’i, Yasin Börü’yü, Fırat Simpil’i katleden; bununla da kalmayıp cansız çocuk bedenleri üzerinden alçakça algı operasyonları yürüten bir zihniyetin Kürt kardeşlerimle hiçbir ortak noktası olamaz. Biz, Kürt kardeşlerimizle yine gönül diliyle konuşacağız. Bugün, evet, teröre karşı amansız bir mücadele veriyoruz. Ama bin yıllık kardeşliği bozmamak, özgürlüklerden taviz vermemek için de son derece hassas davranıyoruz.”
“TUTTUĞUNUZ MAŞALAR GÜN GELECEK, SİZİN ELİNİZİ DE YAKACAKTIR”
“Çözüm Süreci, 78 milyonun kardeşliğini tesis etme noktasında bir son aşamaydı” diyen Erdoğan, “Biz bunun zor olduğunu biliyorduk, ama başarmak için denemek, mücadele etmek zorundaydık. Bu süreçte nihai aşama olarak, kardeşlik adına, huzur adına, Yeni ve Büyük Türkiye adına silahların bırakılması gerekiyordu. Türkiye düşmanı odaklara taşeronluk yapan örgüt maalesef bunu yapmadı. Terör örgütü alçakça, canice saldırılarına yeniden girişti. Türkiye Cumhuriyeti devleti de terör örgütüne hangi dilden anlıyorsa, o dilden cevap veriyor, vermeye devam edecek. Bu örgüt ülkemiz ve milletimiz için tehdit olmaktan çıkartılana, silahlar gömülüp üzerine beton dökülene kadar, bu mücadele sürecektir. Kimi siyasiler, kimi medya kuruluşları, kimi hain ve harici odaklar terör örgütünü desteklese de, Türkiye, istiklal ve istikbal mücadelesinden kesinlikle taviz vermeyecektir. Milletimiz, kimin gerçekten teröre karşı mücadele verdiğini, kimin de terörün yanında, arkasında durduğunu, terörü perdelediğini görmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin askerini, polisini, korucusunu, A şahsının, B şahsının askeri, polisi, korucusu gibi göstermek, teröriste alenen sahip çıkmaktır. Teröristler her gün güvenlik güçlerimize saldırırken, bunlarla mücadele edenleri itham etmek, teröre destek vermektir. Terörden siyasi rant ummak, aynı şekilde terörü desteklemektir. Terör örgütünün siyasetin üzerinde vesayet kurmasına rıza gösterilmesi ise, terörle mücadeledeki en büyük zaaftır. Siyasi partiler, terör karşısında tek yürek, yekvücut olmadıkları sürece, şehitlerimizin aziz hatırası önünde, millet önünde mahcup olacaklardır. Buradan, terörü ve terör örgütlerini destekleyen ülkelere de sesleniyorum. Ne yaptığınızı çok iyi biliyoruz, çok yakından takip ediyoruz. Tuttuğunuz maşalar gün gelecek, sizin elinizi de yakacaktır. DEAŞ, PKK, DHKP-C… Adı ne olursa olsun, sırf Türkiye’ye zarar veriyor diye terör örgütlerini destekleyenler bilsinler ki, gün gelecek, bu namlular onlara da dönecektir. Çünkü terörün karakteri böyledir; akrep gibi, eninde sonunda kendisini taşıyanları da sokar. Bunun için terörü, terör örgütlerini doğrudan veya dolaylı olarak destekleyen tüm ülkelerin bu tavırlarından vazgeçmelerini bekliyoruz” şeklinde konuştu.
“ASIL OLAN TERÖRLE MÜCADELEDİR, YANİ SORUNUN KAYNAĞINA İNMEKTİR, BİR BAŞKA İFADEYLE BATAKLIĞI KURUTMAKTIR”
Teröristle mücadelenin önemli olduğunu ama yeterli olmadığını kaydeden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Asıl olan terörle mücadeledir, yani sorunun kaynağına inmektir, bir başka ifadeyle bataklığı kurutmaktır. Biz, işte bu anlayışla, bir yandan sürekli istismar konusu yapılan bölgenin geri kalmışlığı sorununu çözecek adımları atarken, bir yandan da hak ve özgürlükleri genişletecek reformları hayata geçirdik. Demokratik Açılım olarak ilk adımlarını attığımız çalışmaları, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesine dönüştürdük, nihai sonucu almak için de Çözüm Sürecini başlattık. Amacımız, terörü tüm boyutlarıyla ortadan kaldırmak, teröristlerin ülkemiz içindeki faaliyetlerini sıfıra indirmekti. Tek bir askerimizin, polisimizin, korucumuzun, vatandaşımızın canı yanmasın, kanı akmasın, evlerine ateş düşmesin, çocuklar yetim, eşler dul, anne-babalar boynu bükük kalmasın diye mücadele ettik, uğraştık. Milletimiz de, samimiyetimizi gördüğü için bu sürece destek verdi, bizi teşvik etti. 6-7-8 Ekim olayları, terörün yeni yöntemleri, yeni yüzü konusunda ilk önemli tecrübemiz oldu. Geçmişte kendi amaçları uğruna onlarca masum insanı gözünü kırpmadan öldüren bu yapının hala aynı yöntemlerde ısrar ettiğini gördük ve açıkçası ürperdik. Biz akan kanı tümüyle durdurmak isterken, birilerinin kan akıtmak için adeta sabırsızlandığına, el ovuşturduğuna şahit olduk. 7 Haziran seçimleri öncesinde, milletimizin iradesine tehditle, baskıyla, şiddetle ipotek koymaya çalışanların kurdukları tezgahları, ziyaret ettiğim illerimizde bizzat tespit ettim. Buna rağmen, seçim sonrasında sürecin demokrasinin, hukukun, vicdanın, ahlakın, izanın sınırları içinde yürüyeceğine olan inancımızı muhafaza etmeye çalıştık. Ancak terör örgütü ilk fırsatta silahlarını, bombalarını, tuzaklarını harekete geçirmekten geri durmadı. Bununla da kalmayıp, ’hadiseleri şahsımın ve hükümetin başlattığı’ propagandasını yaparak, gerçeği örtme, hedef şaşırtma çabası içine girdiler. Maalesef aynı propagandaya, medya başta olmak üzere, çeşitli kesimlerden de destek verenler olduğunu görüyoruz. Biz bu toprakları kendimize vatan yapmak için bin yıldır mücadele ediyoruz. Eğer bu coğrafyada yaşamaya devam edeceksek ki gidecek başka bir vatanımız olmadığına göre elbette devam edeceğiz… Bin yıldır verdiğimiz mücadeleyi bugün de gelecekte de devam ettireceğiz demektir. Buradan terörle mücadelede görev alan tüm güvenlik görevlilerimize ve diğer kamu personeline başarılar diliyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza şifalar temenni ediyorum. Şehitlerimizin ailelerine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.”
“AMACIMIZ, BU MÜCADELEYİ MUTLAKA BAŞARIYA ULAŞTIRARAK, ŞEHİTLERİMİZİN DÖKÜLEN TEK BİR DAMLA KANININ DAHİ BOŞA GİTMEMESİNİ SAĞLAMAKTIR”
“Amacımız, bu mücadeleyi mutlaka başarıya ulaştırarak, şehitlerimizin dökülen tek bir damla kanının dahi boşa gitmemesini sağlamaktır” ifadesini kullanan Erdoğan, “Terörle mücadele; cumhurbaşkanıyla, hükümetle, devletin ilgili kurumlarıyla birlikte Meclis’in, burada temsil edilen siyasi partilerimizin tamamının ortak görevidir. Bunun için, diğer tüm farklılıklarımızı bir kenara bırakarak terör karşısında birlik, beraberlik, dayanışma, iş birliği içinde olmalıyız. Bu safta en küçük bir zafiyete izin vermemeliyiz. Yerli ve milli duruşa en çok ihtiyacımızın olduğu konu, işte bu meseledir. Küresel sistemde süren değişim ve bölgemizde yaşanan çalkantılar karşısında çelik gibi bir iradeyle, tek yürek, tek vücut olarak hareket etmek mecburiyetindeyiz. Çocuklarımıza güvenli, huzurlu ve müreffeh bir gelecek bırakmak için başka bir yolumuz, başka bir çaremiz yok. İşte bunun için biz ‘tek millet’ diyoruz, ‘tek bayrak’ diyoruz, ‘tek vatan’ diyoruz, ‘tek devlet’ diyoruz. Türkiye’nin geleceğini işte bu dört sütun üzerinde inşa etmek durumundayız. Bu dört sütundan hiç kimse rahatsız olmasın. Bu dört sütun, 78 milyonu aynı çatı altında buluşturan sütunlardır. Selçuklu Atabeyi Nurettin Zengi ve Eyyubi Sultanı Selahattin Eyyubi’nin torunları olarak, bu 4 sütunu biz asırlar içinde birlikte inşa ettik, istikbale de birlikte taşıyacağız” dedi.
“TÜRKİYE’NİN KAZANIMLARINA VE HEDEFLERİNE HEP BİRLİKTE SAHİP ÇIKALIM”
Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Küresel sistem bir hareketlenme, bir yeniden yapılanma sürecindeyken, gelin bu fırsatı iyi değerlendirelim. Türkiye’nin kazanımlarına ve hedeflerine hep birlikte sahip çıkalım. Bugün geriye doğru baktığımızda nasıl heba edilen imkanları hayıflanarak hatırlıyorsak, bizden sonraki nesillerin de bizi benzer duygularla yad etmesine izin vermeyelim. Güçlü, Büyük, Yeni Türkiye’nin inşasını birlikte gerçekleştirerek, tarihe hep birlikte hayırla yad edileceğimiz bir iz bırakalım. 25’inci Dönem Meclisinde bu imkanı yakalayamadık. 1 Kasım seçimlerinde belirlenecek 26’ncı Dönem Meclisinin, bu tarihi fırsatı değerlendireceğine inanıyorum. Bu düşüncelerle, kısa çalışma döneminde ülkemize önemli bir demokratik tecrübe kazandıran 25’inci dönem Meclisimizin kıymetli üyelerini bir kez daha kutluyorum. 1 Kasım seçimlerinin ülkemiz, milletimiz, tüm siyasi partilerimiz, tüm milletvekillerimiz ve milletvekili adaylarımız için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.”
(İHA)